Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1056 E. 2018/394 K. 05.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1056
KARAR NO : 2018/394

DAVA : TAZMİNAT
DAVA TARİHİ : 13/07/2009
KARAR TARİHİ : 05/04/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 13/07/2009 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde ; Müvekkili….’ın, davalı ….ve dava dışı ….ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün …. sicil numarasına kayıtlı …. Ltd. Şti. ‘ni kurdukları, müvekkilinin % 50 ortağı olduğu bu şirkete nakliye ve taşımacılık işlerini bilen davalı …. ‘in ana sözleşme ile 10 yıllık süre için şirket müdürü olarak tayin edildiğini, şirketin zaman içerisinde mal varlığı ve ekonomik değerinin arttığını, şirketi tek başına temsil ve ilzama yetkili …. ‘in müvekkilinin %50 ortağı olduğunu ve şirketteki temsil yetkisini kötüye kullanarak şirketin malvarlığını, hesaplarındaki paraları ve gelirleri kendi şahsi hesaplarına ve/veya kendisinin işbirliği yaptığı şirketlere ve yine hileli işlemler ile kendisinin gerçek sahibi olduğu şirketlere aktardığını, müvekkiline bilgi verilmemesi ve şirketten uzaklaştırılması üzerine müvekkili tarafından fesih davası açıldığını ve neticede İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/10/2006 tarih ve …. Esas…. karar sayılı kararı ile şirketin feshi ve tasfiyesine karar verildiğini, tasfiye memurunun göreve başlamasından sonra, müvekkilinin tasfiye memurundan şirketin ticari durumuyla ilgili olarak daha önce alamadığı bilgileri ve ticari kayıtları istediği ve şirketin defterlerinin usule uygun olmadığı gibi hiç tutulmadığını, şirket malvarlığının şirket müdürünün usulsüz ve hileli işlemleriyle şirket müdürünün kendisinin veya kendisinin anlaştığı ve kontrolündeki kişi ve şirketlere aktarılması suretiyle şirketin içinin boşaltıldığının öğrenilmesi üzerine de TTK 336. ve devamı maddeleri gereğince sorumluluk davasının açıldığını, davalının şirkete ¨1.000.000’den fazla zarar verdiğini, bu nedenlerle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şirket müdürü ….’in müvekkilinin ortağı olduğu şirketteki temsil yetkisini kötüye kullanarak, birtakım hileli işlemlerle şirketin içinin boşaltılması yoluyla şirketi zarara uğratması neticesinde TTK 556 ve 336 ve devamı maddeleri uyarınca şimdilik ¨ 50.000 tutarındaki tazminatın şirkete verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili 21/01/2010 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; Tüm masrafları müvekkili ve dava dışı ….tarafından karşılanarak…. Ltd. Şti.’nin, müvekkilinin % 25, dava dışı …. ‘in % 25 ve…. halen …. firmasında çalıştığı için ortak olamadığından ….’ın adamı olan davacı…. ‘ın ise % 50 hissesi ile kurulduktan sonra …’ın …. firmasının nakliye işlerini şirkete verilmesini sağladığını, …. şirketi ile anlaşan …. firmasının …. ‘a verdiği nakliye işi ile ilgili kendi mülkiyetinde bulunan …., …., …, ….ve …. plakalı araçları … sattığını, satış bedelinin ¨10.000 ‘lik kısmının …. tarafından …. firmasına ödendiğini, geri kalan tutarın ise …. ‘e yapılan taşımalar neticesinde hakkedilen fatura bedelinin 1/3’ü … firmasına bırakılarak kapatılacak şekliyle anlaşmaya varıldığını, 2000 yılında mazot fiyatlarının fahiş biçimde artması sonucu taşıma işlerinin zarara meydan verdiğini, yapılan taşımalarda kar edilmemesi nedeniyle …. firmasına ödenmesi gereken fatura bedellerinin 1/3 ‘ünün ödenmediğini ve veresiye alınan mazot bedellerinin ödenmeyip vergilerin yatırılamadığını, mazot alınan …. Ltd.