Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/492 E. 2022/125 K. 01.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/492
KARAR NO : 2022/125

DAVA : Markaya Tecavüzün Tespiti Men ve Ref’i ile Tazminat
DAVA TARİHİ : 01/06/2021
KARAR TARİHİ : 01/07/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 01/08/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka’dan Doğan Haklara Tecavüzün Tespiti Men ve Ref’i ile Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilin lisans yoluyla kullandığı “…” markasının hazır giyim ürünleri üzerinde kullanılmakta olduğunu; müvekkil şirketin, lisans sözleşmesi gereği kendisine ait olan tescilli markaları ve tanınmış diğer markalarını tüm ülke genelinde yaygın olarak kullanmakta ve yoğun reklam tanıtım faaliyetleri ile tüketici kitlesine ulaştırmakta olduğunu, aynı zamanda müvekkilin https://www….adlı internet sitesini de kullanmakta olduğunu, davalı yanın dava konusu “..” markası üzerindeki kullanımının müvekkil davacı yan adına tescilli markadan doğan haklarını ihlal eder mahiyette markasal anlamda bir kullanım olduğunu, davalının “…” markasını izinsiz olarak hem online hem de fiili olarak satışa arz etmekte ve böylece marka iltibası/iktibasına yol açarak marka hakkının ihlali ile haksız rekabet yarattığını, davalı şirkete Beyoğlu …. Noterliği 21.09.2020 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek haksız kullanıma son verilmesi ihtarı yapıldığını, ancak davalının yapmış olduğu haksız eylemleri kabul etmeyip haksız eylemlerini sürdürmeye müvekkilin markasının basılı olduğu ürünleri hukuka aykırı ve tam kusurlu olarak satarak gelir elde etmeye devam ettiğini, marka tescilinden doğan haklara tecavüzün tespiti ve önlenmesi, davalı şirketin işbu davaya konu teşkil eden marka hakkına tecavüz eylemlerinden doğan elde etmiş olduğu gelir ve müvekkil şirketin marka hakkı kapsamında uğramış olduğu zararlarının tazmini için ıslah/talep artırım ve fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere şimdilik 15.000 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının adına tescilli ya da üzerinde inhisari lisans hakkı sahibi olduğu bir “…” markası bulunmadığını, davacının, dava dilekçesinde “….” markası ile “…” markası ve “… ” markasının belirtildiğini, ….tescil numaralı “… ” markasının 09, 18, 21, 24, 25, 34 ve 35. sınıflarda tescil edilmiş olduğunu, … tescil numaralı “… ” markasının 38 ve 41. sınıflarda tescil edilmiş olduğunu, … tescil numaralı “… ” markasının 35. sınıfta tescil edilmiş olduğunu, davacının … tescil numaralı markasının Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarında marka adı olarak “…” yazmakta ise de, esas alınması gerekenin başvuru esnasında davacı tarafından sunulan marka örneği olduğunu, marka tescili ile korunan unsurun marka örneği olduğunu, davacının bahse konu markasının örneğinde, yukarıda görülen … ibareleri bulunduğunu, ayrıca bu markanın 38 ve 41. sınıflarda tescil edilmiş olduğunu, davacının dilekçesine konu ettiği müvekkil şirket ürünlerinin ise, hazır giyim ürün grubunda olduğunu, hazır giyim ürünlerinin 25. sınıf kapsamında olduğunu, işaretler arasında ayniyet veya benzerlik bulunmadığı gibi, hatta müvekkil markasında “…” rakamının dahi tam olarak bulunmadığını, davanın belirsiz alacak davası olması sebebiyle, davacının manevi tazminat talebinin hukuki yarar yokluğundan reddini, davacının davasının ve tüm taleplerinin esastan reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan …, …, … tescil numaralı markaların sicil kayıtları celp olunmuş, tetkikinde …. adına tescilli oldukları görülmüştür.
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma sayılı dosyası celp olunmuştur.
