Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/31 E. 2022/133 K. 01.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/31
KARAR NO : 2022/133

DAVA : Markadan Doğan Haklara Tecavüzün Ref’i, Haksız Rekabetin
Tespiti, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/07/2013
KARAR TARİHİ : 01/07/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 01/08/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Markadan Doğan Haklara Tecavüzün Ref’i Haksız Rekabetin Tespiti, Maddi ve Manevi Tazminat istemli davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin başta taşımacılık ve lojistik sektörleri esas olmak üzere, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sektöründe aktif olarak faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin “…” logosunu ve ismini 1978 yılından bu yana kullandığını, müvekkili şirketin logo ve ismi resmi olarak ilk defa 1982 yılında ABD’de tescil ederek, marka haline getirdiğini, Türkiye’de de tescili amacıyla 05/03/2013 tarihinde gerekli başvuru yaptığını, davalı şirket … Ltd.Şti.yetkilisi … tarafından müvekkili şirketin markasına birebir benzeyen “….” ibaresini marka edinmek ve bu suretle haksız çıkar sağlamak amacıyla TPMK’ya marka tescili için başvurduğunu, davalı şirketin ticaret sicilinde yer alan sicil bilgileri incelendiğinde ana iştigal alanlarının taşımacılık olduğunun görüldüğünü, ayrıca kendilerine ait olan internet sitesine girildiğinde de taşımacılıkla iştigal ettiklerini belirttiklerini, sırf bu durum dahi müvekkili şirketin uluslararası tanınmışlığından kendilerine haksız olarak pay çıkarmaya çalıştıklarının bir göstergesi olduğunu, davalının markayı internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde kullandığını, davalının bu eylemlerinin müvekkilinin markadan doğan haklarını ihlal ettiğini iddia ederek, müvekkili adına olan markaya yönelik tecavüzün ref’ini, haksız rekabetin tespitini, tecavüz teşkil ürünlerin imhasını, 25.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini ve verilecek hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir
CEVAP : Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili … Ltd.Şti’nin taşımacılık, sigorta ve finansal hizmetlerle birlikte, gümrük müşavirliği hizmetleri sunan bir firma olduğunu, müvekkilinin 22/05/2012 tarihinde “….” ibareli marka tescili için marka başvurusu yaptığını ve markanın TPMK nezdinde koruma altına alındığını, davacı şirketin bugüne kadar Türkiye’de ne faaliyette bulunduğunu, ne de markasıyla meşhur olduğunu, davacının “….” ibareli markayı 05/03/2013 tarihinde tescil ettirdiğini, bu tarihten önce markanın Türkiye’de bilinmediğini, dolayısıyla müvekkili şirketin, davacı şirketin markası olduğu iddia edilen “…” ibaresini katsen taklit etmek gibi bir eyleminin söz konusu olmadığını, müvekkili markası ile davacı markasının birbirlerine benzemediğini, davacının iddialarının soyut ve mesnetsiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan taraflar adına kayıtlı markalara ilişkin sicil kayıtları ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden davacı adına kayıtlı ticaret sicil kayıtları celp olunmuştur.