Şti.’ne ödeme yapılmaması nedeniyle …. firmasının Küçükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün ….Esas sayılı dosyasından icra takibi başlatıp, firmaya ait…. ve… plakalı araçların haczedilerek trafikten men edildiğini, … firması …. firmasından borç alarak borcunu ödeyip araçları geri aldığı borç tutarı kadar … firmasına senet verdiğini, … firmasına olan senet borcu ve yapılan işin fatura bedelinden ödenmesi gereken 1/3 ‘lük kısım ödenmediğinden …. firmasının da icra takibi başlattığını ve….ve ….plakalı araçların haczedilip icra kanalı ile satışının yapıldığını, …. firmasına ait olan … plakalı aracın ise çalındığını, İstanbul …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin şirketin feshine genel kurullarının 8 yıldır yapılmadığı için karar verdiğini, şirketin tasfiye sürecine girmesinin tamamen dış etkenlerle ilgili olduğunu, bu nedenlerle haksız davanın reddi ile avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce verilen 01/04/2014 gün ve…. esas, ….karar sayılı davanın reddine ilişkin karar Yüksek Yargıtay …’nci Hukuk Dairesi’nin 18/06/2015 gün ve …. esas, …. karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, limited şirket müdürü olan davalının şirketi zarara uğrattığı iddiasına dayalı sorumluluk davasıdır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi …., Prof. Dr. …., Prof. Dr. …. tarafından düzenlenen 22/12/2011 tarihli bilirkişi raporunda; Şirkete ödenecek tazminata ilişkin takdirin BK. m. 42 gereğince mahkemeye ait olduğunu, ancak defter tutmama gibi bir özensizliğe TTK’nun yukarıda açıklandığı gibi ağır sorumluluklar yüklendiğini, bu nedenle yıllık kâr ortalaması (hesaplanabilen yıllık ¨4.916 ve Beş yıllık ¨24.580 olarak hesaplandığını) ya da aktifler arasındaki açıktan davalı yöneticinin sorumlu olacağını, tarafların masraf ve benzeri diğer taleplerinin mahkemenin takdirinde olduğunu bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişi…., Prof. Dr. …., Prof. Dr. …. , Prof. Dr. Y. Mak. Müh. …., …. tarafından düzenlenen 27/09/2012 tarihli bilirkişi raporunda; Envanter defterlerinde (2001 ve 2005) bulunmasına karşın, araçların yukarıda görüldüğü gibi firmada bulunmadığı anlaşıldığını, ayrıca envanter defterlerinde görülen …. plakalı ve…. plakalı araçların marka, tip ve varlıkları ile ilgili bir bilgi dosya içeriğinde görülmediğini, bilirkişi heyetine yeni katılan teknik bilirkişilerde yapılan incelemeler neticesinde daha önce hazırlanmış olan 15/12/2011 tarihli kök rapora tamamen katılmakta olup iş bu ek raporlarındaki kök rapordaki tespit ve kanaatleri değiştirecek yeni bir hususa rastlanmadığını bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişi Prof. Dr. …. , Yrd. Doç. Dr. …., …., …, …. tarafından düzenlenen 29/11/2013 arihli bilirkişi raporunda; Davacının , davalı şirket müdürünün zararlandırıcı işlem ve eylemlerinden dolayı ortaya çıktığını ileri sürdüğünü, ¨ 50.000,00 tutarındaki dava dışı şirket zararının ve davalının hukuka aykırı eyleminin kanıtlanamadığını, davacının, davalı şirket müdürünün dava dışı şirket yönelik zararlandırıcı işlem ve eylemleri sebebiyle doğrudan uğradığını öne sürdüğü ¨5.000,00 tutarındaki maddi zarar ve manevi zarar talebinin ispata muhtaç kaldığını bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişi Prof. Dr. … , Yrd. Doç Dr. …. , …., …. , Prof. Dr. …. tarafından düzenlenen 07/03/2017 tarihli bilirkişi raporunda; Yargıtay bozma ilamı ve inceleme kararı çerçevesinde, defter ve belgeleri usulüne uygun olarak tutmayan davacının sorumluluğunun kabulü halinde zarar miktarının tespiti gerektiğini, şirkete ait 5 adet aracın (4 adeti satış 1 adeti çalınma suretiyle) dava dışı şirketin mülkiyetinden çıktığı halde , muhasebe kurallarına aykırı olarak ticari defter kayıtlarından düşülmemiş olduğunu, 31/12/2001 ve 31/12/2005 tarihli bilançoların aktifinde defter değeri ¨72.325,28 olan 6 adet taşıt aracının birikmiş amortismanları indirildiğinde net defter değerlerinin (o tarih itibariyle) ¨48.743,92 olduğunu, şirketin taşıtlarının dava itibarı ile rayiç değeri toplam bedelinin ¨130.000,00 olarak ortaya çıktığını, fakat tüm taşıtların gerek satış, gerek haciz işlemleri vasıtası ile elden çıkarılmış olmaları nedeni ile tescillerinin değiştiği dikkate alındığında, nihai kararın mahkeyeme ait olmak üzere, firma açısından herhangi bir ekonomik değere hâlihazırda sahip olmadıklarını, teknik ve fınansalyönleriyle yapılan tespit ve değerlendirmeler bir bütün olarak dikkate alındığında ise; öncelikle, 4 adet taşıt aracının dava dışı şirketin mülkiyetinden çıkmış olmasına rağmen davalı şirket müdürü tarafından kendi nam ve hesabına çalıştırmak suretiyle kişisel çıkar sağladığı yolundaki iddialara dayanak olacak nitelikte objektif denetime elverişli verilere rastlanmadığını, davalı şirketin aktifinde kayıtlı …. plakalı araç yönünden ise, çalınmış olduğu sabit görünen araç eğer bu riske karşı sigorta ettirilmemiş ise, muhtemel satış (rayiç) değeri ile aktifte kayıtlı net kaydi değeri arasındaki fark kadar dava dışı şirketin zarara uğradığından söz edilebileceğini; davalı müdür tarafından söz konusu araç ile ilgili sigorta güvencesinin sağlandığını kanıtlanamaması halinde, bu bağlamda özenli davrandığından söz edilemeyeceğinin mahkemece benimsenmesi halinde, bu nedenle oluşan şirket zararının (¨20.000,00 – ¨7.056,12=) ¨12.943,88 düzeyinde hesaplanacağını, şüphesiz sigorta şirketince karşılanmış bir bedel söz konusu ise, zararın o miktarda azalacağı tartışmasız olup, bu çerçevede dayanaklara ise dava dosyasında rastlanmadığını bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişi Prof. Dr. …. , Yrd. Doç Dr. …. ,…., …. , Prof. Dr. …. tarafından düzenlenen 07/03/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda; Yargıtay bozma ilamı ve inceleme kararı çerçevesinde, defter ve belgeleri usulüne uygun olarak tutmayan davacının sorumluluğunun kabulü halinde zarar miktarının tespitinin gerektiğini, şirkete ait araçlardan bir bölümünün (5 adeti satış 1 adeti çalınma suretiyle ) dava dışı şirketin mülkiyetinden çıktığı halde , muhasebe kurallarına aykırı olarak ticari defter kayıtlarından düşülmemiş olduğunu, sunulu bilançoların aktifinde raporlanan 6 adet taşıt aracının birikmiş amortismanları indirildirildiğinde net defter değerlerinin (o tarih itibariyle) ¨ 48.743,92 olduğunu ve şirketin zararı olarak dikkate alınabileceğini, şirketin ,sahip olduğu araçların şirketin bünyesinde bulunduğu dönemde ve normal çalışma koşullarında sağlanması muhtemel toplam kâr tutarından kaynaklanan zararının da ¨48.981,00 düzeyinde olabileceğini bildirdikleri görülmüştür.
Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK’nın 556/1.maddesi yollamasıyla TTK’nın 338.maddesinde düzenlenen şirket yöneticilerinin sorumluluğuna ilişkin hükümleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen limited şirket yöneticileri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur.
Müdür veya müdürler aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ancak, zarar gören ortakların da müdür veya müdürler kurulu aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortakların dava açma hakkı doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yöneticilerin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları da etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak, mülga 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesi uyarınca dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimâlde yöneticilerin eylemleri sonucunda ortakların ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır.Bu dava türünde ise ortaklar, talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler.
6762 sayılı TTK’nın 556. maddesi yollamasıyla anılan Kanun’un 338. maddesinde, şirket yöneticileri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörülmüş ve yöneticiler aleyhine kusur karinesi kabul edilmiş olup, limited şirket müdürleri, kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri takdirde neden oldukları şirket zararından sorumlu olacaklardır. Bununla birlikte, anılan Kanun’un 325. maddesi uyarınca idare meclisi lüzumlu defterleri tutmak ve muayyen müddet içinde geçen iş yılına ait bilançoyu kanun hükümleri gereğince tanzim ve umumi heyet toplantısından en az on beş gün önce pay sahiplerinin tetkikine arz etmekle mükelleftir. Buna göre yönetim kurulu üyeleri veya müdürler bu konuda açık bir iş bölümü yapılmamışsa, şirket için gerekli defterleri tutmakla yükümlü bulundukları gibi defterlerdeki aleyhlerine olan kayıtlarla da bağlıdır. Kanunen tutulması gereken defterlerin yönetim kurulu veya müdürler tarafından tutulmaması, defterlerin düzensiz tutulmuş olması veya kanuni süreler içinde saklanması yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hallerinde meydana gelen zararlardan dolayı yönetim kurulu üyeleri veya bununla yükümlü olan müdürler doğrudan sorumludurlar.
Davacı vekili,davalının birlikte ortak oldukları şirkete 10 yıl süre ile mürür tayin edildiği,böylece tek başına temsil ve ilzama yetkili davalı ….’in şirketteki temsil yetkisini kötüye kullanarak şirketin malvarlığını, hesaplarındaki paraları ve gelirleri kendi şahsi hesaplarına ve/veya kendisinin işbirliği yaptığı şirketlere ve yine hileli işlemler ile kendisinin gerçek sahibi olduğu şirketlere aktardığı, bu sebeple açılan fesih davasında davacının ortağı olduğu şirketin İstanbul …. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31/10/2006 tarih ve…E./….K. Sayılı kararı ile fesih ve tasfiyesine karar verildiği, davalının şirketin içini boşaltmak sureti ile zarara uğrattığı iddiası ile huzurdaki davayı ikame etmiştir. Davalı şirketin artan mazot fiyatları ve maliyetler sebebi ile mali durumunun bozulduğu, bir kısım araçların şirketin borçları sebebi ile haczedildiği ve bir kısım araçların ise çalındığı, mahkemece şirketin feshine genel kurullarının 8 yıldır yapılmadığı için karar verildiği, şirketin tasfiye sürecine girmesinin tamamen dış etkenlerle ilgili olduğu savunmasında bulunarak davanın reddini talep etmiştir.
Olay tarihi itibariyle uyuşmazlığa 6762 sayılı ETK hükümleri tatbik edilecektir. Söz konsu hükümler çerçevesinde yapılacak değerlendirmede, husumet yönünden ortak sayısı yirmiden az olan şirketlerde tüm ortakların denetim görevi bulunduğundan ortaklık adına dava açma görevi diğer ortaklara aittir. Bu bakımdan somut olayda diğer ortak davacı tarafından davanın açılması yasaya uygundur. Öte yandan hükmedilmesi halinde dolaylı zarardan dolayı tazminat ortaklığa ödenecektir.
