Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/40 E. 2023/371 K. 14.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/40 Esas
KARAR NO : 2023/371

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/01/2023
KARAR TARİHİ : 14/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/04/2023
Davacı tarafından mahkememize açılan dava dosyasının incelenmesi sonunda;
İSTEM:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkili şirkette 08/04/2014 – 30/04/2022 tarihleri arasında son olarak “Yurt içi Satış Pazarlama Temsilcisi” pozisyonunda çalıştığını, yurt içindeki müşterilerle doğrudan iletişim kuran ve şirket adına sık sık yaptığı seyahat ve ziyaretlerle şirketin dış dünyadaki yüzü ve temsilcisi olan davalı, görevi ve pozisyonu gereği şirket adına pek çok kritik görüşme gerçekleştirmekle beraber şirketle alakalı pek çok ticari sır ve bilgiye sahip olduğunu, davalının kendi isteği ve özgür iradesi ile taraflar arasındaki iş akdini sonlandırdığını, ihbar süresinde görev yaptığı sürede tanışmış olduğu bazı müşterilere, kendisinin yakın zamanda müvekkil şirketin yurtiçi pazardaki en büyük rakibi konumundaki “…” adlı firmaya gideceğini, bundan sonra kendileriyle bu şirket üzerinden çalışmaya devam edeceğini belirttiğini, davacı tarafın rakip firmada çalışmaya başladıktan sonra müvekkili şirket personellerinden başta ….. olmak üzere kritik konumda olan ve şirketin ticari sırlarına ilişkin kritik bilgi ve belgelere erişim imkanı olan personelleri rakip şirket …..’ya geçişi hususunda çalışmalar yaptığını, personellerle kurduğu iletişimlerde öncelikle müvekkili şirkete ve iç işleyişine dair bilgiler edindiğini ve yöneticileriyle paylaştığını, daha sonra ise bu personellerin rakip şirkete geçişleri için aracılık faaliyetlerinde bulunduğunu, tüm bu hususların ayrıca müvekkili şirket eski personeli olan ve halihazırda aynı konulu dava ikame edilen …..’nın …. numaralı şirket hattı üzerinden gerçekleştirdiği görüşmelerde tespit edildiğini, …. numaralı hat ….. tarafından kullanıldığını, davalı ile aralarındaki iş sözleşmesi gereğince davalının müvekkili şirketle rekabet etmemeyi, ve müvekkil şirketin rakip olduğu başka bir firmada çalışmamayı taahhüt ettiğini, sözleşme koşulları incelendiğinde, yasayla belirlenen süre, yer ve faaliyet konusu açısından geçerli ve taahhüt edilen cezai şart niteliğindeki yükümlülük açısından hakkaniyete uygun olduğunu, davalının müvekkil şirketten ayrıldığını ve daha sonra ….. Sanayi ve Ticaret A.Ş. ünvanlı, müvekkil şirketle aynı faaliyet konusunda iştigal eden ve müvekkili şirketin rakibi olan başka bir firmada çalışmaya başladığını, müvekkili şirketin faaliyet konusu, emprime baskı boyası ve baskı atölyesi makineleri üretimi olup davalının çalıştığı firma olup ticari faaliyet konusu aynı olan iki şirket pazarda birbirinin ticari rakibi konumunda olduğunu, bu durumda müvekkili şirketin korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğunun açık olduğunu, zira müvekkilin işlerini ve işle ilgili sırlarını, müvekkilinin çevresini bildiğini, davalının müvekkili şirkete olarak rekabet yasağı taahhüdünü açıkça ihlal etmiş olduğunu ve bu nedenle cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, davalı …..’ün hukuken geçerli olan rekabet yasağı düzenlemesini ihlal etmesi sebebiyle öngörülen cezai şart tutarının, hakkı ihlal edilen ve haksız rekabete uğramakta olan müvekkili şirkete ödemesi gerektiğini, fazlaya ilişkin her türlü talep, hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla haklı davanın kabulünü, iş sözleşmesinde düzenlenen rekabet yasağının hükmünün ihlali sebebiyle, şimdilik cezai şart olarak kararlaştırılan 10 aylık brüt ücreti tutarında olan 67.561,00 TL’nin hakkın doğduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
YANIT:
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; uyuşmazlığın çözümünde iş mahkemelerinin görevli olduğunu, herhangi bir hak kaybı doğmaması bakımından zamanaşımı itirazında bulunduklarını, somut olayda dava dışı …..’nın cep telefonuna el konulmuş, telefonunda müvekkilin arkadaşıyla yaptığı …. yazışmalarının tamamı, özel hayatına ilişkin bilgiler içeren tüm yazışmalar gerek müvekkilin ve gerekse …..’nın izni ve muvafakati olmaksızın -aslında zorla ve şiddet uygulanarak- kopyalanmış olduğunu ve rekabet ihlali olarak değerlendirilerek huzurdaki davada delil olarak sunulduğunu, davalı işverenin aslında suç oluşturan bu eylemi ile elde ettiği ve delil olarak sunduğu iddialar HMK. 189. Madde gereğince de delil olarak kabul edilemeyeceğini, sözleşmedeki cezai şart koşulunun TBK. 420/1. Maddesindeki emredici hüküm gereğince geçersiz olduğunu, müvekkilinin davacı şirketten istifa ederek ayrılmasından sonra eğitimi ve bilgi birikimini kullanabileceği bir işyerinde çalışmaya devam etmesinden doğal bir durum olduğunu, davaya konu iş sözleşmesinde “2 yıl müddetle İstanbul Bölgesi sınırları içinde İşveren şirketle aynı iş kolunda bir firmada, aynı faaliyet konularında, çalışamaz, ortak olamaz, danışmanlık yapamaz, kendisi ya da 1. Derece akrabaları adına işletme kuramaz” denilerek sözleşme dışı kişilerin dahi çalışma özgürlüğüne müdahale edilecek şekilde hüküm koyulmuş olduğunu ve buna uyulmaması hukuka aykırılık olarak öne sürüldüğünü, bu son derece geniş çizilen ve makul olamayacak kadar uzun süre ile sınırlanan sürede müvekkili bildiği bir işte çalışamaması, bir anlamda açlığa mahkum edilmesi anlamına geleceğini, bu düşünceyi hukukun korumayacağını, müvekkilin çalışmaya başladığı firmanın ürün yelpazesi, davacı şirketle karşılaştırıldığında son derece geniş olduğunu, davacı … faaliyet alanıyla sınırlı olmadığını, aksine son derece farklı sektör ve ürünlerle faaliyetini sürdürdüğünü, bu durumun davacı şirketin de bilgisinde olduğunu, bu anlamda davacı ile rakip olduklarının ileri sürülemeyeceği gibi, müvekkilin yaptığı işin davacı şirketteki göreviyle aynı olduğunun kabul edilemez olduğunu, dava dilekçesinde ileri sürülen müşteri bilgilerinin kopyalandığı, müşteri portföyünün rakip firmaya taşındığı, kendisine tahsis edilen bilgisayarda veri, bilgi ve ticari sırları usb ile yedeklemeye çalıştığı iddiaları külliyen ve kesinlikle gerçek dışı olduğunu, davacının varsayımsal zararının soyut şekilde ileri sürdüğünü, müvekkilinin davacıya ait sırları paylaştığının ve bu paylaşımların davacıyı zarara uğratacak nitelikte olduğunun ispata muhtaç olduğunu, belirtilen bu nedenlerle huzurdaki haksız ve suiniyetli davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı … yüklenmesini talep ettiği görülmüştür.
KANITLAR VE GEREKÇE:
Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart alacaklarının tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir.
İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafın rekabet yasağına ilişkin cezai şart talebinin taraflar arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklandığı, davacı tarafın iddiaları arasında sözleşmenin feshi öncesi döneme ilişkin maddi vakıaların da bulunduğu, fesih öncesi ve sonrası dönemlere ilişkin değerlendirmenin İş Mahkemeleri tarafından yapılması gerektiği açıktır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin iş bu davada delilleri değerlendirme görevinin iş mahkemelerinde bulunduğu kanaatine varıldığından; açılan davanın davaya bakmaya mahkememiz görevli olmadığından HMK 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın davaya bakmaya mahkememiz görevli olmadığından HMK 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle Usulden Reddine,
2-6100 s. HMK’nun 20/1. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) hafta içerisinde davacı tarafça mahkememize başvurulduğu takdirde işbu dava dosyasının görevli ve yetkili Bakırköy Nöbetçi İş Mahkemesi’ne gönderilmesine,
3-6100 s. HMK’ nun HMK’ nun 20/1. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) hafta içerisinde davacı tarafça mahkememize başvurulmadığı taktirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
4-6100 s. HMK’nun 331/2. maddesi gereğince yargılama gideri, vekalet ücreti ve harcın görevli mahkemece karar altına alınmasına,
5-6100 s. HMK’ nun 333/1. maddesi gereğince işbu kararın kesinleşmesinden sonra gider avansından artan kısmının davacılara iadesine,
Dair; tebliğden itibaren İKİ HAFTA içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından incelenecek olan istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.14/04/2023

Katip …
E-İmzalıdır

Hakim ..
E-İmzalıdır