Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/256 Esas
KARAR NO : 2023/667
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/03/2023
KARAR TARİHİ : 20/06/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/07/2023
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile karşı taraf arasında, …. Fuarı’na katılım sağlamak amacıyla 15.05.2019 tarihli “Fuar Katılımcı Sözleşmesi” akdedildiğini, bu sözleşmeye istinaden; müvekkili şirket tarafından davalı şirkete 431.866,54-TL tutarında ödeme yapıldığını, fuarın, …. tarihleri arasında gerçekleştirileceği kararlaştırıldığını, fakat daha sonra, davalı şirket tarafından fuarın başlamasına kısa bir süre kala, … tarihinde fuarın … tarihine ve daha sonra da …. tarihine ertelendiğine dair duyurular gerçekleştirildiğini, kaldı ki, bu tarih değişikliklerinin yanı sıra İstanbul’da düzenlenmesi planlanan fuarın, Antalya’da düzenleneceği açıklandığını, tüm bu duyurular sonucunda; tam olarak ne zaman düzenleneceği bile belli olmayan ve yeri değişen fuara müvekkili tarafından katılım sağlanmasının hukuken ve ticari olarak fayda kalmaması üzerine, müvekkili şirket tarafından keşide edilen Bursa ….. Noterliği’nin 07.02.2022 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı şirketin sözleşmeye aykırı davranışlarından kaynaklı olarak fuarın sözleşmede kararlaştırılan tarihlerde düzenlenememesi nedeniyle, sözleşmeden döndüklerini ve sözleşme gereği müvekkili tarafından davalı şirkete verilen ve vadesinde ödenen çeklerin bedeli olan 431.866,54-TL tutarının, tahsil tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte müvekkili şirket hesabına ödenerek iade edilmesini, aksi halde yasal yollara başvurulacağı hususu davalı şirkete ihtaren bildirildiğini, davalı tarafın ihtara rağmen keyfi biçimde bedel iadesinden kaçınması üzerine yasal yollara başvurmak üzere öncelikle, dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, fakat anlaşamama şeklinde sonuçlandığını, ihtarnameye ve arabuluculuk sürecine rağmen, davacı şirketçe sanki tüm bu süreç yaşanmamış gibi, tamamen açılabilecek dava veya davalara ilişkin delil oluşturmak saikiyle iyi niyetten uzak biçimde, müvekkili şirket yetkililerine 29.07.2022 tarihinde gönderilen e-posta ile fuarın … tarihinde düzenleneceğinden bahisle, fuar yerleşim planı iletildiğini, bunun üzerine de müvekkili şirket tarafından keşide edilen Bursa …. Noterliği’nin 05.08.2022 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile fuara müvekkili şirket tarafından katılım sağlanmayacağı, fuara ilişkin müvekkili şirkete herhangi bir iletişim yolu ile başvurulmamış olduğunu, bu nedenle fuara ilişkin kötü niyetli bildirimlerin en kısa süre içerisinde sonlandırılması, aksi takdirde yasal yollara başvurulacağı, davalı şirkete ihtaren bildirildiğini, …. Derneği (“….”), … Derneği (“….”) ve … Şirketi arasında varılan mutabakat sonucunda, …. A.Ş. (….) tarafından …. Fuar Merkezinde … ve …. desteğiyle 2006-2007-2008-2009-2010 yıllarında “….” konulu fuarın düzenlenmesine ilişkin olarak, 06.12.2005 tarihli Protokol imzalandığını, devamındaki her yıl ise fuarın gerçekleşmesi için taraflar arasında söz konusu protokole bağlı ek protokoller akdedilmiş olup, “06.12.2005 tarihli Protokol’e Ek Protokol No:8” de 2020 yılı …. Fuarı’nın düzenlenmesi amacıyla müvekkilinin de üyesi olduğu …. ile davalı … A.