Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/223 E. 2018/28 K. 16.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

BAKIRKÖY (3) NO’LU ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ KARARIDIR

ESAS NO : 2014/223
KARAR NO : 2018/28

ASIL DAVA : MENFİ TESPİT
BİRLEŞEN DAVA : İTİRAZIN İPTALİ

ASIL DAVA TARİHİ : 27/06/2014
BİRLEŞEN DAVA TARİHİ : 10/11/2014
KARAR TARİHİ : 16/01/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 16/02/2018

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) – İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA;
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 27/06/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;taraflar arasında ticari ilişki bulunduğunu, davalı firmanın müvekkili firmaya etiketlik deri malzeme sattığını, bu alışverişler nedeniyle davalı firma tarafından müvekkiline çeşitli tarihlerde faturalar kesildiğini, bu derileri etiket yaparak müşterilerine sattığını, müşterisinin de bu ürünleri yurtdışına sattığını, ancak davalıdan alınan ürünlerde kanserojen madde çıkması üzerine işlerinin bozulduğunu ve müşterisi ile ticari ilişkisinin bittiğini beyanla neticeten davalıya verdiği biri ¨35.000,00, diğeri ¨15.000,00 bedelli iki adet çekten dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, çeklere ödeme yasağı konulmasına, dava sonunda çeklerin iptal edilmesine, müvekkili tarafından çekler ödenirse çek bedellerinin istirdatına, müvekkilinin ürün nedeniyle uğradığı zararın tespiti ile davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA;
SAVUNMA;
Davali vekili Mahkememize sunduğu 25/07/2014 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle;taraflar arasında faturalı ve çeklere dayak ticari ilişki mevcut olduğunu, müvekkili tarafından davacıya toplam ¨201.131,39’lik fatura kestiğini ve bu faturalar karşılığında hem mal sattığını hem de bir kısım hizmet yaptığını, bu ticari ilişki neticesinde verilen ¨35.000,00’lik çekin Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün …. E. sayılı dosyası ile icra takibine konduğunu, ¨15.000,00’lik çekin ise halen günü gelmediğini, müvekkilinin yapılan tahsilatlar haricide kalan bakiyeyi ise Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün ….E. sayılı dosyası ile takip yaptığını, davacının bahse konu ticari iüşkiden kaynaklanan borcunu ödememek için huzurdaki davayı açtığını, dava dilekçesinde beyan edddiği gibi söz konusu derilerin davacı uhdesinde olmadığının anlaşılacağı, dolayısıyla ayıp itirazlarının da mahkeme tarafından incelenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili tarafından davacı tarafa ayıpsız mal verildiğini, davacı tarafından müvekkilinin kesmiş olduğu faturalara itiraz edilmediğini, dolayısıyla sunulan faturaların kesinleşmiş faturalar olduğunu, bahse konu mallarda ayıp olmamakla birlikte ayıbı kesin olarak kabul etmediklerini, aynı zamanda ayıbın zaman aşımına uğradığını, süresi içerisinde ayıp ihbarı yapılmadığını beyanla neticeten davacının davasının reddine, asıl alacağın %20 sinden az olmamak kaydı ile davacının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine, ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Bakırköy….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyası Mahkememiz dosyası ile birleştirilmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
İDDİA:
Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne vermiş olduğu 10/11/2014 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde;davalı firma ile aralarında deri alım satımı hususunda ticari ilişki olduğunu, bu ticari ilişki çerçevesinde davalı tarafın bakiye borcunu ödemediğini, bunun üzerine müvekillinin Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yaptığını, aynı zamanda davacı müvekkilin ¨35.000,00 bedelli çekten dolayı Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı dosyasında ihtiyati haciz ile takip başlattıklarını ve ihtiyati hacize itiraz edilmediğini, davalı tarafın dürüstlük kurallarına aykırı olarak malların kendisine teslim edildikten sonra ve malların tamamını ellerinden çıkarıp ürün haline getirdikten sonra Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinde … esas sayılı dosyasında dava açtıklarını, Bakırköy … . İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasındaki itirazın iptal edilmesini, asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydı ile haksız ve kötü niyetli olan davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini, davalı taraf adına kayıtlı olan araca ve menkul mallarına tedbir konulmasını, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı firma ile aralarında etiketlik deri malzemeleri hususunda ticari alışveriş bulunduğunu, davacı firmanın gönderdiği mallar arasında only markasına rimaks firması tarafından üretilen malların hammadesinde kansorejen madde bulunduğunu, kansorejen madde sebebi ile ¨72.000,00’lik sipariş rimaks firması tarafından geri çekildiğini, bu olay sebebi ile siparişlerin iptal edildiğini ve Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinde … esas sayılı dosyasında dava açtıklarını, dava dosyalarının aralarında hukuki ve fiili irtibat nedeniyle mahkememizin Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin…. esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
ASIL DAVADA;
Dava,satım sözleşmesine konu malların ayıplı olduğu iddiasına dayalı çekten dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit ve ayıp nedeniyle uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir.
