Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/254 E. 2023/516 K. 16.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/254 Esas
KARAR NO : 2023/516

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/03/2022
KARAR TARİHİ : 16/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 29/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkili şirket arasında …. tarihleri arasında …. …. Fuarı gerçekleştirileceğinden bahisle 27/04/2019 tarihli Fuar Katılımcı Sözleşmesi imzalanmış olduğunu, …. tarihleri arasında gerçekleştirileceği kararlaştırılan fuarın gerçekleşme tarihi önce …. tarihine ertelenmiş, ancak bu ertelemeye rağmen …. tarihinde yani fuara çok az zaman kala söz konusu fuarın Mayıs/2022’ye ertelendiğinin daha sonrasında da yine söz konusu fuarın …. tarihlerine ertelendiğinin müvekkili şirkete bildirilmiş olduğunu, davalı her ne kadar söz konusu ertelemelerin pandemi nedeniyle yapıldığını öne sürmüş olsa da davalı tarafından … tarihlerinde düzenlenen …. Fuarı ile …. tarihleri arasında düzenlenen … Fuarı ve … tarihleri arasında gerçekleşen … Fuarı gibi düzenlenen sektörel fuarların hepsinin önceden kararlaştırılan zaman dilimlerinde gerçekleşmiş olmasının davalının pandemi nedeni ile erteleme gerekçesinin haksız, hukuka aykırı ve dayanaktan yoksun olduğunu göstermekte olduğunu, fuar kapsamında taraflarınca, sayılanlarla sınırlı olmamak üzere, sergilenmesi için yüksek bütçeli koleksiyonlar ve fuar stantları hazırlanmış, kiralanan alanların ücretleri ödenmiş, seyahat ve konaklama rezervasyonları gerçekleştirilmiş olduğunu, başka bir deyişle, Fuar’ın kararlaştırılan tarihte gerçekleştirilmemesi sebebiyle şirketleri nezdinde yüksek boyutlarda maddi zarar ve kâr kaybı meydana gelmiş olduğunu, fuarların pandemi nedeni ile ertelenmesinde karar mercii olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin de bu yönde kararı ve tavsiyesi söz konusu olmaması nedeni ile müvekkili şirket tarafından fuar ertelemesinin kabul edilmediği ve …. tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan fuarın davalının sözleşmeye aykırı davranışları sebebi ile gerçekleştirilmemesi nedeni ile sözleşmeden döndüklerini ve fuarın gerçekleştirilmesi için ödenen bedelin iadesi için İstanbul … Noterliği’nin 16/11/2021 tarih ve 12068 yevmiye numaralı ihtarnamenin davalı tarafa keşide edilmiş olduğunu, davalı tarafça herhangi bir bedel iadesi yapılmadığından taraflarınca 21/02/2022 tarihinde arabuluculuğa başvurulmuş olup taraflar arasındaki arabuluculuk görüşmesinin olumsuz sonuçlanmış olduğunu, …. Derneği (…) ve … (…) arasında 06/12/2005 tarihinde akdedilen Protokol isimli sözleşme uyarınca her yıl ….’da ev tekstili fuarı düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varmış olduğunu, sözleşmeye göre fuarın düzenlenmesi esas olarak yüklenici sıfatıyla …’ye ait olmakla birlikte, derneklerin de kendi üyelerini fuara katılmaya yönlendirecekler ve teşvik edecek olduklarını, … ve … arasında fuar tarihinin değiştirilmesi konusunda karşılıklı bir mutabakat bulunmadığı gibi tarihin değiştirilmesi için komitenin yazılı onayı da bulunmadığını, tüm bu hususlara uyulmaksızın fuar tarihinin tek taraflı olarak değiştirilmiş olması ve bu durumun … ve … arasında imzalanan protokole aykırılık teşkil etmesi nedeni ile davalı tarafın fuar tarihini değiştirmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunun ortada olduğunu, dava konusu olayda davalı şirketin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş ve kendisinden beklenen özen yükümlülüğüne aykırı hareket edip güven ilişkisini zedelemiş olduğunu, uyuşmazlık konusu olayla ilgili olarak …. Üniversitesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. ….’un hukuki mütalaasını da işbu dilekçe ekinde sunuyor olduklarını beyanla; başkaca ve fazlaya ilişkin olarak tüm hak, alacak, dava