Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/450 E. 2018/838 K. 18.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/450 Esas
KARAR NO : 2018/838

DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin), Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 12/09/2014
KARAR TARİHİ : 18/07/2018
K. YAZIM TARİHİ : 06/08/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin), Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; müvekkilinin, davalı şirketin % 5 hissedarı olduğunu, şirketi temsile yetkili olan ….’ın % 60 eşi ….’ın %25 oranında hissedarı olması sebebiyle anılan şirketin yıllardan beri aile şirketi gibi yönetildiğini, şirketin kurulduğundan beri müvekkiline zararda olduğu ifadeleri ile herhangi bir kâr payı ödenmediğini, çoğunluğun kendilerinde olması sebebiyle genel kurul toplantılarında da mü- vekkilin bu talebinin görmezden gelindiğini, şirket yetkilisinin eşinin yetkisi olmadığı halde şirketi yetkili bir müdür gibi yönetmeye çalıştığını, şirketin gelir-gider durumu ile ilgili istenilen hiçbir belgenin de müvekkiline verilmediğini, ”zarar ediyoruz” denildiği halde şirkete yakın mesafede ….. Etüt Merkezi-…. adı altında aynı işle iştigal eden yeni bir şirketin …. tarafından faaliyete geçirildiğini, davalı şirket bünyesinde çalıştırılan personelin (şirket bünyesinde SGK’lı ücretli Biyoloji Uzman öğretici olarak çalışan müvekkili de dahil olmak üzere) düşük ücret gösterildiğini, gerçek yüksek maaşının dikkate alınmadığını, hiçbir kayıt altına alınmayan bu gider- lerin (açıktan verilen ücretlerin) defterlere nasıl kaydedildiğinin bilinemediğinden müvekkilindeki güvensizliği pekiştirdiğini, şirket defter ve kayıtlarının müvekkili tarafından inceleme girişiminin de engellendiğini, tüm bu hususlar çerçevesinde müvekkilinin şirket ortaklığından ayrılmaya karar verdiğini ve şirketin genel kurulunun olağanüstü toplantıya çağrılması için Bakırköy …. Noter- liği’nden 05/11/2012 tarihli …. yevmiye nolu ihtarname ile davalı şirket yönetimine bildirildiğini, ihtarnamenin 07/11/2012 tarihinde tebellüğ alınmasına rağmen müvekkilinin talebinin yerine getiril- mediğini, herhangi bir bilgi de verilmediğini, bu durumun TTK’nın şirket ortağına sağlamış olduğu hak ve menfaatlerin müvekkiline sağlanmadığını, dolayısıyla müvekkilinin ortaklıktan ayrılmasının gerektiren haklı nedenleri olduğunu beyanla müvekkilinin ortaklıktan doğan hak ve borçlarının tümünün dondurulmasını veya durumun teminat altına alınması zımnında tedbir konulmasını, davalı şirket ortaklığından ayrılmasına izin verilmesini, hissesinin reel değerinin ayrılma payı olarak öden- mesini, şirketin kuruluş tarihi olan 08/08/2008 tarihinden beri ödenmeyen kâr payının reeskont faiziyle birlikte tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı tarafa tahmilini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; davacının iddialarının asılsız ve mesnetsiz olduğundan kabulünün mümkün olmadığını, şirketin zararda olduğunun soyut ifade olmadığını, şirketin kurulduğundan beri zarar ettiğini, davacının da bunu bildiğini, ticari defter ve kayıtlarının incelemesi ile bu durumun sabit olacağını, şirketin zararda olması sebebiyle hiçbir ortağına kâr payı ödenemediğini, Genel kurul toplantıları ve alınan kararların usulüne ve kanuna uygun olduğunu, şirketin iddia edildiği gibi …. tarafından yönetilmediğini, şirketi temsile yetkili müdür …. tarafından usul ve kanuna uygun olarak yönetildiğini, ayrıca şirketin belge, defter ve kayıtlarının davacıdan gizlenmediğini, davacının aynı zamanda müvekkili şirket bünyesindeki dershanede öğretmen olarak çalışmakta iken dönem ortasında sınav hazırlık süre- cinde işi bırakarak şirketi mağdur ettiğini ve zarara uğrattığını, müvekkili şirket adına kullanılan kredi borç ödemelerinin devam ettiğini, şirketin borç ve zararlarından davacının da sorumlu olduğunu beyanla davanın reddini savunmuş, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Dava, TTK 638/2 md ne dayalı limited şirketinin ortaklığından ayrılma, hisse değeri ile kâr payının tahsilini talebine ilişkindir.
