Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/9 E. 2023/52 K. 23.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/9 Esas
KARAR NO : 2023/52

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/01/2023
KARAR TARİHİ : 23/01/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan dosya incelemesi neticesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, İstanbul İli Bakırköy … Noterliği’nin 09.12.2021 tarihli …. yevmiye sayılı “ Araç Satış Sözleşmesi ile … plakalı, … şasi nolu, …. motor nolu, …tipi, … marka 2013 model benzinli LPG hususi aracı 135.300 kilometrede iken davalı satıcıdan 92.000 TL noter satışında 36.000 TL’de elden olmak üzere (2021 yılında) 128.000 TL bedelle satın aldığını ve belirlenen bedelin satıcıya ödenmediğini, müvekkiline satış esnasında sunulan araca ait 09.12.2021 tarihli ekspertiz raporunda ve noter satış sözleşmesinde aracın 135.350 km olduğunun belirtildiğini ve emsal marka, yıl ve kilometre araçlar üzerinden satış bedeli belirlendiğini ve satış sözleşmesi gerçekleştirildiğini, 135.000 km ile satışı yapılan aracın halihazırda şuan 154.432 km gösterdiğini, ancak aracın rutin muayene işlemleri nedeniyle gerçekleştirilen 18.10.2022 tarihli km sorgusunda 01.02.2019 yılına ait muayene raporunda ve 02.02.2021 tarihli sorgusunda 282.400 km civarında olduğunun anlaşıldığını, davalı tarafından sunulan raporun aracın kilometre değerlerinin düşürüldükten sonra gerçekleştirilen raporlama işlemini yansıttığının anlaşıldığını, henüz araç daha müvekkiline satışı gerçekleştirilmeden aylar öncesinde dahi 282.400 km de iken bu aracı 135.300 km olarak gösterip buna göre satış bedeli ödenmesi hususu dikkate alındığında; aracın 02.02.2021 tarihli sorgusunda 282.400 km iken sonradan km değerinin düşürülerek araç muayene işleminin ardından gerçek kilometre değerinin düşürüldüğü satış esnasındaki ekspertiz değerlerinin silinmiş kilometre değerleri üzerinden raporlandığını, aracın kilometresinin sildirilmek sureti ile dolandırıldığını anlayan müvekkilinin, davalı ile sözlü olarak görüştüğünü, davalının aracın artık satıldığını üzerinden bir seneye yakın geçtiğini en fazla aracı şuan satın alabileceklerini (piyasa değerinin altında) teklif ettiğini ve kendisinin de bilmediğini ileri sürdüğünü, müvekkilinin taleplerinin verilen cevapla karşılıksız bırakıldığını ve mağdur edildiğini, müvekkilinin sözleşmeden doğan borcun ayıplı ifası nedeniyle telafisi imkansız şekilde zarara uğradığını, bu zararların hem maddi hem manevi zararlar olmak üzere maddi anlamda bir çok masraf yapmak zorunda kaldıklarını ve ilgili masrafların faturalarla sabit olduğunu, aracın bir çok kez kullanım sırasında yolda kaldığını, aracı bir çok kez çekici ile sanayiye götürmek zorunda kaldığını, aracın bir çok parçasının sonradan gerçek parçaları olmadığının da ortaya çıktığını, hem maddi hem manevi mağduriyet söz konusu olduğunu, aracın güncel emsal örneklerinin 250.000 TL ile 350.000 TL arasında olmasına rağmen davalı satıcıdan aracı 250.000 TL karşılığında iade etmeyi teklif edildiğinde davalı satıcının çok düşük miktarlar teklif ettiğini, aracı normal şartlarda başka birine bu miktarlarda satabilecek olan müvekkilinin zararı gerçekleştiren taraftan iyiniyetle az miktarlar teklif etmesine rağmen aracı satmayarak zararı gidermesi bakımından tazminat talebini de kabul etmediğini, müvekkilinin işbu dava ile bilirkişinin tespit edeceği zararlar da dahil olmak üzere aracın güncel bedelle davalı satıcıya iadesi gerçekleşse dahi müvekkilinin uğradığı zararlardan tazminat hakkı doğduğunu, yükselen araç fiyatları göz önüne alındığında müvekkilinin aracın gerçek km’si ile aracı satması zorlaştığından, 1 yıl boyunca sürekli araca masraf yapmak zorunda bırakıldığını, mağduriyetin açıkca ortada olduğunu, karşı tarafın herhangi sıradan bir vatandaş satıcı olarak değil bir galeri/ otomotiv şirketi olması sebebiyle bir aracın km’sini tespit edememesi ve yahut bu ayıbı bilmemesi unsurları tacirin sorumlulukları açısından basiretli bir tacir olması karinesi gereği kıyaslandığında “bilmemek” iddiasının kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, hayatın olağan akışı çerçevesinde satıcının bu ayıbı bilmemesi iddia edilirse dahi mağduriyetin oluşmuş olması ve kendilerinin tacir olması sebebiyle sorumlu tutulamamalarının mümkün olmadığını, araç kilometresinin düşürülmesinin sonradan anlaşılmasından dolayı Yargıtayın kilometresi düşürülmüş araçta bulunan ayıbın gizli ayıp olduğunu kabul ettiğini, müvekkilinin iradesinin davalı tarafından fesada uğratıldığını, müvekkilini