ve talep haklarını saklı tutmak kaydıyla; davalı şirketin sözleşmeye aykırı davranışları sebebiyle Fuar’ın gerçekleştirilememesi ve bu sebeple sözleşmeden dönmeleri nedeni ile müvekkili şirket tarafindan ödenmiş olan toplam 398.109,58 TL’nin davalı tarafa gönderilen ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 18/11/2021 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, … Holding bünyesinde yurt içi ve yurt dışında, dünya çapınca çeşitli fuarlar düzenleyen organizatör şirket olduğunu, davalı şirketin ise tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında …. tarihleri arasında düzenlenecek …. Fuarı (….) için “Fuar Katılım Sözleşmesi” akdedilmiş olduğunu, COVİD-19 salgını nedeniyle fuarın, haklı sebeplerle ileri bir tarihe ertelenmiş, yapılan sözleşmede yer alan hükümler gereğince müvekkili şirketin, fuarı haklı gerekçelerle erteleme hakkına sahip olduğunu, yapılan erteleme ile, katılımcıların haklarıınn aynen korunacak olması, aynı şartlarda fuarın gerçekleştirilecek olması nedeniyle fuar katılım bedelinin iade edilemeyeceği hususunun da kararlaştırılmış olduğunu, Yargıtayın müstakar kararlarının da bu yönde olduğunu, davacının, … ile yapılan protokolün çerçeve sözleşme olduğunu, bu nedenle katılım sözleşmelerinin ilgili maddelerinin geçersiz olduğunu iddia etmiş olduğunu, davacı yanın huzurdaki davasının haksız, kötüniyetli ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, müvekkili şirketin pandemi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlar ve yayınlanan genelgeler nedeni ile fuarı ertelemek zorunda kalmış, belirlenen tarihte yurt dışından misafirlerin pandemi nedeniyle katılamayacak olmaları nedeniyle fuar katılımcıları tarafından ertlenmesi talep edilmiş olduğunu, 11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde görülen Covid-19 vakaları ile birlikte başlayan süreçte sokağa çıkma yasakları nedeniyle ülke genelinde tüm toplantı, gösteri, konser vb. organizasyonların yasaklanmasıyla …. Fuarının da müvekkili şirket tarafından yapılamamış, bu sebeple fuarın …. tarihine ertelenmiş olduğunu, bu tarihte de ülkemizde ve tüm dünyada pandeminin etkilerinin devam etmesi, Amerika, Avrupa ülkeleri ve diğer bazı ülkelerin Türkiye’yi kırmızı listeye alması yani Türkiye’ye seyahat kısıtlaması getirmesi, yine pandemi kaynaklı seyahat prosedürlerinin zorlaşması, aşı zorunluluğunun getirilmesi, karantina süreçleri, bu dönemde bilet fiyatlarının fahiş oranda artması gibi sebeplerden dolayı yurt dışından gelecek birçok katılımcının fuara katılamayacağını bildirmesi üzerine bu durum fuara katılacak şirketlere bildirilmiş; buna mukabil birçok şirketten, tekstil sektörünün yurt dışına hitap etmesi ve dolayısıyla fuara yurt dışından misafirlerin katılmasının çok önemli olduğu, fuarların yapılış amacın yurt dışından müşteri kazanmak, yurt dışı pazarına açılmak olduğundan yurt dışından misafirlerin gelmemesi halinde fuarın yapılmasının bir anlamı olmayacağı belirtilmiş ve bu nedenle fuarın katılımcısı olan şirketler ve sektör temsilcileri tarafından fuarın ertelenmesinin talep edilmiş olduğunu, hizmetin ertelenmesinde müvekkiline atfedilecek bir kusur bulunmadığını, müvekkili şirketin de söz konusu fuarları yapabilmek için fuar alanını en az 1 yıl önceden kiralamakta, bunun için reklam ajanslarıyla anlaşmalar yapılmakta, personel alımı gerçekleştirilmekte, ses ve görüntü sistemleri için anlaşmalar yapılmakta, temizlik şirketleriyle anlaşmalar yapılmakta olduğunu, bir fuarın organize edilme bedelinin milyon liraları bulmakta olduğunu, ayrıca Ticaret Bakanlığı, TOBB, belediye ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlardan prosedür gereği izinler alınmakta olduğunu, söz konusu fuarın Covid-19 kaynaklı nedenlerle yapılamamasının müvekkili şirketi de telafisi oldukça zor zararlara