Ticaret Kanunu düzenlemesine göre limited ortaklık sürekli bir borç ilişkisidir. Ortağın ortaklıkla arasındaki hukuki bağ, sahip olduğu hak ve borçlar birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmede çıkma hakkı tanınmadıkça ahde vefa ilkesi gereğince ortağın sebepsiz yere ortaklıktan ayrılması düşü- nülemez. Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde tarafların MK m. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince, devamı kendisi için çekilmez hâle gelen bir ilişkiyi sürdürmesi beklenemeyeceğinden, haklı sebeplerin varlığı hâlinde bu ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür. Limited ortaklıklarda, haklı bir sebebin gerçekleştiğini düşünen her ortak TTK m. 638/2 hükmüyle verilen imkândan yararlanarak haklı sebeple çıkma davası açabilir. Kanuni çıkma hakkı olarak da anılan haklı sebeple çıkma hakkı, sözleşmeyle çıkma hakkı tanınmış olsa dahi bâkidir. Nitekim haklı sebeple çıkma hakkı vazgeçilmez, mutlak bir haktır.
Haklı sebep uygulamada bahsi çok geçen, özel hukukun birçok alanında ve özellikle ticaret hukukunda yaygın kullanılan temel bir kavramdır. Ortaklıklar hukuku anlamında bazı tanımlara göz atıldığında, örneğin …. haklı sebebi, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortak açısından bu ilişkinin sürdürülmesinin kendisinden istenemeyeceği nedenler şeklinde ifade etmektedir. Limited ortağın çıkma gerekçeleri bağlamında bazı durumlara topluca işaret etmesi bakımından ifade edilecek olursa haklı sebep, ortak açısından ilişkinin objektif imkânsızlığına neden olan, ilişkinin sürdürülmesi imkânını ortadan kaldıran hâller şeklinde tanımlanabilir. Şirketler hukuku açısından Kanunda haklı sebebin tanımı genel hükümlerde veya limited şirketlere ilişkin hükümlerde yer almamaktadır. Sadece kollektif şirketlerin sona ermesi bölümünde TTK m.245’de haklı sebebin tanımı yapılarak numerus clausus olmayan haklı sebep hâlleri sayılmıştır. Bu maddeye göre haklı sebep: “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması” şeklinde tanımlanmış, bir ortağın yönetimde, hesaplarda şirkete ihanet etmesi, kendisine düşen asli görev ve borçları yerine getirmemesi, şirket unvanını veya mallarını şahsi çıkarları için kötüye kullanması, şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi hâlleri haklı sebebe örnek olarak dört bent halinde sıralamıştır. Bu örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere haklı sebep herhangi bir ortakla ilgili olabileceği gibi ortaklar arasındaki münasebetlerde de kendisini gösterebilir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki, ortaklığın devam etmesi, doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa, haklı sebep gerçekleşmiştir. Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin men- faatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar veril- melidir. (Yrd.Doç.Dr….. , Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Bursa 2013, s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur. Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edile- bilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğra- tacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakın- larına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dai- resi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması, amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Huzurdaki davada İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun …… sicil numarasında kayıtlı davalı şirketin Büyükçekmece ….. Noterliği’nin 07/08/2008 ve …. yevmiye nolu işlemiyle onaylı esas sözleşmesine göre şirket beş ortaklı olup, bu ortaklar davacı … ile dava dışı …., …., … ve …’tır. Sözleşmenin 8. maddesine göre ilk 5 yıl için …. şirket müdürü olarak seçilmiş olup, 9. maddede müdürün ahzu kabz yetkisinin bulunduğu, ayrıca imza ile temsil ve imzaya yetkili olduğu belirtilmiştir.
Davalı … Eğitim Danışmanlık Turz. Taşımacılık Tic. Ltd. Şti’nin 14/08/2013 tarih … nolu toplantı tutanağı ile şirket müdürü ile ….’ın görev süresi 50 yıl uzatılmış, bu karar İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nca tescil edilmiş, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 01/10 /2013 tarih 8416 sayılı nüshasında ilan olunmuştur.