Dosya, davacının inhisari lisans sahibi olduğu ..,.. ve … tescil numaralı markalardan doğan haklarına tecavüzünün bulunup bulunmadığı, tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı, oluştuysa miktarı hususlarında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler 26/03/2022 tarihli raporlarında; “… tescil no.lu “… ” markasının 09 / 18 / 21 / 24 / 25 / 34 / 35. sınıfta, …. tescil no.lu “…” markasının 38 / 41. sınıfta ve … tescil no.lu “… ” markasının 35. sınıfta dava dışı … adına tescil edilmiş olduğu; davacının, 30.04.2019 tarihli lisans sözleşmesi ile markalar üzerinde inhisari lisans hakkı sahibi olduğu; Davalı tarafın başkaca bir ibare eklemeksizin “…” ibaresini tek başına esas unsur olarak kullanmasının …tescil no.lu ve “…” esas unsurlu markaya tecavüz kapsamında değerlendirilebileceği; Davalı tarafın incelenen ticari defterlerinin sahipleri lehine delil vasfına haiz olduğu, Davalı tarafın, dava konusu markayı kullandığı iddia edilen ürünlerin, stok kayıtlarında …. stok kodu ile takip edildiği ve piyasada satışa sunulan ürünler için düzenlenen satış faturalarında bu kodun kullanıldığı, Davalı tarafın, dava tarihinden önceki dönem içerisinde, dava konusu markanın kullanıldığı iddia edilen ürün satışlarından 45.468,19 TL.’ sı Brüt Satış karı elde ettiği, mali tablolarında görülen Pazarlama Dağıtım Gideri oranı dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre, 15.027,24 TL.’ sı muhtemel faaliyet kazancı elde ettiği, dava konusu markanın ürün satışlarına olan etkisi dikkate alınarak yapılan hesaba göre, davalı tarafın, dava konusu markaya yönelik kullanımı nedeni ile elde ettiği muhtemel kazancın 4.508,17 TL.’ sı olarak hesap edildiği, Davacı tarafın maddi tazminat talebinin Borçlar Kanununun 50. ve 51. Maddelerine göre belirlenmesi hususunun mahkemenin takdirinde olduğu” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Davacı vekili 19/04/2022 tarihli dilekçesi ile, “…” ve “…” markalarının benzer kitleleri hedef aldığını, davalının markasal kullanımının halk tarafından karıştırılma ihtimalinin son derece yüksek olduğunu, davalının ürettiği ürünün tasarımı dahi müvekkilinin ürünü ile birebir aynı olduğunu, müvekkili …’in doğum yılı olan bu markayı davalının, müvekkili gibi spor bir eşofman üstünün cep bölümünün üstünde olacak şekilde kullandığını, hitap edilen tüketici kesiminin aynı olduğu gibi ürünlerin de neredeyse birebir aynı olduğunu, … ibaresinin davacı müvekkilinin inhisari lisans sahibi olduğu markanın esaslı unsuru olduğunu, bu esaslı unsurun ayırt edilemeyecek biçimde davalı markaca kullanılmasının müvekkilinin marka hakkını ihlal ettiğini, davalının taraflarına gönderdikleri olduğu cevabı ihtarnamede de ilgili ürünlerin üzerindeki sayının … olduğunun açıkça belirtildiğini, muhtemel kazanç hesaplaması yapılırken markanın ürün satışlarına etkisine yüzdelerin belirlenişine ilişki kullanılan ölçütlerin, dayanakları gösterilmediğini, sadece tespit edilmiş ortalama yüzde yazıldığını, müvekkili şirketin inhisari lisans sahibi olduğu markanın esaslı unsuru olan “…” iaresinin davalının muhtemel kazancına etkisinin %30’dan daha fazla olduğunun açık olduğunu, … ibaresi ilgili ürünlerin satışında önemli bir etken olduğunu, ürünlere olan talebi artırdığını, başka tarih unsurları içeren ürünler ve uyuşmazlık konusu ürünlerin satış rakamları karşılaştırılır veya başka bir satış dönemi ile karşılaştırmalar yapılırsa haklılıklarının ortaya çıkacağını, bilirkişilerin bu hususlarda hiçbir inceleme yapmadıklarını, ek rapor alınması gerektiğini, rapora itirazları kapsamında yeni bir bilirkişi heyetinden bilirkişi raporu alınmasına, mahkeme aksi kanaatte ise ek rapor alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili 19/04/2022 tarihli dilekçesi ile, müvekkili tarafından kullanılan yarım yazılmış sayının tam ve net olarak hiçbir sayıyı ifade etmediğini ve bu ibarenin 8 farklı sayı olmasının mümkün olduğunu, davacının davasına ve iddiasına konu ettiği müvekkiline ait ürünlerin hiçbirinin üstünde … sayısının olmadığını, birbirinden farklı 8 ayrı rakam olabilecek bir şekil olduğunu, gerçek olgu ve fiili durumun bu olduğunu, uzman görüşünün hiç dikkate alınmadığını, bilirkişi raporunda müvekkili aleyhine olabilecek hususların hiçbirini kabul etmediklerini, mahkemece resen alınan bilirkişi raporunda, raporun içeriği ile sonucu arasında büyük çelişkiler olduğundan, ayrıca bilirkişi raporunun uzman görüşü ile de çeliştiğinden, bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağını, bu çekilinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni rapor alınmak üzere yeni bilirkişi heyetine tevdini talep etmiştir.
