Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/867 E. 2018/1079 K. 25.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/867
KARAR NO : 2018/1079

DAVA TARİHİ : 12/09/2014
KARAR TARİHİ : 25/10/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/11/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli), davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekilinin 25/08/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle:Müvekkilinin 08/10/2012 tarihinden bu yana….İnşaat Dış Tic. ve San. Ltd. Şti. Unvanlı şirketin % 50 ortağı olduğunu, şirketin diğer ortağının % 50 hisse ile … olduğunu ancak şirketin ortaklarından olan …’ün 20/03/2014 tarihinde kötü niyetli olarak müvekkilinin haberi ve onayı olmaksızın aynı ticari iş sahasında faaliyet gösteren ve son derece isim benzerliği olan … Tekstil ve İnşaat Yatırımları İç ve Dış Tic. San. Ltd. Şti. ünvanlı şirketi kurduğunu, bu şirketi …. sicil numarası ile İstanbul Ticaret odasına kaydettirip, hali hazırda şirketin de müdürü olan …’un müdür olarak atandığını, müvekkilinin bu olaylardan hiçbir şekilde haberinin olmadığını,şirketin muhasebe kayıtlarının incelenmesi için …’e başvurulduğunda, inceleme talebinin reddedilip, bu sırada yurtdışında …’ün yeni şirketi vasıtası ile ihalelere gireceği haberlerinin duyulmaya başlandığını, müvekkilinin hem Türkmenistan’da hem de Türkiye’de önemli başarılı ortağı olarak üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiği hâlde ve ticari ahlaka aykırı olarak rekabet yükümlülüğünü ihlâl etmesi ve devamını çekilmez hâle getirip, fesih talebi için de haklı sebep oluşturduğunu, müvekkilinin hiçbir bilgisi olmadan, 26/06/2013 tarihli Ticaret sicil gazetesinde ilan edilen 07/06/2013 tarihli genel kurul toplantı tutanağı ile … ve …’un ilk 5 yıl için şirket müdürü seçilmiş olduklarının ve bu kararda bulunan genel kurul toplantı tutanağındaki imzaların müvekkiline ait olmadığının fark edildiğini, kararların oybirliği ile alınmış gibi gösterilip, sahte imza atılarak, müvekkilinin hiçbir şekilde onay vermeyeceği işlemlerin yapıldığını, 18/08/2014 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edilen ve 07/08/2014 tarihli genel kurul toplantı tutanağındaki imzanın da müvekkiline ait olmadığı halde oybirliği ile alınmış gibi gösterildiğini, her iki işlem için de şirket müdürleri olan … ve aynı zamanda şirket ortağı olan … hakkında resmi evrakta sahtecilik suçlaması ile Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na… soruşturma numarası ile suç duyurusunda bulunulup, Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesinde genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti talepli dava açtıklarını, şirketin korunmaya değer menfaatlerinin (projeleri, yatırımları, kurduğu, kurmakta olduğu ticari, sınai, finansal vs. ilişkiler gibi) ihlâli ile şirket işletmesinin, bağlı şirketlerinin, müşteriler çevresinin, dağıtım kanallarının ve ilişkilerinin kayba uğraması halinde bağlılık yükümlülüklerine aykırı davranılmış olacağını, söz konusu yükümlülüğün ihlâli için doğrudan zarar oluşmasa bile, olası zararın varlığının yeterli olduğunu, ortaklar arası güven ve işbirliğini zedeleyen davranışların TTK 636 vd. maddelerine göre haklı nedenlerle limited ortaklığın sona ermesi nedeni olduğunu, bu nedenlerle dava açıldığını haklı nedenlerin varlığından dolayı….İnşaat Dış Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’nin feshine ve tedbiren şirkete kayyım atanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı …. İnş. Dış. Tıc, ve San. Ltd, Şti.