BİRLEŞEN DAVADA;
Dava,davacının,faturaya dayalı bakiye cari hesap alacağının tahsili için davalı aleyhine giriştiği icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacı şirketin davalı aleyhine ¨96.131,39 asıl alacak ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsili için faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu vekilinin süresinde, borca itiraz ettiğini belirterek takibin durmasına sebebiyet verdiği,İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği,bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği,davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222 nci maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış,bilirkişiler … , …. , …. ve … tarafından düzenlenen 25/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Bilirkişi heyetince yapılan teknik incelemede ;”…Bu durumda, ya davacının davalıdan aldığı derilerin etiket haline getirilmesi sırasında kanserojen maddeler kullanılmış olabileceği ya da davalı dışında başka yerlerden de aynı renkte deri alarak bu siparişlerde kullanmış olabileceği çıkarımında bulunmak mümkün olabilecektir…” şeklinde kanaate varıldığını, bu nedenle dava dosyası kapsamında davacının ayıp iddiasının ispata muhtarç kaldığını,dava konusu derilerin mahkeme taarfından ayıplı olduğu kanaatine varılması ihtimalinde, davacının muayene ve ihbar külfetini zamanında ve usulüne uygun şekilde yerine getirip getirmediğinin takdirinin mahkememize ait olacağını, ,şayet mahkeme tarafından davacının muayene ve ihbar külfetini zamanında ve usulüne uygun şekilde yerine getirdiği kanaatine varılması ihtimalinde davacının ayıp sebebi ile uğradığı zararı davalıdan talep edebileceği, şeyet mahkeme tarafından davacının BK tarafından kendisine yüklenen muayene ve ihbar külfetini zamanında ve usulüne uygun şekilde yerine getirmediği kanaatine varılırsa, davacı ayıplı olduğunu iddia ettiği malları ayıplı hali ile kabul ettiği sonuç ve kanaatine varılacağı, heyet olarak yapılan mali inceleme sonucunda; davacı yanın maddi zararlarına ilişkin test bedeli olarak (¨8.232,88-¨2.000=) ¨6.232,88 talep edilebileceği, diğer taleplerinin ise ispata muhtaç olduğu kanaatine varıldığını,heyet olarak yapılan teknik değerlendirmede , davacının zararının test bedeli olan ¨6.232,88’nin yanısıra ¨64.281,60 tutarındaki siparişin iptal edilmesi ile davacının kazanç kaybının yaklaşık olarak ¨64.281,60 X%40= ¨25.712,64 olarak hesaplandığının bildirildiği görülmüştür.
Bilirkişi …. tarafından birleşen dosya için düzenlenen 03/08/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacı yan her ne kadar davalı aleyhine icra takibini ¨96.131,39 üzerinden başlatmışsa da kendi ticari ve muavin defterlerinde davalı yandan icra takip ve dava tarihi itibariyle ¨91.290,65 alacağının kayıtlı olduğunu, davalı yanın kendi ticari ve muavin defterlerinde davacı yana icra takip ve dava tarihi itibariyle raporun 12. Maddesinde davacıda kayıtlı olan ve ancak davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan davalı lehine muhasebe kayıtlarının düzeltilmesinden sonra ¨91.290,65 borcunun kayıtlı olduğunu, tarafların arasındaki hesabi olarak borç alacak tutarlarının karşılıklı uyuşuyor olduğunu, davacı yanın ¨201.131,39 tutarındaki davalı yana tanzim ettiği 11 adet faturasının tümümün davalı yanın ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu ve taraflar arasındaki mal teslimine ilişkin çekişmenin mevcut olmadığını, davacı yanın davalı yandan aldığı ve protesto olduğu kaydını yaptığı, ¨35.000 TL’lik çek davacı yanca Bakırköy … . İcra Müdürlüğü’nün …. E sayılı dosyasında davalı aleyhine icra takibi yapıldığından huzurdaki davanın icra takip ve ikame edilen davada alacağına dahil edilmediği gibi taraflarınca yapılan hesaplamalara da dahil edilemediğini, davacı yanın işlemiş faiz talebinde bulunmadığını, davacının alacağına hükmedilirse takip tarihinden itibaren asıl alacağını tahsil edene değin taleple bağlılık gereği %9 ve değişebilecek oranlarda yasal faiz talep hakkı olduğunu, bildirdiği görülmüştür.
