Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/287 E. 2022/34 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/287 Esas
KARAR NO : 2022/34

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 04/11/2019
KARAR TARİHİ : 02/03/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 01/04/2022
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili İstanbul … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasına tevzi olunan dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin sektöründe lider ilaç üreticilerinden biri olduğunu, … adlı ilacın kramplı karın ağrısı, yemek borusu spazmları, renal kolik ve mesane spazmlarını ve genel olarak karın bölgesinde çeşitli kasılmaların tedavisi için kullanıldığını, Müvekkili şirketin Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde … ve türevi markalarını aktif olarak kullandığını, işbu markalarını korumak amacıyla gerek Türk Patent ve Marka Kurumu (“TürkPatent”) gerek 1941 yılından bu yana 200’ün üstünde tescille WIPO ve EUIPO gibi birçok uluslararası marka tescil ofisi nezdinde başta 05. Sınıfta olmak üzere çeşitli sınıflarda markalarını tescil ettirdiğini, müvekkili şirketin … markasını 1984 yılında TürkPatent nezdinde … tescil numarasıyla ve 05. Sınıftan tescil ettirdiğini, ayrıca müvekkili şirketin …. markasını da … tescil numarasıyla 20.03.2014 tarihinde tescil ettirdiğini, yerleşik Yargıtay içtihatları gereği bir markayı ilk kez kullanan ve ona ayırt edicilik kazandıran kişinin gerçek hak sahibi olduğu olarak kabul edildiğini, … markasında gerçek hak sahibinin müvekkili şirket olduğunu, müvekkili şirkete ait … markası ile dava konusu … markasının ayırt edilemez derecede benzer olduğunu ve araların karıştırılma ihtimali bulunduğunu, söz konusu her iki markanın görsel, işitsel ve kavramsal açıdan ayırt edilemez derecede benzer olduklarını, her iki markanın da kelime markası olduğunu ve dava konusu markanın müvekkiline ait marka ile birebir aynı olarak … ibaresi ile başladığını, devamında müvekkili markasında bulunan … yerine … ibaresi bulunduğunu, markaların farklı kısımlarında dahi ortak harflerin bulunduğunu, tüketicilerin markaların başlangıç kısımlarına, devamlarına oranla daha fazla dikkat ettiklerini, aynı zaman da söz konusu her iki markanın işitsel olarak da ayırt edilemeyecek derecede birbirine benzer olduğunu, müvekkiline ait … markasının spazm giderici bir ürün üstünde kullanıldığını ve tüketiciler arasında bu şekilde tanındığını, davalının … markasının müvekkiline ait marka ile bu açıdan da karıştırılacağını, davalının asıl amacının müvekkilinin gücünden faydalanmak olduğunu, markalar arasında ayırt ediciliği sağlayan herhangi bir fark olmadığını, her iki markanın da TürkPatent nezdinde 05. Sınıfta tescilli olduğunu, her iki markanın da gerek marka ibareleri gerek kapsadıkları mallar ve hitap ettikleri tüketici kitlesiyle beraber bir bütün olarak bıraktıkları izlenim değerlendirildiğinde markalar arasında karıştırılma ve/veya ilişkilendirilme tehlikesinin bulunduğunu, TürkPatent kayıtları incelendiğinde 05. Sınıfta … başlangıcına sahip müvekkili markaları dışında marka olmadığını, yapılan başvuruların da reddedildiğini, nitekim … markasının benzer bulunarak 05. Sınıfta kısmi olarak reddedildiğini, müvekkili şirketin … adında bir markasının da bulunması nedeni ile