vekilinin sunmuş olduğu 14/10/2014 havale tarihli cevap dilekçesinde: dava dilekçesindeki soyut ve delillendirilmemiş tüm iddiaları reddettiklerini, şirket organlarının yerinde ve çalışıyor olduğunu, Türkmenistan devleti hakedişlerinin ödenmesinin engellenmesi yoluyla şirkete, çalışanlara, ortaklara ve üçüncü şahıslara zarar verebilecek nitelikteki ve ayrıca Türkmenistan Devletine karşı üstlenilen taahhütlerin özel bilgi birikim gerektirdiğinden (Türkmenistan Devletinde taahhüt konusu fabrikaların işler tutulması, makinalarının hatasız çalışır durumda tutulması, makinalarda çalışacak işçilerin eğitimi, vb,) bu konularda hiçbir teknik bilgisi bulunmayacak kayyım atanması talebinin reddini, bu talepler yerinde görülmediği takdirde; vekaletnamesini sunarak davaya müdahalesini talep ettileri, kurulması rekabet yasağını ihlal ettiği ve müvekkilinin şirketinin feshini gerektirdiği ileri sürülen…Tekstil Ltd, Şti, aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilerek, onun ticaret sicil kaydı üzerine “ticaretten men edilmiştir” şerhi düşülmesini, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığının… hazırlık sayılı soruşturma dosyasının bekletici mesele yapılmasını, davaya müdahale olgusunun fililen gerçekleştiği taleplerinin mahkemece kabul görmemesi halinde davanın dava dışı … ile…Tekstil Ltd, Ştİ,’ne ihbarının mahkeme takdirinde olduğuna, şirketin feshine dair herhangi bir haklı neden olmadığını bu nedenle davanın reddini, dava tarihi itibariyle şirketin faal, kâr elde eden ve hâlen işlerini devam ettiren bir şirket olması, şirketin feshinin, şirkete, çalışanlarına ve şirketin ilişkili olduğu üçüncü kişilere telafisi imkânsız zarar vereceğini, harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
25/10/2018 günlü duruşmada daha Mahkememiz dosyası ile birleştirilen Bakırköy …. nci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyasının bu dosyadan HMK’nın 167/1 nci maddesi uyarınca ayrılmasına ve ayrı bir esasa kaydına karar verilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava,6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Prof.Dr…, …. ve Yard.Doç.Dr……. tarafından mahkemimize sunulan 10/03/2017 tarihli kayyım raporunda özetle; nihai karar deliller ile doğrudan temas eden mahkemeye ait olmak üzere;Davalı şirketin incelenen 2013 ve 2014 yılları ticari defterlerinin açılış ve yevmiye defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunduğu görüldüğünden, lehlerine kesin delil vasfını haiz olduğunu, davalı şirketin 2015 yılı ticari defterlerinin ise açılış tasdiklerinin bulunduğunu, Türkmenistan içinden temin edilen mal ve hizmet faturalarının dayanağını oluşturan ve çok sayıda klasörden oluşan evrakların orijinalleri örnekleme yöntemi ile incelenerek, …. faturalarının dayanağını oluşturan evrakların,günlük kasa hareket formları ve ödeme belgeleri, para talep formları, malzeme talep formları, taşeron hakediş formları, Türkmenistan Gümrüğü harcama belgeleri, personel maaş ödemeleri, diğer çeşitli ödeme belgelerinden oluştuğu, kasa hareketleri, malzeme ve para talep formları ve diğer ödeme belgelerinde hem …, hem de….