Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/53 E. 2019/280 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/53
KARAR NO : 2019/280

DAVA : Alacak (Yönetici sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARŞI DAVA :Genel Kurul Kararının İptali
ASIL DAVA TARİHİ : 13/02/2014
KARŞI DAVA TARİHİ : 23/09/2014
KARAR TARİHİ : 07/03/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/04/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Yönetici Sorumluluğundan Kaynaklanan) – Genel Kurul Kararının İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
ASIL DAVADA
Davacı vekili tarafından mahkememize sunulan 13/02/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin öncelikle davacı şirketin mağduriyetini önlemek amacıyla dava konusu alacağın yargılama sürecinde teminat altına almak amacıyla davalının sahip olduğu müvekkili şirket hisselerine, davalının banka hesaplarına, davalının menkul ve gayri menkullerine, üçüncü kişilerden olan hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, müvekkili şirkete ait ¨ 750.000,00 ‘nin davalıdan alınarak müvekkili şirkete iadesine karar verilmesini, davalı …’un müvekkili şirketin %15 hissesine sahip olduğunu, hissesine düşen sermaye payını dahi ödemekten imtina ettiğini, müvekkili şirketin kuruluşunun ardından Antalya’da birtakım yatırımlar yapabilmek için araştırmalar ve fizibilite çalışmaları yapılmış olduğunu, davalının Antalya’da ikamet etmesi, diğer hissedarların tanıdığı ve güvendiği biri olması nedeniyle kendisine; yatırımların finansmanı, diğer resmi ödemelerin tediyesi maksadıyla şirket hesaplarından para çekme yetkisinin verildiğini, davalının sui niyetle hareket ederek söz konusu ilişkinin başladığı tarihten itibaren şirkete ait olan dava konusu meblağları gerek şahsi hesaplarına gerekse de ilişkisi bulunduğu kişi ve kurumlar adına transfer ederek uhdesine geçirdiğini, davalının 04/02/2009- 03/01/2011 tarihleri arasında …bank …. Şubesindeki “…” no ‘lu …hesabına kredi hesabından transfer edilen ayrıca şirket ortakları …, …, …. tarafından transfer edilen sermaye ve işletme bedellerinden tahmini ¨3.600.000,00 ‘sini …. Bank …. Şubesindeki şahsi hesabına EFT yaparak transfer ettiğini, bu meblağın ¨ 1.500.000,00 ‘sini şirket hesaplarına tekrar şirket girdisi yapmak için geri ödediğini, kalan ¨ 2.100.000,00’nin akıbetinin bilinmediğini, kalan rakam ile müvekkili şirket adına herhangi bir harcama yapılmadığını, herhangi bir tasarrufta bulunulmadığını, bu durumun şirket kayıtlarında açıkça belli olduğunu, müvekkili şirketin …bank …. şubesine ait …. no’lu hesabından 04/02/2009 tarihi ile 03/01/2011 tarihleri arasında gerek davalı gerekse babası …tarafından yaklaşık ¨ 1.450.000,00 elden çekildiğini, bu meblağlardan müvekkili şirket adına herhangi bir tasarruf yapılmadığını, davalının, hakim ortağı olduğu ….A.ş ‘nin hesaplarına ¨ 210.500,00 ve ¨36.389,89 transfer ettiğini, bu transferin hangi amaçla yapıldığının bilinmediğini, ayrıca davalının muhasebeden, 04/01/2010 ve 31/10/2010 tarihleri arasında ¨66.103,00 nakit para çektiğini, bu meblağlara ilişkin müvekkili şirkete herhangi bir resmi belge, fatura, sair evrak sunulmadığını, davalının yapmış olduğu işlem ve tasarrufların hiç birinin belgesini müvekkili şirkete ibraz etmediğini, davalı tarafından şahsi hesaplarına aktarılan veya elden çekilen meblağlar nedeniyle müvekkili şirketin uğradığı maddi zararın, şirket kayıtları üzerinde yapılan denetim ve raporu sonucunda sabit olduğunu, ayrıca şirket evraklarının ve resmi belgelerinin davalı tarafından alınarak şirket dışına çıkarıldığını, zayi edildiğini, bu nedenle davalı hakkında; 20/01/2014 tarihli 2011, 2012, 2013 yıllarına ait olağan genel kurul toplantı tutanağında da görüleceği üzere, usulüne uygun olarak toplanan genel kurulda davalı hakkında sorumluluklarını kötüye kullanarak şirketi maddi zarara uğrattığı gerekçeyle gerekli davaların açılmasın karar verildiğini,davet edildiği halde davalının genel kurula katılmadığını, müvekkili şirketin hesap ekstrelerinin dilekçe ekinde sunulduğunu, şirket ortaklarından banka hesabına yatırılan paraların yatırım amacı ile yatırıldığı halde davalının transfer ettiğini veya elden aldığını, söz konusu paraları zimmetine geçirdiğini, para kaçırdığını, bu nedenlerle öncelikle müvekkili şirketin mağduriyetini önlemek amacı ile dava konusu alacağın yargılama sürecinde teminat altına almak amacıyla davalının sahip olduğunu müvekkili şirketin hisselerine, davalının banka hesaplarına, davalının menkul ve gayrimenkullerine, üçüncü kişilerden olan hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile 750.000,00 Tinin davalıdan alınarak davacı müvekkil şirkete iadesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA;