Bekletici mesele yapılan Ankara … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 05/10/2016 Tarih, … Esas ve … Karar sayılı kararı ile “tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil ve anlamsal benzerlik olup olmadığının tespitinde marka ve işaretin ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle yarattıkları izlenimin nazara alınması gerektiği, redde mesnet alınan markaların “…” ve “…” ibareli olduğu, bu markaların asıl ve ayırt edici unsurunun “…” ve “…” ibaresinden oluştuğu, zira ilk bakışta göze bu ibarenin çarptığı, diğer unsurların ayırt edicilikte yeterinde ön planda olmadıkları, davacının başvurusunun da “…” ibareli olduğu, başvuru konusu işarette “…” ibaresinin asıl ve ayırt edici unsur olduğu, zira ilk bakışta göze çarpan unsur olduğu, … ibaresinin ve şeklin ayırt ediciliğe bir katkısının bulunmadığı, zira ayırt ediciliğinin bulunmadığı, redde mesnet markalar ile başvuru konusu işaretin “…” ibareleri itibariyle aynı veya benzer anlamsal, sescil ve görsel etkiyi bıraktıkları, bütünsel olarak bıraktıkları izlenimin bu marka ve işaretlerin birbirleriyle ilintili oldukları yönünde kanaat oluşturduğu, aynı anlama geldikleri, ekler itibariyle bir anlam farkı varsa bile bu farklılığın ürün ve hizmetlerin ortalama tüketicilerinin önemli bir kısmı tarafından fark edilmesinin veya bilinmesinin mümkün olmadığı, bu sebeple var olması muhtelem anılan farklılığın markalar ile başvuru konusu işaret arasındaki görsel ve sescil benzerliğin etkilerini geri plâna itmeye yeterli olmadığı, redde mesnet alınan markaların kapsamındaki ürün ve hizmetlerle başvuru konusu işaretin kapsamında olup reddedilen ürün ve hizmetlerin ilişkili ve aynı türden bulunduğu, çünkü bu ürün ve hizmetlerin aynı dağıtım kanallarından geçtikleri, aynı işyerlerinde sunuldukları, birbirleri yerine ikamet edilme, tamamlama ve rekabet etme olanaklarının bulunduğu, anılan ürün ve hizmetlerin alıcısı ve yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici ve yararlanıcı kitlesinin özellikle marka ve başvuru konusu işaretlerin asıl ve ayırt edici unsurlarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olması da göz önüne alındığında bu iki markayı ilişkilendirmesinin kaçınılmaz olduğu, karıştırılma ihtimalinin, somut olayın koşullarıyla alakalı tüm faktörlerin göz önüne alınması suretiyle, geniş çaplı olarak değerlendirilmesinin gerektiği, karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinin bilhassa, markanın piyasadaki tanınırlığı, halkın iki marka arasında ilişkilendirme yapabilmesi ve işaretler ile mallar arasındaki benzerlik düzeyi olmak üzere pek çok unsura bağlı olduğu, karıştırılma ihtimaline ilişkin genel değerlendirme, özellikle markalar arasındaki benzerlik ve mal veya hizmetler arasındaki benzerlik olmak üzere ilgili faktörlerin birbirine karşılıklı bağımlılığını beraberinde getireceği, mallar/hizmetler arasındaki düşük benzerlik düzeyinin, markalar arasındaki daha yüksek benzerlik ile (veya tam tersi) dengelenebileceği, normal düzeyde bilgilendirilmiş, makûl ölçüde dikkatli, işaret ve markayı aynı anda görüp detaylarını karşılaştıramayan ve daha önce yararlandığı mal ve hizmetlerle ilgili markanın göz ve kulağında kalan izine dayanarak sonraki ürünlerin alımlarında aynı markayla sunulan ürün ve hizmetlerden yararlanmak isteyen ortalama düzeydeki alıcıların/yararlanıcıların bu marka ve işaretin farklı işletmelere ait iki ayrı marka olduğunu derhâl ve hiç düşünmeden ilk bakışta algılamalarının mümkün olmadığı, anılan ürün ve hizmetlerle ilgili satın alma veya yararlanma süresi içerisinde davalıların “…” ve “…” ibareli markalarıyla sunulan ürün ve hizmetleri satın almak veya yararlanmak isterken davacının “….” işaretiyle sunulan ürün ve hizmetleri satın alma yönünde tercihte bulunabilecekleri, bir kısım alıcıların/yararlanıcıların iki farklı marka karşısında bulunduğunu algılayabilse bile marka ve işaretin birbirleriyle idarî ve ekonomik olarak bağlantılı şirketlere ait olduğu yönünde algılamada bulunulmalarının kaçınılmaz olduğu, zira başvuru konusu işaretin, davalıların markasının yeni düzenlenmiş bir versiyonu gibi algılanmasının kaçınılmaz olduğu, tescil önceliğinin markasal olarak davalılar ait olması karşısında başvurunun tescilinin davalılar aleyhine haksız rekabet yaratmasının da yüksek ihtimal dahilinde bulunduğu, başvuru konusu işaretin tanınmış marka olmasının dahi nispi ret nedeninden etkilenmeksizin tescile olanak sağlamayacağı, zira tescilde birlik ilkesinin bulunduğu, redde mesnet markaların hukuka aykırı biçimde yahut davacının sınai haklarına tecavüz edecek biçimde tescil edilmiş olması halinde bile öncelik hakkını kazanacakları, davalı şirketin markasının tescil edildiği tarih gözetildiğinde böyle bir iddianın desteklenmeyeceği, davalı ….’