Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/589 E. 2023/84 K. 17.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/589
KARAR NO : 2023/84

DAVA : Markadan Doğan Haklara Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men ve Ref’i
DAVA TARİHİ : 04/11/2021
KARAR TARİHİ : 17/03/2023
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 11/04/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Markadan Doğan Haklara Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men ve Ref’i davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı şirketin 06/10/2010 tarihinde kurulduğunu, bu tarihten itibaren marka başvurusu yaptıkları … esas unsurlu markalar ve bu markaların içerdiği ürünler için yurt genelinde, çok geniş kitlelere ulaşılan görsel ve işitsel medyada reklam ve tanıtım programları hazırladığını, tanınmış marka haline geldiğini, …+şekil ve …+şekil esas unsurlu seri markalarının neredeyse mevcut tüm online satış platformlarında satışa arz edildiğini, …+şekil markasının …sınıftaki emtialar için … Protokolü uyarınca … nezdinde yapılmış olan …, … nolu uluslararası tescil başvuru numarası ile tescil edildiğini, … markalı ürünlerini sadece Türkiye içinde değil, geniş bir coğrafyaya ihraç ettiğini, her geçen yıl ihracat miktarı ile hem yaygınlığı hem de tanınmışlığının arttığını, davalı şirketin … alan adını ilk olarak 03/01/2011 tarihinde adına tahsis ettirerek kullandığını, sosyal medya platformları ve ağlarını da aktif olarak kullanıp, tanıtım ve pazarlama yaptığını, tüketicilerin marketlerde, temizlik malzemeleri ve mutfak yardımcıları vb.ürünler ve ambalajlarında mor renk gördüğünde, doğrudan bu ürünün … markalı ürün olacağı düşüncesi ve marka hafızasına sahip olduklarını, müşterilerinden gelen şikayet ve ihbarlar ile pazarlama departmanlarının araştırmaları sonucunda davalı … Tarım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin kendisine ait … alan adlı web sitesinde, online satış platformlarında ve marketlerde … markasını taşıyan, fakat davalı şirketin tanınmış markası … ve … esas unsurlu markalı ürünleri ile dolayısıyla davalı şirketle özdeşleşen mor rengi ürün ve ambalajlarında, web sitesi içeriğinde baskın olarak kullanıldığının tespit edildiğini, daha önce davalı şirkette Bölge Müdürü olarak çalışan …’nun davalı şirkette bölge müdürü, davalı şirkette müşteri yöneticisi olarak çalışan …’ın ise şirket ortağı ve müşteri yöneticisi olarak davalı şirket bünyesinde çalışmakta olduğunun tespit edildiğini, yaptıkları araştırmaya göre davalının … markasını 28/10/2019 tarihinden itibaren … no ile … ve …sınıftaki emtialarda tescil ettirdiğinin tespit edildiğini, davalının söz konusu markasını tescil ettirdiği şekilde kullanmadığını, özellikle davalının tescilli ve tanınmış markası ile aynı sınıflarda yer alan mallarda ve ambalajları ve bunların tanıtımında davalı şirket ve markası açısından ayırt edilemeyecek kadar benzer/aynı olan renk ve kompozisyonları kullanarak davalı şirketin tescilli markasından doğan haklara tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden haksız eylemlerde bulunduğunun tespit edildiğini, davalının davalı ile aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, her ne kadar davalı şirket ürün ve ambalajlar üzerinde kullandığı kelime unsuru farklı da olsa; … ve … kelime unsurlarının son hecesindeki … baskın unsuru, bunun yanı sıra, ürün ve ambalajlar üzerinde, web sitesi içeriğinde tercih edilmiş olan renk ve kompozisyon, tarafların marka ve ürünlerini birbirlerine yaklaştırdığını, davalının, web sitesinde, sosyal medya hesaplarında, online satış sitelerinde davalı şirketin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden kullanımlarının tespitine, men’ine ve ref’ine, davalıya ait … isimli web sitesine erişimin durdurulmasına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davalı şirketin yarım asra yakın bir süredir merkezi Konya ili olmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerinde ve bölgelerde telekomünikasyon, gıda maddeleri, temizlik maddeleri vb. çok çeşitli alanlarda saygın ve itibarlı bir şekilde ticari faaliyetini yürütmekte olduğunu, … markasının, renkten kaynaklı olarak davacının … ve … esas unsurlu marka hakkına tecavüzü, iltibası veyahut haksız rekabeti söz konusu olmadığını, her ne kadar davalı marka tarafından kullanılan renk ile davacı marka tarafından kullanılan renk birbirinden farklı olsa da asla kabul anlamına gelmemek kaydı ile bir an için aynı renklerin kullanıldığı düşünülse dahi yerleşmiş Yargıtay kararları ile bir rengin başlı başına marka hakkına tecavüz sonucunu doğurmayacağını, haksız rekabete sebebiyet veremeyeceği hususunun tespit edildiğini, davalı markası ile davacı markası arasında isimden kaynaklı olarak iltibas, tecavüz ve haksız rekabet yaratıldığı iddiaları da kabul edilebilir olmadığını, davalı markasının; ”kağıt havlu, tuvalet kağıdı, oluklu bulaşık süngeri, büzgülü çöp torbası, streç film, bulaşık süngeri, pişirme kağıdı, fırın torbası, jumbo büyük boy çöp torbası, vanilya kokulu büzgülü çöp torbası, mikrofiber yedek mop, mikrofiber cam bezi, temizlik bezi beşli paket, mini boy çöp torbası, mikrofiber havlu paspas, aliminyum folyo, ovma teli, ruby flat mop temizlik kovası, ekonomik peçete, ekstra güçlü peçete, sıvı sabun, kağıt havlu ve tuvalet kağıdı” şeklinde ürün gamı ile davacı markasının ürün gamı arasında oldukça farklılıklar yer almakla birlikte davalı markasının ürün gamı davacı markasından oldukça geniş olduğunu, davalı şirketin ürün gamında yer alan ürünlerin bir kısmı davacı şirketten önce üretimine başlanıldığını ve piyasaya arz edildiğini, davacı taraf tanınmış marka olduğunu iddiasını ispatla mükellef olduğunu, dosyada mevcut bilirkişi raporunun kabulünın mümkün olmadığını, davacı tarafın basiretli bir tacir gibi davranmayarak, markanın tesciline yasal süresi içinde itiraz etmediğini, açıklanan nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı … tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan davacı adına kayıtlı marka tescil belgeleri celp olunmuştur.
Davacı vekilince, davacıya ait … numaralı markanın tanınmış marka olduğuna dair kararı dosyaya sunduğu görülmüştür.