Ş. arasında akdedildiğini, müvekkili şirket ile davalı arasındaki “Fuar Katılımcı Sözleşmesi” de her yıl diğer tüm katılımcılar ile akdedilerek, 2020 yılına kadar Fuar düzenlenmeye devam ettiğini, 2020 yılında düzenlenmesi planlanlanan önce Covid-19 pandemisi nedeniyle komisyonun kararıyla 2021 yılına ertelendiğini, daha sonra davalı şirketçe tek taraflı ve sözleşmelere aykırı biçimde tekrar ertelendiğini ve kararlaştırılan tarihler olan …. tarihlerinden düzenlenmediğini, fuarların pandemi nedeniyle ertelenmesinde karar mercii olan TOBB’un da fuarların bu dönemde ertelenmesine ilişkin bir kararı veya tavsiyesi olmadığını, bu bakımdan davalı tarafın haklı sebep olmaksızın ve tamamen keyfi nedenlerle fuarı ertelediği açıkça görülmekte olduğunu, bu durum hakkın kötüye kullanımı olduğunu, Yurt İçinde Fuar Düzenlenmesine Dair Usul ve Esaslar’ın 14. Maddesi uyarınca fuar takvimine girmek isteyenlerin, TOBB’a başvuruda bulunması gerektiği düzenlendiğini, bu kapsamda, 2022 yılı TOBB fuar takviminde davalının ev tekstili ile ilgili herhangi bir fuar başvurusuna bulunulmamış olduğunu beyanla; müvekkili şirket tarafından davalıya ödenen fuar katılım bedelinin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 431.866,54-TL kısmının, 22.05.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle;Müvekkili şirketin; …. Holding bünyesinde yurt içi ve yurt dışında, dünya çapınca çeşitli uluslararası geniş katılımlı fuarlar düzenleyen organizatör bir şirket olduğunu, davalı şirket ise tekstil sektöründe faaliyet gösteren, üretimini gerçekleştirdiği ürünleri müvekkili şirketin organize ettiği fuarda sergilemek isteyen bir tekstil şirketi olduğunu, bu amaç doğrultusunda davacı tarafında belirttiği üzere taraflar arasında … tarihleri arasında düzenlenecek …. Fuarı (….) için “Fuar Katılım Sözleşmesi” akdedildiğini, ancak bu sözleşmeye konu fuar organizasyonu kamu kurumların da mecbur kılması kapsamında Covid-19 virüs salgını nedeniyle, haklı sebeplerle ve sözleşme hükümleri kapsamında ileri bir tarihe ertelendiğini, neticede ertelenen fuar … tarihleri arasında gerçekleştirildiğini, yapılan sözleşmede yer alan hükümler gereğince müvekkili şirket fuarı erteleme hakkına sahip olduğunu, ayrıca davacı tarafın ödeme yapıldığına ilişkin iddialarına da açıkça itiraz ettiklerini, kaldı ki kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir an için ödemenin yapıldığı düşünülecek olsa dahi fuar katılım bedelinin iade edilemeyeceği hususu da sözleşme ile hüküm altına alındığını, müvekkili şirket tüm dünyayı kasıp kavuran Covid 19 pandemisi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlara ve yayınlanan genelgelere uyarak davaya konu fuarı ertelemek zorunda kaldığını, özellikle fuarın uluslararası bir fuar olması, yapılması planlanan tarihte yurt dışından gelecek potansiyel müşteri katılımcıların pandemi nedeniyle katılamayacaklarına ve bu sebeple fuarın ertelenmesine yönelik talepleri olması ve fuardan elde edilecek faydanın düşük olması dikkate alarak fuar tarihini ertelendiğini, müvekkili şirket tarafından söz konusu fuarları yapabilmek için fuar alanını en az 1, 1.5 yıl yıl önceden kiralama anlaşmaları, fuar tanıtımı için reklam ajanslarıyla reklam anlaşmaları, ses ve görüntü sistemleri için iş anlaşmaları, temizlik şirketleriyle anlaşmalar yapıldığını, yine en az bir yıl öncesinden personel alımları gerçekleştirildiğini, bir fuarın organize edilme maliyeti milyonlarca liraları bulduğunu, ayrıca Ticaret Bakanlığı, TOBB, Belediye ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlardan prosedür gereği izinler alındığını, söz konusu fuarın Covid-19 kaynaklı nedenlerle yapılamaması müvekkili şirketin de telafisi oldukça zor