Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2021/214 E. 2021/136 K. 08.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/214 Esas
KARAR NO : 2021/136

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü/Kullanılmama Nedeniyle İptal
DAVA TARİHİ : 09/12/2019
KARAR TARİHİ : 08/09/2021
KARARINYAZILDIĞI TARİH : 05/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü/Kullanılmama Nedeniyle İptal davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin ticaret unvanı olan …. ibaresinin baş harflerinden oluşan … ibaresinin tescilli olduğu ve seri marka niteliğinde olduğunu, … ibaresinin Paris Sözleşmesi ve SMK’ya göre tanınmış marka olduğunu, müvekkilinin dünya genelinde çok geniş bir coğrafi yaygınlıkta binlerce insana … ve türevi markalar kullanarak eğitim verdiği, müvekkilinin … ibaresinden oluşan alan adı aracılığıyla dünya çapında pek çok kişiye ulaştığı (…, …, …, …), pek çok ülkede seminer ve sergiler düzenlemekte olduğu ve bu organizasyonların basında yer aldığını, müvekkilinin markalarının ilgili kesim tarafından Türkiye’de bilindiği, müvekkilinin … ve … markalarının gerçek hak sahibi olduğunu, davalının kötü niyetli olarak … marka başvurusunda bulunduğunu, 5 yıllık hak düşürücü sürenin bu davada bu nedenle uygulanamayacağını, davalının … markasını tescil edildiği 18 Aralık 2013 tarihinden bu yana kullanmadığını ve iptalinin gerektiğini, açıklanan nedenlerle … tescil numaralı “…” markasının hükümsüz kılınmasını, terditli olarak kullanmama nedeniyle iptal edilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı şirketin bir Amerikan şirketi olduğunu, MÖHUK 48. Maddesi mucibince; yabancıların Türkiye’de açacakları davalarda ”yabancılık teminatı” yatırmaları gerektiğini, huzurdaki davanın yasal süresi içerisinde açılmadığı ve bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, davacının YİDK kararına karşı 2 aylık yasal süre içerisinde dava açmadığını, mahkemenin yargılamasının … esas sayılı yargılaması ile birleştirilmesi gerektiğini, müvekkilinin TPMK nezdinde adına tecilli bulunan “…” markasını, yurt içi ve yurt dışı verdiği eğitimlerde, çeşitli iş ve işlemlerde, ülkemizin dünyaya tanıtılmasında aktif bir biçimde kullandığını, “…” markasının açılımının; …’nın baş harflerinden oluştuğunu, “…” kelimesinin Türkçe ifade karşılığında “değerli taşlar bilimi” ifadesinin, bir bilim alanı bütünü olarak kimse tarafından ağza alınamaması, bahsi geçen bilim dalının tüm insanlık nezdinde kullanılmasının yasaklanması ve tek bir kişiye özgülenmesinin hukuksuz bir bakış açısı ortaya çıkaracağını, davacının “sözde tanınır olduğu yönündeki iddialarına yönelik” yapılacak olan değerlendirmelerin 2020 yılı değil 2012 yılı ölçütlerinde yapılması gerektiğini, davacının dünya üzerinde meşhur ve tanınır olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin markasının İngilizce başlık altında seçiminin esas tercih sebebinin, herkesçe rahatlıkla tahmin edilebileceği üzere günümüz dünyasında her yerde konuşulan ve artık uluslar üstü dil olarak kabul edilen İngilizcenin etkin olmasından olduğunu, davacının, Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde, kendi iddia ettiklerinin aksine yeteri düzeyde tanınmışlığa, meşhurluğu sahip olmadığını, davada asıl kötü niyetli olanın davacı olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dosya; davalı yana ait … tescil numaralı markada gerçek hak sahipliği ve kötüniyet nedenleri ile hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı, davacı tarafın dava açma hususunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı olup olmadığı ayrıca terditli olarak söz konusu markanın kullanılmama nedeniyle iptal koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında rapor tanzimi için bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler 19/05/2021 tarihli ayrıntılı ve gerekçeli raporlarında; “Dosya kapsamında sunulan deliller bakımından davacı yanın ülkemiz nezdinde herhangi bir faaliyeti tespit olunamadığı gibi ilgili markanın ülkemizde bilinir durumda olduğuna ilişkin de dosya içerisinden herhangi bir husus tespit edilemediğinden, SMK’nın 