Davacı vekilinin, dava dilekçesindeki tespit talebi üzerine dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler 28/01/2022 havale tarihli raporlarında; “…. alan adı kontrol edildiğinde alan adının 17.01.2020 tarihinde alındığı/kayıt edildiği, Alan Adı Sahibi/Yetkilisi bilgilerinde; … Tarım San. ve Tic. A.Ş. … Bölgesi …Sk No… …, Türkiye … + … bilgilerinin olduğu, … linki kontrol edilmiş, 91 adet ürün olduğu, … linki kontrol edilmiş, 79 adet ürün olduğu, … linki kontrol edilmiş, 11 adet ürün olduğu, … linki kontrol edilmiş, 148 adet ürün olduğu,… linki kontrol edilmiş, 24 adet ürün olduğu, …. alan adı kontrol edilmiş, alan adının 03.01.2011 tarihinde alındığı/kayıt edildiği, Alan Adı Sahibi/Yetkilisi bilgilerinde; … Sanayi ve Tic. A.Ş. … Bulvarı … Plaza … Kat:… … İstanbul, …. – +… + … bilgilerinin olduğu, … linkinde …. hesabının 24.579 takipçisinin olduğu,… linkinde … sayfasının 42.836 takipçisinin olduğu, davacının “…” esas unsurlu markaların sahibi olduğunu, Davacı tarafından sunulan delillerden … markasının ciddi markasal kullanım ve tanıtım faaliyetine konu edildiği, bunun yanında … nezdinde tanınmışlık başvurusu yapıldığı, markanın ilgili sektör olan … , … ve … Sınıflarda maruf bir marka olduğu, bu nedenle SMK 6/5’in uygulama alanı bulunduğu 3. Davacı tarafın markalarında tekrarlanan renk ve tertip tarzının aynı zamanda ürünler üzerinde de kullanıldığı, davacı adına tescilli markaların, tescil edildikleri şekilde kullanıldığı davalı tarafın tescilli … markasının şeklinde tescil edildiği davalı tarafın kendi web sitesinde yayınladığı kataloğunda markanın muhtelif ürün grupları üzerinde kullanımının özellikle kullanılan renkler ve markanın ürünler üzerindeki tertip tarzı bakımından davalının davacı tarafın markalarında sürekli tekrarlanan renk ve tertip tarzını kullanması nedeniyle tüketici nezdinde ürünlerinin davacı tarafa ait ürünlerle özdeşleşebileceği, Davacı tarafa ve davalı tarafa ait ürünler arasında yapılan karşılaştırmada, davalı tarafça kullanılmakta olan … , … , … , … , … ürünlerinin davacı tarafa ait markalar ile iltibas teşkil edebilecek nitelikte olduğu, bu ürünlerin, farklı satıcılar tarafından satışa sunulduğu, internet adreslerinde yer alan ürünlerin, davacı markasının sektördeki bilinirliği dikkate alındığında kullanılan renk kombinasyonları nedeniyle davacı tarafın markası ve ürünleri ile iltibas teşkil edebileceği, davalı şirkete ilişkin Konya Ticaret Odası web sitesinden alınan verilerde ortaklık yapısının yer aldığı, şirket ortaklarının davacı ile ilişkisi konusunda somut veri bulunmadığı, davacı tarafın markasının üzerinde kullanıldığı özellikle temizlik setleri ve yedekleri ile davalı tarafça davalı tarafça kullanılmakta olan … ,… , … , … , … ürünlerinin haksız rekabet yaratma ihtimali bulunduğu” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Mahkememizce verilmiş ihtiyati tedbir kararının uygulanabilmesi amacıyla … Turkiye temsilciliğine müzekkere yazıldığı, gelen yazı cevabında “müvekkil şirket tarafından inceleme yapılabilmesi için … adresinde, hükme konu ihlalin gerçekleştiği ‘kısım’ hakkında mahkemeden ek bilgi talep etme zorunluluğu doğduğu, hükme konu ve ihlal niteliğindeki içeriklerin doğrudan bağlantı adresleri, ilgili içeriğin … adresi üzerinde açılması ve paylaşım veya oluşturma tarihinin/saatinin tıklanması ile elde edilebileceği, Mahkeme tarafından ihlale konu bu içeriklerin belirtilen yöntemle elde edilecek bağlantı adreslerinin taraflarına iletilmesi halinde, müvekkili şirket tarafından ayrıca inceleme yapılabileceği” hususlarını bildirmesi üzerine bu hususta heyette bulunan bilişim uzmanından ek rapor alındığı görülmüştür.
Davalı vekilince,… Fakültesi Ticaret Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. … tarafından tanzim edilen uzman görüşünün dosyaya sunulduğu görülmüştür.