zararlara uğrattığını, fuarın keyfe keder nedenlerle yapılmadığı, ertelemeden müvekkili şirketin bir menfaati olduğu, katılımcı şirketlerden alınan bedellerin hiç bir şekilde harcanmamış ve tamamı müvekkili şirkete kar olarak kalmış gibi gösterilmeye çalışılması müvekkili şirkete kötüniyet izafe izafe edilmeye çalışılması muhal olduğunu, davacı taraf, fuarın ertelenmesi ve kendisine yer tahsisi yapılması hususunda bildirimler yapılmasına rağmen fuara keyfi olarak katılım sağlamamış olmakla haksız fesih gerçekleştirmeye çalışıldığını, davacı, üyesi olduğu dernek (….) tarafından haksız ve kötü niyetli olarak yönlendirildiğini, diğer birçok dernek üyeleri ile birlikte keyfi olarak fuara katılımayarak ve müvekkili şirketi zarara uğratma saikiyle hareket ettiğini, fuarın uzak bir tarihe ertelenmesinde müvekkili şirketin bir kusuru bulunmadığını, bir fuarın tarihinin belirlenebilmesi için fuarın yapılacağı alanın takviminde yer olması; fuarın yapılacağı şehirde, fuarın yapılacağı tarihten bir ay önce ve bir ay sonra aynı sektöre ilişkin başka bir fuarın olmaması gibi değişkenler bulunduğunu, özellikle son iki yılda pandemi sebebiyle tüm fuarların ertelenmesi sebebiyle …. Fuar Takviminin sıkışması, fuar alanlarında yer bulunamaması, aynı sektöre ilişkin 1 ay içerisinde aynı fuarın yapılamaması kuralı sebebiyle mecburen fuar …. tarihine ertelenip, yine yukarıda bahsedilen “1 ay” kuralı sebebiyle de, katılımcıların daha fazla mağdur olmaması adına İstanbul içerisinde yakın bir tarihte yapılamayacak olması nedeniyle fuarın Antalya’ya alındığını, ayrıca müvekkili şirketin, söz konusu …. fuarı katılımcılarının tamamına, yaşanan enflasyon sebebiyle ülkemizde maliyetlerin neredeyse 10 katına çıkmasına rağmen hiçbir ek ödeme almaksızın ve tahsis edilen alandan hiçbir kesinti yapmaksızın yeniden katılım imkanı sağladığını beyanla; haksız, kötüniyetli ve hukuki mesnetten yoksun huzurdaki davanın reddine, tüm yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı taraf yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, alacak istemine ilişkin olup, taraflar arasında fuar katılım sözleşmesi imzalandığı ve sözleşme bedelinin ödendiği, uyuşmazlık, fuarın ertelenmesi konusunda davalı tarafa izafe edilebilecek kusurun bulunup bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereğince davalının erteleme hakkının bulunup bulunmadığı, davacının sözleşmeden dönme ve bedelin iadesi ile maddi zararların tazminini talep edip edemeyeceği, edebilecekse miktarına ilişkindir.
Mahkememizce ödenmeye yapıldığı iddia olunan çeklerin ödeme ve ibraz bilgilerinin celp edilerek dosya arasına alınmış olup incelenmesinde çeklerin arka yüzünde davacı tarafın ve davalı tarafın cirolarının yer aldığı ve çek bedellerinin ödendiği görülmüş ve taraf delilleri toplanmıştır.
Somut olayda davacı taraf, …. Fuarı’na katılım için 15.05.2019 tarihinde fuar katılım sözleşmesinin imzalandığını ancak fuarın …. tarihlerinde yapılması gerekirken davalı tarafça birden ertelendiğini, bu nedenle sözleşmeden tek taraflı olarak döndüklerini beyan etmiş ve sözleşme kapsamında davalıya ödenen bedelin ve bu kapsamdaki maddi zararlarının tahsili isteminde bulunmuş, davalı taraf ise söz konusu fuarın pandemi sebebi ile mücbir sebeple ertelendiğini, fuarın ilerleyen tarihlerde gerçekleştirildiğini, buna rağmen davalının fuara katılmadığını, aksi düşünülse dahi taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafa tek taraflı olarak fuar tarihi değiştirme hakkı tanıdığını iddia etmiştir.