hükümsüzlüğü talep edilen … ibareli markanın tüketici nezdinde müvekkili şirketin seri markalarından biri olduğu izlenimi yaratabileceğini, … markasının Türkiye’de ve Dünya’da gerek kullanım süresi, gerek kullanıldığı coğrafyanın genişliği gerekse satış rakamları itibariyle tanınmış bir marka olduğunu, … markasının spazm giderici olarak reçetesiz şekilde satıldığını, özellikle başta kadınlar tarafından menstrüasyon dönemlerindeki ağrılar üstünde etkili olması nedeni ile sıklıkla kullanıldığını, dolayısıyla hitap edilen tüketici kitlesinin doktor ve eczacılar yanında direkt olarak tüketiciler olduğunu, müvekkili şirkete ait … markasının dünyaca ünlü olması nedeni ile Paris Sözleşmesi kapsamında bir ülkede tanınan markanın o ülkede veya başka bir üye ülkede de korunacağını, bahse konu tanınmışlık kavramının esaslarının Türkiye’nin de tarafı olduğu TRIPS Anlaşması ile altı çizildiği üzere ilgili toplum kesimince bilinme olarak belirlendiğini, … markası hakkında sosyal medyada çok fazla yorum bulunduğunu, … markasının Türkiye’de yaygın ve uzun süreli kullanımına örnek olarak 20-21.12.1963 yılında Kıbrıs’ta yaşanan Kanlı Noel olaylarının dahi gösterilebileceğini, söz konusu olayların ardından Başhekim Dr. … tarafından ….’dan “150 … ampul, 50 … tablet” istendiğini, bu örneğin bile müvekkiline ait markanın Türkiye’de uzun süredir kullanıldığının göstergesi olduğunu, markanın Türkiye çapında satış rakamlarının da çok yüksek olduğunu, müvekkili şirketin Türkiye’deki mevzuat gereği reklam kampanyası yapamasa da çeşitli ülkelerde reklam kampanyaları ve sosyal sorumluluk projeleri yürüttüğünü, müvekkili şirkete ait markanın dünya çapında tanınmış bir marka olması nedeni ile sınıflardan bağımsız olarak korunması gerektiğini, … markasının müvekkili tarafından yaratıldığını ve çok uzun zamandır tüm dünyada aktif olarak kullanıldığını, tanınmış markanın aynının/benzerinin bir başkası adına marka olarak farklı sınıflarda dahi tescil edilemeyeceği yönünde tesis edilen Yargıtay kararlarının yanı sıra, tanınmış markanın farklı emtialar dahi kullanılmasının mümkün olmadığı yönünde Yargıtay kararları bulunduğunu, dava konusu … markasının hiçbir zorunluluk olmamasına karşın müvekkili markasına benzetilerek oluşturulduğunu, bu neden ile söz konusu marka tescilinin kötü niyetli olduğunu, bu neden ile davaya konu … markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili şirketin 1986 yılında kurulduğunu ve Türkiye’de ilaç sektöründe önde gelen firmalardan biri olduğunu, müvekkili şirketin 2014 yılından itibaren faaliyetlerini hızlandırdığını, halen 16 ülkede ruhsatlandırma faaliyeti gerçekleştirdiğini ve 21’den fazla ülkeye ürünlerini ihraç ettiğini, müvekkili şirketin TürkPatent nezdinde 83 adet kayıtlı markasının olduğunu, müvekkili şirketin sahibi olduğu …. markasının … tescil numarası ile 30.05.2019 tarihinde tescil edildiğini, müvekkili tarafından 22.11.2018 tarihinde başvurusu yapılan dava konusu markaya davacı tarafından tüm inceleme ve itiraz aşamaları süresince yani yaklaşık bir senelik sürede herhangi bir itirazda bulunulmadığını, ancak daha sonra bu haksız ve kötü niyetli davayı açtığını, resmi olarak marka bültenlerinde yayınlanan markalarına davacı tarafından niçin itirazda bulunulmadığının açıklanamadığını, hükümsüzlüğe ilişkin SMK m. 25’in atıfta