Davalının 23/09/2014 havale tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle;Davacı şirketin , iş bu dava konusu iddiasını, 04/01/2011 tarihinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …hazırlık numaralı dosyası üzerinden şikayete konu ettiğini, soruşturmanın 08/06/2011 tarih, …. karar sayılı kararla “takipsizlik” ile sonuçlandığını, kararı itirazen inceleyen Manavgat Ağır Ceza Mahkemesi’nin , itirazın reddine karar verdiğini, delillerden olan işbu Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … hazırlık numaralı dosyası incelendiğinde, TTK madde 560 ile düzenlenen dava açmak hakkı, 04/01/2011 tarihinde başladığını ve 03/01/2014 tarihinde sona erdiğini, davacının şikayet imkanının kullanıldığı 04/01/2011 tarihinden sonra 24/01/2011 tarihinde Yönetim Kurulu’nun toplandığını, huzurdaki davanın ikamesi tarihinin ise 13/02/2014 olduğunu, bu açıklamalar üzerine, dava konusu hakkın zamanaşımına uğramış olduğuna ilişkin usuli itirazlarının kabul edilmesini ve huzurdaki davanın esasına girilmeden zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesini, zamanaşımı ve iş bu ” dolayısı ile sorumluluk davası”nda şirket ortaklarının uğradığı zararların talep edilemeyeceğine itirazlarının saklı kalmak kaydı ile davacı şirketin bildirdiği harca esas değerin (fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak) ¨750.000,00 iken, dava dilekçesinde ¨ 5.362.992,89 tutarında şirket ortakları zararından söz edildiğini, mahkeme 18/03/2014 tarihli tensip kararı ile davacının dava harcını tamamlamasına karar verdiğini, davacının 07/04/2014 tarihli dilekçesi ile “belirsiz alacak olarak ikame edilmiş davalarına kısmi dava olarak ikame ettiklerini beyan ile ¨ 1.000.000,00 ile sınırladıklarını ve yine fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu, ayrı makbuzla yatırılmış olan toplam harç tutarının ¨17.107,15 olduğunu, talep konusunun belirli olduğu hallerde kısmı dava ikame edilmesinde hukuki yarar olmadığını, dava dilekçesinde ifade edilenin aksine, şirket işlerinin, duyulan güven nedeni ile kendisine teslim edildiği bir 3. kişi değil ;¨100.000,00 sermaye ile 21/11/2008 tarihinde kurulmuş …A.Ş. 09/11/2009 tarihinde tescil edilen ünvan değişikliği ile “….A.Ş.” nin %15 pay ile hissedarı ve kurucu ortağı olduğunu, 24/01/2011 tarihli Olağanüstü Genel Kurul’da gerçekleşen azle kadar da Yönetim Kurulu üyesi olduğunu, turizm sektöründe, yaklaşık (25) yıldır işletmecilik ve yatırımcılık dahil faaliyet gösterdiğini, şirketin ortaklar arasında kararlaştırılan kuruluş amacının şirket adına satın alınmasına karar verilen … ili, … ilçesi, … Köyü’nde kain, tapunun … ada, .. parselinde kayıtlı taşınmaz üzerindeki binanın yeniden yapılarak “…” adı altında alışveriş merkezi olarak iletilmesinin temini olduğunu, şirketin kuruluşunu takiben 04/02/2019 tarihinde hedef taşınmazın alımı yapılarak , üzerindeki bina karkas hale getirildiğini ve yeniden yapımı işlemlerine başlandığını, binanın yeniden yapımının “yapılmakta olan yatırımlar” başlığı altında şirket bilançosuna yansıyan tutarı 2009 yılı itibarı ile ¨12.617,070,64 olduğunu, inşaatın tamamlanmasının ardından şirketin bu varlığı 2010 yılı cari döneminde “Maddi Duran Varlıklar” başlığı altında “binalar” hanesinde yeniden kaydedilmiş ve taşıdığı değerin ¨12.728.136,29 olarak ticari kayda işlendiğini, inşaatların tamamlanarak, 25.000 m2 alan üzerine kurulu 18.000 m2 kapalı alanlı ve içinde 350 adet bağımsız dükkanın bulunduğu …. Alışveriş Merkezi’nin işletmeye açılması ile kazandığı ekonomik değer, kredi imkanı da yarattığını, şirketin diğer hissedarlarının değişik bankalarla kredi ilişkisine girdiğini, şirketin halen yönetimde olan hissedarları, şirketin tek yatırımı olan … Alışveriş Merkez ‘ne, “kredi aracı” olarak bakıyor olmakla, işletme faaliyetlerine 2012 Eylül ayından itrbarer son vermidiklerini ve tesisi gayri faal hale getirdiklerini, tesis bugün itibarı ile işlemez durumda olduğunu, davacı şirkete borcunun bulunmadığını, …bank, …. Şubesi, …. numaralı hesaptan çekilen tutarların tamamının ve işbu davanın konusu olamayacağına dair itirazının saklı kalmak kaydı ile-… Bankası …. Şubesi’ndeki hesabına gelen tutarların tamamı şirkete ait binanın yeniden yapımı işlerine sarf edildiğini, davacı şirketin iddiasının ispat için maddi gerçeği yok sayıp doğruluktan beyanda bulunmasına itiraz ettiğini, şirketin bilanço kayıtlarında ortaklardan alacaklı görünmediğini, şirketin yegane zararının ise çekilen banka kredileri ve bunların özellikle döviz faizlerinden ibaret olduğunu, şirketin ¨12.728.136,29 değerinde binaya sahip olduğuna dair itirazlarına rağmen bir incelemeye gerek kalmaksızın davanın reddedilmeyerek esasa girilmesi halinde ”keşif” deliline dayanmadığı dikkate alınarak , taşınmazın mimarca hazırlanmış tadilat projesi ve işlerin değeri bilirkişi marifeti ile tespit edildiğinde, yapılan harcamaların değeri ortaya çıkacağını ,
Karşı davanın ikamesinde ;