Davalının fiili markasal kullanımlarının davacıya ait “…” esas unsurlu markalara tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, tecavüz ve haksız rekabet var ise sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağı hususlarında olduğu” tespit edilerek; aynı tarihli duruşma tutanağı … no’lu ara kararı gereğince “Dosyanın bir marka vekili (akademisyen), bir bilişim uzmanı ve bir sektör bilirkişisine tevdi ile davalının fiili markasal kullanımlarının davacıya ait “…” esas unsurlu markalara tecavüz ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, davacı markasının tanınmış olup olmadığı, tecavüz ve haksız rekabet var ise sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağı hususlarında rapor tanzimine karar verilmiş, 23/11/2022 tarihli celsede, taraf vekilleri ve dosyanın tevdi edildiği bilirkişiler ile davaya konu ürünler huzurda incelenmiş, bilirkişiler 18/12/2022 tarihli raporlarında; “Davacıya ait olduğu belirtilen ve davacı “… ve Ticaret Anonim Şirketi”ne ait olduğu tespit edilen … alan adı, … Adresli ve Mart 2014 oluşturma tarihli … Sosyal Medya Hesabı ile … Adresli ve 22.02.2011 oluşturma tarihli … Sosyal Medya Hesabında “…” ibareli markasal kullanımların bulunduğu, aleyhinde tespit istenen … alan adı mevcut durumda pasif durumda olduğu, alan adının otomatik.olarak… alan adına yönlendirildiği, … alan adının yapılan … sorgusunda, alan adının davalı “… TARIM SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ” adına kayıtlı olduğu, alan adının 17.01.2020 tarihinde tescil ettirildiği, mevcut durumda pasif durumda olduğu görülen … alan adına ilişkin dosyada bulunan bilirkişi tespit raporunda “….” ibareli markasal kullanımların bulunduğu, … adlı … sosyal medya hesabına ilişkin olarak; dosyada bulunan bilirkişi raporunda ilk paylaşım tarihinin 14.02.2020 olduğu tespit edildiği, hesap iletişim bilgilerinde davalıya ait olduğu tespit edilen … alan adının referans olarak gösterildiği, bu nedenle … kullanıcı adlı … sosyal medya hesabının davalıya ait olduğu tespit edildiği, hesap içeriğinde ve ile görseli şeklinde markasal kullanımların bulunduğu, “…” isimli … hesabının … 2020 tarihinde oluşturulduğu, hesapta ilk paylaşımın … 2020 tarihinde yapıldığı, … Sayfası İletişim bilgilerinde … bilgilerinin bulunduğu, hesabın davalı tarafından işletildiği, hesap içeriğinde görseli şeklinde markasal kullanımların bulunduğu, davalıya ait olduğu tespit edilen … alan adında, … adresli ve “…” isimli … hesabında ile … kullanıcı adlı Instagram sosyal medya hesabında davacının marka tescil sınıfı kapsamında bulunan temizlik kovaları, temizlik setleri, mop, yedek mop, temizlik bezleri, temizlik süngerleri, paspaslar, paspas başlıkları , çöp torbaları, buzdolabı poşetleri, alüminyum folyolar, streç folyo ürünlerinin tanıtımının yapıldığı, tarafların markaları arasında karıştırılma ihtimalinin olduğu, davacının markasının tanınmış marka olduğu, davalının haksız rekabet fiilini işlediği, davalının kötüniyetli olduğuna dair yeterli delil bulunmadığı” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Davalı vekili 30/12/2022 tarihli dilekçesi ile, bilirkişi raporunun dava konusu uyuşmazlığı aydınlatmaya yeter mahiyette olmadığını, eksik incelemeye dayandığını, iki marka veya işaret arasında iltibas olup olmadığının tespit edilebilmesi için marka veya işaretlerin bir bütün olarak bıraktıkları izlenim dikkate alınarak değerlendirme yapılmasının gerektiğini, bilirkişilerin bu hususu göz ardı ettiklerini, bilirkişilerce dosyada yer alan delil ve savunmaların dikkate alınmadığını, eksik inceleme ile değerlendirmeler yapıldığını, mahkemece yapılan görevlendirmenin gereği yerine getirilmediğini, bilirkişilerce davacının tanınmış marka olduğuna dair tespitlerin en hafif tabir ile hukuki garabetten ibaret olduğunu, bilirkişi raporu ile dosya kapsamında mevcut uzman görüşü arasında bariz çelişkiler bulunduğundan karar verilebilmesi için işbu çelişkilerin giderilmesi gerektiğini, açıklanan nedenlerle, uzman görüşü raporu sunan Prof. Dr. …’nın mahkeme huzurunda dinlenilmesini dosyanın ehil başka bilirkişi heyetine tevdiine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, davalının, davacıya ait markalardan doğan haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men ve ref’i talebine yöneliktir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarihli, 2014/11-696 esas, 2016/778 karar sayılı kararında belirtildiği üzere: “…Karıştırılma (iltibas) tehlikesi hukuki bir kavram olup, şu şeklide tanımlanabilir: İki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin ayrı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). Diğer bir tanıma göre karıştırılma ihtimali, bir -tescilsiz- işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple ya aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesidir (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Bası, İstanbul 2012, s. 436, N. 18).