bulunduğu m. 6/1 uyarınca marka başvurusunun benzerlik nedeniyle ret olunabilmesi için hem işaret hem de mal/hizmet benzerliğinin arandığını, markaların benzerliği değerlendirmesinde dikkate alınan başlıca kriterlerin hedef tüketici kitlesi, markanın ayırt ediciliği, hedef kitlesinde bıraktığı etki ve önceki markanın tanınmışlığı olduğunu, bu kriterler açısından müvekkili şirketin markası değerlendirildiğinde davacının iddialarının haksız olduğunu, somut olayda müvekkili şirketin markasının kullanıldığı ürünün ilaç olduğu değerlendirildiğinde ancak eczanelerde satılabildiğini, bu durumda sağlık sektöründe faaliyet gösteren uzman kişiler olan doktor ve eczacılarla ortalama bir tüketicinin ayrım gücü ve dikkat ölçüsünün birbirinden çok farklı olduğunu, bu neden ile ilaç markalarındaki iltibas değerlendirmesinin diğer ürünlere oranla dar yorumlanacağını, aynı zamanda bu kişilerin ilacı ve etken maddesini bilen kişiler olarak, onlar tarafından yazılan ve reçete ile satılan bir ilacın karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, nitekim bu durumun doktrin ve yerleşik Yargıtay içtihatları ile sabit olduğunu, ancak buna karşın davacı tarafça müvekkili şirketin markasının kendi markalarıyla karıştırılacak mahiyette görülmesinin mantıklı, makul bir izahının olmadığını, öte yandan somut olayda markaların ayırt ediciliği konusunda yanlış bir değerlendirme yapıldığını, bilindiği üzere … isimlerinin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kabul edilen ilaçlardaki etken maddenin veya farmasötik maddelerin belirlenmesini sağladığını, bu isimlerin uluslararası düzeyde kabul edildiğini, kamu malı niteliğinde olduğunu bu yüzden kimsenin mülkiyetine geçemeyeceğini, nitekim Beşeri Tıbbi Ürünler Ambalaj ve Etiketleme Yönetmeliği’nin dördüncü maddesinde … tanımının yapıldığını bu tanıma göre bir etken maddenin DSÖ tarafından kabul edilen veya önerilen mülkiyete konu edilemeyen ve DSÖ kuralları doğrultusunda marka tescilinde kullanılmaması gereken uluslararası isimler olduğunu, bu nedenle hiyosin butilbromür, butilskopalomin bromür, skopolamin butilbromür gibi ibarelerin ilaç ürünleri bakımından marka olamayacağını, doktrin ve Yargıtay içtihatlarında kabul gördüğü üzere bir ilacın etken maddesinin adından türetilen markaların zayıf markalar olduğunu, zayıf bir marka seçen kimsenin bunun sonuçlarına katlanması gerektiğini yani o markanın normalde iltibas teşkil edebilecek benzerlerinin başkası tarafından kullanılmasına tahammül etmek zorunda olduğunu, bu nedenle söz konusu markalarda yapılacak ufak değişikliklerle ayırt ediciliğin sağlanabildiğini, müvekkili şirketin markasıyla davacının markası bir bütün halinde incelendiğinde müvekkili markasının diğer markadan görüntü ve şekil bakımından ayrıldığının anlaşıldığını, ayrıca kelime bazında bakıldığında ortak harflerin hepsinin ilacın etken maddesinde geçtiğini, müvekkilinin markasında yaptığı değişiklikle ayırt ediciliği sağladığını, başkaca birçok firma tarafından kullanılan … ibaresinin … kökü olduğunu hiçbir marka sahibinin bu ibare üstünde mutlak hak iddia edemeyeceğini, bu ibarenin hiç marka sahibinin tekeline bırakılamayacağını, markaların ayırt edici niteliği haiz olmayan bir unsuru ortak olarak içermesi halinde oluşturulan logo, renk ve kelime değişikliklerinin ayırt edicilik değerlendirilmesinde