….A.Ş.’nin, 24/01/2014 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararlar usule ve yasal düzenlemelere aykırı olup yapılan inceleme neticesinde öncelikle işbu genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespitine kabul edilmemesi halinde ise iptaline karar verilmesini talep etmek zorunda olduğunu, toplantı çağrısı TTK madde 414 ile aranan usulde tarafına tebliğ edilmediğini, talep ettiği 24/01/2014 tarihli Genel Kurul toplantı çağrısının usule uygun şekilde tebliğ edilmediğini, dava dilekçesinde yazılı adresinin tebligata elverişli adres olmadığı şirket tarafından bilindiğini, toplantı çağrısının TTK madde 437/1 ile aranan içerikten yoksun olduğunu, iptalini talep ettiği, 24/01/2014 tarihli Genel Kurul kararı, pay sahiplerinin haklarını korumaya yönelik yasal düzenlemelerden olan TTK madde 437/1 ile aranan nitelikleri taşımadığını, bu yasal düzenleme uyarınca; çağrıya ilişkin ilan ve taahhütlü mektup metinlerinde yer alması zorunlu hususlardan birisi de diğerlerinin yanında “denetleme raporlarının genel kurul toplantısından en az 15 gün önceden beri şirketin merkez ve şubelerinde pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğu” olduğunu, bu husustaki eksikliğin iptal sebebi sayılması gerektiğini, genel kurul kararının 4’üncü maddesi, TTK madde 436/2 hükmüne aykırı olduğunu, iptali talep olunan 24/01/2014 tarihli genel kuruo karaırnın 4’üncü maddesi incelendiğinde görüleceği üzere, …t’ın ibrası oybirliği ile alınmış bir karar olduğunu ve oylamaya yasaca yasaklanmış olmasına rağmen kendisi de katıldığını, kanunun emredici hükmüne aykırı Genel Kurul kararı bu yanı ile batıl ve yokluğuna karar verilmesi gerektiğini, Genel Kurul Kararı TTK madde 445 ile düzenlendiği şekilde dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davanın esasına cevaplarında kısmen açıklandığı üzere davacı Şirket, çoğunluğa dayalı yönetim hakkına dayanarak, haksız işlem tesis etmekte ve şirket paylarına el koymak amacı ile borç uydurarak dava hakkını kötüye kullandığını, davacı şirketin ödemekle yükümlü olduğu 09/06/2010 tarihinde ….bank …. Şubesi’nden kullanılan 8 milyon USD kredinin hissedarlardan …. hesabına gönderildiğinin sabit olduğunu, bu hususun genel kurul tarafından inceleme ve araştırma konusu yapılmadığı gibi şirketin bu olağanüstü zararı mevcudiyetini sürdürdüğünü, pay sahiplerinin eşit şartlarda eşit işleme tâbi tutulmasının yasal düzenleme gereği olduğunu, Genel Kurul kararında yer alan Denetçi Raporları ve son Denetçi’nin seçiminin usulsüz olduğunu sonuç olarak aleyhine ikame edilmiş ”dolayısı ile sorumluluk ” davasının öncelikle zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesini, kabul edilmemesi halinde davacı şirketin yaptığı iş/işlemler nedeni ile herhangi bir zarara uğramadığı tespit edilerek davanın esastan reddine hükmolunmasını karşı davasının kabul edilerek 20/01/2014 tarihli genel kurul kararının batıl dolduğunun tespitine, kabul edilmemesi halinde ise iptaline karar verilmesini , davacı şirketin yasal şartları oluşmamış ihtiyati tedbir taleplerinin reddine hükmolunmasını , yargılama giderlerinin ise davacı/karşı davalı şirkete yüklenmesini talep etmiştir.
Davacı-karşı davalının 10/11/2014 havale tarihli karşı davaya cevap dilekçesini özetle; karşı dava açma şartlarının oluşmadığını, bir davaya yönelik olarak karşı dava açabilmek için karşı dava asıl dava ile aynı yargılama usulüne tabi olması gerektiğini, asıl dava ile karşı dava arasında bağlantı bulunması gerektiğini, bu koşulların yokluğu halinde karşı dava koşullarının oluşmayacağını, açılan bu davanın yazılı yargılama usulüne tabi dava olduğunu, karşı davanın ise TTK. Madde 1521 gereği niteliği itibarı ile basit yargılama usulüne tabi dava olduğunu, davalı karşı davacının açmış olduğu karşı davanın koşulları oluşmadığından reddine karar verilmisini, butlan davası açmak için gerekli koşulların mevcut olmadığını, davalı -karşı davacının huzurda açmış olduğu dava ile terditli olarak öncelikle 20/01/2014 tarihli genel kurul kararlarınnı batıl olduğunun tespitini , aksi halde iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, iptal davası açmak için gerekli koşulların mevcut olmadığını ve hakkınında bulunmadığını, genel kurul toplantı çağrısının TTK madde:141’e uygun olduğunu, dava konusu genel kurul toplantısının yapılacağı, ilanın 03/01/2014 tarihinde …. sayılı Ticret Sicil Gazetesinde ve 01/01/2014 tarihli Yeni Gün Gazetesinde ilan edildiğini ayrıca tüm hissedarlara taahhütlü mektup ile bildirimin yapıldığını, davalı-karşı davacının bildirimi adres değişikliği nedeniyle almadığı iddiasının ise müvekkili şirketi bağlamadığını, taahhütlü mektubun, davalı-karşı davacının müvekkili şirkete bildirdiğini ve ana sözleşmede yazılı olan adresine yapıldığını, şayet adres değişikliği olmuş ise davalı-karşı davacının bunu müvekkili şirkete bildirmesi gerektiğini, bunun dışında müvekkili şirketin hissedarların adresini araştırma görevinin bulunmadığını ve davalı-karşı davacının şirkete adres değişikliğine ilişkin bildirimde bulunmadığını, genel kurul toplantı çağrısının TTK Madde: 437/1 e uygun olduğunu, genel kurul toplantısının yapılacağına dair yayınlanan ilanlarda ve hissedarlara gönderilen taahhütlü mektuplarda davalı-karşı davacının iddiasının aksine denetleme raporlannda genel kurul tarihinden 15 gün önce şirket merkezinde incelemeye açık tutulacağı bildirildiğini, genel kurul toplantısının TTK Madde: 436/2′ ye ve TTK Madde 445′ te düzenlenen dürüstlük kuralına uygun olduğunu,davacı-karşı davalı dilekçesinde 09/06/2010 tarihinde şirket adına 8.Milyon USD kredi alındığını, bu meblağın ortak …. hesabın aktarıldığını, bu hususun genel kurul tarafından değerlemeye alınmadığını, eşit işlem ilkesine aykırı hareket edildiğini iddia etmiş ise de, doğru olmadığını, ortaklardan ….’ den şirketin ihtiyacı olduğunda çeşitli tarih ve miktarlarda borç para alındığını ve bahsi geçen kredi alınarak ….’ in alacağının ödendiğini, bu durumun da muhasebe kayıtları ile sabit olduğunu, genel kurul toplantısında yer alan denetçi raporu ve denetçi seçiminin usulüne uygun olduğunu, sonuç olarak davanın ve sair taleplerin kabulü, TTK Madde 451 deki haklarının saklı kalmak kaydı ile hukuki mesnetten yoksun karşı davanın reddini, TTK Madde 448/3 gereği müvekkili şirketin karşı dava nedeniyle uğrayacağı muhtemel zararlara karşı davalı- karşı davacı dan teminat alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekilinin 07/04/2014 tarihli dilekçesinde;
31/03/2014 tarihli tensip tutanağının 3 numaralı ara kararı gereğince davanın belirsiz alacak niteliğinde olamayacağı tespit edildiğini, ancak dava dilekçelerinde davalı taraf sui niyetle hareket ederek dava konusu tahmini meblağları gerek şahsi hesaplarına gerekse de ilişkili olduğu kişi ve kurumlar adına transfer etmek suretiyle uhdesine geçirdiğini, işbu para transferleri iki yıl gibi uzun bir süreçte devam ettiğini, belirlenen tahmini meblağların yanı sıra belirlenemeyen bedellerin olduğu açıkça ortada olduğunu , mahkemece işbu davanın belirsiz alacak olarak sayılamayacağına ilişkin hüküm kurulduğunu, ileride bir hak kaybına uğranmaması adına HMK madde 141/f.1 gereğince ; HMK madde 109 doğrultusunda belirsiz alacak olarak ikame edilmiş davaya kısmı dava olarak devam edilmesini ve davanın fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla şimdilik ¨ 1.000.000,00 bedel üzerinden devam etmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Asıl davada, dava,davacı anonim şirket eski yöneticisi olan davalının ,şirketi zarara uğrattığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Karşı davada,dava,davalı şirketin 24/01/2014 tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında alınan kararlar batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler ….tarafından mahkememize sunulan 05/04/2018 havale tarihli bilirkişiraporunu özetle: Taraflar arasındaki ihtilaf konularının, davacı – karşı davalı tarafın şirket ortağı olan davalı – karşı davacının hissedarı ve yöneticisi olduğu şirket arasındaki ilişki dolayısıyla;davacının şirket ortağı olan davalının şirkete ait hesaplara gönderilen paraları kendi hesaplarına ve ilişkide olduğu kişi ve kurumlara transfer etmek ve şirket yararına işlem yapıldığına dair belgeleri ibraz etmemek sureti ile şirketi zarara uğratıp uğratmadığı, bu iş ve işlemlerden dolayı sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, karşı dava yönünden: Zaman aşımı itirazının yerinde olup olmadığı, 20/01/2014 tarihli şirket genel kurul kararının batıl olup olmadığı, kararların iptalinin gerekip gerekmediği hususlarında toplandığını, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 ve 2014 yılları ticari defterlerinin, HMK 222 md. ve 6102 sayılı TTK 64/3 md.gereğince mevcut haliyle davacının lehine delil niteliği bulunmadığını, davalı-Karşı davacının ¨ 15.000 olan sermaye taahhüdünü yerine getirmediğini, daha sonra hisselerinin ….’a devredildiğini, şirket 131 ortaklardan alacaklar hesabının gelişimine bakıldığında davalı-karşı davacının 2010 yılında doğan ¨ 22.284,00 şirkete borcunun 2014 yılında varlığını koruduğunu, 2014 yılı sonu itibariyle ortaklara borçlar tutarının ¨ 22.459.549,13 olduğunu, oldukça yüksek tutarda şirketin ortaklarına borçlu olduğunu, bu borcun ¨476.575,29’sinin ….’a, ¨ 7.937.964,83 ve ¨ 7.362.507,50 (USD karşılığı) ….’e ve ¨6.682.501,51’si ….’a olduğunu, 2009 yılında davalı yan tarafından kendi hesapları arasında yapmış olduğu hareketleri değerlendirdiklerinde davacı şirkete herhangi bir borcu olmadığını, ancak ilişkili olduğu iddia edilen kişiler olan ….’a yapılan havaleler dikkate alındığında ¨ 563.409,60 fazladan para gönderdiğini, davalı tarafın bu konudaki iddiası bu tutarların … yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı olduğu için para transferinin madde numaraları ile yapılmakta olan yatırımların madde numaraları karşılaştırıldığını ve eşleşmediğinin anlaşıldığını, bu nedenle davalının bu iddiası ticari defterle ispatlanamadığını, davalı tarafından bu tutarların şirket adına harcandığının başka bilgi ve belgelerle tevsik etmesi gerektiğini, 2010 yılı muavin hesapları sunulmadığı için 2010 yılı için bu hesaplamaların yapılamadığını, dava konusu 20/01/2014 tarihli 2010, 2011, 2012 yıllan Olağan Genel Kurul’nun genel kurul kararının batıl olmadığını, 20/01/2014 tarihli genel kurul toplantısı 2. maddesinin oylamaya sunulmamasından dolayı iptali gerekip gerekmediğinin mahkemenin takdirlerinde olduğunu, iptali istenen 4 nolu kararın yönetim kurulu üyelerinin kendi oylamalarında oy kullanmadıkları bu nedenle iptaline gerek olmadığını bildirmişlerdir.