Bilirkişiler … , …., …. , …. ve …. tarafından düzenlenen 14/11/2017 tarihli ek bilirkişi kurulu raporunda özetle; kahverenkli deriler üzerinde yasaklı kimyasal maddelere rastlandığı, mahkemenin yaptırdığı teste , gerekse … tarafından yaptırılan testlerden anlaşıldığını bahse konu kahverenkli deride kanserojen boyar maddelere raslanılmadığını, koyu kahve renkli deride ise yakaskı kimyasal maddelere ve kanserojen boyar maddelere raslanılmadığı sonuç ve kanaati ile rapor sunulmuştur.
Yukarıdaki açıklamalar ve belirlemeler karşısında asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı değerlendirilmesinin yapılması gerekmektedir.
Asıl dava değerlendirildiğinde;
Davacı vekili,dava dilekçesinde,davalıdan aldığı etiketlik derilerin kanserojen madde içermesi sebebiyle siparişlerinin iptal edildiğini,bu nedenle davalıya cari hesaba mahsuben verdiği çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti ile ayıplı üründen kaynaklanan zararın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili ise,müvekkilinin ayıplı ürün satmadığını,ayıp ihbarının kendilerine yapılmadığını savunmuştur.
Mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporuna ve davacı tarafından dosyaya sunulan test sonuçlarına göre bir kısım deri etikette kanserojen madde tespit edildiği açıktır.Ancak söz konusu kanserojen maddenin söz konusu deri etiketlere ne şekilde ve hangi aşamada girdiği hususu tespit edilememiş,bilirkişi kurulu tarafından sözü geçen ayıbın gizli ayıp olduğu tespit edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta öncelikle davalı tarafından davacıya satılan derilerin ayıplı olduğunun kabulü halinde davacının ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi için Türk Borçlar Kanunu tarafından kendisine yüklenen muayene ve ihbar külfetini zamanında ve usulüne uygun şekilde yerine getirip getirmediğinin değerlendirilmesi gerekir.
Satıcının ayıptan dolayı sorumlu kılınabilmesi için Kanunumuz alıcıya bazı külfetler yüklemiştir. Bunlar, satılanı muayene ve varlığı iddia olunan ayıplan ihbar külfetleridir. Alıcı bu külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffüle karşı hükümlerden kural olarak yararlanamaz.Alıcıya yüklenen bu külfetler sureti ile, satıcının şeyin ayıplı olup olmadığından ve kabul edilip edilmeyeceğinden vaktinde haberi olması sağlanmak istenmiştir.
Buna göre muayene külfeti ve ihbar külfetinin değerlendirilmesi gerekmektedir. TBK m. 223/f.l’e göre; alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz muayene etmekle yükümlüdür. Alıcının muayene külfetini yerine getirebilmesi için satılanda fiilen ve doğrudan doğruya tasarruf edebilecek duruma girmesi gerekmektedir. Muayene süresi kesin bir şekilde tespit edilmiş olmayıp, muayenenin “imkân bulur bulmaz” yapılması gerektiği belirtilmiştir.. O halde bu süre satılanın niteliğine, ilgili ticaret dalına ve ileri sürülen ayıbın cinsine göre değişecektir. Satılan şeyde adi muayene ile ortaya çıkmayacak ayıplar için bu muayene daha uzun olabilecektir.
Ancak Borçlar Kanunu iki halde muayene süresini kesin olarak tespit etmiştir. Bunlar hayvan satışında ve tacirler arasında yapılan ticari satışlardadır.TTK m. 23/b.3 uyarınca, tacirler arasında yapılan ticari satımlarda satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı, teslimden itibaren 8 gün içinde satılanı muayene ettirmekle yükümlüdür. Bu süre adi bir muayene ile meydana çıkmayacak ayıplar için yeterli gelmeyebilir. Bu takdirde TTK m. 23/b.3’ün son cümlesi TBK m. 223/f.2’nin saklı tuttuğu cihetle adi satımlarda olduğu gibi süre uzatılabilir.