dikkate alınacağını, nitekim müvekkili markasıyla davacının markası arasında görsel ya da şekilsel herhangi bir benzerlik bulunmadığını, markanın tüketici kitlesinde bıraktığı genel izlenimin değerlendirilmesinde bütüne ilişkin benzerliklerin üstünde durularak yani bütüncül bir yaklaşımın olması gerektiğini, her iki tarafa ait markalar arasında yazılış, okunuş, telaffuz, anlam, kullanılan görsel ögeler bakımından herhangi bir benzerlik bulunmadığını, davacının sunacağı belgelerle davalı markanın tescili nedeniyle haksız yarar sağlayacağını veya tanınmış markasının itibarını veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğuracağını ispat etmesi gerektiğini, mevcut olayda fiili zarar veya haksız yarar iddialarının öne sürülmesi halinde davacının başvurusu yapılan ibarenin kullanılması dolayısıyla maruz kaldığı zararın ya da başvuru sahibi tarafından elde edilen haksız yararın tümünü gösteren bulgu ve delilleri sunması gerektiğini, bunlara tanınmış markalı ürünün satışındaki dikkate değer düşüşün, müşteri kaybının ve halk arasında markanın tanınmışlık düzeyindeki azalmanın örnek olabileceğini, bu anlamda davacının fiili zararının ispatlanmasında markanın tanınmışlığındaki düşüşü gösteren kamuoyu araştırmalarını ve firmanın satış rakamlarındaki düşüşü gösteren somut ekonomik verilerle ticari kayıtlarını veya tüketicilerinin ekonomik davranışlarındaki değişiklikleri veya gelecekte bu konudaki ciddi bir riskin varlığı yönünde delilleri sunması gerektiğini, kaldı ki işin doğası gereği ilaç ürünlerinin piyasaya girdikten sonra ömürleri dolduğunda piyasayı terk etmek zorunda kaldıklarını dolayısıyla pratikte tanınmış marka olmalarının mümkün olmadığını, zira ürün bazlı ilaç markalarının ürünün satış ömrüyle orantılı olarak piyasada kaldıklarından istisnalar hariç tanınmış marka olarak addedilemeyeceğini bu nedenle haksız davanın reddini talep etmiştir.
İstanbul …. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26/12/2019 tarih, … esas, … karar sayılı kararıyla mahkemelerinin yetkisizliğine karar verilerek dosyanın mahkememize gönderildiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE,
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan taraflar adına kayıtlı markaların sicil kayıtları celp olunmuştur.
Dosya, davalı yana ait … tescil numaralı markanın hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında rapor tanzimi için bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi 11/01/2021 tarihli raporunda; “davacı yana ait … kod numaralı “…” ibareli markanın dava konusu … kod numaralı markanın tescil müracaatına konu edildiği tarihte tanınmış olduğunun ispatlanamadığı, her ne kadar davacı yana ait davaya mesnet markanın tanınmış marka olduğunun ispatlanamadığı kanaatleri arasında ise de dosya arasına sunulmuş olan sosyal medya kayıtları incelendiğinde markaya atıf yapılarak yapılan yazışma, bildirim ve irade beyanlarının yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda markanın hitap ettiği, tüketici kesimi nezdinde belirli bir bilinirliğe ulaştığı, davalı yana ait … kod numaralı markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğu, davalı yanın söz konusu tescilde kötüniyetli olduğunun değerlendirilebileceği ancak konu hakkında nihai takdirin mahkemeye ait olduğu” hususlarını tespit ve rapor etmiştir.