Davacı yargılamaya konu işbu davada limited şirketi ortaklığından çıkmak için esas olarak iki sebebe dayanmaktadır. Bunlardan birincisi davalı şirketin sürekli zarar ettiği iddiası, İkincisi ise davalı şirket müdürünün şirketle rekâbet yasağını ihlal etmesidir.
İkitelli Vergi Dairesi’nden gönderilen 05/03/2014 tarihli bir yazı ile İstanbul Ticaret Sicili kayıtlarından re’sen yapılan inceleme sonucu davalı şirket müdürü ….’ın 30/04/2012 tarihinde davalı şirketle aynı konuda (dershane) faaliyet gösteren 514814 nolu bir işyeri açtığı, bu şirketin halen faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır. TTK md 626 f 2 hükmüne göre, müdürler şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamazlar. Buna TTK md 626 hükmünün üst başlığında şirketle “rekabet yasağı” denilmektedir. Şirketle rekabet yasağı emredici bir hüküm olmayıp, esas sözleşme, tüm ortakların yazılı izni veya ortaklar genel kurul kararı ile kaldırılabilir (TTK md 626 f 2). Ancak somut olayda davalı şirket müdürlerinin şirketler rekabet yasağından muaf tutulduklarına ilişkin ne bir esas sözleşme hükmü, ne bir ortakların yazılı izni ne de ortaklar genel kurul karan bulunmaktadır. Bu sebeplerle davalı şirketin faaliyet konu olan türden faaliyetleri kendi adına bir işyeri açarak yürüten davalı şirket müdürünün TTK md 626 f 2 hükmüne aykırı olarak rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılabilir. Davalı şirket müdürünün huzurdaki dava açıldıktan sonra rekabet yasağının ihlali yönün- deki faaliyetlerine son verdiğine ilişkin bir delil de sunulmamıştır. Bu durumda rekabet yasağının ihlali sebebiyle şirketten çıkma davası açıldıktan sonra dahi davalı şirketle aynı konudaki faali- yetlerine son vermeyip kendi adına devam eden ve eşi ile birlikte davalı şirkette toplam % 85 oranında pay ve oy haklarına sahip olan davalı şirket müdürünün TTK md 626 f 2 hükmünü ihlali somut olayın özellikleri bakımından davacının şirketten çıkması için haklı sebep oluşturur.
Davacının çıkma için ileri sürdüğü bir diğer haklı sebep ise, davalı şirketin sürekli zarar etmesidir. Buna ilişkin iddalar değerlendirilmek üzere bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, SMMM …., Trakya Üniversitei Ticaret Hukuku ABD. Başkanı Prof. Dr. ……. ve akedemisyen …… ‘dan 01/06/2015 tarihli kök , 13/07/2016 ve 02/10/2017 tarihli ek raporlar aldırılmıştır.
Davalı şirketin 2008-2010 ve 2013 yıllarında zarar ettiği, buna karşılık 2011-2012 ve 2014 yıl- larında kâr ettiği, ancak kar oranlarına ve kâr – zarar yılları akışındaki seyre bakıldığında bir düzen- sizlik olduğu tespit edilmiştir. Huzurdaki dava bir sorumluluk davası olmadığından bilirkişi kurulunca bu tutarsızlıkların nedenine ilişkin denetime elverişli bir şekilde (öğrenci sayıları, öğrencilerden alınan kurs ücretlerindeki artış ve azalışlar, dershane işletme giderleri ile öğretmenlere ödenen ücret gider- lerindeki artış ve azalmalar, öğretmenlere ödenen gerçek ücretler ile maaş bordrolarında gösterilen ücretler arasındaki farkın muhasebeleştirilmesi metodları gibi) araştırma ve inceleme yapmamıştır. Keza davacı da davalı şirket müdürlerine karşı bir sorumluluk davası açmamış, müdürlerin şirketi zarara uğrattıkları iddiasında bulunmamış, sadece kar payının ve ortaklık payının değerinin öden- mesini talep etmiştir.
Davacının şirketten çıkmasının uygun görülmesi halinde TTK md 641 hükmü gereği, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesinin ödenmesi gerecektir. Ayrılma akçesinin hangi durumlarda ödeneceği ise, TTK md 642 hükmünde düzenlenmiştir.
Bilirkişi kurulunca yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporda; davacının şirketteki pay oranı ve bu payın nominal hisse değeri dikkate alındığında şirketten çıkmasının şirketin mali durumunu olumsuz etkileyemeyeceği ve şirketten ayrılmasını TTK 638/2 md bağlamında mümkün olabileceği, davacının davalı şirketin öz varlığına düşen hisse değerinin 200.000,00 TL peştamaliye değerinden 10.000,00 TL ve öz varlıktan 1.924,41 TL olmak üzere toplam 11.424,41 TL talep edebileceği, şir- ketin kuruluş tarihi olan 08/08/2008 tarihinden 31/12/2014 tarihine kadar herhangi bir kâr çıkma- dığından kâr payı talep edilemeyeceği belirtilmiştir.