ün başvurusu için anılan iddia geçerli olsa bile davacının anılan başvuruya itirazının markalar dairesi tarafından reddinden sonra itirazda bulunmadığı, bu sebeple anılan başvurunun kesinleştiği ve tescilde öncelik hakkının devam ettiği kanısına varıldığından, davalı kurum kararının başvuru kapsamında olup da reddedilen mal ve hizmetler bakımından hukuka uygun bulunduğu sonucuna ulaşılarak davanın reddine” dair verilen karar, davacı vekilinin istinaf talebi üzerine gönderilen Ankara BAM .. Hukuk Dairesi’nin 28/09/2017 Tarih, … Esas ve … Karar sayılı ilamı ile “Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “…” ibareli başvuru ile redde mesnet “…” ve “…” ibareli markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğu, zira taraf markalarının asli unsurunun “…” ibaresinden oluştuğu, davacı markasının tanınmış olmasının ya da bu ibarenin davacı şirketin kurucusunun ismi olmasının başvurunun tescilini gerektirmediği anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine” dair karar verildiği, bunun üzerine davacı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 Tarih, … Esas ve … Karar sayılı ilamı ile “Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına” dair karar verilerek hükmün 06/01/2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosyanın taraf beyanları ve sundukları deliller, dosyada yer alan ceza ve hukuk kararları ışığında davalıların davacı markalarına tecavüz ve haksız rekabetinin bulunup bulunmadığı hususlarında rapor tanzimi istenilmiş olup, heyet tarafından hazırlanan 30/11/2021 havale tarihli ayrıntılı ve gerekçeli raporlarında sonuç olarak, “Davacının …. ve ¸markalarının 39. Sınıfta yer alan “lojistik, taşımacı-lık” hizmetlerinde dava tarihi 18/07/2013 itibariyle Türkiye’de “Tanınmış Marka” olarak tespitine ilişkin yeterli olmadığı ve fakat …. markasının 39.Sınıfta yer alan “hizmetler” için SEKTÖREL olarak bilinen bir marka olduğu, davacının …. ve ¸ markasının 39. Sınıfta yer alan hizmetler için ilk ve gerçek hak sahibi olduğu, davalıların www…com alan adı, ve bu alan adı altında yayınlanan web sitesi içeriğindeki kullanımlar ile ticaret unvanında yer alan “…” klavuz unsurunun, davacının markalarında yer alan …. ibareleri ile ayırt edilemeyecek kadar fonetik ve görsel olarak benzer olduğu, aynı ticari alanda faaliyet gösterildiği ve kullanıldığı, 36 ve 39. Sınıfta yer alan hizmetlerin hitap ettiği müşteri kitlesinin ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüketici kitlesi olduğu, karıştırılma ihtimalinin de bu ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüke-tici kitlesi dikkate alınarak değerlendirieceği, davalı kullanımlarının davacının tescilli ve sektörel olarak tanınmışlığa sahip olduğu hizmetlerde olduğu, ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüketici kitlesi nezdinde dahi karışıklığa neden olacağı, bu meyanda davalı eylemlerinin davacı yana ait markaya tecavüz teşkil eder mahiyette olduğu, davalıların eylemlerinin aynı zamanda TTK m. 55/I-a,4 hükmünde, “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” hükümleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği,” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Davalılar vekili 02/12/2021 tarihli dilekçesi ile, bilirkişi raporundaki değerlendirmeleri kabul etmediklerini, raporun denetime elverişli olmayıp, usul ve yasaya aykırı olduğunu, raporun çelişkilerle dolu olduğunu, kanaat ve görüşlerin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya önceki bilirkişi heyetine tevdi edilerek; raporda davacının, davalının tescil tarihinden önce Türkiye’de markasal kullanımı olup olmadığı hususunda ek rapor tanzimi istenilmiş olup, heyet tarafından hazırlanan 06/04/2022 havale tarihli ayrıntılı ve gerekçeli raporda sonuç olarak, “Davalı yanın işlemden kalkan … kod numaralı “¸” ibareli markasının başvuru tarihinin 22.05.2012 tarihi olduğu, bu tarihten önce …unvanlı firmanın Türkiye adresli Türk menşeli firmalar ile 39. sınıf kapsamına giren “taşımacılık ve lojistik alanında” ticaret yaptığının anlaşıldığı, davacı yanın dava dilekçesinde belirtilen ticaret unvanının …. olduğu, …. ibareli firmaya ait olmakla davacı tarafından sunulan faturaların davacı firmaya ait olup olmadığının ya da davacı yanın ilgili firmanın hukuki halefi olup olmadığının takdirinin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemece …ve … unvanlı firmaların aynı firma oldukları ya da davacının ilgili firmanın hukuki halefi olduğunun değerlendirilmesi halinde davacı yanın 39. Sınıf bakımından “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hiz-metlerinde” davalı yana karşı öncelikli hak sahibi olduğunun değerlendirileceği, marka hakkına tecavüzden bahsedilebilmesi için bir marka tesciline dayanılması gerektiği davaya dayanak davacı adına tescilli markanın hali hazırda 35. Ve 42. Sınıflarda tescilli olduğu, 36 ve 39. Sınıflarda tescilinin olmadığı, davalıların davacı adına tescilli markanın tescilli olduğu 35. ve 42. Sınıflarda kullanımının bulunduğuna ilişkin bir delilin dosya kapsamında yer almadığı, hal böyle iken kök rapordaki ki tespitlerinden dönülmek zarureti doğduğunu ve davalıların 36. ve 39. Sınıflara dâhil olan taşımacılık, gümrük müşavirliği, lojistik hizmetle-rinde faaliyette bulunduğu, davacı yanın ise halihazırda 36. ve 39. Sınıflarda marka tescilinin olmadığı, davacı adına tescilli markanın 35. ve 42. Sınıfta tescilli olduğu dikkatine alındığında davalı yanın 36. ve 39. Sınıf bakımından kullanımlarının davacı yanın marka tescilinden doğan haklarına tecavüz teşkil etmeyeceği, … ibareli firmaya ait olan davacı tarafından sunulan faturaların da-vacı yana ait olduğunun ya da davacı yanın ilgili firmanın hukuki halefi olduğunun değerlendirilmesi halinde davacı yanın 39.sınıfta yer alan kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetlerinde” hizmetleri bakımından gerçek hak sahibi olduğunun değerlendirileceği; bu halde … Ticaret ve …. Ltd.Şti’nin … ibareli marka ile karışıklığa sebebiyet verecek olan kullanımlarının davacı şirket ile haksız rekabet teşkil edeceğinin değerlendirildiği, davacının ticaret işletmesiyle iltibas meydana getirmeye yönelik eylemlerde bulunan davacıya ait ticaret unvanını mailinde tanıtma işareti olarak kullanan …’ün eylemlerinin de davacı yan işe haksız rekabet teşkil edeceği” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Dava, markadan doğan haklara tecavüzün ref’i, haksız rekabetin tespiti, maddi ve manevi tazminatın tahsili ve verilecek hüküm özetinin ilanı talebine yöneliktir.
Davacının … numaralı markası 35 ve 42.sınıflarda tescillidir. Davalılardan …’e ait … numaralı marka ise 36 ve 39.sınıflarda 22/05/2012 tarihinden itibaren tescilli iken 10/09/2015 tarihinde müddet hale geldiği, işlemden kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda 39. ve 36.sınıflar yönünden davacının önceye dayalı gerçek hak sahipliği iddiası değerlendirilmelidir.
Dava tarihi itibarı ile yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nun 8/3.maddesine göre: “Tescilsiz birmarkanın veyaticaret sırasında kullanılan bir başkaişaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilenmarka,aşağıdaki hallerde tescil edilmez. a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veyamarkanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak eldeedilmiş ise, b)Belirtilen işaret, sahibine dahasonraki birmarkanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa, Marka, tesciledilmiş veyatescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir.Ancak, tescil edilmiş veyatescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarınazarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklımal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonrakimarkanın tescil başvurusu red edilir.

Buna göre 556 sayılı KHK tescilsiz marka sahiplerine itiraz hakkı vermek suretiyle koruma sağlamaktadır. Tecavüz iddiası yönünden ise mülga KHK tecavüz davası yolu ile korumayı münhasıran tescilli markalara bahşetmiştir. Tescilsiz marka yönünden ise bu koruma TTK’da bulunan haksız rekabet hükümleri ile sağlanabilecektir.