Dava, davalının, davacının inhisarı lisans sahibi olduğu markalardan doğan haklara tecavüzünün tespiti, men ve ref’i ile maddi ve manevi tazminat talebine yöneliktir.
Karıştırılma ihtimali ortalama tüketicilerin her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyor ise doğrudan karıştırma ihtimali; eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırd ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırma ihtimalinden söz edilecektir.
Somut olayda davacının, … şeklindeki tescilli markalarında boyut, konum ve grafik olarak ön planda olan unsur “…” rakam unsurudur. Bu durumda söz konusu markaların asli ve ayırdedici unsurunun rakam unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Davalının fiili kullanımı ise ¸ şeklindedir. Buna göre yarısı görünen/belli olan rakamlardan ilkinin “..” olduğunun söylenebileceği, ancak diğer rakamların yarısının gösterilmiş olması nedeniyle birler basamağının “…”, “…”; onlar ve yüzler basamağının da “…” veya “…” olarak tamamlanabileceği, bu itibarla kesin bir rakamsal ifadeyi refere etmediği tespit olunmuştur. Her ne kadar davacı yanca davalının Bakırköy …. Noterliği’nin … yevmiye numaralı cevabi ihtarnamesinde davalının fiili kullanımındaki rakamın “…” olduğu hususunu kabul ettiği beyan ve iddia olunmuş ise de, mahkememizce yukarıda anılı ilkeler çerçevesinde benzerlik ve karıştırma ihtimali yönünden baz alınarak değerlendirilmesi gereken olgu taraf markalarının yer aldığı emtialar bakımından hitap ettikleri ortalama tüketici algısıdır. Diğer bir deyimle markalar arasında görsel, fonetik, anlamsal ve sınıfsal anlamda bir benzerlik olup olmadığı; şayet var ise tespit olunan bu benzerlik dolayısı ile markaların her ikisinin ayırdedici ve baskın unsurları nazara alınarak bütüncül değerlendirmede bıraktığı genel izlenimde ortalama tüketici nezdinde işletmeler arasında bağ kurma, ilişkilendirme ihtimalinin bulunup bulunmadığı tespit olunmalıdır. Bu değerlendirmede tarafların söz konusu işaretin ne olduğuna dair beyanları tüketici algısını değiştirmeyeceğinden, ihtarnamede rakamın “…” olduğunun kabulü tüketici nezdinde de “…” olarak algılanması sonucunu doğurmayacağından esasa etkili değildir.