İnşaat şirketlerinin Türkmenistan yetkilisi ve sorumlusu olan ……’nün imzasının bulunduğunu, … tarafından temin edilen mal ve hizmetlerin, … İnşaat Şirketinin şantiyelerinde kullanıldığının davacı …’nün bilgisi dahilinde yapıldığının, belgeler altında bulunan … imzalarından (imzaların …’ye ait olup olmadığı konusu heyetimizin uzmanlık alanına girmediğinden, bu konuda değerlendirme yapılmadığını) anlaşıldığını,… Holding tarafından, … İnşaat şirketine Türkmenistan dışından temin edilen malzemeler ile ilgili fatura ve diğer belgeler incelenmiş olup, bu belgelerin fatura, yükleme belgeleri, taşıma belgeleri ve Türmenistan gümrüğü giriş belgelerinden oluştuğunu, söz konusu faturaların muhteviyatının, inşaat malzemeleri, proje kapsamındaki yardımcı makinelar ve inşaatta kullanılan sair makine ve malzemelerden oluştuğunu, malzemelerin Türkmenistan gümrüğünden … İnşaat şirketi ….. şubesi tarafından ithal edildiği,… tarafından kesilen faturaların içeriğinin mal ve hizmet olarak gerçeğe uygun olduğunu,dava dışı……Tekstil ve İnşaat Yatırımları İç ve Dış Tic. San. Ltd. Şti.’nin 2014 yılı ticari defterlerinin açılış ve yevmiye defterinin kapanış tasdikinin bulunduğunu,şirketin 2015 yılında tasfiye aşamasında bulunduğunu,davalı …ernatıonal İnş. Dış Tic. ve San. Ltd. Şti %50 ortağı davacı … ile diğer %50 ortak … olduğu, dosya kapsamında, davalıların şirkette müdür sıfatları bulunduğu sırada şirkette müdür ortak … bu sıfatı taşıdığı süre içinde 20/03/2014 tarihinde … Tekstil ve İnşaat Yatırımları İç ve Dış Tic. San. Ltd Şti. Unvanlı şirketi kurduğu, ……. Tekstil ve İnşaat Ltd. Ştı’nin yılında faaliyette rekabet yasağının söz konusu olabilmesi için, limited ortaklığın uğraştığı ticaret dalında fiilen faaliyet göstermesi gerektiği, faaliyet konularından biri limited oraklığın uğraştığı ticaret dalına girmekte olmasına rağmen ortaklığın o dalda henüz faaliyet göstermemesi halinde, rekabet yasağının ihlalinin söz konusu olmayacağı, …’ün davalı şirkette müdür olduğu süre zarfında başka bir şirketi kurmuş olması tek başına rekabet yasağının ihlali anlamına gelmeyeceğini, ancak davalı şirketin müdürü olan ve davacı ile ortak olan …’ün aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer olan ticaret unvanı ile davalı şirketin faaliyet gösterdiği bölgede yeni bir şirket kurmasının sadakat borcuna aykırılık ve şirketin feshi için haklı sebep oluşturup oluşturmadığının Sayın Mahkemenin takdirinde olduğunu, haklı sebeple feshe ilişkin olarak, davacı tarafından ileri sürülen haklı sebeplerin takdirinin mahkemede olduğunu, haklı sebeple fesih davasında, davacının haklı sebeple feshi talep edebilmesi için haklı sebep teşkil eden durumlara kendi kusuruyla sebebiyet vermemiş olması gerektiğini, aksi halde söz konusu durumun hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edebileceği, nitekim Yargıtay tarafından da davacının haklı sebep teşkil eden davranışa kendisinin sebebiyet vermemiş olmasının arandığını, mahkemece haklı sebebin varlığına karar verilmiş olması durumunda dahi feshin son çare olarak uygulanması gerektiğinin göz önünde bulundurularak davalı şirketin feshine karar verilmemesi gerektiğini, zira davalı şirketin Türkmenistan’da gerçekleştirdiği projelerini teslim ettiği ve hali hazırda teminat bedellerinin iadesini beklediğini, ayrıca projelerin tesliminden itibaren sahip olduğu garanti sorumluluğunun da göz önünde bulundurulduğunda davalı şirketin sona ermesinden çok şirketin devamına gerek şirketin, gerek pay sahiplerinin gerek de alacaklıların menfaatinin olduğu sonucuna varılabileceği, dolayısıyla fesih yaptırımının uygulanmasının somut olay bakımından TTK m. 636/3 hükmünün ratio legis’ine uygun bir çözüm olarak görülemeyebileceği sonucuna varıldığını,bildirdikleri görülmüştür.
Bilirkişiler Öğrt.Görevlisi ….. ve …. tarafından mahkememize sunulan 24/05/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; Rapor içeriğinde yapılan hesaplamalara göre davacı …’nün davalı …… İnşaat Dış Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’nden ayrılması için ortaklıktan çıkma payının (Ortaklıkta % 50 Hissesine isabet eden) ¨599.513,34’si olduğunun belirlendiğini,bildirdikleri görülmüştür.