Somut olayda davacı markası 39 ve 36.sınıflar bakımından tescilsizdir. Önceye dayalı hak iddiası yönünden ise ülkesellik prensibi gereği davacının Türkiye’deki ticari faaliyetleri değerlendirilmelidir.
“556 sayılı KHK 6.maddesi uyarınca marka koruması tescille elde edilir ve tescil ve korumada ülkesellik ilkesi geçerlidir. Öte yandan, ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka sayılabilmesi için Türkiye’de ilgili sektördeki kişilerin geneli bakımından tanınmış olduğu ispat edilmelidir. Ancak, yukarıda belirtilen bilirkişi raporuna göre, başvuru tarihi itibariyle davacı markası tanınmış olmadığı gibi, bu tarihten önce davacının Türkiye’de ticari faaliyeti ve bu kapsamda markasal bir kullanımı da bulunmamaktadır. Bu durumda, 2010 yılında gerçekleşen marka başvurusu tarihinde davacı markasının tanınmış olduğu ispat edilemediği gibi, tanımlayıcılığa yakın ibarelerin başkalarınca tescil ettirilmesinin kötü niyetle tescil olarak kabulü mümkün olmadığı halde mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden…(Y.11.H.D. 18/09/2019 tarih, 2018/790-2019/5512 e-k)
Dosyaya davacı tarafça sunulan deliller incelendiğinde, önceki tarihli fiili markasal kullanıma ilişkin faturaların sahibi firmanın dava dışı bir firma (….) olduğu, söz konusu firma ile davacının herhangi bir şekilde halefiyetleri bulunduğuna dair davacı yanca bir delil sunulmadığı görülmüştür. Davacı vekili 19/04/2022 tarihli beyan dilekçesinde: “İstanbul Ticaret Odasına …. sicil numarasıyla kayıtlı olan ve tam unvanı … LİMİTED ŞİRKETİ olan şirketin ekte İTO künye kaydı sunulmuştur. Burada da açıkça görüleceği üzere şirketin ortağı ve müdürü …. Şirketidir. …. ile …. Uluslararası arenada tanınan şirketlerdir ve …. şirketinin çeşitli ülkelerdeki hizmetleri için kurulmuşlardır.” şeklinde açıklamada bulunmuştur. Ne var ki dava dışı limited şirkette, faturalarda unvanı yer alan firmanın ortak olması ve söz konusu şirketlerin farklı ülkelerde ticari faaliyetler için kurulmuş olması, davacı firmanın markasal kullanımdan halefiyet çerçevesinde yararlanacağı hukuki sonucunu doğuramaz. Bu durumda davacının 36 ve 39.sınıflar yönünden önceye dayalı hak sahipliğini kanıtlayamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Yine dosyaya sunulan deliller çerçevesinde sektörel bilinirliğin bulunduğu ancak tanınmışlık iddiasının kanıtlanamadığına ilişkin bilirkişi raporuna mahkememizce aynı gerekçelerle iştirak edilmiştir.
Davalıların fiili markasal kullanımları müddet olan davalı markasının tescilli olduğu sınıflar kapsamında kalmaktadır. Davacının önceye dayalı hak sahipliği iddialarından bağımsız olarak dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise davanın açıldığı tarih itibariyle söz konusu markanın geçerliliğini koruduğu ve kullanımların tescile dayandığıdır. Dava tarihi itibarı ile yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre ise tescile dayanan kullanımın tecavüz oluşturmadığı kabul edilir. Davacının tecavüz iddialarının bu yönden de reddi gerekir.
Davacının geçerli bir tescile dayanmayan, önceye dayalı hak sahipliğine dayanmayan ve davalıların tescilli markalarının kullanımından ibaret fiillerin ise haksız rekabet oluşturamayacağı, bu nedenle tecavüz davasının yanısıra haksız rekabet davasının da reddi gerektiği hukuki kanaatine ulaşılmıştır.
Tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Peşin alınan 853,90 TL harçtan, alınması gereken 80,70 TL harcın mahsubu ile arta kalan 773,20 TL harcın, karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran davacıya iadesine,
3-Davalılar kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ve ref’i talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davalılar kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen maddi tazminat talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davalılar kendisini vekille temsil ettirmekle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen manevi tazminat talebine yönelik 7.375,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.01/07/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