uğratmış olduğunu, fuarın sanki keyfe keder nedenlerle yapılmadığını ve bu durumdan müvekkili şirketin bir menfaati varmış gibi lanse edip müvekkili şirkete kusur ve kötüniyet atfedilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca davacı tarafından, aynı dönem başka fuarların yapıldığı ancak …. fuarının yapılmadığı yönündeki değerlendirmenin yerinde olmadığını, her fuarın dinamiklerinin birbirinden farklı olduğunu, söz konusu … Fuarı ve … fuarlarının birkaç yıldır düzenlenen fuarlar olup daha çok ulusal nitelikli fuarlar olduğunu, ancak …. fuarının 2005 yılından beri toplamda 25 defa düzenlenmiş olan bir fuar olup uluslararası bir fuar olduğunu, gerçekten de uluslararası arenada bilinen, değeri milyon dolarları bulan, ülkemize en fazla yabancı misafir ve yatırımcı çeken fuarlardan biri olan …. fuarını, diğer fuarlar ile karşılaştırmanın makul olmadığını, diğer fuarlar ulusal çapta fuarlar iken …. fuarının milli katılımlı uluslararası bir fuar olduğunu, bahsi geçen fuarların yapılması ancak …. fuarının yapılmaması hususunun birlikte değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, her fuarın dinamikleri, kapsamı hinterlandı farklı olduğundan ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, Yargıtay kararlarında, mücbir sebeple ertelenen fuarlardan organizatör şirketin sorumlu tutulamayacağı, bu sebeple sözleşmeden dönme ve ödenen bedelin iadesinin istenemeyeceğinin ifade edilmekte olduğunu, davacı yan her ne kadar protokol hükümlerine dayansa da protokolün müvekkili şirket ile dava dışı …. arasında yapılmış olduğunu, bununla birlikte protokolün süreli olup süresinin sona ermiş olduğunu, ayrıca dayanılan hükümde, fuar tarihinin değiştirilmesinde mücbir sebeplerin ayrık tutulmuş olduğunu, dava dışı dernekler ile imzalanan protokollerin davanın konusu olmadığını, sözleşmelerin nisbiliği ilkesi gereğince davacının ancak tarafı olduğu sözleşme kapsamında talepte bulunabileceğini, davacının imzaladığı ve edimlerini üstlendiği szleşmenin müvekkil şirket ile imzalanan katılım sözleşmesi olduğunu, bu sözleşme dışındaki iddiaların ve başka sözleşmelerin davacının iddiası ile bağlantısı bulunmadığını, iddiaları kabul etmemekle birlikte müvekkili şirketin … A.Ş. ile …. Derneği (….) ile 06.12.2005 tarihinde bir protokol imzalanmış, işbu protokole ek olarak çeşitli aralıklarla ek protokoller yapılmış olduğun, …. ile en son 25.04.2019 tarihinde 8 NO’LU PROTOKOL imzalanmış olduğunu, Protokolün müvekkili şirket ile …. arasında akdedilmiş olduğunu, protokol ve eklerinin tarafların hak ve sorumluluklarını düzenlemekte olduğunu, dolayısıyla protokolün tarafı olmayan davacı şirketin işbu protokol ve eklerine dayanmasının mümkün olmadığını, davacı yanın, tacir sıfatıyla fuar katılım sözleşmesini incelemiş, hüküm ve sonuçlarını öngörerek ve kabul ederek sözleşmeyi akdetmiş olduğunu, bu şekilde olmasa bile TTK uyarınca basiretli tacir olmak vasfıyla hüküm ve sonuçları öngörerek sözleşmenin akdedildiğinin varsayılmakta olduğunu, buna rağmen davacının imzalamış olduğu sözleşmenin hükümlerinin geçersiz olduğunu iddia etmesinin açıkça kötüniyet göstergesi olduğunu, bu durumun ayrıca dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmekte olduğunu, davacı yanın, imzalamış olduğu sözleşmenin hükümlerinin geçersiz olduğunu iddia etmesinin hakkın açıkça kötüye kullanılması niteliğinde olup mahkememizce işbu iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, protokole yapmış oldukları itirazları baki kalmak kaydıyla, bir an için protokol hükümlerinin taraflar arasında cari olduğu kabul edilse bile; söz konusu ek protokollerin süreli olarak yapılmış olduğunu, davacı yanın dayanmış olduğu 8 no’lu protokol’ün 9. Maddesinde belirtildiği üzere söz konusu ana protokolün 2020 yılı için geçerli olduğunun belirtilmiş olduğunu, ancak davacının …. tarihleri arasında yapılması planlanan fuar için protokol hükümlerine dayanmakta olduğunu, 8 NO’LU protokol’den sonra başka herhangi bir protokol yapılmamış olduğunu, buna göre müvekkili şirket ile …. arasında yapılan ana protokol ve tüm eklerin süresi sona erdiğinden artık hükümsüz hale gelmiş olduğunu, bu nedenle davacı yanın işbu protokol hükümlerine dayanmasının mümkün olmadığını, protokolün bağlayıcılığı ve geçerliliğine ilişkin itirazları baki kalmak kaydıyla; tüm bunlarla birlikte söz konusu 3. madde incelendiğinde açık bir şekilde görülecektir ki, fuar tarihinin değiştirilmesi noktasında mücbir sebeplerin ayrık tutulmuş olduğunu, müvekkili şirketin katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yapmış personelini çalıştırmış maaşlarını vermiş istihdam sağlamış devlete vergilerini ödemiş olduğunu, bütün bu gerçeklik dikkate alındığında verilen hukuka aykırı karar ile müvekkili şirketin iradesi dışında doğan, bir mücbir sebep olan pandemi süreci nedeni fuar ertelenmiş olup, taraflar arasındaki menfaatler dengesi dikkate alınmalı, ahde vefa ilkesi göz önünde bulundurulması gerektiğini beyanla; davanın reddine, tüm yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, itirazın iptali davası olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık; aralarında yer alan fuar katılımcı sözleşmesi hükümleri gereği davacı tarafın, davalı taraf ödeme yapıp yapmadığı, ödeme yapılmış ise fuarın ertelenmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, belirtilen tarihlere yakın tarihlerde başka fuarların düzenlenip düzenlenmediği, davacının, davalıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının ne kadar olduğu, varsa yapılan ödemeler, ödeme konusundaki tarafların beyan ve itirazları nazara alındığında davacının alacağının kalıp kalmadığı hususlarındadır.
Dava, taraflar arasındaki Fuar Katılım Sözleşmesi’nde davacı tarafın sözleşmeden dönme nedeniyle, sözleşme kapsamında ödediği bedel ile maddi zararların tazmini istemine ilişkindir.
Mahkememizce Tobb, …. kayıtları, davalı hakkında Ticaret Bakanlığı nezdinden yürütülen soruşturma dosyası, ödemelerin çeklerle yapılmış olması nedeni ile çek kayıtları celp edilerek dosya arasına alınmış, taraf delilleri toplanmıştır.
Somut olayda davacı taraf, ….– …. Fuarı’na katılım için fuar katılım sözleşmesinin imzalandığını ancak fuarın …. tarihlerinde yapılması gerekirken davalı tarafça birden ertelendiğini, bu nedenle sözleşmeden tek taraflı olarak döndüklerini beyan etmiş ve sözleşme kapsamında davalıya ödenen bedelin ve bu kapsamdaki maddi zararlarının tahsili isteminde bulunmuş, davalı taraf ise söz konusu fuarın pandemi sebebi ile mücbir sebeple ertelendiğini, fuarın ilerleyen tarihlerde gerçekleştirildiğini, buna rağmen davalının fuara katılmadığını, aksi düşünülse dahi taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafa tek taraflı olarak fuar tarihi değiştirme hakkı tanıdığını iddia etmiştir.
Buna göre taraflar arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava konusu ….– …. Fuarına katılım için taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davacı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, davalının fuarın ertelenmesine gerekçe gösterdiği mücbir sebep ve sözleşme maddelerine ilişkin iddialarının yerinde olup olmadığı ve neticeten davacının sözleşmenin tek taraflı feshi karşısında davalı tarafa ödediği bedelin iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu doğrultuda uyuşmazlığın iki yönden ele alınması gerekmektedir. Bunlardan biri davalı tarafın mücbir sebep iddiasının irdelenmesi, bir diğeri ise taraflar arasında ihtilafsız olan ve davalı tarafa fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkı tanıyan fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi’nin uygulanma imkanının bulunup bulunmadığıdır.