Davalı vekili 20/01/2021 tarihli dilekçesi ile, bilirkişi raporunda davacı markasının tanınmış marka niteliğinde olmadığının tespit edildiğini; raporda bir yandan dava konusu markaların hedef kitlesinin doktor ve eczacı gibi ilaç alanında uzman kişilerden oluştuğunun söylendiğini diğer yandan da yine markaların hedef kitlesinin sıradan tüketici olduğunun, hal böyle olunca markaların birbiriyle karıştırılma ihtimalinin bulunduğunun ifade edildiğini; bilirkişinin bu söylemle kendi ile çeliştiğini; oysa dava konusu markaları taşıyan ilaçların spazm tedavisinde kullanılan ve doktor tavsiyesi ile reçete ile satılan ilaçlar olduğunu; bilirkişi tarafından yapılan benzerlik değerlendirmesinin de hatalı olduğunu; bilirkişi tarafından bir yandan markaya ilişkin ilacın etken maddesinin ne olduğunun tespit edilemediği ifade edilirken diğer yandan buna ilişkin kanaatin belirtildiğini; daha önce açıklandığı gibi hiyosin butilbromür, butilskopalomin bromür, skopolamin butilbromür gibi ibarelerin ilaç ürünleri bakımından marka olamayacağını; … ibaresinin etken madde isimlerinden oluşturulmuş kök ifade olduğunu; somut uyuşmazlıkta kötü niyet iddiasının ispatı bakımından yeterli delillerin sunulmadığını; müvekkilinin markasını kullanış amacı ve fonksiyonlarına aykırı bir şekilde karşı tarafı veya iyiniyetli üçüncü kişileri baskı altında tutma, onlara şantaj yapma veya engelleme amacına ilişkin herhangi bir olgu ve olayın dosya kapsamında tespit edilmemesine karşın bilirkişi tarafından kötü niyet isnadında bulunulmasının hukuki izahının bulunmadığından bahisle yeniden rapor alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 25/01/2021 tarihli dilekçesi ile, genel itibariyle bilirkişi raporunda tespit edilene hususlara katılmış olmakla birlikte, markanın üstünde yer aldığı ürünün hekimler ve eczacılar nezdinde iltibas riskine sebebiyet vermeyeceği yönündeki görüşlerine katılmadıklarını; bu hususta raporda çelişki bulunduğunu belirterek rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyaya sunulmuş bilirkişi raporu, TPMK kayıtları ve taraf vekillerinin itirazları ışığında değerlendirme yapılarak rapor tanzimi için dosya bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler 27/08/2021 tarihli raporlarında; “Davacının markasının, davalının hükümsüzlük konusu markasının tescil tarihinde, tanınmış marka olduğu, SMK m.25/1, m.6/1 ve m. 6/5 uyarınca davalıya ait …. numaralı … markasının hükümsüzlük koşullarının oluştuğu; SMK m.25 ve m.6/9 uyarınca marka başvurusunun yapıldığı tarihte davalının kötü niyetli olduğuna ilişkin somut delil dosya muhteviyatında bulunmadığından davalının kötü niyetli olmadığı” hususlarını rapor etmişlerdir.
Davacı vekili 14/09/2021 tarihli dilekçesi ile, bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, hedef tüketici kitlesi nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğunu ve dava konusu “….” markasına ilişkin hükümsüzlük şartlarının oluştuğunu, bilirkişi raporunda da açıkça tespit edildiği üzere, müvekkilinin “…” markasının tanınmış olduğunu, dava konusu markanın SMK m. 6/5 kapsamında da hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, bilirkişi iddiasının aksine, “….” ibaresi doğrudan etken maddeye atıfta bulunmadığını, “…” müvekkili tarafından türetilmiş bir ibare olduğunu, hedef tüketici kitlesi nezdinde yüksek ayırt ediciliğe haiz olduğunu, bilirkişi raporundaki tespitin aksine davalının kötüniyetli olarak “…” markasını tescil ettirdiğini ve SMK m.6/9 kapsamında da hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
Davalı vekili 20/09/2021 havale tarihli dilekçesi ile, dosyaya sunulan iki rapor arasında tespitler bakımından çelişki oluştuğunu, raporda davacının markasına benzer kayıtların Türk Patent nezdinde bulunduğunun kabul edildiğini, raporda davacı markasının etken madde isminden türetildiğinin de kabul edildiğini, bilirkişi raporunda benzerlik değerlendirmesinin son derece hatalı olduğunu, raporun dava konusu uyuşmazlığı aydınlatmaktan uzak olduğunu, rapordaki SMK md. 6/9 kapsamındaki değerlendirmelerin ise Yargıtay kararları ve mevzuat ile uyumlu olduğunu, rapora hukuken en geniş anlamda itiraz ettiklerini, birçok iddia açısından farklı tespitler içeren bilirkişi raporlarının olduğu dikkate alınarak, dosyanın raporlar arasındaki çelişkileri giderecek bir rapor alınmasını talep etmiştir.
Dava, davalıya ait … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
SMK’nun 25.md’si hükümsüzlük hallerini düzenlemektedir. Buna göre 5.md’deki mutlak red; ve 6.md’deki nisbi red sebepleri hükümsüzlük sebebidir.