Buna göre taraflar arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava konusu …. Fuarına katılım için taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davacı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, davalının fuarın ertelenmesine gerekçe gösterdiği mücbir sebep ve sözleşme maddelerine ilişkin iddialarının yerinde olup olmadığı ve neticeten davacının sözleşmenin tek taraflı feshi karşısında davalı tarafa ödediği bedelin iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu doğrultuda uyuşmazlığın iki yönden ele alınması gerekmektedir. Bunlardan biri davalı tarafın mücbir sebep iddiasının irdelenmesi, bir diğeri ise taraflar arasında ihtilafsız olan ve davalı tarafa fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkı tanıyan fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi’nin uygulanma imkanının bulunup bulunmadığıdır.
Mücbir sebep, günümüzde akdedilen sözleşmelerde sıklıkla yer alan bir kavram olmakla birlikte, Türk Hukuku’ndaki uygulamasının hangi esaslar çerçevesinde gerçekleşeceği doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmektedir.
Öğretiye göre; mücbir sebep, teori ve uygulamada genel olarak “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” olarak tanımlanmaktadır. Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için zorunlu veya zorlayıcı bir olay gerçekleşmiş olmalıdır. Bu olay, doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabilir, insana bağlı bir davranış da olabilir. Deprem, kasırga bunlardan birincisine örnek verilebilirken, savaş, darbe gibi olaylar ikincisine örnek olabilir. Bundan başka, mücbir sebep, borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında kalan harici bir olay olmalıdır. Diğer bir ifade ile zarar veren olay ile olayın meydana geldiği işletme arasında bir bağlantı olmamalıdır. Buna ek olarak mücbir sebep kaçınılmaz bir olay olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı aynı zamanda önlenmezlik kavramını da içerir. Zira mücbir sebebin diğer bir unsuru öngörülemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden öngörülemeyen husus, olayın doğuracağı sonuçlar olarak algılanmalıdır.
Tanımdan da anlaşılabileceği üzere bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için bazı unsurları birlikte barındırıyor olması gerekir. Bunlar; öngörülemezlik, karşı konulamazlık, dışsallık ve kusursuzluktur. Bununla birlikte meydana gelen olağanüstü olay ile borcun ifa edilememesi arasında uygun illiyet bağının da olması gerekir. Bir başka anlatımla borcun ifa edilmesinin aşırı güçleşmesine veya imkânsız hale gelmesine tüm bu unsurları bir arada bulunduran bir olayın sebep olması gerekmektedir.
Yargıtay’a göre; sorumlu ya da borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/7538 Esas 2016/719 Karar, 11.2.2016 tarihli ilamında; “..davalının kuş gribi ve bombalamaların mücbir sebep oluşturduğu savunmasına tarafların tacir olmaları, olayların etkisinin sınırlı olduğunun belirlenmesi ve aralarındaki sözleşme nazara alınarak kabul görmediği, davalının doldurulmayan odalardan dolayı davacının tasarruf ettiği ve bunların düşülmesi gerektiği savunması da sözleşme hükümleri gereğince yerinde görülmediği..” hususlarına yer verilmiştir.
Dolayısıyla her somut olay nezdinde mücbir sebep nitelendirmesine neden olacak unsurların bir arada bulunup bulunmadığını değerlendirmek gerekecektir.
Mücbir sebep teşkil eden olay sebebiyle borçlunun, imkânsızlaşan ediminin karşılığında kusursuz olduğu için tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi alacaklı tarafından aynen ifaya da zorlanamamaktadır. Fakat alacaklı mücbir sebep halinde iki yola başvurabilecektir. Bunlar;
-Sözleşmenin sona ermesi
-Sözleşme var olduğu müddetçe yükümlülüklerin askıya alınmasıdır.
Borçlu taraf ifasını mücbir sebep teşkil eden olaydan dolayı gerçekleştiremediğinde alacaklı taraf, sözleşme sona ermediği ve borçlu, edimini ifa etmediği müddetçe sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünün ifasını askıya alabilmektedir.