Yapılacak incelemede karıştırılma (iltibas) ihtimalinin araştırılmasına ilk önce markalar arasında ayniyet ya da benzerlik bulunup bulunmadığından başlanması gerekir. Bunun için de ilk önce markalar arasında ayniyet veya benzerlik ve daha sonra mal ve/veya hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığı araştırılmalıdır. Burada iltibas tehlikesinin belirlenmesinde, benzerliğin vasat düzeydeki tüketicilerin ilk bakışta ürün veya hizmetin karıştırılmasına sebep olması veya karıştırma tehlikesinin bulunması ölçütü esas alınır. Ancak özel alıcı grubu olan hedef kitle de somut olayda nazara alınabilir (Savaş Bozbel, s. 411).
Karıştırılma tehlikesinin belirlenmesinin hukuki bir kavram olduğunu belirledikten sonra hâkimin hukuku uygulaması ve hukuki konularda bilirkişiden görüş alıp alamayacağı konuları üzerinde durulması gerekir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 76. maddesinde yer alan, hâkim re’sen Türk kanunları mucibince hüküm verir, hükmü sadeleştirilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “hukukun uygulanması” başlıklı 33. maddesinde; hâkim, Türk hukukunu resen uygular, şeklinde yer verilmiştir.
Burada hem usul hukuku, hem maddî hukuk aynı düzeyde madde kapsamı içerisinde bulunduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Diğer taraftan hâkimin bilirkişiye başvurması konusunda HUMK’nun 275. maddesine göre; mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Ayrıca aynı Kanunun 286. maddesinde de bilirkişinin rey ve mütalaasının hâkimi takyit etmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Benzer düzenlemeye HMK’nın “bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266. maddesinde yer verilmiş olup, sözkonusu hükme göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Yine aynı Kanunun 282. maddesinde, hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği açıklanmıştır.
Bilindiği üzere; HMK’nın 266. maddesinin gerekçesinde hâkimin, genel hayat tecrübeleri uyarınca sahip olunması gereken bilgilerle çözümleyeceği konularla, hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konular hakkında, bilirkişiye başvuramayacağı; ancak, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda, bilirkişiden yararlanabileceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Burada sözü edilen özel bilgiden maksat, hukuk bilimi dışında, belirli bir bilim dalının araştırıp ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgidir. Ancak, yer yer, hukukun spesifik alanlarına ilişkin hukukî bilginin de, özel bilgi kavramının kapsamı içerisinde mütalaa edilip bilirkişilik kurumunun kapısının aralanmaya çalışılması yönünde bir eğilimin belirmesi nedeniyle, maddede, özel bilgiye işaret edilirken, açıkça, “hukuk bilimi dışında” seklinde bir vurgu yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Teknik bilgi ile kastedilen ise fizik, kimya, matematik gibi, pozitif bilimlerin verilerini uygulamaya yeterli bilgidir. Yine, belirli bir işletme boyutunu aşan, genel nitelik kazanmış, yetkili kişi, kurum ve kurullarca tespit edilmiş olan teknik standartlar da, teknik bilgi kavramının kapsamı içerisinde yer alır. Öte yandan, hukuk kurallarını re’sen araştırıp bulma ve olaya uygulama, zaten hâkimin işidir. Bu kural uyarınca, hukukî sorunların en yetkin bilirkişisi, hâkimin kendisidir. Sözü edilen kuralı öngören ve HMK’nın 33. maddesinde yer alan “Hukukun uygulanması” başlıklı düzenleme de (1086 sayılı Kanun m.76, 1,c.), hâkimin hukukî sorunlarda, bilirkişiye başvurmasının mümkün olamayacağının bir başka kanıtını teşkil etmektedir.