Ancak davacı vekilinin ibraz ettiği 09/03/2018 tarihli dilekçesi ile müvekkilinin şirket ortaklı- ğından ayrılmasına izin verilmesini, ayrıca ayrılma payı olarak 11.924,41 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte hüküm altına alınmasını talep etmiş, harcı 11.924,41 TL üzerinden tamamlamıştır.
Davacı tarafça hasredilen taleplere göre kâr payı yönünden harcı yatırılmış ve usulen açılmış bir dava bulunmamaktadır.
Buna göre; davacının ortaklıktan ayrılma ve ayrılma payına ilişkin haklı davasının kabulüne, davacının alacağı hüküm ile muaccel hale geldiğinden hüküm tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davanın KABULÜNE,
TTK 638 md gereğince, davacı …’nun davalı … Eğitim Danışmanlık Turizm Taşımacılık Tic. Ltd.Şti’nin ortaklığından çıkmasına izin verilmesine,
Davalı şirketin öz varlığına düşen hisse değerinin 200.000,00 TL peştamaliye değerinden 10.000,00 TL ve öz varlıktan 1.924,41 TL olmak üzere toplam 11.924,41 TL ‘nin karar tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,

2-)Harçlar Kanunu’na göre hesaplanan ve tahsili gereken 814,56 TL karar ve ilam har- cından peşin alınan 21,15 TL nispi harç ile 203,64 TL tamamlama harcın mahsubu sonucu bakiye 589,77 TL’nin davalı taraftan tahsil edilerek Hazine’ye irat kaydına,

3- Kendisini vekil ile temsil ettiren davacı lehine hüküm altına alınan dava değerine göre hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Av. Kan. ve AAÜT gereğince takdir olunan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,

4- a.) Davacı tarafından sarf olunan ( 21,15 TL başvurma harcı + 21,15 TL nispi peşin harç + 3,30 TL vekalet harcı + 203,64 TL tamamlama harcından ibaret ) 249,24 TL harç ile (1.998,20 TL bilirkişi ücreti + 144,25 TL posta/tebligat/müzekkereden ibaret) 2.142,65 TL yargılama giderinin davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine,
b.) Davalı tarafça sarf olunan 150,00 TL yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
c.) Sarf olunmayan gider/delil avansının karar kesinleştikten sonra ilgilisine iadesine dair,

Davacı vekili Av. …, Davalı vekili Av. …’in yüzüne karşı 5235 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesine göre Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmi Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 341 ila 360. madde hükümleri gereğince mahkememize veya aynı sıfatta başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/07/2018

Katip …

Hakim …