6/3. Maddesi kapsamında dava konusu markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı, davacı yanın ihtilaf konusu markanın tescil müracaatına konu edildiği 22.05.2012 tarihinde tanınmış marka statüsünde olmadığı, bu itibarla hükümsüzlüğü talep edilmekte olan ihtilaf konusu markanın SMK’nın 6/4. Maddesi hükmü çerçevesinde hükümsüzlüğü koşullarının oluşmadığı, davacının, ilgili ibareyi 2011-2012 yıllarında uzaktan eğitim performans belgelerinde geçmesi, Türkiye’deki bir kısım fuarlara katıldığını gösteren belgelerin olması, davacının kalite sınıflandırması yaptığına ilişkin belgelerini dosyaya sunulması da göz önünde bulundurulduğunda tüm bu hususların “tesadüfen gerçekleştirildiğinin değerlendirilemeyeceği”, davalı yan adına … kod numarası ve … ibaresi ile yapılan tescilin kötü niyetli olduğunun değerlendirilebileceği ve bu halde … kod numaralı markanın SMK’nın 6/9. Madde hükümleri çerçevesinde hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davalı yan adına … kod numarası ve … ibaresi ile yapılan tescilin kötü niyetli olduğu değerlendirildiğinden uzun süre sessiz kalmak sureti ile hak kaybının varlığından bahsedilemeyeceği, davacı yanın kullanmamaya dayalı iptal talepleri bakımından ise davalı yanın dosyaya arz etmiş olduğu ilgili dökümandan davalı yanın … ibareli dava konusu markayı tescilli olduğu sınıflarda ciddi ve kesintisiz olarak kullandıkları değil, dava konusu olmayan “…” ibareli kullanımların tespit edilebilmekte olduğu, ilgili kullanımların … ibareli dava konusu markanın ciddi ve kesintisiz olarak kullanımı olarak değerlendirilemeyeceği, bu halde davalı yanın markasının “kullanılmaması nedeni ile iptali” koşullarının oluştuğu” hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir.
Davacı vekili 17/06/2021 tarihli dilekçesi ile, bilirkişilerin raporunda da belirttiği şekilde dava konusu markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğini, ayrıca raporda da belirtiği gibi kullanılmama nedeniyle iptal koşullarının da oluştuğunu, bilirkişi raporunda yer alan 1 ve 2 numaralı tespitlerin hatalı değerlendirme sonucu ortaya çıktığını, müvekkili şirketin ve markalarının Türkiye’de ilgili kesim tarafından bilindiğini, davacının, dava konusu markanın gerçek hak sahibi olduğunu, davalı markasının koruma tarihi öncesinde de tanınmış bir marka olduğunu, bilirkişi raporu doğrultusunda davalı markasının hükümsüz kılınmasını, bu taleplerinin kabul edilmemesi durumunda dava konusu markanın kullanılmama nedeniyle iptal edilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili 24/06/2021 tarihli rapora karşı beyan ve itiraz dilekçesi ile, bilirkişi heyetinin kötüniyet hususunda yaptığı değerlendirmede yetkisini aşar şekilde kanaat bildirdiğini, iyiniyet-kötüniyet konusunun hukuki bir değerlendirme olduğunu ve mahkemeye ait olduğunu, bilirkişilerin müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde herhangi bir inceleme yapmadığını rapor içeriğinde açıkça belirttiğini, buna rağmen markanın kullanımı konusunda kanaat bildirmesinin “eksik inceleme” deyip geçiştirilemeyecek bir durum olduğunu, davacının ülkemizde bilinir olmadığı ve SMK’nın 6/3 maddesi kapsamında dava konusu markanın hükümsüzlüğü şartlarının oluşmadığına dair bilirkişi tespitinin isabetli olduğunu, bilirkişi raporunda davacıya ait marka ile müvekkiline ait markanın aynı tertip tarzı ile oluşturulduğundan bahisle müvekkilinin kötüniyetli sayılabileceği yönünde yapılan değerlendirmenin hukuka aykırı olduğunu, davanın yasal süresi içerisinde açılmadığını ve sessiz kalma yoluyla hak kaybı gerçekleşmediğini, müvekkiline ait dava konusu markanın tescil amacının davacının piyasaya girmesini engellemek değil, Türkiye’nin dışa bağımlılığına son vermek üzere yerli ve millilik teşkil eden değerli taş bilimi üzerine enstitü oluşturmak ve labaratuvar kurmak olduğunu, açıklanan nedenlerle denetime ve hüküm kurmaya elverişsiz bilirkişi raporunun reddi ile yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alınmasına, taleplerinin reddi halinde rapora itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasını talep etmiştir.
