Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/591 E. 2023/86 K. 17.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/591
KARAR NO : 2023/86

DAVA : Markaya Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Durdurulması
ve Önlenmesi ile Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 04/11/2021

– BİRLEŞEN MAHKEMEMİZ … ESAS, … KARAR SAYILI DOSYADA –

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 08/03/2022
KARAR TARİHİ : 17/03/2023
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/04/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ANA DOSYADA DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin TPMK’da kayıtlı ..,..,..,..,…,… tescil numaralı …, ..,…,…. markalarının sahibi olduğunu, 04 ve 10.sınıflarda faaliyet gösterdiğini, davalının, müvekkili markalarını taklit ettiğini, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri sattığını, dağıttığını, başka bir şekilde ticaret alanına çıkardığını, ithal işlemine tabi tuttuğunu, ihraç ettiğini, ticari amaçla elde bulundurulduğunu, bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunduğunu, bu hususta davalı aleyhine Ankara … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … değişik iş sayılı dosyasıyla delil tespiti davası açıldığını ve yapılan tespitte ürün bulunamadığını, ancak her ne kadar adreste ürün bulunmasa da, davalı tarafından dava konusu markayla alakalı ticaret yaptığının ikrar edildiğini, müvekkilinin marka tescillerinin 2018 yılından beri mevcut olmasına ve söz konusu markayla alakalı Türkiye’de faaliyet gösterme hakkı müvekkilinde olmasına rağmen, davalı tarafından yeni kurulan bir şirket olduğu savunması yapılarak … LTD isimli şirketten 05/07/2021 tarihli imzaladığını iddia ettiği distribütörlük sözleşmesi ile dava konusu …. markasının Türkiye distribütörü olduğunu iddia ettiğini ve hak sahibinin kendisi olduğu iddia edilerek markanın kullanıldığının ikrar edildiğini, davalı tarafından ülkesellik prensibi dikkate alınmadan 2018 yılından beri …. markasının müvekkili adına tescilli olduğu göz ardı edilerek şirketin yeni kurulduğu belirtilerek ilgili markaların distribütörlüğünün alınmasının ve markanın kullanılmasının açık ihlal teşkil ettiğini, davalının, müvekkiline ait tescilli marka kullanımlarını gerçekleştirmesinin, marka tecavüzü ve haksız rekabet olduğunu, davalı markasının, müvekkilinin markasına kavramsal, görsel ve işitsel olarak birebir benzediğini, açıklanan nedenlerle, davalının eylemlerinin, marka tecavüzü ve haksız rekabet olduğunun tespitine, men’ine, ref’ine, belirsiz alacak niteliğinde olmak ve sonradan artırılmak üzere şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın tecavüz eylemlerinin başladığı tarihten itibaren ticari faiziyle hesaplanarak müvekkiline ödenmesine, hükmün ilanına, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 08/03/2022 tarihli dilekçesi ile, Bakırköy …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden davacı … davasına dayanak olarak göstermekte olduğu ..,..,.. ve …kod numaralı markaların hükümsüzlüğünün talep edildiğini, ilgili dosya üzerinden hükümsüzlük kararı verilmesi halinde hükümsüzlük kararının geriye etkili olacak olması nedeni ile bahse konu davanın bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.