Mücbir sebep, günümüzde akdedilen sözleşmelerde sıklıkla yer alan bir kavram olmakla birlikte, Türk Hukuku’ndaki uygulamasının hangi esaslar çerçevesinde gerçekleşeceği doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmektedir.
Öğretiye göre; mücbir sebep, teori ve uygulamada genel olarak “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” olarak tanımlanmaktadır. Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için zorunlu veya zorlayıcı bir olay gerçekleşmiş olmalıdır. Bu olay, doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabilir, insana bağlı bir davranış da olabilir. Deprem, kasırga bunlardan birincisine örnek verilebilirken, savaş, darbe gibi olaylar ikincisine örnek olabilir. Bundan başka, mücbir sebep, borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında kalan harici bir olay olmalıdır. Diğer bir ifade ile zarar veren olay ile olayın meydana geldiği işletme arasında bir bağlantı olmamalıdır. Buna ek olarak mücbir sebep kaçınılmaz bir olay olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı aynı zamanda önlenmezlik kavramını da içerir. Zira mücbir sebebin diğer bir unsuru öngörülemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden öngörülemeyen husus, olayın doğuracağı sonuçlar olarak algılanmalıdır.
Tanımdan da anlaşılabileceği üzere bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için bazı unsurları birlikte barındırıyor olması gerekir. Bunlar; öngörülemezlik, karşı konulamazlık, dışsallık ve kusursuzluktur. Bununla birlikte meydana gelen olağanüstü olay ile borcun ifa edilememesi arasında uygun illiyet bağının da olması gerekir. Bir başka anlatımla borcun ifa edilmesinin aşırı güçleşmesine veya imkânsız hale gelmesine tüm bu unsurları bir arada bulunduran bir olayın sebep olması gerekmektedir.
Yargıtay’a göre; sorumlu ya da borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/7538 Esas 2016/719 Karar, 11.2.2016 tarihli ilamında; “..davalının kuş gribi ve bombalamaların mücbir sebep oluşturduğu savunmasına tarafların tacir olmaları, olayların etkisinin sınırlı olduğunun belirlenmesi ve aralarındaki sözleşme nazara alınarak kabul görmediği, davalının doldurulmayan odalardan dolayı davacının tasarruf ettiği ve bunların düşülmesi gerektiği savunması da sözleşme hükümleri gereğince yerinde görülmediği..” hususlarına yer verilmiştir.
Dolayısıyla her somut olay nezdinde mücbir sebep nitelendirmesine neden olacak unsurların bir arada bulunup bulunmadığını değerlendirmek gerekecektir.
Mücbir sebep teşkil eden olay sebebiyle borçlunun, imkânsızlaşan ediminin karşılığında kusursuz olduğu için tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi alacaklı tarafından aynen ifaya da zorlanamamaktadır. Fakat alacaklı mücbir sebep halinde iki yola başvurabilecektir. Bunlar;
-Sözleşmenin sona ermesi
-Sözleşme var olduğu müddetçe yükümlülüklerin askıya alınmasıdır.
Borçlu taraf ifasını mücbir sebep teşkil eden olaydan dolayı gerçekleştiremediğinde alacaklı taraf, sözleşme sona ermediği ve borçlu, edimini ifa etmediği müddetçe sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünün ifasını askıya alabilmektedir.
Yukarıdaki yer verilen unsurlar ve kriterler çerçevesinde tanımı yapılan mücbir sebep, şartları oluşmuş ise bazı durumlarda borçlunun edimi ifa etmesini imkânsız hale getirmektedir. Kanun koyucunun, sözleşme sorumluluğunda esas aldığı kavram mücbir sebebin aksine “imkânsızlık” kavramıdır.
İfa imkânsızlığı, edimin ifa edilememe durumudur. Ancak bu kapsamda hangi hal ve şartların ifanın imkânsızlığına neden olacağının belirlenmesi gerekmektedir.
İmkânsızlığa neden olan olayın niteliğine göre fiili veya hukuki imkânsızlık ayrımı yapılmaktadır. İmkânsızlık tabi bir olaydan veya şahsın fiilinden doğabilir. İmkânsızlık fiili (maddi) bir sebepten ileri gelebileceği gibi, hukuki bir sebepten de doğabilir.