Dava; davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğü, terditli olarak kullanılmama nedeniyle iptali talebine yöneliktir.
Davalı tarafın yabancılık teminatı yatırılmasına ilişkin usuli itirazlarının; yabancılık teminatı itirazlarının 1574 sayılı hukuk usulüne göre LAHEY Sözleşmesinin 17.maddesi 1883 tarihli Paris Sözleşmesinin 3 ve 4.maddesinin MÖHUK 48.maddesi ve mütekabiliyet esasları hep birlikte nazara alındığında Amerikan firmaları ve kişileri teminattan muaf olduğundan reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin davacı tarafın tüzel kişiliğinin ve dava ehliyeti bulunmadığına ilişkin itirazları davacının uyruğu olduğu ABD yasalarına göre tüzel kişiliğinin bulunduğu anlaşıldığından reddine karar verilmiştir.
Davanın esası bakımından yapılan değerlendirmede ise; dosyaya sunulan tüm deliller, taraf beyanları ve alınan bilirkişi raporuna göre davacının “…” şeklinde olan markasını yurtdışında özellikle değerli taş emtiasında kullandığı, Türkiye’de tescili bulunmadığı ancak 22-25 Mart 2012 tarihinde Türkiye’de ilgili sektörün fuarına katıldığı, 2011-2012 yıllarında uzaktan eğitim performans belgelerinde söz konusu markayı kullandığı, bu hali ile yurtdışında tescilli olup Türkiye’de davacı yanca markasal olarak davalıdan önce kullanılan “…” ibaresi üzerinde SMK 6/3 anlamında hak elde edildiği/hükümsüzlük koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır. Yine yukarıda açıklanmış fiili durumun ışığında, değerli taş sektöründe ticari faaliyetlerde bulunan davalının, -özellikle davacının Türkiye’de katıldığı bahsi geçen fuarda katılımcılar arasında olduğu hususu da nazara alındığında- tescilinin “tesadüfen” ve “iyiniyetli” olmadığı kanaatine varılmıştır. Zira hukuki taktir alanında olan kötüniyet kavramının her somut olayda, o olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği karşısında; basiretli bir tacir gibi hareket etmek sorumluluğunda olan davalının, değerli taşlar gibi özel ve spesifik bir sektörde ticaret yaparken, bu sektörde uluslararası çapta faaliyetlerini yürüten ve Türkiye’de de faaliyetleri bulunan, kendisi ile aynı fuara katılan davacıdan bihaber bir şekilde, davacı markası ile ayniyet derecesinde benzer “… ” markasını tescilinin kötüniyetli değerlendirilmesi gerektiği vicdani ve hukuki kanaatine varılmıştır. Ayrıca terditli kullanılmama nedeni ile iptal talebi için yapılan bilirkişi incelemesinde davalı yanın söz konusu markasının ciddi kullanımının bulunmadığının tespit edilmesi kötüniyetin başka bir delili olarak değerlendirilmiştir. Her ne kadar davalı, “…” markasındaki “…” harfinin kıymetli taş bilimi anlamına gelen “….” kelimesini refere ettiğini, bu kelimenin ise bir bilim dalı olması nedeni ile kullanımının bir kimsenin tekeline bırakılamayacağını, beyan ve iddia etmiş ise de; uyuşmazlığa konu markanın bir bilim dalı olan “….” kelimesi olmadığı, “…” ibaresi olduğu, bu nedenle bu savunmaya itibar edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Kötüaniyetin somut olayda kabulü karşısında sessiz kalma yolu ile hak kaybının mümkün olmadığı tüm bu nedenler ile davalı markası için hükümsüzlük koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır. Hükümsüzlüğe karar verilen marka hakkında kullanılmama nedeniyle iptal talebi hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
Davacının hükümsüzlük davasının KABULÜ ile;
1-Davalıya ait … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne, karar kesinleştiğinde sicilden terkinine,
2-Davaya konu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş olmakla kullanılmama nedeniyle iptal talebi yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmekle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 44,40 TL başvurma harcı, 44,40 TL peşin harç, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti ve 116,00 TL posta/tebligat masrafı olmak üzere toplam 3.204,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde kalan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde mahkememize verilecek dilekçe ile İstanbul Bölge Adliyesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/09/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