Haklı sebebe sonuç bağlanan hallerden bir tanesi de ortaklık sözleşmelerinde ortaklığın feshi ve yine buna bağlı olarak ortaklıktan çıkma-çıkarma halleridir.TTK’nın 636/3’ncü maddesinde düzenlenen fesih davasının tamel şartı,haklı sebebin olmasıdır. Genel olarak söylenebilir ki, ilgili hükümlerde, haklı sebeple feshin yanında ortaklığın sona erme sebepleri şahsında doğan yahut feshi talep eden ortağın ortaklıktan çıkarılması kabul edildiği gibi (çıkarma), ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde şirketten çıkmasına da (çıkma) müsaade edildiği görülmektedir (Kollektif şirket için TK. 245, 255/1, 257, anonim şirket için TK. 531, limited şirket için TK. 636/3, 638/2, 639/2 b, 640/3; ayrıntılı bilgi için bkz. …., Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2012, s. 5 vd). TTK.’ da limited ortaklığın, ortaklardan birinin talebi üzerine ve haklı sebeplerden dolayı mahkeme kararıyla sona erebileceği düzenlenmiştir. Keza, haklı sebeplerin varlığı halinde ortak, Mahkeme kararı ile limited ortaklıktan çıkma hakkına sahiptir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle somut olayda haklı sebebin mevcut olup olmadığı tespit edilecek, diğer bir ifadeyle davacı yanca varlığı iddia edilen olguların birer haklı sebep teşkil edip etmeyeceği incelenecektir.
TTK’nın 636/3’ncü maddesinde haklı sebepten bahsedilmesine rağmen,bu kavram tanımlanmamıştır.Bu nedenle belirsiz bir hukuki kavramla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.Her ne kadar limited ortaklığın feshi bakımından haklı sebep kavramı tanımlanmamışsa da,kollektif ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK’nın 245’nci maddesisinde hem haklı sebep kavramı tanımlanmış hem de örnekseme yoluyla hangi hâllerin haklı sebep teşkil edeceği ifade edilmiştir.Bu düzenlemeye göre haklı sebep;ortaklığın kuruluşuna yol açan fiili ve kişisel sebeplerin ortaklığın işletme konusunu elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmasıdır.Ancak doktrinde,TTK’da yer alan bu tanımın başarılı olmadığı ve yanlış yorumlamalara neden olabileceği ifade edilmektedir.Doktrinde birbirine benzer şekilde haklı sebep kavramı tanımlanmaktadır.Bu yazarlardan …’na göre haklı sebep;hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hâle getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması,amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır. (Yrd.doç.Dr…….,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki,ortaklığın devam etmesi,doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa,haklı sebep gerçekleşmiştir.Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir.(Ydr.Doç.Dr…….,Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi,Bursa 2013,s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur.Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (….., s. 23 vd.).
Kanunda, sözü geçen maddede, haklı sebep örneklerine de yer verilmiştir. Bir ortağın “şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi” gibi hâller maddede sayılan haklı sebep örnekleridir. Fakat bu sayılan hâller, haklı sebep kavramının niteliği göz önünde bulundurulursa doğaldır ki sınırlayıcı değildir. Bu bakımdan somut uyuşmazlık kapsamındaki olguların yasada sayılanlara birebir ayniyetini aramamak gerekir. Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay ……’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve …… esas,…… karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlâli, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay ……’nci Hukuk Dairesi’nin, E. ……; K. ……, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay …….’nci Hukuk Dairesi’nin E. ……, K. ….., T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Kişisel sebeplerin yanı sıra elbette nesnel sayılabilecek olgular da şirketin feshine yol açabilirler. Söz gelimi şirketin kâr elde edemez hale gelmesi, uzun süredir gayrı faal olması da şirketin feshine sebebiyet verebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayda haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek gerekecektir.
Huzurdaki davada davalı şirket iki ortaklı olup, bu ortaklar davacı ile …’tür.