SMK’nun 6/1 md’sine göre, tescil başvurusu yapılan bir markanın tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Karıştırılma ihtimali ortalama tüketicilerin her iki işaret arasında bir şekilde bağlantı kurmasıdır. Eğer mal veya hizmetin aynı işletmeden ileri geldiği yönünde bir algılama ortaya çıkıyor, yani bir işletmeye ait mal veya hizmet başka bir işletmeye ait mal veya hizmet ile karıştırılıyor ve bu nedenle satın alınıyor ise doğrudan karıştırma ihtimali; eğer mal veya hizmetin markası birbirinden ayırd ediliyor ancak bunların aynı işletmenin markaları olduğu ya da bu mal veya hizmetin aralarında ekonomik bağlantı bulunan işletmelerden geldiği biçiminde bir algılama oluşuyor ise bu halde de dolaylı karıştırma ihtimalinden söz edilecektir.
Taraf markaları arasında fonetik, görsel ve anlamsal yüksek benzerlik bulunduğu yönündeki bilirkişi görüşlerine mahkememizce de iştirak edilmiştir.
Somut olayda benzerlik ve karıştırma ihtimali değerlendirilirken taraf markalarının tescilli oldukları emtialar ile hitap ettikleri tüketici kitlesi önem arz etmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre ilaç emtiası bakımından etken madde veya tedavisi hedeflenen hastalığa doğrudan atıf yapan işaretler tanımlayıcı nitelikte görünmekte ve bu kapsamda koruma alanlarının da düşük düzeyde olduğu kabul edilmektedir. Bu tür işaretler kamu yararı gereğince mülkiyeti kimsenin tekeline bırakılamayacak işaretler olup, farklı eklerle düşük düzeyde bile olsa somut ayırdedicilik vasfı kazandırılarak herkes tarafından ilaç markası olarak tescil edilmeleri mümkündür.
Somut olayda, davacıya ait “…” isimli ürünün etken maddesinin “…, …., …., ….” olduğu, söz konusu etken maddenin endikasyonunun spazm çözücülük olduğu, davacının “….” etken maddesinin ilk dört harfinin önüne “…” ibaresini getirdiği ve bu ilavenin yine hammaddenin “…”ekinden alındığı tespit olunmuştur. Davacı markasının, ürünün etken maddesine “doğrudan” atıf yapmadığı, söz konusu etken maddeler ile oluşturulabilecek bir çok kombinasyon bulunduğu, davacının oluşturduğu kombinasyonun görece orjinal ve ayırdedici olduğu, piyasada aynı etken maddelere atıf yapmakla birlikte çok farklı kombinasyona sahip markaların da var olduğu, bu itibarla davalının aynı etken maddelere atıf yaparak farklı bir kombinasyon oluşturma imkanına sahip olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı, markasının tanınmış olduğunu iddia etmiş ve buna ilişkin delillerini sunmuştur;
Sunulan delillere göre; davacıya ait “…” markasının dünyanın pek çok ülkesinde 1941 yılından itibaren 05.sınıfta yaklaşık 200 tescilinin bulunduğu, söz konusu markanın sosyal medyada binlerce yorum aldığı, özellikle kadınların mestrüasyon dönemlerindeki ağrılar nedeniyle “…” markasını tercih ettikleri, yüzlerce yorumda markanın üstünde bulunduğu ilaçla ilgili olarak neye yaradığını belirtmeden doğrudan ilaca atıfta bulunacak kadar toplumda bilinirliğinin olduğu, sunulan deliller topluca değerlendirildiğinde, davacı markasının başvuru tarihi itibariyle tanınmış marka olduğu yönündeki bilirkişi heyet görüşüne mahkememizce de iştirak edilmiştir.