Yukarıdaki yer verilen unsurlar ve kriterler çerçevesinde tanımı yapılan mücbir sebep, şartları oluşmuş ise bazı durumlarda borçlunun edimi ifa etmesini imkânsız hale getirmektedir. Kanun koyucunun, sözleşme sorumluluğunda esas aldığı kavram mücbir sebebin aksine “imkânsızlık” kavramıdır.
İfa imkânsızlığı, edimin ifa edilememe durumudur. Ancak bu kapsamda hangi hal ve şartların ifanın imkânsızlığına neden olacağının belirlenmesi gerekmektedir.
İmkânsızlığa neden olan olayın niteliğine göre fiili veya hukuki imkânsızlık ayrımı yapılmaktadır. İmkânsızlık tabi bir olaydan veya şahsın fiilinden doğabilir. İmkânsızlık fiili (maddi) bir sebepten ileri gelebileceği gibi, hukuki bir sebepten de doğabilir.
İfa imkânsızlığı, sürekli ifa imkânsızlığı ve geçici ifa imkânsızlığı olarak karşımıza çıkabilmektedir. Sürekli ifa imkânsızlığı, borcun ifa edilememesine yol açan engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması halinde gündeme gelmektedir. Sözleşmede kararlaştırılan edimin hukuki nedenlerle sürekli olarak imkânsız hale gelmesi, borçlunun ifa yükümünü, alacaklının da aynen ifayı talep hakkını sona erdiren sebeplerden biridir. İfa imkânsızlığının gerçekleştiği an itibariyle ifa yükümü kanun gereği (ipso iure) sona erer. İmkânsızlığın sözü edilen etkisi, yalnızca kararlaştırılan (birincil) edimi ifa yükümü üzerinde kendisini gösterir ve bu etki, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olduğu konusundan bağımsız olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, borçlu, imkânsızlıktan sorumlu olsa da olmasa da ifanın imkânsız hale gelmesiyle, aynen ifa yükümü sona erer.
Borçlunun aynen ifa yükümünün sona ermiş olması, tek başına geniş anlamda borcun da sona ermesi anlamına gelmez. Çünkü imkânsız hale gelen edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlunun aynı zamanda imkânsızlıktan sorumlu olması halinde, sona eren ifa yükümünün yerine, karşı tarafın bu nedenle uğradığı zararları tazmin yükümü doğar (TBK 112). Borçlunun imkânsızlıktan sorumlu olmaması halinde ise, ifa yükümü, yerine tazminat yükümü doğmaksızın sona ermiş olur (TBK 136/1).
Ancak bu halde borçlu, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde karşı edimi talep hakkını da kaybeder (TBK 136/1l). Bu durumda ise imkânsız hale gelen edimin alacaklısının imkânsızlıktan sorumlu olup olmadığı önem kazanır. Zira eğer ifa, alacaklının sorumlu olduğu bir sebeple imkânsız hale gelmiş ise bu, TBK 136/ll hükmü gereğince karşı edimi talep etme hakkını kaybeden borçlunun ifa gerçekleşebilseydi elde edeceği menfaatten, alacaklıdan kaynaklanan bir sebeple yoksun kalması anlamına gelir. Bu durumda, sona eren edim yükümünün alacaklısının, borçlunun, belirtilen nedenle uğradığı zararı tazmin etmesi gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi ile düzenleme getirilmiş olup sözleşme ile saklı tutulmamış ise asıl borcun sona ermesi halinde buna bağlı hak ve borçların da sona ereceği düzenlenmiştir. İlgili madde metninde: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Mücbir sebebin geçici olması ise kural olarak sadece borcun zamanında ifasını engeller. Bu hâlde, borçlu gecikmeden sorumlu olmasa da ifası hâlâ mümkün olan borcunu ifa etmekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 gün ve 2010/15-193- 235 sayılı ilamında; “İfa imkânsızlığı borcu sona erdiren nedenlerdendir. Gerçekten BK. md. 117/1’e göre ” borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur”, İfa imkânsızlığı ortaya çıkış nedenlerine göre bazı ayırımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayırımlardan birisi de objektif imkânsızlık (daimi imkânsızlık)- geçici imkânsızlık ayırımıdır. Şayet ifa imkânsızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkânsızlık denilmektedir. Objektif imkânsızlıkta sözleşme esasen BK. md.20 uyarınca butlanla batıldır (geçersizdir) ve ayrıca feshi gerekmez. Hâlbuki geçici imkânsızlıkta akdin ifası (icrasının istenmesi) bir hadisenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak o hadise tahakkuk ederse akdin icrası istenebilir. (…) Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural “ahde vefa-söze sadakat” ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine “akde tahammül süresi” denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir” hususlarına yer verilmiştir.