Alıcı muayene sonucu gördüğü veya sonradan ortadan meydana gelen ayıplan derhal satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Yapılan ihbarın bulunan ayıpları belirlemesi, nitelemesi lazımdır. Yapılan ihbarda ayıpların bildirilmesine ve ayıpların sebebinin açıklanmasına gerek yoktur. Fakat sadece “malın tatmin edici olmadığı”, “ayıplı olduğu”, “müşterilerin şikayet ettiği” gibi genel ifadeler yeterli değildir. İhbarda, satılanın böylece kabul edilmek istenmediği açıklanmalıdır. Tacirler arasında yapılan ticari satışlarda, teslim sırasında açıkça belli olan ayıplar için teslimden itibaren iki günlük, muayene sonunda ortaya çıkan ayıplar için ise teslimden itibaren sekiz günlük ihbar süresi kabul edilmiştir.Fakat, herhalde muayene ve ihbar ayıba karşı tekeffülden doğan davaların zamanaşımı süresi geçmeden yapılmış olmalıdır.
Ayıp, teslim sırasında açıkça belli olabilir, muayene süresi sonunda çıkabilir, sonradan ortaya çıkabilir. Ayıp belli olunca, derhal satıcıya bildirilmelidir. Buradaki “derhal” kelimesini halin gereklerine göre yorumlanması gerekmektedir.
Dava konusu olayda davacı ile davalı arasında ticari nitelikte bir satım sözleşmesi yapılmıştır. Dava konusu ayıbın niteliği ise gizli ayıp niteliği taşımaktadır. Gizli ayıp olması durumunda alıcının TBK m. 223/11 uyarınca; “Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir: bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.”
Dava dosyası içeriğinde, davacı tarafından davalıya ayıpların öğrenilmesinden itibaren yapılmış herhangi bir ayıp ihbarı tespit yoktur.Davacı 2014 yılının Mart ve Nisan aylarında yapılan testler ve müşterisinin uyarısı ile bazı etiketlerin kanserojen madde ihtiva etmesi sebebiyle ayıplı olduğunu öğrenmesine karşın TTK’nın 23.maddesinde belirtilen usul ve şekilde 8 günlük süre içinde ayıp ihbarında bulunmayıp bu süre geçtikten sonra dava açmış olup davacı süresinde ve usulüne uygun bir ayıp ihbarında bulunmadığından ayıplı olsa dahi malları kabul etmiş sayılmalıdır.Kaldıki bir an için ayıp ihbarının yapıldığı kabul edilse dahi davacı ayıp iddiasını ispat edememiştir.Bu nedenle satım sözleşmesine konu malların ayıplı olduğu iddiasına dayalı çekten dolayı borçlu olunmadığının tespitini isteyemeyeceği gibi ayıptan kaynaklanan zararlarını da ayıba karşı tekeffüle karşı hükümlerden yararlanamayacağı ve ayrıca genel hükümlere göre ayıp iddiasını da ispat edemediğinden zarar talebinde de bulunamayacağından asıl davanın reddine,davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminat talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkememizce 30/01/2017 tarihli celsede her ne kadar davacı vekiline ayıp nedeniyle uğranılan zarar miktarını belirleyerek harcını tamamlaması için süre verilmiş ve davacı vekili de buna dayanarak beyanda bulunup harç yatırmış ise de,bu imkânın daha önce davacı vekiline verildiği ve davacı vekilinin 16/07/2014 tarihli dilekçesi ile beyanda bulunduğu ve harcı tamamladığı,buna göre Mahkememizce mükerrer yapılan işlemin yerinde olmadığı, dava değerinin davacı vekilinin ilk dilekçesinde belirttiği gibi kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Birleşen dava değerlendirildiğinde;
Dava itirazın iptali davasıdır.Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlayan bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu usulü dairesinde ispat etmesi gerekir. İspatın konusu , ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu 6100 sayılı HMK.nun 187 ,190 ve 200’ncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir.
İspatın konusu HMK.nun 187’nci maddede “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde belirtilirken, ispat yükünün kimde olduğu ise HMK.nun 190’ncı maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”düzenlemesi ortaya konmuştur.
İspat vasıtaları ise HMK.nun 200’ncü maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”düzenlemesi ile ispatın nasıl yapılacağı gösterilmiştir.