Davacı markasının tanınmış olması karşısında karıştırma ihtimalinin arttığının kabulü gerekir. Özellikle taraf markalarının yer aldığı ürünlerin (ilaçların) reçeteli satılmamaları durumu da dikkate alındığında, yalnızca doktorlar, eczacılar gibi özel bir eğitim ve dikkat seviyesine sahip olmayan ortalama tüketicinin de söz konusu emtiaların hitap ettiği tüketici kitlesi olması karşısında karıştırma ihtimalinin oluştuğu anlaşılmaktadır. Zira ortalama tüketici genellikle bir markayı bir bütün olarak algılar ve detaylarını analiz etmez, hafızasında bulunan bütüncül değerlendirmede karşılaştığı markaları görüntüsüne göre değrelendirir. Davacı markasının tanınmışlık düzeyi ve yarattığı seri markaların bulunması karşısında, ortalama tüketici davalı markası ile karşılaştığında, davacı markasının serisi olduğu yanılsamasına düşebilir ve karar verme sürecini bu yanılgı etkileyebilir ve bu durum aynı zamanda SMK 6/5 kapsamında da bir hükümsüzlük sebebidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12/03/2018 tarih ve 2016/8503 – 2018/1859 esas ve karar sayılı kararında aynı hususa vurgu yapmıştır” “…Davacı tarafın markasının yüksek derecedeki tanınmışlığı ve yaygın kullanımı, markanın etken maddeden uzaklaşmasına, ayırdediciliği yüksek ve tüketicinin algısında yer alan bir marka haline gelmesine yol açtığı, bu nedenle markalar arasında benzerlik incelemesi yaparken etken madde adının doğru şekilde kullanılıp kullanılmadığından ziyade, tanınmışlığı yüksek markanın bilinirliğinden faydalanma ihtimali olup olmadığının incelenmesi gerektiği, davacı markalarının 556 sayılı KHK 8/4 anlamında toplumda ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi sebebiyle davalının ilaç ve kozmetik imtalarını içermeyen …markasını 03. ve 05. sınıflarda tescil ettirmesinden dolayı haksız bir yarar sağlama veya markanın itibarına zarar verme ya da markanın ayırdedici karakterini zedeleme ihtimalinin söz konusu olduğu, bu nedenle hükümsüzlük şartlarının oluştuğu…” (Aynı yönde Y.11. HD. 26/09/2017 T. 2016/2337 E., 2017/4726 K.; Y.11 HD. 26/03/2019 T. 2018/265 E., 2019/2264 K.)
Kötüniyet ile yapılan marka tescilinin sonucu ve anlamı, ticari dürüstlük kuralına aykırı olarak başkasının markasının ele geçirilmesi, ondan haksız olarak yararlanılmasıdır. Davalının tescilde kötüniyetli olup olmadığı, sektör şartları, mesleki kurallar, markaların bilinirliği, emtianın ayniyeti, reklam ve tanıtımların markalara etkisi, tesadüfi tescil savunmasının hayatın olağan akışına uyup uymadığı, gibi hususlar hep birlikte değerlendirilmek suretiyle taktir edilmelidir. Bu ilkeler ışığında taraf markaları ile davalı tescili değerlendirildiğinde;
Somut olayda, davacı markasının ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle, aynı sektörde ticari faaliyet sürdüren davalının bu markadan ve tanınmışlığından haberdar olmamasının mümkün görünmediği, buna rağmen davacı markaları ile karıştırma ihtimaline sebep olabilecek, onun tanınmışlığından haksız bir şekilde yarar sağlayacak şekilde benzerlik taşıyan markasını aynı sınıflarda tescil ettirdiği, söz konusu tescilin iyiniyetli kabul edilemeyeceği kanaatiyle kötüniyet yönünden hükümsüzlük koşullarının oluştuğu hukuki ve vicdani kanaatine ulaşılmıştır.
Tüm bu sebeplerle davacının davasının kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının davasının KABULÜ ile,
-Davalıya ait … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne, karar kesinleştiğinde sicilden terkinine,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, alınan 44,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davacı kendisini vekille temsil ettirmekle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 44,40 TL başvurma harcı, 44,40 TL peşin harç, 4.000,00 TL bilirkişi ücreti, 127,10 TL posta/tebligat masrafı olmak üzere toplam 4.215,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekillerinin yüzlerine karşı, davalı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.02/03/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim ….
e-imzalıdır