Bilirkişiler ….tarafından mahkememize sunulan 02/10/2018 havale tarihli bilirkişi ek raporunu özetle:ticari defter noter tasdik bilgilerine ilişkin ek olarak sunulan evraklar incelendiğini son durumda HMK 222 md ve 6102 sayılı TTK 64/3 mdgereğince 2009 ve 2011 yılları ticari defterlerinin davacının lehine delil niteliği bulunmadığı kanaatine varıldığını, davacı-karşı davalı şirketin 2009 ve 2011 yılları ticari defterlerinin davacının lehine delil niteliği bulunmamasına karşın, ilgili dönemde davalı-karşı davacının münferiden temsil ve ilzam yetkisi olmasından dolayı defterlerdeki aleyhine olan kayıtlarla bağlı olup olmayacağının mahkemenin takdirlerinde olduğunu, 2010-2011 yılına ilişkin ek incelemeye ilişkin değerlendirmelerinde bankalardan gelen cevabi yazıların eklerinde yer alan ekstrelerde; davacı şirket hesabından davalı-karşı davacının hesabına yapılan EFT’ler, davalı-karşı davacının davacı şirket hesabına yaptığı EFT’ler, davacı şirket hesabından; …. hesaplarına yapılan EFT’ler, davacı şirket hesabından davalı tarafın ortağı olduğu …. şirketine yapılan EFT’ler olmak üzere tüm incelemeler yapılmış ve rapor edildiğini, buna göre 2010 ve 2011 yıllarında toplam ¨ 239.284,00 giden hesap yönünden bakiye verdiği tespit edildiğini, ancak kök raporlarında 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin bankalar muavin kayıtlarının ulaştırılmadığından 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin inceleme yapılamadığından davacı vekilinden bu bilgi ve belgeler tekrar istendiğini, davacı vekili tarafından bilgisayar ortamında carilerin yer almadığının belirtildiğini, bankalar muavin kayıtlarının sunulmadığını , ancak davacı vekili ve şirket muhasebecisi tarafından defteri kebirden 102 Bankalar hesaplarına ilişkin ekran görüntüleri yollandığını, ilgili ekran görüntülerindeki incelemeleri neticesinde belirtilen hesap hareketlerinin görülemediğini, tutar tutsa bile detay açıklama olmadığından değerlendirme yapılamadığını, ilgili hesap hareketleri görülemediğinden karşı hesabının yapılmakta olan yatırımlar olup olmadığı tespiti de 2010 ve 2011 yılına ilişkin olarak yapılamadığını, bu noktada bankalardan gelen giden paralara ilişkin ticari defterlerden daha ziyade resmi banka ekstrelerine dayanılması gerekmekte olup, resmi banka hesap ekstrelerine göre gelen-giden hesaplar yönünde para giriş ve çıkışları sabit olduğunu, ancak ticari defter kayıtlarına göre 2009 yılı için yapabildikleri şekilde 2010 ve 2011 yılı için bunların yapılmakta olan yatırımlar için harcanıp harcanmadığının tespitinin ve incelemesinin yapılamadığını, bunların neden kaynaklandığının açıklığa kavuşturulması gerektiğini, dava edilen yetkili davalı-karşı davacı olduğu için incelemeler yetkili … açısından yapıldığını, diğer yetkililer açısından yapılmadığını, …’a ödenen meblağlara ilişkin kök raporlarında; ….hesaplarına havalelerin şirket hesaplarından gerçekleşmiş olup, bu havaleleri …’un birebir yaptığını gösteren bir açıklama yer almadığını, şirket hesabından …. hesaplarına yapılan havalelerin davalı … tarafından yapıldığını gösteren bir açıklamaya rastlanmadığı belirtildiğini, ancak eksik incelemeye yer vermemek adına bu hesap hareketleri de raporlandığını, davacı şirket hesabından; …. hesaplarına yapılan EFT’lerin HESAPLAMAYA Dahil edilip edilmemesi … ile kan bağı ilişkileri dikkate alınarak mahkemenin takdirlerinde olduğunu, davacı şirket hesabını kullanan kişinin davalı yan olması durumunda ve bu şirket hesaplarından 3. Kişilere yapılan ödemelerin hangi nedenle yapıldığı ve bu nedenlere ilgili tevsik edici belgeleri sunması gereken kişi davalı-karşı davacı taraf olduğunu, davacı şirketin toplam net para giriş çıkışlarına ilişkin inceleme yapılırken, şirket banka hesapları ile birlikte bankalara yazılan müzekkerelerden gelen cevabi yazıların eklerindeki ekstreler birlikte incelenerek rapor tanzim edildiğini, burada vurgulanması gereken husus banka tarafından sunulan resmi ekstrenin baz olarak alınması gerektiğini, çünkü banka sisteminde yapılan hareketler daha sonra şirket hesaplarına geçtiğini, bu noktada bankalardan gelen giden paralara ilişkin ticari defterlerden daha ziyade resmi banka ekstrelerine dayanılması gerekmekte olduğunu, resmi banka hesap ekstrelerine göre gelen-giden hesaplar yönünde para giriş ve çıkışlan sabit olduğunu, bu durumda bunların neden kaynaklandığı da açıklığa kavuşturulması gerektiğini, Genel kurul yapılmamış olması davanın konusu olmadığından kök raporlarında bu konuda bir değerlendirme yapılmadığını, zaman aşımı hususu uzmanlıkları gereğince değerlendiremeyecekleri bir husus olduğunu, ıskat müessesesinin temel şartlarından biri sermaye borcunun yerine getirilmesine bağlı olduğunu, incelenen kayıtlara göre davalı-karşı davacının sermaye koyma borcunu yerine getirmediğinin tespit edildiğini bildirmişlerdir.
Bilirkişiler ….tarafından mahkememize sunulan 29/01/2019 havale tarihli bilirkişi 2. ek raporunu özetle;Davalı-karşı davacı ıskat edildikten sonra, ıskat edilen payları şirket ortaklarından ….’e geçtiği ilgili yönetim kurulu kararlarından anlaşıldığını, Anonim Şirketlerde sermaye koyma borcunda temerrüde düşülmesinin sonucunda TTK md 483’e göre ıskat olacağı hükme bağlandığını, temerrüde düşürülme prosedürünün uygun olup olmadığı hukuki yorum gerektirmekte olup mahkemenin takdirlerinde olduğunu, bu konuda yapılabilecek husus ıskat işlemine kadar geçen işlemlerin neler olduğunu, ihtarnameler ve tebliğlerle ilgili evrakların incelenmesinden ibaret olacağının açık olduğunu, sermaye borcunu ödemeye davet, ihtarname ve tebligatlarla ilgili bilgiler rapor içeriğinde sunulduğunu, EFT/Havale işlemlerine ilişkin banka talimat yazılarının her birinde şirket kaşesinin olduğu ve aynı imzanın yer aldığı görüldüğünü, imzanın davacı/karşı davalıya ait olduğu beyan edildiğini, EFT/Havalelerle ilgili ek olarak Şirketin ….. nolu …bank USD hesap ekstrelerinin incelenmesi neticesinde toplamda 19.500-USD 2009 yılında şirketin ….bank USD hesabından ….’a para transferleri gerçekleştirildiğinin görüldüğünü, böylece toplamda (19.500 USD nin dava tarihindeki ¨ karşılığı da dahil olmak üzere) ¨845.739,85 şirket hesabından 2009-2011 yıllan arasında giden yönünde para çıkışı olduğunu, bu tespit yorumsuz olarak banka hesaplarının ve şirket bankalar hesaplarının incelenmesi neticesinde oluşturulduğunu, takdirin tamamen mahkemeye ait olduğunu,

2009 yılı TL

¨ 563.409,60
2009 yılı USD
19.500 USD *2,2075
¨43.046,25
2010+2011 yılları TL

¨ 239.284,00

Toplam
¨ 845.739,85 RR…. takip numaralı tebligatın alıcıya teslim edilmediğini, ancak burada davacı yanın emredici nitelikte şekil şartlanndan olan iadeli taahhütlü mektupla toplantı bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirdiğini kabul etmek gerektiğini, 20/01/2014 tarihinde yapılan genel kurulda denetçi seçilen …. nun şirket hissedarlarından ….’in sekreteri olması hususunun genel kurul karan iptali gerektirip gerektirmediği hukuki yorum gerektirdiğini ve takdirin mahkemeye ait olduğunu bildirmişlerdir.
ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
Davacı vekili, davacının şirket ortağı ve yönetim kurulu üyesi olan davalının şirkete ait hesaplara gönderilen paraları kendi hesaplarına ve ilişkide olduğu kişi ve kurumlara transfer etmek ve şirket yararına işlem yapıldığına dair belgeleri ibraz etmemek sureti ile şirketi zarara uğrattığından bahisle huzurdaki davayı açmış,davalı ise gönderilen paranın amacına uygun kullanıldığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir.Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkân verilmiştir.
Yönetim kurulunun hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır.
Yönetim kurulunun denetim ve gözetim görevi ile ortaklara eşit işlemde bulunma, şirkete karşı rekabette bulunmama, şirketle işlem yapmama, özen ve bağlılık yükümünün yerine getirilmemesi bir zarara yol açmışsa, bunlara aykırılık yönetim kurulunun sorumluluğuna yol açacaktır.
İşte yöneticilerin işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayan şirkete, meydana gelen zararın giderimini sağlamak için kanunda hukuki sorumluluk halleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu çeşitli durumlara göre farklılıklar gösteren hallerde, şirkete veya ortaklar ile şirket alacaklılarına uğradıkları zararları yönetim kurulundan veya diğer sorumlulardan talep etme hakkı vermektedir.
Ancak belirtmek gerekir ki, yönetim kurulunun hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, ortada somut bir zararın bulunması gereklidir. Zira zarar tehlikesi sorumluluk için yeterli değildir. Ayrıca meydana gelen zararın yönetim kurulunun kanuna ve esas sözleşmeye aykırı kusurlu davranışları, yani uygun illiyet bağı sonucu meydan gelmesi şarttır.
Yönetim kuruluna (organa) özgü genel sorumluluk hallerini düzenleyen, TTK m. 553, 6762 sayılı TTK m. 336 dan farklı olarak, ayrı ayrı hangi hallerin sorumluluk doğuracağını belirtmemiş, genel ve kapsayıcı bir şekilde yönetim kurulunun kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlâl edip şirketin zarar görmesine sebep olmaları hallerine hasretmiştir. Maddede belirtilen kanun ifadesi, sadece TTK’nu değil, diğer kanunlardaki yükümlülükleri de kapsar şekilde anlaşılmalıdır.
Madde anlamındaki yükümlülük, yönetim kurulunun kanunlardaki veya esas sözleşmede bir görev veya yetki bağlamında öngörülen hususlardaki yapma ve yapmama zorunluluğunu ifade eder. Bu bağlamda ilk olarak yönetim kurulunun TTK’nın 369 ncu maddesi anlamında özen ve bağlılık yükümü ile rekabet yasağına aykırı davranması, eşit işlem ilkesini ihlâl etmesi açıkça yükümlülük ihlâli olarak tespit edilebilir. Öte yandan, TTK m. 374/1 yönetim kurulunun kanunla veya şirket sözleşmesiyle genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkili olduğunu ve 375/1 ise ise kanunların ve şirket sözleşmesinin genel kurula görev ve yetki vermediği bütün konularda görevli ve yetkili olduğunu belirterek yönetim kurulunun kullanacakları yetki kapsamındaki yükümlülükleri gösterilmiştir. Yükümlülükler,yönetim kurulunun anonim şirketi, ortakları ve alacaklıları korumaya yönelik görev ve yetkilerdir.Yükümlülüklerin kusurlu olarak ihlâli nedeni ile yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olabilmesi için, ihlâl sonucu, şirketin, ortakların ya da alacaklıların bir zarara uğraması gereklidir. Yükümlülüğün ihlâline rağmen ortada bir zarar yoksa yönetim kurulunun sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Anonim şirket yönetim kurulunun hukuki sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, hem TTK m. 553/1 de hem de 557 de açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle yükümlülüğün ihlâlinde kusur olmadan yönetim kurulunun sorumlu tutulması mümkün değildir. Hatta şirketin zarar etmiş olması veya beklenen gelişmeyi göstermemesi yönetim kurulunu sorumlu tutmak için yeterli değildir. Buna karşılık yönetim kurulu kendisine kanun ve esas sözleşmenin yüklediği görevlerden birisini kusurlu olarak yerine getirmeyerek bir zarara neden olmuşsa, sorumlu olacaktır. TTK m. 553/1, 6762 sayılı TTK m. 336 ve İsviçre BK m. 754 den farklı olarak, “kasten veya ihmal” kavramı yerine, kusur kavramını kullanmıştır. Bu çerçevede zararın kasıt veya ihmalle gerçekleşmiş olması, müdürlerin sorumluluğuna gidilmesi açısından önem taşımayacaktır. Kusur oranı hükmedilecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
6102 sayılı TTK da değişiklik yapan 6335 sayılı Kanun, m. 553’ü ilk haline dönüştürerek, önceden olduğu gibi kusurun ispatını davacıya yüklemiştir.Buna göre meydana gelen zararın oluşmasında yönetim kurulunun kusurlu olduğu davacı tarafından ispat edilecektir.
Yeni TTK kusurun niteliğini, İsviçre hukukundaki gelişmelere uygun olarak, objektifleştirmiştir. Objektifleştirilmiş kusura göre, sorumlu olan kişi aynı olayda, bilinçli ve mantıklı bir kişinin aynı şartlar altında göstermesi gereken özeni göstermiş olmalıdır. Bu nedenle hakkında sorumluluk davası açılan müdürün kendi işinde göstermesi gereken özeni gösterdiğini ispatlayarak sorumluluktan kurtulması mümkün olmadığı gibi, tecrübesizliği ve yeterince bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulması da mümkün değildir.