Buna göre süresi her somut olaya göre ayrı ayrı belirlenmesi gereken bir “akde tahammül süresi” aramaktadır. Akde tahammül süresi geçtikten sonra ise alacaklı temerrüt hükümleri uyarınca sözleşmeden dönme hakkını kullanabileceği gibi edimler arası dengenin aşırı derecede bozulmasını sebep göstererek TBK 138.md uyarınca sözleşmenin uyarlanmasını hâkimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse yine TBK 138.md uyarınca sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir. Buna göre alacaklının TBK m.125 uyarınca şu seçimlik hakları vardır;
-Aynen ifayla birlikte gecikme tazminatı,
-İfadan vazgeçerek zararın tazmin edilmesi
-Sözleşmeden dönerek menfi zararın tazmini
Bu kapsamda vurgulamak gerekir ki, mücbir sebep sonucu borçlunun asli edim borcunun tamamı imkânsızlaşabileceği gibi bir kısmı da imkânsızlaşabilir.
Maddi olarak bölünebilir edimin bir kısmının ifasının imkânsızlaşmasının kısmi imkânsızlığa neden olabilmesi için kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına uygun olması gerekir. Zira TBK m. 137/l maddesinde, “.. kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. (23) Dolayısıyla kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına da uygun olması gerekmekte olup aksi halde borcun tamamı sona erecektir.
Yukarıda yer verilen açıklamaların somut olaya uyarlanması bakımından yapılan değerlendirmede; taraflar arasındaki fuar katılım sözleşmesinin imzalanmasının ardından dünya genelinde ortaya çıkan Covid-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri oldukça açıktır.
Dünya genelinde ortaya çıkan pandemi şartlarının; mutlak, kaçınılmaz, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, dış etkenlerden kaynaklanan, olağanüstü bir olay olduğu, bu olayda sözleşmenin taraflarının bir kusurunun bulunmadığı ve bu olayın mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir.
Bu nedenle iş bu mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca dava konusu fuarın ilk olarak …. tarihleri arasında yapılmasının planlandığı anlaşılmaktadır. Yine tarafların beyanlarına göre davacı tarafın iş bu fuara ilk ertelemeden sonra …. tarihleri arasında katılım göstermeyi kabul ettiği ancak fuarın bu tarihte gerçekleşmeyerek yeniden ertelendiği görülmektedir. Davalı taraf yargılama sırasındaki beyanlarında fuarın … tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildiğini ve davacı tarafın iş bu fuara katılım sağlamadığını beyan etmiştir.
Salgın nedeniyle 2020 yılı Mart ayından itibaren hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmıştır.
Yaşanılan salgın süresince, bu durumun mücbir bir sebep olduğu ve sözleşmenin imzalandığı aşamada taraflarca öngörülemeyen bir durum olduğu ve yine bu salgın nedeniyle sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde …. tarihleri arasında fuarın gerçekleştirilemeyeceği sabittir. Mahkememiz benzer dosyalarında mevcut İstanbul Valiliği, İstanbul İl Hıfzısıhha Kurulu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden gelen müzekkere cevapları da bu hususu doğrulamaktadır. Bu doğrultuda salgın hastalık sürecinin mücbir sebep hali olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen ve tarafların kusurundan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi sayılması gerektiği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davalı tarafın iş bu tespitin aksine, mücbir sebep halinin geçici sebepten kaynaklandığını ve söz konusu fuarın ilerleyen tarihlerde ( 10-14/09/2022 tarihleri arasında ) gerçekleştirildiğini ve davacı tarafa bildirimde bulunulmasına rağmen fuara katılım sağlamadığını bildirdiği görülmüştür.