Davacının, davaya dayanak markalarının asli unsuru rakamlardan oluşan bir sayıdır. Markasına asli unsur olarak yalnızca bir yılı oluşturan sayıyı seçen tarafın markasının ayırdedicilik gücünün zayıf olması dolayısı ile büyük olmayan değişikliklerle benzerlerinin kullanımına katlanması gerektiği genel itibariyle kabul edilir. Zira tarihte belli bir sene ve tarihi ifade eden rakamlar münhasıran tek bir kişinin tekeline bırakılamaz. Davacının zayıf olan markası ile iltibas tehlikesinin yapılacak küçük bir değişiklik ile bertaraf edilebileceği tespitinin yanısıra; davalının fiili kullanımı ile davacı markaları arasında küçük bir değişikliğin ötesinde çok daha büyük farklılıklar bulunduğu, sunulan görsel ve delillerle mahkememizce tespit olunmuştur. Bu nedenlerle bilirkişi raporundaki aksi görüşlere iştirak edilmemiştir. Zira Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08/06/2016 tarihli, 2014/11-696 esas, 2016/778 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere: “…Karıştırılma (iltibas) tehlikesi hukuki bir kavram olup, şu şeklide tanımlanabilir: İki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle, sunulan mal veya hizmetlerin ayrı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). Diğer bir tanıma göre karıştırılma ihtimali, bir -tescilsiz- işaretin veya tescil edilmiş bir markanın daha önce tescil edilmiş bir marka ile şekil, görünüş, ses, genel izlenim vs. sebeple ya aynı ya da benzer olduğu için önce tescil edilmiş marka olduğu zannını uyandırması tehlikesidir (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Bası, İstanbul 2012, s. 436, N. 18).
Yapılacak incelemede karıştırılma (iltibas) ihtimalinin araştırılmasına ilk önce markalar arasında ayniyet ya da benzerlik bulunup bulunmadığından başlanması gerekir. Bunun için de ilk önce markalar arasında ayniyet veya benzerlik ve daha sonra mal ve/veya hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığı araştırılmalıdır. Burada iltibas tehlikesinin belirlenmesinde, benzerliğin vasat düzeydeki tüketicilerin ilk bakışta ürün veya hizmetin karıştırılmasına sebep olması veya karıştırma tehlikesinin bulunması ölçütü esas alınır. Ancak özel alıcı grubu olan hedef kitle de somut olayda nazara alınabilir (Savaş Bozbel, s. 411).
Karıştırılma tehlikesinin belirlenmesinin hukuki bir kavram olduğunu belirledikten sonra hâkimin hukuku uygulaması ve hukuki konularda bilirkişiden görüş alıp alamayacağı konuları üzerinde durulması gerekir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 76. maddesinde yer alan, hâkim re’sen Türk kanunları mucibince hüküm verir, hükmü sadeleştirilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “hukukun uygulanması” başlıklı 33. maddesinde; hâkim, Türk hukukunu resen uygular, şeklinde yer verilmiştir.
Burada hem usul hukuku, hem maddî hukuk aynı düzeyde madde kapsamı içerisinde bulunduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Diğer taraftan hâkimin bilirkişiye başvurması konusunda HUMK’nun 275. maddesine göre; mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Ayrıca aynı Kanunun 286. maddesinde de bilirkişinin rey ve mütalaasının hâkimi takyit etmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Benzer düzenlemeye HMK’nın “bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266. maddesinde yer verilmiş olup, sözkonusu hükme göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Yine aynı Kanunun 282. maddesinde, hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği açıklanmıştır.
Bilindiği üzere; HMK’nın 266. maddesinin gerekçesinde hâkimin, genel hayat tecrübeleri uyarınca sahip olunması gereken bilgilerle çözümleyeceği konularla, hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konular hakkında, bilirkişiye başvuramayacağı; ancak, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda, bilirkişiden yararlanabileceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Burada sözü edilen özel bilgiden maksat, hukuk bilimi dışında, belirli bir bilim dalının araştırıp ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgidir. Ancak, yer yer, hukukun spesifik alanlarına ilişkin hukukî bilginin de, özel bilgi kavramının kapsamı içerisinde mütalaa edilip bilirkişilik kurumunun kapısının aralanmaya çalışılması yönünde bir eğilimin belirmesi nedeniyle, maddede, özel bilgiye işaret edilirken, açıkça, “hukuk bilimi dışında” seklinde bir vurgu yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Teknik bilgi ile kastedilen ise fizik, kimya, matematik gibi, pozitif bilimlerin verilerini uygulamaya yeterli bilgidir. Yine, belirli bir işletme boyutunu aşan, genel nitelik kazanmış, yetkili kişi, kurum ve kurullarca tespit edilmiş olan teknik standartlar da, teknik bilgi kavramının kapsamı içerisinde yer alır. Öte yandan, hukuk kurallarını re’sen araştırıp bulma ve olaya uygulama, zaten hâkimin işidir. Bu kural uyarınca, hukukî sorunların en yetkin bilirkişisi, hâkimin kendisidir. Sözü edilen kuralı öngören ve HMK’nın 33. maddesinde yer alan “Hukukun uygulanması” başlıklı düzenleme de (1086 sayılı Kanun m.76, 1,c.), hâkimin hukukî sorunlarda, bilirkişiye başvurmasının mümkün olamayacağının bir başka kanıtını teşkil etmektedir.