Hâkim, yönetim kurulu aleyhine açılan sorumluluk davalarında, özen borcunun kapsamını dikkate alarak, onların kusurlu olup olmadığını, kendilerine yüklenen özen borcunu yerine getirip getirmediklerini araştıracaktır. Yönetim kurulunun söz konusu kararı verirken, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olup olmadığı, gerekli dokümanların toplanıp toplanmadığı, konu hakkında uzman kişilerden görüş alınıp alınmadığı özen borcu kapsamında incelenecektir. Hâkim, yönetim kurulunun karar verdikleri konuya vakıf olup olmadıklarını, verdikleri kararın bilincinde olup olmadıklarını ve şirketin çıkarlarına yabancı hususların karara etkisinin bulunup bulunmadığını, TTK m. 369’da benimsenen özen ölçüsünde araştıracaktır. Bir karar alınmadan önce gerekli araştırmanın yapıldığı, şirket çıkarına yabancı etkilerin söz konusu olmadığı bir kararın özen borcuna aykırı olamayacağı ve müdürlerin sorumlu tutulamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bu durumda yönetim kurulunun tercihine saygı duyulmalı,kararın yerinde olup olmadığı tartışılmamalıdır. Zira yönetim kurulu, kanunun kendileri için getirdiği objektif özeni göstermiş ve bu kararı almıştır.
TTK m. 553/1 göre, meydana gelen zarardan şirket, ortaklar ve alacaklılar doğrudan zarara uğramışlar ise bunlar, yönetim kuruluna karşı doğrudan sorumluluk davası açabileceklerdir. Bu nedenle TTK ortakların ve şirket alacaklılarının doğrudan uğradıkları zararlar nedeni ile yönetim kuruluna karşı dava hakkına sahip olduklarını açıkça hüküm altına almıştır.
Doğrudan zararlar şirketin zarar görmesinden dolayı değil, ortak ve alacaklıların şirketten bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Bu dava sonucu elde edilen tazminat davayı açan kişilere verilir.
Buna karşılık şirketin zarara uğradığı hallerde, şirketin yanında ortaklar da, tazminatın şirkete ödenmesini istemeleri şartıyla dava hakkına sahiptirler (TTK m. 555). Bu maddeye göre, şirket ya da pay sahipleri zarara neden olan yönetim kuruluna karşı sorumluluk davası açabileceklerdir. Ayrıca bu davanın ortak tarafından açılmış olması halinde, TTK m. 555/2’de bir yenilik olarak dava masrafları rizikosu, davacı lehine kolaylaştırıcı hüküm getirmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, yönetim kurulu aleyhine sorumluluk davası açma hakkı öncelikle anonim şirketindir. Davanın şirket tarafından açılmaması veya açılamaması halinde şartlar mevcutsa, ortakların veya alacaklıların da bu davayı açma hakları vardır (TTK m. 555- 556).
Anonim şirketin yönetim kurulu üyelerine sorumluluk davası açabilmesi için öncelikle bu yönde genel kurul kararı alınması gerekir.Genel kurul kararı,olağan karar yeter sayısı ile alınır.Ana sözleşme ile sorumluluk davası açılması kararı alınması için gerekli toplantı ve karar alma yeter sayısı artırılamaz.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle davacı şirketin yönetim kurulu eski üyesi davalı aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde genel kurul kararı aldığı görülmekte olup davacı yönünden dava şartının yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
Davalı cevap dilekçesinde,zamanaşımı def’i ile yetki itirazında bulunmuştur. Mahkememizce bu itirazlar 08/12/2016 tarihli celsede verilen ara kararlarda belirtilen gerekçeler ile reddedilmiştir.
Somut olayda,davacı vekili,davalının,şirket hesaplarına gönderilen paraların usulsüz olarak kullanıldığı ve şirketin davalı tarafından zarara uğratıldığından bahisle şirket zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş,davalı ise,şirketi zarara uğratmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davacı şirketin 14/05/2009 tarih ve 2009/2 sayılı yönetim kurulu kararı ile,şirketin Antalya İlinde şubesinin açılmasına ve yönetim kurulu üyesi olan davalının şube müdürü olarak atanmasına karar verilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken temel konu,davacı şirket tarafından,Antalya İlinde yapılan yatırımlarda kullanılmak üzere davalı yönetim kurulu üyesi-şube müdürüne gönderilen paraların usulüne uygun olarak harcanıp harcanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalının,gerek kendi hesabına yapmış olduğu para transferlerinin gerekse ilişkili olduğu kişi veya kuruluşlara göndermiş olduğu paraların iddia ettiği şekilde inşaat işlerinde kullandığının ticari defter kayıtlarında ispatlanabilmesi için bu para hareketleri ile yapılmakta olan yatırımlar hesaplarının karşılık hesaplarının aynı olması gerekmektedir. Aksi takdirde ispatlayıcı ek bilgi ve belgeler sunması gerekmektedir.Para transferlerinin davalı-karşı davacının iddia ettiği gibi … Bina yapımına ilişkin yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiasının doğruluğunun ispatlanması için para transferine ilişkin karşılık hesaplarının … Yapılmakta olan yatırımlar hesabına ilişkin olması gerekmektedir.
Bu açıdan davalıırı uhdesine geçirdiği iddia edilen bedellerin, inşaatın yapım maliyetleri ile ilişkilendirilmesi için davalı yan tarafından davacı şirketin … hesap kodlu ….bank …. numaralı hesabı muavin kayıtlarına göre davalı … tarafından gerçekleştirilen hareketlerin her birine ait madde numaralarına göre yevmiye kayıtlarına bakılmıştır. Davacı-karşı davalı şirketinin yapılmakta olan Yatırımlar- … isimli,….kodlu hesabının muavin kayıtlarındaki madde numaraları ile davalı … tarafından yapılan para transferlerinin madde numaraları bilirkişi kurulu tarafından karşılaştırılmıştır.
Muhasebede çift taraflılık ilkesi gereği 102 01 001 hesap kodlu …bank hesabında meydana gelen herbir hareketin başka bir hesapla ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Buna göre bilirkişi raporunda Tablo-9’da madde numaralarını da içeren ayrıntıları verilmiş olan her bir hareketin 102 01 001 hesabındaki davalı yanca gerçekleştirilen hesap hareketlerinin karşısındaki hesapta … yapılmakta olan yatırımlar-… inşaat maliyetlerine ilişkin yapılıp-yapılmadığı kontrolü gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde davalı yan tarafından ….’a yapılan tüm havalelerin bu açıdan inceleme yapılması gerekmektedir.