BİRLEŞEN DOSYADA DAVA : Davacı vekili Mahkememizin … esas sayılı dosyasına tevzi olunan dava dilekçesi ile, müvekkilinin …. esas unsurunu ihtiva eden ibareler bakımından yurtdışında çok sayıda ülke nezdinde tescilli markaların sahibi olduğunu, Türkiye’deki faaliyetlerini de halihazırda tek satıcısı ve resmi distribütörü olan …. San. Ve Tic. Ltd. Şti.vasıtası ile sürdürdüğünü, müvekkilinin …. ibareli markaların gerçek hak sahibi olduğunu, “….” ibaresinin esas unsur olarak içeren dava konusu ..,..,..,…,…. sayılı markaların, müvekkilinin bilgisi dışında, sicildeki boşluktan yararlanmak suretiyle davalı adına kötü niyetli şekilde tescil edildiğinin tespit edildiğini, davalının kötü niyetli “….” ibareli dava konusu marka tescilleri ile bu marka tescillerinin Türkiye distribütörüne, dolayısıyla müvekkiline karşı kullanılması, müvekkilinin markadan kaynaklı haklarını ihlal ettiğini ve müvekkili aleyhine haksız rekabet oluşturduğunu, davalı … ait dava konusu markaların SMK’nın 6/3.maddesi hükmü kapsamında hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğunu, davalı … kötüniyetli olduğu ve dava konusu markaların SMK 6/9.maddesi hükmü gereği hükmü kapsamında hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğunu, dava konusu …,..,…,… sayılı markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, ülkesellik prensibinin somut olaya uygulanmak zorunda olduğunu, davacı adına yurt dışında tescilli markaların Türkiye’de bilinirliğinin ispatlanamadığını, davacının markalarının sırf yurtdışında tescilli olmasının davalının kötü niyetini ispata yeter olmadığını, müvekkilinin söz konusu markayı 2018 yılında tescil etmiş olup davacının distribütörlük sözleşmesi yaptığını iddia ettiği dava dışı … isimli firma ile distribütörlük ilişkisi müvekkili şirketin 2018 yılında markayı tescil ettiği tarihten sonra yapıldığını, iddia edilen distribütörlük ilişkisinin 2018’den sonra başladığını, hal böyle olunca önceye dayalı olarak müvekkili şirketin hem kullanıma dayalı kazanılmış hakkının bulunduğunu, hem de ülkesellik prensibi dikkate alındığında Türkiye’de marka ihlali gerçekleştirilen firmanın asıl olarak davacının distribütörlük verdiği … isimli firma olduğunun açıkça görüldüğünü, davacının iddialarının ülkesellik prensibi gereğince reddi gerektiğini, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan davacı adına kayıtlı marka tescil belgeleri celp olunmuştur.
Ankara … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … değişik iş dosyası uyap üzerinden celp olunmuş, tetkikinde, talep eden … tarafından, karşı taraf … aleyhine tespit talebinde bulunulduğu, bilirkişi 27/10/2021 tarihli raporunda; “Aleyhine tespit incelemesi yapılan “…. Evleri … , Kat:… D:…. Çankaya/Ankara” adresinde faaliyet gösteren işletmenin karşı taraf … San. Ve Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı olduğu, işletme yetkilisinin beyanına göre işletmenin “tıbbi cihaz satış ve pazarlaması” alanında faaliyet gösterdiği, home ofis olarak faaliyet gösterdiği beyan edilen adreste tespit isteyen adına tescilli olan ve yukarıda detaylı marka sicil bilgileri verilen “…”, “….” markaları ya da başka herhangi bir marka altında ticarete konu edilen, kullanılan ya da numune olarak tutulan birin ürünün bulunmadığı, karşı taraf …. San. Ve Tic. Ltd. Şti. ile üçüncü kişi …. Ltd. arasında, karşı taraf şirketin “….” ürününün Türkiye’deki münhasır tedarikçisi olduğuna dair 1 Temmuz 2021 tarihli ( İmza Tarihi 5 Temmuz 2021 ) Münhasır Dağıtım Sözleşmesi düzenlediği” hususlarını rapor ettiği görülmüştür.
Dosya, Mahkememizin … esas sayılı dosyası içeriği değerlendirilmek suretiyle, öncelikle davalının, davacı marka haklarına tecavüz ve haksız rekabetinin olup olmadığı yönünden rapor tanziminin istenilmesine karar verilmiş, bilirkişi 05/07/2022 tarihli raporunda; “davalı … davacı … ait markalara tecavüz ve davacı … ile haksız rekabet teşkil edecek herhangi bir faaliyetinin dosya münderecatından anlaşılamadığı, bu meyanda markaya tecavüz ve haksız rekabet koşullarının oluşmadığı” hususlarını tespit ve rapor etmiştir.
Davacı vekili 06/07/2022 tarihli dilekçesi ile, her ne kadar delil tespiti aşamasında davalı adresinde tecavüz konusu ürün bulunmasa da, davalının iddia ettiği distribütörlük sözleşmesiyle Türkiye’de haksız faaliyette bulunduğu ve satış yaptığının davalının kendi beyanıyla açıkça ispatlandığını, davalının ticaret defterlerinin dosyaya sunulmasını ve yapılacak inceleme ile dava konusu edilen ürünün satışının yapılıp yapılmadığının tespitini, bu yönde bir satış mevcutsa bu eylemin tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmediğinin tespitini beyan etmiştir.