Yine, anılan kurala paralel olarak, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasında, hâkimin, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarına göre, yetkili olan yabancı hukuku da re’sen uygulamakla ödevli olduğu hususu hükme bağlanmıştır. En genel çerçevede ise hukuka uygun olarak hüküm verme işinin, münhasıran hâkimin işi olduğuna, Anayasanın 138. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde açıkça işaret edilmiştir.
Bütün bunlar gözetildiğinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunun, hukukî sorunlarda hâkimin bilirkişiye başvuramayacağını öngören kuralının, Anayasanın 138. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, HMK’nın 33. maddesinde (1086 sayılı Kanunun 76. maddesinin birinci cümlesinde) ve Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan düzenlemelerin, somut plânda bir uygulanma biçimi olduğu söylenebilir.
Aksine tutum, Türk Milleti adına hüküm vermeye tek yetkili “Hâkim”in yerine “bilirkişi”nin konulması sonucunu doğurur. Ayrıca yargılamanın sürat ve az masrafla yapılması ilkesini de zedeler. Bu nedenle yasal düzenlemenin yorumlanması ve somut olaya uygulanması hâkime aittir. Hukuki bilgiyi gerektiren bu husus bilirkişi düşüncesine terk edilemez.

Yukarıda da açıklandığı üzere 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi hukuki bir konu olduğundan bilirkişinin oy ve görüşüne başvurulamayacağı, aksine davranışın yukarıda açıklanan yasal mevzuata aykırılık oluşturacağı, diğer bir deyişle hâkimin yerine bilirkişinin konulması sonucunu doğuracaktır…”
Yukarıda yer alan Hukuk Genel Kurulu kararında açıkça belirtildiği gibi mahkememiz hakimlik mesleğinin genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi görüşüyle bağlı olmadığı gibi markalar arasında karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi hukuki bir okun olup yine mahkememizin hukuki takdir alanındadır. Dolayısıyla bilirkişi raporuyla mahkememiz bağlı değildir.
Buna göre davacının … rakamını asli unsur olarak ihtiva eden markaları ile davalının doğrudan belirli bir rakamı çağrıştırmayan, bakan kişide doğrudan … rakamı ile karşı karşıya olduğu izlenimini vermeyen, görsel olarak farklılık içeren, sesçil olarak benzerliği tespit olunamayan taraf markalarının bütünsel olarak benzer olmadığı, ortalama tüketicide karıştırma ihtimalini doğurmayacağı hukuki kanaatine ulaşılmıştır.
Tüm bu tespitlerin yanı sıra, davacının ilgili sektörde, dolayısı ile hedef tüketici nezdinde bilinirliği yüksek olan “….” markasını, davaya konu tecavüz oluşturduğu iddia olunan tekstil ürünlerinin etiketinde kullandığı ve “….” markası altında satışa sunduğu, tecavüz oluşturduğu iddia olunan kullanımın tekstil ürününde süsleme-görsel olarak kullanıldığı, bu itibarla, ortalama tüketicinin sanal yahut gerçek “…” mağazasında, “…” etiketini ihtiva eden üründe yer alan kısmi rakamsal unsur dolayısıyla ürün ile davacı markalarını ilişkilendirme ihtimali fiili olarak mümkün görünmemektedir.

Tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Peşin yatırılan 59,30 TL peşin harç ve 512,33 TL tamamlama harcından, alınması gereken 80,70 TL harcın mahsubu ile arta kalan 490,93 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
3-Davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen tecavüzün tespiti talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen maddi tazminat talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen manevi tazminat talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.01/07/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