Bilirkişiler tarafından yapılan bu madde numaraları karşılaştırılmasında madde numaralarının örtüşmediği, para transferlerinin yapılmakta olan yatırımların karşılık hesabı olmadığı, bu nedenle yapılan bu para transferlerinin … … için yapılmakta olan yatırımlar için harcandığı iddiasının ticari defterler açısından ispat edilemediği,somut olayda ispat yükü davalıda olup kendisine gelen paraları yatırım için kullandığını ispat etmesi gerektiği,davalının kendi hesabına veya üçüncü kişilere gönderdiği paraları şirket adına kullandığını ispat edemediği,davalının,kendisine davacı şirket tarafından gönderilen paraları şirketin amacı doğrultusunda harcama yapması görevinin bir gereği olduğu,şirket hesabına gelen paraları bağlantılı olduğu kişilere gönderdiği ve şirket için harcandığını ispat edemediği,kusurlu eylemleri ile şirketi zarara uğrattığı anlaşıldığından asıl davanın kısmen kabulü ile ¨845.739,85’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARŞI DAVA YÖNÜNDEN;
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir. Aynı Kanun’un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (HMK md. 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örn: Hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir.
Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK’nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK md. 51) Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif taraf sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re’sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet sıfatının) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet sıfatı yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı veya davacı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı veya davacı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def’i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.
Karşı davada, davacı,karşı davalı şirketin 24/01/2014 tarihli olağan genel kurulunda alınan kararların batıl olduğunun tespiti olmadığı taktirde iptaline karar verilmesi istemi ile huzurdaki davayı açmıştır.
Öncelikle davacının pay sahipliğinin dava sırasında ıskat nedeniyle kalmadığının kabulü halinde karşı davalı şirket aleyhine açtığı genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti davasını devam edip edemeyeceği hususunun tartışılması gereklidir.
Şirket ortağı olmayan kişilerin anonim şirket genel kurullarında alınan kararların batıl olduğunun tespitini istemekte halen mevcut hukuki yararının bulunması ve bu durumun yargılamanın her safhasında mahkemece resen nazara alınacak olması (Bkz. Prof. Dr. Erdoğan MOROĞLU-Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, Yedinci Baskı, syf.177),gerekmekte olup batıl olduğu tespit edilen genel kurul kararları incelendiğinde eski yönetim kurulu üyesi ve ortak olan davalının dava açmakta mevcut hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir.
Karşı davacının mevcut hukuki yararının bulunduğunun tespitinden sonra,batıl olduğu belirtilen kararların batıl olup olmadığının tespiti önem arz etmektedir.Davalı şirket genel kurulunda alınan tüm kararların batıl sayılmasını gerektirecek herhangi şekli veya içerik bakımından emredici bir düzenlemeye aykırılık söz konusu değildir. O halde bir sonraki aşamada kararın iptal edilebilir olup olmadığının değerlendirilmesi gerekecek olup bu aşamada da davacının iptal davası açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı sorunu ile karşılaşılmaktadır.Bilindiği üzere TTK md. 445’e göre kanun esas sözleşme veya dürüstlük kuralına aykırı kararların iptali talep edilebilir.Aynı Kanun’un 446 ncı maddesine göre iptal davasını pay sahipleri,yönetim kurulu veya yönetim kurulu üyesi açabilir.
Genel kurul kararının iptali davası açma hakkı veren ve davanın başında mevcut olan pay sahipliği sıfatı tüm dava boyunca ,hüküm kesinleşinceye kadar da korunması gerekir.
Somut olayda,davanın devamı sırasında,davalının sermaye payı koyma borcunu yerine getirmediği için karşı davalı şirket yönetim kurulunun 18/04/2014 tarihli ve 6 nolu yönetim kurulu kararı ile TTK’nın 483 ncü maddesine göre ıskat edildiği ve yerine payının bşka bir kişiye devredildiği,davalı-karşı davacının,davasını açtıktan sonra pay sahipliği sıfatının kalmadığı,bu yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti istemi ile dava açılmadığı da anlaşılmaktadır.Buna göre davacı dava açma hakkını veren pay sapiliği sıfatını 18/04/2014 tarihi itibariyle yitirmiş olduğu iptal davası açma hakkı bulunmamaktadır.Kaldıki bir an için davacının dava açma hakkı olduğu düşünülse bile yukarıda da açıklandığı üzere genel kurulda alınan kararların iptal edilebilir nitelikte olması nedeniyle üç aylık hak düşürücü süre içerisinde davanın açılması gerekli olup bu süre davacı tarafından geçirilmiştir. Davacının iptal davası açamayacağı anlaşıldığından karşı davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1- Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile ; ¨845.739,85’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken ¨57.772,49 peşin harcın davacı tarafından yatırılan ¨12.808,15 peşin harç ile ¨4.270,00 tamamlama harcının mahsubu ile bakiye ¨40.694,34 harcın davalıdan alınarak hazineye irat KAYDINA,
4-Davacı tarafından ödenen ¨25,20 Başvurma Harcı, ¨12.808,15 Peşin Harç ile ¨4.270,00 tamamlama harcının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan 20 adet tebligat + posta ücreti ¨255,60 , bilirkişi inceleme ücreti ¨6.000,00 olmak üzere toplam ¨6.255,60 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨5.290,61 ‘nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalı tarafından yapılan 6 adet tebligat + posta ücreti ¨86,60 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨13,36 ‘nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,

7-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨47.779,59 ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨15.090,81 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
9-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨750,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,

10-Davalı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,

KARŞI DAVADA ;
1-Davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gerekli ¨44,40 karar ve ilam harcın peşin alınan ¨25,20 harçtan mahsubu ile eksik alınan ¨ 19,20 harcın davacıdan alınarak hazineye irad KAYDINA,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨102,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere asıl davada davacı-karşı davalı vekilleri ile davalı-karşı davacı vekilinin yüzlerine karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.07/03/2019

BAŞKAN …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
ÜYE …
E-imzalı
KÂTİP ….
E-imzalı
“İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR.”