Davalı şirketin ortakları olan davacı ve davalı şirketin diğer ortağı dava ve cevap dilekçelerinden de anlaşıldığı gibi birbirlerini suçlamaktadırlar.Davacı,davalı şirketin ortağını haksız rekabette bulunup sadakat borcuna aykırı davranmak ve sahte ortaklar kurulu almakla suçlarken davalı ortakta,genel kurullardan davacının haberinin olduğunu hatta sahte olduğu iddia edilen genel kurulda alınan karar uyarınca Türkmenistan’da şirketi temsil ettiğini savunmaktadır.Aynı zamanda davalı şirket ortaklarının taraf olduğu çok sayıda hukuk dava dosyası olduğu gibi davacının şikâyeti üzerine diğer ortak aleyhine sahtecelik suçundan yürütülen soruşturma mevcuttur.Şahıs şirketlerinde olduğu gibi Limited Şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkânsız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir.Taraflar arasında ihtilafın bulunması,davalı şirketin diğer ortağı …’ün aynı/ayırt edilemeyecek kadar benzer olan ticaret unvanı ile davalı şirketin faaliyet gösterdiği bölgede yeni bir şirket kurmasının sadakat borcuna aykırılık borcuna aykırılık teşkil etmesi ve davalı şirkette %50 paya sahip ortakların dosya içerisindeki mevcut belgeler dikkate alındığında aralarında giderilemeyecek derecede anlaşmazlık bulunduğu ortaklık ve yönetim ilişkisinde güven ortamının kalmadığı, birlikte şirket faaliyetlerine devam etmelerinin mümkün olmadığı, değerlendirildiğinde haklı nedenlerle fesih koşullarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Limited ortaklıklar bakımından son dönemdeki uygulaması ise bazı kararlarında haklı sebebin doğumunda kusurlu, bazı kararlarında ise asli kusurlu olan ortağın dava açmış bulunması halinde talebinin kabul edilemeyeceği yönündedir. (Yargıtay ……. Hukuk Dairesi, E. ……, K. ….., T. 24/01/2006). Buna göre, kusurlu olan ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacaktır.
Bununla beraber Yüksek Mahkeme, kusurun bulunup bulunmamasından ziyade hangi ortağın daha kusurlu olup olmadığını değerlendirmektedir. Ancak burada hangi ortağın ne nispette kusurlu olduğu, sözgelimi ortaklar arasında kişisel bir anlaşmazlığın mevcut olması halinde kimin daha fazla kusurlu olduğunu tespit etmenin güç olduğu ortadadır. Değerlendirmenin hangi kritere göre yapılacağını tespit etmek gerekir.Kişisel anlaşmazlıklar söz konusu olduğu takdirde, kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı yahut boşanma ilamı gibi taraflardan birinin açıkça ve bütünüyle kusurlu olduğu; söz gelimi aynı zamanda şirket ortağı olan eşlerden birinin sadakâtsizliği neticesinde boşanmanın meydana gelmesi yahut taraflardan birisinin bir diğerine suç teşkil eden bir eylemde bulunmuş olması bu hususta kanaat oluşturmaya yeterli sayılabilir. Ancak her iki taraf da kusurlu ise ve ortaklığın devamı sağlanamayacak boyutta kişisel çekişmeler meydana gelmiş ise menfaatler dengesi uyarınca devamı mümkün olmayan ortaklığın sona erdirilmesi yahut pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması gerekir. Özellikle her iki tarafın da kusuru mevcut ise artık bir kimsenin kendi kusuruna dayanamayacağı yönündeki kuralı burada katı şekilde uygulamak doğru olmayacaktır.” (……, s.218 vd.)
Huzurdaki uyuşmazlıkta, davalı şirketin diğer ortağının TTK’nun 613.maddesinde belirtilen bağlılık yükümlülüğüne aykır davrandığı ve imza-kaşe ile ortaklar kurulu kararı aldığı,bu kararında Mahkemece iptaline karar verildiği sabittir.Buna göre davacı ortağın, davalı şirketin feshi davasına giden süreçte tam veya asli kusurlu olmadığı,diğer ortağın kusurunun daha fazla olduğu,buna göre davacı ortağın, davalı ortaklığın feshini talep etmesinin mümkün olduğu sanucuna varılmıştır.