Limited ortaklıkta tazminat (hukuki sorumluluk) talepleri bakımından müdürlerin sorumluluğu hususunda anonim ortaklıkta yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu hükümlerine yollama yapılmıştır (ETK. 556). Buna göre; müdürler “şirket adına yapmış oldukları, mukavele ve muamelelerden dolayı şahsen mesul olmazlar’”. Ancak kanunun ve esas mukavelenin kendilerine yüklediği görevleri kusurları ile gereği gibi yerine getirmeyen müdürler, şirketle aralarındaki anlaşmanın ihlâli sebebiyle şirkete karşı müteselsilen sorumlu kabul edilirler (ETK. m. 336).
ETK. da düzenlenen sorumluluk halleri, pay bedellerinin ödenmemesinden, dağıtılan kâr paylarının doğru olmamasından (tahakkuk etmeyen kâr paylarını ödenmemesinden), tutulması gereken defterlerin usulüne uygun tutulmamasından, ortaklar kurulu kararlarının sebepsiz olarak yerine getirilmemiş olmasından ve kanununun yüklediği görevlerin yerine getirilmemesinden sorumluluktur.
Müdürlerin sorumluluğunda ETK. 556 maddesi yollamasıyla uygulanacak ETK. 338 maddesi gereğince kusur karinesi kabul edilmiştir. Buna göre sorumluluk davalarında davacılar müdürlerin kusurunu ispatlamakla yükümlü değildirler. Sadece zararın varlığını ispatlamaları yeterlidir. Sorumluluktan kurtulmak isteyen müdür kusursuzluğunu ispatlamakla yükümlüdür. Bu bakımdan somut olayda davacı davalının kusurunu ispatla yükümlü değil ise de davalının fiilleri neticesinde uğramış olduğunu iddia ettiği zararı ispatla yükümlüdür.
Somut olayda, davalının 10 yıllık süreliğine şirketin müdürü olarak atandığı uyuşmazlık konusu olmadığı gibi tasfiye memuru tarafından gerek 24/11/2007 ve gerekse 28/03/2008 tarihli ihtarlar ile şirkete ait defter ve tüm belgelerin davalıdan talep edildiği ve davalı tarafından tüm defterlerin tasfiye memuruna ibraz edilmediği ve ayrıca şirkete ait bir kamyonun çalınmış olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Bu halde, defter ve belgeleri usulüne uygun olarak tutmayan davalının sorumluluğunun kabulü ile zarar miktarının tespiti gerekmektedir.Yönetim kurulu üyesi (müdür) ile şirket arasındaki ilişki vekalet ilişkisi olarak kabul edildiğinden, zararın tespiti yönünden BK 96 borca aykırılık ve sözleşmeye aykırılık halinde de uygulanacak BK. 42 hükmüne göre, zararı ispat etmek iddia edene düşer, ancak zararın gerçek miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim, halin mutat cereyanını ve zarara uğrayan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak tazminatı adalete göre tâyin eder. (A. KILIÇOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2012, s. 406). Bu bakımdan borca aykırılık dolayısıyla zararın ve tazminatın adalete göre tayin edilmesi gerekir.
Bu doğrultuda, şirkete ait araçlardan bir bölümünün (5 adeti satış 1 adeti çalınma suretiyle ) dava dışı şirketin mülkiyetinden çıktığı halde , muhasebe kurallarına aykırı olarak ticari defter kayıtlarından düşülmemiş olduğunu, sunulu bilançoların aktifinde raporlanan 6 adet taşıt aracının birikmiş amortismanları indirildirildiğinde net defter değerlerinin (o tarih itibariyle) ¨ 48.743,92 olduğu ve bu miktarın şirketin zararı olduğu,ayrıca şirketin ,sahip olduğu araçların şirketin bünyesinde bulunduğu dönemde ve normal çalışma koşullarında sağlanması muhtemel toplam kâr tutarından kaynaklanan zararının da ¨48.981,00 olduğu anlaşıldığından davacının şirketin uğradığı doğrudan kendisinin uğradığı dolaylı zarar nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak ¨50.000,00’nin davalıdan tahsili ile dava dışı tasfiye halinde …. Ltd. Şti. ‘ye verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Davacı, davalının şirketi zarara uğratması nedeniyle istediği dolaylı zarar yanında kendisinin uğradığı doğrudan zarar ile birlikte manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacının doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda yapılan atıf nedeniyle de limited şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (Reflexschaden) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde limited şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir.