Yine, anılan kurala paralel olarak, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasında, hâkimin, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarına göre, yetkili olan yabancı hukuku da re’sen uygulamakla ödevli olduğu hususu hükme bağlanmıştır. En genel çerçevede ise hukuka uygun olarak hüküm verme işinin, münhasıran hâkimin işi olduğuna, Anayasanın 138. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde açıkça işaret edilmiştir.
Bütün bunlar gözetildiğinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunun, hukukî sorunlarda hâkimin bilirkişiye başvuramayacağını öngören kuralının, Anayasanın 138. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, HMK’nın 33. maddesinde (1086 sayılı Kanunun 76. maddesinin birinci cümlesinde) ve Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan düzenlemelerin, somut plânda bir uygulanma biçimi olduğu söylenebilir.
Aksine tutum, Türk Milleti adına hüküm vermeye tek yetkili “Hâkim”in yerine “bilirkişi”nin konulması sonucunu doğurur. Ayrıca yargılamanın sürat ve az masrafla yapılması ilkesini de zedeler. Bu nedenle yasal düzenlemenin yorumlanması ve somut olaya uygulanması hâkime aittir. Hukuki bilgiyi gerektiren bu husus bilirkişi düşüncesine terk edilemez.

Yukarıda da açıklandığı üzere 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi hukuki bir konu olduğundan bilirkişinin oy ve görüşüne başvurulamayacağı, aksine davranışın yukarıda açıklanan yasal mevzuata aykırılık oluşturacağı, diğer bir deyişle hâkimin yerine bilirkişinin konulması sonucunu doğuracaktır…”
Yukarıda yer alan Hukuk Genel Kurulu kararında açıkça belirtildiği gibi mahkememiz hakimlik mesleğinin genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi görüşüyle bağlı olmadığı gibi markalar arasında karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi hukuki bir konu olup yine mahkememizin hukuki takdir alanındadır. Dolayısıyla bilirkişi raporuyla mahkememiz bağlı değildir.
Somut olayda davacının davaya dayanak markaları “…”, “… + Şekil” unsurludur. Davalının fiili markasal kullanımları ise “… + Şekil” unsurlarından oluşmaktadır. Davacı markaları mor zemin üzerinde yarım oval şeklin içerisinde bez figürü ile “…” kelimelerini ihtiva ederken, davalı kullanımları, tam yuvarlak daire içerisinde ya da yalnız başına, mor zeminde, “o” harfi çiçek şekli ile karakterize edilmiş “…” kelimesinden oluşmaktadır. Davacı yan özellikle zemin rengi ile grafik kombinasyon ve yerleşimlerin taraf markaları arasında benzerlik yarattığı iddiasındadır.
Markalar arasında benzerlik değerlendirmesi, unsurların tek tek diğer markanın unsurları ile karşılaştırarak değil, bir bütün olarak yapılmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/1569 E., 2013/7750 K.sayılı 22/05/2013 tarihli kararına göre de, markayı oluşturan unsur o markanın diğer markalardan ayırdedilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşur. Markanın birden fazla unsuru ihtiva etmesi halinde, asıl unsuru markanın bütünü itibarı ile bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak gerekir.