Birleşen dosyada, birleştirme kararı verilmeden önce yapılan yargılamada dosya, Mahkememizin …. esas sayılı dosyası içeriği değerlendirilerek davalı adına tescilli ..,..,…ve …. tescil nolu markaların gerçek hak sahipliği ve kötüniyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin rapor tanzimi için bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi 05/07/2022 tarihli raporunda; “Dosya kapsamında sunulan deliller bakımından davacı … ülkemiz nezdinde herhangi bir faaliyeti tespit olunamadığı gibi ilgili markanın ülkemizde bilinir durumda olduğuna ilişkin de dosya içerisinden herhangi bir husus tespit edilemediğinden, SMK’nın 6/3. Maddesi kapsamında dava konusu markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı, ihtilaf konusu markaların SMK’nın 6/9. Maddesi hükmü çerçevesinde hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı, konu hakkında nihai takdirin yalnızca mahkemeye ait olduğu” hususlarını tespit ve rapor etmiştir.
Birleşen dosya davacısı vekili birleşen dosyaya sunmuş olduğu 07/09/2022 tarihli dilekçesi ile, bilirkişinin, geçerliliği konusunda Mahkeme tarafından çözülmesi gereken bir ihtilaf bulunan ve bu nedenle usul hukuku yönünden değer atfedilmesi mümkün olmayan savunmaları esas alarak rapor tanzim ettiğini, sektörel inceleme yapılmasının zorunlu olduğunu, SMK m.6/3 hükmündeki hak sahipliği, zaten tescile dayanmadığı için, anılan korumanın marka korumasının ülkeselliği ilkesi ile bir ilgisi bulunmadığını, iddialarının hukuki dayanağını oluşturan hükmün uygulanabilmesi için müvekkilinin Türkiye’de tescilli ve ülkesel korumadan yararlanacak bir markasının bulunması zorunluluğunun olmadığını, davalının, faaliyet alanı içerisinde “Kozmetik, güzellik müstahzaratı, vücut ve cilt bakım ürünleri, kolonya, parfüm, şampuan ve benzerlerinin ithalat, ihracat, alım satımı imalatı ve pazarlamasını yapmak yaptırmak” da yer aldığını, TTK m. 18/2 hükmü ile her tacire yüklenen, basiretli iş insanı gibi davranma yükümlülüğü gereği, davalının, müvekkilinden, sektörün diğer önemli paydaşlarından ve onların ürünlerinden haberdar olduğu varsayılmasını, bu duruma rağmen davalının, “….” ibareli dava konusu marka tescilleri için başvuruda bulunmuş olmasının açıkça kötü niyetine işaret ettiğini beyan etmiştir.
Mahkememizce 28/10/2022 tarih, … esas ve …. karar sayılı kararıyla dosyanın mahkememiz işbu dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği görülmüştür.
Ana dosya ve birleşen dosya yönünden taraf vekillerinin rapor sunulduktan sonra sunulan beyan ve itirazlarının değerlendirilmesi için ek rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişi 03/02/2023 havale tarihli ek raporunda; “hem ana dosya hem birleşen dosya bakımından sunulan gerekçeler ile kök raporlardaki görüşlerinin devam ettiği” hususlarını tespit ettiği görülmüştür.