Davalı şirketin haklı nedenlerle feshi koşulları oluştuğu belirlenmekle birlikte işletmenin devamı menfaatler dengesine daha uygun görülmektedir. Bununla birlikte, taraflar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş gösterdiği, bu hususun şirketin ilerlemesini engellediği, dosyaya yansıyan karşılıklı suçlamalar olduğu, tarafların az ortaklı limited şirkette bir arada faaliyet göstermesindeki zorluklar kabul edilmesi gereken vakıalardır. Bu gibi durumlarda ortaklar arasındaki anlaşmazlıkları gidermek üzere şirketin feshedilmeksizin çözüm yolları getirmek üzere konuyu düzenleyen 6102 sayılı TTK. 636/3′ te 6762 sayılı kanundan farklı olmak üzere ilave çözüm yollarına hükmedilmiştir. Hükmün ikinci cümlesinde mahkemeye ilave bir imkân getirilerek “Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir” şeklinde bir kural konulmuştur. Hüküm anonim ortaklığın haklı sebeple feshini düzenleyen TTK. 531′ e paralel olduğundan bu hükümle ilgili kabul edilen esaslar limited ortaklıklar bakımından da tatbik edilebilir mahiyettedir.
Esasen hüküm ilave bir imkâna yer verdiği gibi, davaya bakan mahkemeye son çare niteliğinde fesih kararı vermezden evvel uygun çözüm yollarını inceleme mükellefiyeti de getirmektedir. Şöyle ki, fesih kararı verilmeden önce diğer çözümlerin, söz gelimi çıkmanın sonuç sağlayıp sağlamayacağı tartışılmalıdır. Zira bu yapılmadan feshe karar verilmesi bir bozma gerekçesidir (….., s. 223). Bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.
Somut uyuşmazlık kapsamında yapılan incelemeler ve mali verilerden davacının haklı neden olarak ileri sürmüş olduğu hususlar değerlendirildiğinde, yukarıda ifade edildiği üzere şirkette esas sorun kişisel husumetin ön plana çıkarak karşılıklı suçlamalar ve açılan davalar dolayısı ile şirketin çalışamaz hâle gelme tehlikesidir. Bu hâlde öne çıkan ve menfaatler dengesi açısından uygun olan, davacının ortaklıktan payının gerçek değeri karşılığı çıkarılması şeklindeki çözüm yöntemidir. Menfaatler dengesi açısından da değerlendirildiğinde ortaklıktan çıkmaya müsaade edilmesi doğru olacaktır. Zira kanunda da ifade edilen çözümün öne çıkan yanı bir yandan ortağın devam etmek istemediği, sona ermesi hususunda mahkemeye başvurduğu şirketten ayrılarak kendi açısından kısmi tasfiye yapılması ve diğer taraftan da ortaklığın devamının sağlamasıdır. Menfaatler dengesi uyarınca davalı limited şirketlerin bir kurum olduğu, çalışanların olduğu, ekonomiye katkı sağladığı, kârlı şirketler oldukları yadsınamaz. Bu bakımdan somut olayda ortaklığın feshi değil davacının ortaklıktan çıkarılmasının çok daha uygun olduğu anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 641’nci maddesinde “Ortağın şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir.” hükmü gereği şirketten ayrılan ortağın ayrılma akçesini talep hakkı olduğu düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’da limited ortaklıklar bakımından ayrılma akçesi başlığı altında tazminatın ne şekilde hesaplanacağını 641-642. maddelerde düzenlenmektedir. Ayrılma payının esas sermaye payının gerçek değerine göre hesap edileceği fakat sözleşmede başka bir hesap tarzının kararlaştırılabileceği açıkça düzenlenmektedir.
Özetle limited şirkette ortaklıktan ayrılan yani çıkan yahut çıkarılan ortağın payının değerinin hesap edilerek kendisine ödenmesi gerekir. Tazminatın hesaplanmasında benimsenecek metod ise “payının gerçek değeri” nin hesaplanmasıdır. Gerçek değer kavramına atıf yapılmakla birlikte, payın gerçek değerinin ne şekilde tespit edileceği kanunda açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Bir diğer tanıma göre gerçek değer; aktiflerin muhtemel satış değerleri esas alınarak belirlenen bilanço değeridir.