aldattığını, müvekkilinin kendisine gizli ayıplı olarak satılan malın ayıbını öğrendikten sonra TKHK Md.11 gereğince satıcıya gerekli bildirimde bulunduğunu, satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme seçimlik hakkını kullanmak istediğini ancak satıcı tarafından talebinin karşılanmadığını, arabuluculuk görüşmelerinin anlaşmama ile sonuçlandığını, iş bu dava ile birlikte aynı zamanda şüpheliler hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, (İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı – …) beyanla; hileli olarak km’si düşürülen ve müvekkiline ayıplı şekilde satılan … plakalı aracın güncel bedel ile davalı satıcıya iadesine ve uğranılan zararın karşılanması amacıyla mahkememizce hükmedilecek maddi ve manevi tazminatın, bilirkişi raporundan sonra artırılmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davalı tarafından ayıplı olarak satıldığı iddia olunan araç bedelinin davalı satıcıya iadesi ile uğranılan zararın tazmini talebine ilişkindir.
Tarafların tacir araştırması yapılmış olup ilgili vergi dairelerinden gelen müzekkere cevabının incelenmesinde davalıların ticari kazanç mükellefi olduğu ve envanter ve yevmiye defteri tutmakta oldukları, davacı tarafın ise 2009 yılında mükellefinini sonlandırıldığı görülmüştür.
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevaplarının incelenmesinde ise tarafların gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı görülmüştür.
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. 6100 Sayılı HMK’nun 114/c maddesi gereğince mahkemelerin görevi dava şartı olup, yasanın 115. maddesi gereğince mahkeme dava şartının bulunup bulunmadığını res’en araştırmakla yükümlüdür.
6102 Sayılı T.T.K.’nun 4. maddesinin 1. fıkrası 6335 Sayılı Yasanın 1. maddesi ile değiştirilerek ticari davalar her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları, T.T.K.’nun 4. maddesinin a bendi gereğince T.T.K.’nun dan kaynaklanan davalar, T.T.K.’nun 4. maddesinin b, c, d, e, f bentlerinde sayılan davalar ve diğer özel kanunlarda Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu kararlaştırılan davalar ticari dava olarak Ticaret Mahkemelerinde görülecektir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5. maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/l maddesine göre tüketici işleminin “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmelerde dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak aynı yasanın 3/k maddesine göre tüketicinin ise “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlandığı, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesi gereğince tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda davacının davalılardan tüketici sıfatı ile araç almış olduğu görülmektedir. Davacı tarafın gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı ve dava tarihi itibari ile mükellefiyet kaydının da olmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Davalıların tacir sayılması tek başına davanın ticari dava olarak nitelendirilebilmesi için yeterli değildir. Mevcut durum itibari ile davanın ticari dava olarak nitelendirilmesini gerektirir bir husus bulunmamaktadır. Davacı taraf, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3. maddesinin k ve l bendi uyarınca tüketici sıfatını taşımaktadır. Davacı gerçek kişi ile davalılar arasındaki işlem tüketici işlemi olduğundan, uyuşmazlık ile ilgili Tüketici Mahkemesinin değerlendirme yapıp karar vermesi gerektiği anlaşılmakla taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalması nedeniyle HMK ‘nın 1. maddesi, 6502 Sayılı yasanın 3. ve 73. maddeleri gereğince görev hususu kamu düzenine ilişkin olup Mahkemece her aşamada re’sen nazara alınması gerektiğinden Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan reddine, Mahkememizin görevsizliğine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle, HMK’nın 114/.1.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan reddine,
2-01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli Bakırköy Tüketici Mahkemesine gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğine, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-6100 sayılı HMK’nun 331/2 maddesi gereğince görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceğine; şayet görevsizlik kararından sonra davaya başka bir mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine mahkememizin dosya üzerinden bu durumu tespiti ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceğine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 23/01/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