Birleşen dosya davacısı vekili 16/02/2023 tarihli dilekçesi ile, bilirkişi ek raporunda, kök rapora yapmış oldukları itirazlar karşılanmaksızın kök rapordaki sonuçların tekrarlandığını, dosyada davalı vekili tarafından sunulmuş bir cevap dilekçesi bulunmadığını, davalı vekili tarafından sunulmuş beyan dilekçesi yer aldığını ve bu dilekçedeki beyanların geçerliliği hakkında taraflar arasında ihtilaf bulunduğunun belirtildiğini, söz konusu ihtilafın çözümü yargısal bir faaliyet olduğundan, bu ihtilaf çözüme kavuşturulmadan, üstelik söz konusu beyan dilekçesine “cevap dilekçesi” gibi değer atfedilmesinin, bilirkişi raporunun hükme esas alınma kabiliyetini ortadan kaldırdığı yönünden itirazda bulunulduğunu, ancak ek raporda yapılan incelemenin hukuka uygun olduğu değerlendirilerek itirazlarının reddedildiğini, bilirkişinin bir kez daha usuli bakımdan yetki sınırlarını aştığını, bilirkişinin, müvekkilinin markalarının kullanıldığı sektöre ilişkin herhangi bir bilgisi, deneyimi ve uzmanlığı bulunmadığını, sunmuş oldukları delillerin sektörel etkisi değerlendirilmeden SMK 6/3 hükmün bağlamında hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığının tespit edilmesinin mümkün olmadığını, bu şartları sağlamayan ek ve kök bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin hatalı ve mutlak şekilde hukuka aykırı olduğunu, ek ve kök bilirkişi raporunda, uzmanlık alanı dışındaki tespitleri yanında, uzmanı olunan alana ilişkin olarak da hatalı değerlendirmeler yapıldığını, açıklanan gerekçelerle bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda, dosya içeriğinde davalının kötüniyetine ilişkin bir verinin tespit edilemediğinin ifade edildiğini, bu beyan ve tespitlerin, iddiaların ve dosya içeriğinin yeterli şekilde ele alınmadığı intibaı uyandırdığını, kötüniyet yönünden yapılan değerlendirmelere katılmadıklarını, açıklanan nedenlerle, içerisinde kozmetik sektöründe bir bilirkişi, plastik ve rekonstrüktif cerrahi alanında faaliyet gösteren bir bilirkişi ve marka hukuku alanında uzman bir bilirkişinin de yer aldığı yeni bir bilirkişi heyetine tevdi edilmesine ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Ana davada dava, davalının, davacıya ait markalardan doğan haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebine; birleşen davada dava, davalıya ait markaların hükümsüzlüğü talebine yöneliktir.
Ana davada markadan doğan haklara tecavüz yönünden yapılan değerlendirmede;
SMK’nun 6/1 md’sinde nisbi red nedeni olarak düzenlenen karıştırma ihtimali, aynı kanunun 7/1 md’sinde marka hakkına tecavüz hali olarak yer almaktadır. SMK’nun 6/1 md’sine göre, önceki marka ile tescil başvurusu yapılan marka aynı ya da benzer ise sınıflar da aynı ya da benzer ise bu başvuru itiraz üzerine red edilir. SMK’nun 25/1 md’si gereğince hem 5.md’de yazılı mutlak red nedenleri , hem de 6.md’de yazılı nisbi red nedenleri birer hükümsüzlük nedenidir. Marka koruma kapsamına ilişkin SMK’nun 7/2-b md’sine göre ise, marka sahibi “tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerde aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılmasını engelleyebilir ve bu durum aynı zamanda marka hakkına tecavüz olarak nitelendirilmektedir.
Davaya konu diğer tüm iddialar gibi, davacı taraf tecavüz iddiasını ispat külfeti altındadır. Bu iddia yönünden sunulan deliller ile davalının SMK 29.maddede sayılan fiillerden birini gerçekleştirip gerçekleştirmediği hususu irdelenmelidir. Ne var ki, davacı …, davalının fiili markasal kullanımına dair dosyaya bir delil ibraz edememiştir. Davalının distribütörlük sözleşmesi ile faaliyette bulunduğu yönündeki beyan ile tecavüz fiilinin ispatlandığı yönündeki iddia bakımından ise, söz konusu sözleşmenin, fiili markasal kullanımın yukarıda anılı ilkeler çerçevesinde tecavüz oluşturup oluşturmayacağının incelenmesi bakımından tek başına yeterli olmadığı ve … delillerle desteklenmediği, sözleşme uygulamasının nasıl gerçekleştiğine dair dosyada delil bulunmadığı, mevcut hali ile davacı … üzerine düşen ispat külfetini yerine getiremediği kanaatine ulaşılmıştır.
Birleşen dava yönünden yapılan değerlendirmede ise;
SMK’nun 7/1.maddesine göre: “Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir”. SMK’nun 6/3 maddesine göre ise: “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.