Akdi ilişki taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme ile , faturaya konu malların teslim edildiğine dair bir irsaliye , teslim fişi ve teslim alındığına dair yazılı bir belge ile ispat edilebilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 tarihli kararında “Hemen belirtmelidir ki, satılanın tesliminin “hukuki işlem” niteliğinde olup, buna ilişkin savunmanın hangi delillerle kanıtlanabileceğinin belirlenmesinde, hukuki işlemlerin varlığının kanıtlanmasına ilişkin genel usul hukuku kurallarının (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288 ve devamındaki hükümler) göz önünde tutulması gerekir.Bunun sonucu olarak ta; herhangi bir hukuki işlem gibi, teslim de anılan hükümdeki senetle (yazılı delille) ispat kuralı çerçevesinde, ilişkin bulunduğu malın miktar ve değerine göre belirlenmelidir. (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1990 5.basım,C:2,S:1534, S:1603, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2002 gün 2002/13-875 E., 2002/885 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre “faturanın onu teslim alan muhatabı borç altına sokabilmesi için her şeyden evvel borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatabı tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya 8 gün içinde itiraz edilmemiş olmasının onu borç altına sokacağı şeklinde görüş hem mantıki hem de hukuki dayanaktan yoksun olur. O halde öncelikle taraflar arasında böyle bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının göz önünde tutulması zorunludur.”Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur. “
Örneğin faturalara dayalı olarak karşı taraftan alacaklı olduğunu iddia eden taraf faturadaki mal ve hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini belge ile ispat etmelidir.Tek taraflı düzenlenen faturalar hiçbir zaman bir akdi ilişkiyi ispat vasıtası olmayıp , akdi ilişkinin ifası aşamasında düzenlenen bir belgedir.Bu nedenle faturanın geçerli olabilmesi için teslime veya hizmetin verildiğine dair belge sunulamaması durumunda faturaların karşı tarafın defterlerinde de kayıtlı olması gerekir.
Davacı tarafından düzenlenen tüm faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu gözönüne alındığında,davacının fatura içeriğindeki malları davalıya teslim ettiğini ispatladığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olaya döndüğümüzde;Davacı ile davalı arasında, davacının deri satışına dayalı bir ticari ilişkinin olduğu, ancak taraflar arasında akdedilmiş yazılı bir anlaşma ve/veya cari hesap sözleşmesi olmadığı,davacının faturadan kaynaklı bakiye cari hesap alacağını tahsil edememesi üzerine 22/07/2014 tarihinde, cari hesap alacağını dayanak göstererek, davalı aleyhine icra takibine geçtiği, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığı,davacının ibraz ettiği yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi (24/07/2014) ve dava tarihi (10/11/2014) itibariyle davalıdan ¨91.290,65 cari hesap alacağının olduğu,davalıya alt inceleme konusu yapılan yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi (24/07/2014) ve dava tarihi (10/11/2014) itibariyle ¨143.726,71 borcunun bulunduğu,davacının takibe konu ettiği faturaların davalının yasal ticari defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle fatura içeriğindeki malların davalıya verildiği,davalının herhangi bir ödeme belgesi sunamadığı gibi böyle bir savunmada da bulunmadığı,neticeten davacının,takibe konu faturlar nedeniyle davalıdan ¨91.290,65 alacaklı olduğu anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne,davalının itirazının kısmen iptali ile takibin devamına karar vermek gerekmiştir.
İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM/Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1- Davanın REDDİNE,
2- Davalı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
3-Alınması gerekli ¨35,90 karar ve ilam harcının peşin alınan ¨853,90 harçtan mahsubu ile fazla alınan ¨818,00 ile sonradan yatırılan ¨854,00 ve ¨4.015,00 tamamlama harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından yapılan 5 tebligat gideri ¨45,00 yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
6-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨10.750,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
7-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨512,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
8-Davalı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,
BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile davalının Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨91.290,65 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/1.maddesi uyarıca değişen oranlarda yasal faiz uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Davacının,fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Asıl alacağın % 20’si üzerinden hesap edilen ¨18.258,13 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
4-Alınması gerekli ¨6.236,06 karar ve ilam harcından peşin alınan ¨1.161,10 harcın mahsubu ile bakiye ¨5.074,96 harcın davalıdan alınarak hazineye İRAD KAYDINA,
5-Davacı tarafından ödenen ¨25,20 Başvurma Harcı ile ¨1.161,10 Peşin Harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından yapılan bir bilirkişi inceleme ücreti ¨ 500 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨474,82’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı tarafından yapılan 8 adet tebligat + posta gideri ¨174,40 yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan ¨8.78’nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, kalan kısmın davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen ¨10.053,25 ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
9-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesap edilen ¨2.180,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
10-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨562,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
11-Davalı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davalıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve ….sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere Asıl davada davacı birleşen davada davalı asıl ile Asıl davada davacı birleşen davada davalı vekili ile asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı.16/01/2018

KÂTİP ….

HÂKİM ….