Markalar kıyaslanırken öncelikle asli ve ayırdedici unsurlarının ne veya nelerden ibaret olduğu da tespit edilmelidir. Genel kabule göre kelime unsurunun, şekil unsuruna göre akılda kalıcılığı yüksek olduğundan kelime ve şekil kombinasyonlarından oluşan markalarda kelime unsurunun asli unsur olarak kabul edilmesi gereklidir. Elbetteki, orijinal ve dikkat çekici şekil unsurları bu kuralın istisnasıdır. Buna göre taraf markaları şekil unsurları barındırsalar da bu şekil ve grafiklerin kelime unsuruna baskın gelebilecek orijinallik ve dikkat çekicilikte olmadığı kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak taraf markalarının asli ve ayırdedici unsurlarının “…” ve “…” kelimeleri olduğunun kabulü gerekir. Söz konusu kelimeler arasında ise karıştırma ihtimali bulunacak düzeyde ayniyet veya benzerlik bulunmamaktadır. Davacı …, her ne kadar yerleşim ve kompozisyon olarak davalının fiili markasal kullanımlarının davacı markalarına yaklaştığı iddiasında bulunmuş ise de, yukarıda ayrıntısına yer verilen şekil unsurlarındaki farklılık nedeniyle bu şekilde bir benzerlik oluşmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Ancak burada üzerinde durulması gereken, davacı … markalarının zemininde kullandığı mor rengin davalı markalarının da zemininde kullanılmış olmasından kaynaklı benzerlik iddiasıdır. Yukarıda açıklandığı üzere taraf markaları renk markası olmadığı gibi, renk, şekil, kelime gibi bir çok unsuru ihtiva eden ve bütüncül olarak değerlendirilmesi gereken markalardır. Şekil ve kelime unsurları bakımından farklılaşmış davalı markasındaki salt zemin renginden kaynaklı benzerliğin markalar arasında karıştırma ihtimali doğuracağını söylemek mümkün değildir. Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 30/10/2007 tarih, … E., … K. sayılı ilamında “davacı markasının kelime, şekil ve renk kompozisyonundan oluşmasına ve somut uyuşmazlıkta marka hakkının koruma sınırlarının belirlenmesinde kırmızı renk unsurunun tek başına değerlendirilmesinin mümkün olmamasına göre davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine,” denilmek suretiyle aynı hususlara işaret edilmiştir. Yine Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 11/02/2019 tarih, … E., … K. sayılı ilamında ilk derece mahkemesince “her ne kadar davalı tarafça marka ve ambalajda kullanılan mor zemin rengi benzer olsa da, bu rengin tek başına bir markasal ayırdediciliğinin olmadığı, genel kompozisyon itibariyle marka-ambalaj görsellerinin farklı olduğu, taraf markaları ve kullanımında kelime unsurları açısından hiçbir benzerliğin olmadığı, renk unsurunun davacının markasının kelime unsurundan bağımsız olarak tek başına ayırdedici vasfına haiz olmadığı, mor rengin ilgili sınıftaki emtialar bakımından doğrudan davacı firmayı ve onun ürün/markalarını akla getirmediği” gerekçeleri ile verdiği red kararını onamıştır. Buna göre markalarda yer alan renklerin tek başlarına ayırdediciliklerinin bulunmadığı hususuna dikkat çekilmiştir.
Somut olay bakımından da, davacı markalarının tanınmışlığının markanın bütünü üzerinde korunması gerektiği, markaları unsurlarına ayırarak tek başına renk unsuruna tanınmışlıktan kaynaklı ayırdedicilik atfedilemeyeceği, yine aynı şekilde davalı yanın ambalaj ve markalarında mor rengi kullanmasının haksız rekabet olarak nitelendirilemeyeceği, aksi halin kabulünün, söz konusu rengi ticari takdim şeklinde yalnızca davacının kullanımına hasretmek anlamına gelerek, piyasa aktörleri arasında serbest rekabet ortamını zedeleyerek davacı lehine bir tekel yaratacağı, bu durumun TTK 54 ve devamı maddeleri kapsamında kanun koyucunun amacı olamayacağı hukuki ve vicdani kanaatine ulaşılmış ve bilirkişi raporlarındaki aksi görüşlere iştirak edilmeyerek davacının tüm talepleri yönünden davasının reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın, davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 15.000,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça yapılan 417,60 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/03/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