SMK’nun 7/1 ve 6/3 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tescil ile marka korumasının başlayacağı yönündeki ilkenin istisnasının kullanım yolu ile marka hakkının elde edilmesi olduğu, tescli başvurusundan önce o markayı ihdas eden, kullanan, piyasada maruf hale getiren ve marka üzerinde hak elde eden kimsenin tescil sahibine karşı bu hakkını hükümsüzlük davası yolu ile ileri sürebileceği kabul edilmektedir.
Somut olay bakımından birleşen dosya davacısının davya konu ibareyi davalı tescil tarihinden önce Türkiye’de ticarete konu ederek piyasada maruf hale getirdiğine dair yeterli delili dosyaya sunamadığı, bu kapsamda sınırlı ölçüde sosyal medya ve internet adreslerindeki paylaşımların markayı piyasada maruf hale getirecek ölçüde kabul edilemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.
Kötüniyet iddiası yönünden yapılan incelemede;

Kötüniyetten ne anlaşılması gerektiği ve hangi koşullarda varlığının kabul edilmesi gerektiği her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus olmakla birlikte “ticari dürüstlük kurallarına aykırı olarak ve başkasının markasını ele geçirmeye, başkasının markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlamaya yönelik olarak, “önceki marka sahibini tescil konusu ürünleri pazarlamaktan alıkoyma, piyasaya girmesini engelleme amacı ile” yapılmış tesciller kötüniyetli kabul edilmektedir. Hukukumuzda iyiniyet asıldır. Yani kötüniyet iddiasında bulunan bu iddiasını ispat külfeti altındadır.

Davaya konu olayda, davalı tescil tarihinden önce tanınmış olduğu veya piyasada maruf hale getirildiği ispatlanamayan markanın kötüniyetle tescil edildiğinin de kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
“556 sayılı KHK 6.maddesi uyarınca marka koruması tescille elde edilir ve tescil ve korumada ülkesellik ilkesi geçerlidir. Öte …, ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka sayılabilmesi için Türkiye’de ilgili sektördeki kişilerin geneli bakımından tanınmış olduğu ispat edilmelidir. Ancak, yukarıda belirtilen bilirkişi raporuna göre, başvuru tarihi itibariyle davacı markası tanınmış olmadığı gibi, bu tarihten önce davacının Türkiye’de ticari faaliyeti ve bu kapsamda markasal bir kullanımı da bulunmamaktadır. Bu durumda, 2010 yılında gerçekleşen marka başvurusu tarihinde davacı markasının tanınmış olduğu ispat edilemediği gibi, tanımlayıcılığa yakın ibarelerin başkalarınca tescil ettirilmesinin kötü niyetle tescil olarak kabulü mümkün olmadığı halde mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden…(Y.11.H.D. 18/09/2019 tarih, 2018/790-2019/5512 e-k)
Tüm bu nedenlerle asıl davanın ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Asıl davanın ve birleşen Mahkememize ait … Esas sayılı davanın ayrı ayrı REDDİNE,
2-Asıl dava yönünden, alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 87,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 92,80 TL harcın, asıl dosya davacısından alınarak hazineye irad kaydına,
3-Asıl dava yönünden, davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen tecavüz ve haksız rekabet davası yönünden 15.000,00 TL vekalet ücretinin, asıl dosya davacısından alınarak asıl dosya davalısına verilmesine,
4-Asıl dava yönünden, davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2 maddesine göre reddedilen maddi tazminat davası yönünden 100,00 TL vekalet ücretinin, asıl dosya davacısından alınarak, asıl dosya davalısına verilmesine,
5-Asıl dava yönünden, davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen manevi tazminat davası yönünden 5.000,00 TL vekalet ücretinin, asıl dosya davacısından alınarak, asıl dosya davalısına verilmesine,
6-Birleşen dava yönünden, alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın, birleşen dosya davacısından alınarak hazineye irad kaydına,
7-Birleşen dava yönünden, davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 15.000,00 TL vekalet ücretinin, birleşen dosya davacısından alınarak, birleşen dosya davalısına verilmesine,
8-Asıl dava ve birleşen dava yönünden taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
9-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/03/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