Gerçek değer, good will ve gizli yedek akçeler de dâhil olmak üzere ortaklığın tüm aktif ve pasifleri birlikte değerlendirilerek hesaplanır.
Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir. İfade ettiğimiz üzere İsviçre Hukukunda da kollektif ve limited ortaklıklar bakımından kanunun kabul ettiği sistem olan payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur.
Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir. Gerçek değer, diğer kıstaslara göre pay sahibinin lehinedir. Şöyle ki; gerçek değerin belirlenmesinde; tasfiye payından farklı olarak ortaklığın davacı pay sahibi ayrıldıktan sonra da faaliyetlerine devam edeceği dikkate alınmalıdır. Bu şekilde yapılacak bir hesaplama, tasfiye bakiyesinden daha yüksek bir rakama karşılık gelmelidir.
Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından, eğer pay senetleri borsada işlem görüyor ise gerçek değerin payların borsadaki değerine eşdeğer olduğu kabul edilir.
Ancak borsada işlem görmeyen paylar bakımından, gerçek değerin hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından da farklı yöntemler mevcuttur. Alman ve İsviçre Hukukunda gerçek değerin tespiti yönünden kullanılan başlıca yöntemler, payın gerçek değerinin net aktif değer (Subztanzwerthmethode) ve kârlılık değeri (Ertragswerthmethode) üzerinden hesaplanmasıdır. Ayrıca, her iki değerlendirme metoduna göre hesaplanan değerin ortalamasının alınması şeklinde ifade edilebilecek karma yöntem (Mischwertmethode) de uygulanmaktadır. Net aktif değer, ortaklığın borç ve yükümlülükleri çıktıktan sonra net aktiflere göre hesap edilen öz varlık miktarının hisse sayısına bölünmesi sonucu elde edilen değerdir. Kârlılık değeri faaliyetlerine devam eden bir işletmenin varsayımsal satışında ödenecek bedel esas alınmak suretiyle hesaplanan değerdir. Ancak net aktif değer, aslen gerçek değer kapsamında olması gereken good-will, işletmenin başarısı, kârlılık potansiyel gibi değerleri göz ardı ettiği ve kapsamadığı için işletmenin gerçek değerini eksik yansıtmaktadır. Esasen ortaklığın aktifleri, gerçek değerin ancak bir bölümünü oluşturur. Bu bakımdan,payın gerçek değerinin kârlılık değeri üzerinden hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin kârlılık değerine göre hesaplanması, yukarıda ifade edilen gerçek değerin işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değer olarak tanımlanması ile de paralellik arz etmektedir. (……, s. 274-276).
Son olarak şu hususu da belirtmekte fayda vardır ki; ortağın çıkma payının karar tarihine en yakın tarih itibariyle şirketin gerçek değeri üzerinden tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu esaslar çerçevesinde somut olayda oluşturulan uzman bilirkişi kurulundan davalı şirketten davacının ayrılması hâlinde ödenmesi gereken ayrılma akçesi hesap ettirilmiş,bu hesaba göre belirlenen ¨599.513,34 çıkma payının karar tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya ödenmesine ,karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı şirketin haklı sebeplerle fesih koşullarının oluştuğu anlaşılmakla birlikte, TTK’nın 636/3 maddesinde, mahkemenin istem yerine, davacı ortağı payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceği öngörüldüğünden;
Davacı ortak …’nün İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nda ….. sicil numarasında kayıtlı …… İNŞAAT DIŞ TİCARET VE SANAYİ LİMİTED ŞİRKETİ ortaklığından ÇIKARILMASINA,
2-¨599.513,34 çıkma payı alacağının karar tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
3-Alınması gerekli ¨35,90 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨25,20 harcın mahsubu ile bakiye ¨10,70 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
4-Davacı tarafından ödenen ¨25,20 Başvurma Harcı ile ¨25,20 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 74 tebligat ücreti ¨829,40 ,2 bilirkişi inceleme ücreti ¨11.400,00, ¨200,00 ATGV araç ücreti olmak üzere toplam ¨12.429,40 yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨512,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davada davalı vekilinin yüzlerine karşı, asıl davada davacı vekilinin yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.25/10/2018

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KÂTİP …..