Ancak taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve tarafların sözleşmeden bekledikleri yarar göz önüne alındığında davacı tarafın belirlenen tarihlerde fuara katılım sağlayarak kendi sektöründe tanıtım ve reklam amacı taşıdığı görülmektedir. Sözleşme kapsamındaki edimlerin imkansızlık sebebi olan salgın şartları ortadan kalktıktan sonra ifa edilebileceği düşünülse dahi taraflarca müzakere edilmeden ve davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlamayacak bir tarihte fuarın gerçekleştirilmesine davacı tarafın katlanma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Zira ifa imkansızlığının ortaya çıkmasında yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere tarafların kusurlu davranışı etkili olmadığı gibi, süresiz bir şekilde davacı tarafın sözleşmeyle bağlı tutulması tarafların ekonomik ve ticari özgürlüğünü zedeler nitelikte olacaktır.
Tüm bu hususlara ek olarak söz konusu fuarın birden fazla kez ertelendiği ve davacı tarafın yapılmasını beklediği tarih olan “….” tarihlerinde de yapılmadığı, fuarın ilk kararlaştırılan tarihten yaklaşık 2 yıl sonra ve farklı bir ilde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu hususa sözleşme kapsamında davacının katlanmasının beklenemeyeceği gibi, bu durumun davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlayamayacağı açıktır.
Her ne kadar davalı tarafça fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkının fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi ile tanındığı, davacı tarafın tacir olması nedeniyle sözleşme hükümlerine katlanması gerektiği iddia edilmiş ise de; sözleşmenin 2. Maddesi ile davalı tarafa verilen tek taraflı hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması gerekmektedir. Sözleşmede yer verilen bu hakkın taraflarca keyfi olarak ve sözleşmeden beklenen yararı engelleyecek şekilde kullanılması mümkün değildir. … tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan fuarın 10-14/09/2022 tarihleri arasında ve farklı bir ilde yapılmasına davacı tarafın katlanmak ve uymak zorunda olmadığı, katlanmaya zorlanması halinde davacının sözleşmeyi imzalarken beklediği faydayı elde etmesinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığından davalının bu yöndeki iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davalı tarafın cevap dilekçesi ile “katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yaptığını, personelin çalıştırdığını, maaşlarını vererek istihdam sağladığını ve devlete vergilerini ödediği” gerekçesiyle bir takım masraflar yapıldığını beyan ettiği görülmektedir. Davalı tarafın iş bu sözleşme kapsamında ifaya hazırlık aşamasında bir takım zorunlu masraflar yapması gerektiği şüpheye vermeyecek şekilde kuşkusuzdur. Ancak davalının bu masrafları davacı taraftan talep etmesi mümkün değildir. Zira yukarıda da ayrıntılarına yer verildiği üzere dava konusu sözleşme mücbir sebep / ifa imkansızlığı ile sona ermiş olup, bu imkansızlıkta kusuru bulunmayan davacıdan sözleşme kapsamında yapılan zorunlu masrafların talep edilmesi de mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davalı tarafın bu yöndeki taleplerine Mahkememizce itibar edilmemiştir.
Bu doğrultuda davacı tarafın bu süreçte “akde tahammül süresi” bakımından, seçimlik hakkını kullanarak sözleşmeden dönmesi, taraflar arasında ihtilaflı olmayan ve davacı tarafından ödendiği sabit olan bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu Mahkememizce kabul edilmiş, sözleşme kapsamında ödenen bedelin davacı tarafa iadesine karar verilmiş, davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
AÇILAN DAVANIN KABULÜ İLE;
1- 431.866,54 TL’nin 31/05/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 29.500,80-TL harçtan peşin alınan 7.375,21TL harcın mahsubu ile bakiye 22.125,59 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
3-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
4-Davacı tarafça sarf edilen ilk dava açılış harç gideri 7.555,11-TL ile tebligat ve müzekkere gideri 31,25-TL olmak üzere toplam 7.586,36-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davacı yararına A.A.Ü.T. gereğince takdir edilen 63.461,32 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.20/06/2023
Katip ….
¸
Hakim …
¸