Doğrudan doğruya zarar,limited şirket ortaklarının ve alacaklıların müdür veya müdürler kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, müdür veya müdürler kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması. gibi.
Somut uyuşmazlıkta, şirkete ait araçlardan bir bölümünün (5 adeti satış 1 adeti çalınma suretiyle ) dava dışı şirketin mülkiyetinden çıktığı halde , muhasebe kurallarına aykırı olarak ticari defter kayıtlarından düşülmemiş olması nedeniyle bir zarar söz konusu olup bu zarar dolaylı zarar olup davacının doğrudan zarar görmesi söz konusu olmadığından davacının doğrudan zarar nedeniyle davalı aleyhine açtığı davanın reddine karar verilmelidir.
Davacı doğrudan ve dolaylı zarar adı altında istediği maddi tazminat yanında şirketin zarara uğraması nedeniyle davalıdan manevi tazminatta istemiştir.
Manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (TBK 58) maddesine göre, şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir denilmiştir. Şahsiyet haklarına saldırıda, manevi tazminat istenebilmesi için 818 sayılı BK 49. (TBK 58) maddede belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar ise şahsiyet haklarına saldırı olması, saldırının haksız olması, manevi zarara uğranılması, kusurlu olunması ve illiyet bağı bulunmasıdır. (Bkz. Prof Dr. Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, yirminci baskı, S.202-208) Somut olayda, davacı, davalının ortağı bulunduğu şirketi zarara uğratması nedeniyle çektiği sıkıntı ve uğradığı hayal kırıklığı dolayısıyla manevi zarara uğradığından bahsile huzurdaki davayı açmış ise de, bu durumun MK’nın 24 ve BK’nın 49. (TBK 58) maddeleri anlamında kişilik haklarının ihlaline neden olacağının kabulü mümkün değildir. Her sözleşmeye aykırılık manevi tazminat gerektirmeyeceği gibi, davacı tarafça da meydana gelen olay nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği ispat edilememiştir.Bu itibarla, davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığı, BK’nın 49. (TBK 58) maddesinde öngörülen manevi tazminat şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının uğradığı dolaylı zarar nedeniyle davalı aleyhine açtığı davanın KABULÜ ile ¨50.000,00’nin davalıdan tahsili ile dava dışı tasfiye halinde …. Ltd. Şti. ‘ye VERİLMESİNE,
2-Davacının,fazlaya ilişkin haklarının SAKLI TUTULMASINA
3-Davacının uğradığı doğrudan zarar nedeniyle davalı aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
4-Alınması gerekli ¨3.415,50 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨ 810,00 harcın mahsubu ile bakiye ¨2.605,50 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨15,60 Başvurma Harcı ile ¨810,00 Peşin harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan 27 adet tebligat + posta ücreti ¨276,75 ,üç bilirkişi inceleme ücreti ¨6.950,00 olmak üzere toplam ¨7.226,75 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨6.022,29’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨5.850,00 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE, (Doğrudan zarar nedeniyle istenilen maddi tazminat ile ilgili olarak)
9-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE, (Manevi tazminat ile ilgili olarak)
Dair,6100 sayılı HMK’nun geçici 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrası yollamasıyla mülga 1086 sayılı HUMK’nun 26/09/2004 gün ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümleri uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı .05/04/2018

BAŞKAN …

ÜYE ….

ÜYE …

KÂTİP …