İfa imkânsızlığı, sürekli ifa imkânsızlığı ve geçici ifa imkânsızlığı olarak karşımıza çıkabilmektedir. Sürekli ifa imkânsızlığı, borcun ifa edilememesine yol açan engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması halinde gündeme gelmektedir. Sözleşmede kararlaştırılan edimin hukuki nedenlerle sürekli olarak imkânsız hale gelmesi, borçlunun ifa yükümünü, alacaklının da aynen ifayı talep hakkını sona erdiren sebeplerden biridir. İfa imkânsızlığının gerçekleştiği an itibariyle ifa yükümü kanun gereği (ipso iure) sona erer. İmkânsızlığın sözü edilen etkisi, yalnızca kararlaştırılan (birincil) edimi ifa yükümü üzerinde kendisini gösterir ve bu etki, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olduğu konusundan bağımsız olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, borçlu, imkânsızlıktan sorumlu olsa da olmasa da ifanın imkânsız hale gelmesiyle, aynen ifa yükümü sona erer.
Borçlunun aynen ifa yükümünün sona ermiş olması, tek başına geniş anlamda borcun da sona ermesi anlamına gelmez. Çünkü imkânsız hale gelen edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlunun aynı zamanda imkânsızlıktan sorumlu olması halinde, sona eren ifa yükümünün yerine, karşı tarafın bu nedenle uğradığı zararları tazmin yükümü doğar (TBK 112). Borçlunun imkânsızlıktan sorumlu olmaması halinde ise, ifa yükümü, yerine tazminat yükümü doğmaksızın sona ermiş olur (TBK 136/1).
Ancak bu halde borçlu, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde karşı edimi talep hakkını da kaybeder (TBK 136/1l). Bu durumda ise imkânsız hale gelen edimin alacaklısının imkânsızlıktan sorumlu olup olmadığı önem kazanır. Zira eğer ifa, alacaklının sorumlu olduğu bir sebeple imkânsız hale gelmiş ise bu, TBK 136/ll hükmü gereğince karşı edimi talep etme hakkını kaybeden borçlunun ifa gerçekleşebilseydi elde edeceği menfaatten, alacaklıdan kaynaklanan bir sebeple yoksun kalması anlamına gelir. Bu durumda, sona eren edim yükümünün alacaklısının, borçlunun, belirtilen nedenle uğradığı zararı tazmin etmesi gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi ile düzenleme getirilmiş olup sözleşme ile saklı tutulmamış ise asıl borcun sona ermesi halinde buna bağlı hak ve borçların da sona ereceği düzenlenmiştir. İlgili madde metninde: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Mücbir sebebin geçici olması ise kural olarak sadece borcun zamanında ifasını engeller. Bu hâlde, borçlu gecikmeden sorumlu olmasa da ifası hâlâ mümkün olan borcunu ifa etmekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 gün ve 2010/15-193- 235 sayılı ilamında; “İfa imkânsızlığı borcu sona erdiren nedenlerdendir. Gerçekten BK. md. 117/1’e göre ” borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur”, İfa imkânsızlığı ortaya çıkış nedenlerine göre bazı ayırımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayırımlardan birisi de objektif imkânsızlık (daimi imkânsızlık)- geçici imkânsızlık ayırımıdır. Şayet ifa imkânsızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkânsızlık denilmektedir. Objektif imkânsızlıkta sözleşme esasen BK. md.20 uyarınca butlanla batıldır (geçersizdir) ve ayrıca feshi gerekmez. Hâlbuki geçici imkânsızlıkta akdin ifası (icrasının istenmesi) bir hadisenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak o hadise tahakkuk ederse akdin icrası istenebilir. (…) Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural “ahde vefa-söze sadakat” ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine “akde tahammül süresi” denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir” hususlarına yer verilmiştir.
Buna göre süresi her somut olaya göre ayrı ayrı belirlenmesi gereken bir “akde tahammül süresi” aramaktadır. Akde tahammül süresi geçtikten sonra ise alacaklı temerrüt hükümleri uyarınca sözleşmeden dönme hakkını kullanabileceği gibi edimler arası dengenin aşırı derecede bozulmasını sebep göstererek TBK 138.md uyarınca sözleşmenin uyarlanmasını hâkimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse yine TBK 138.md uyarınca sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir. Buna göre alacaklının TBK m.125 uyarınca şu seçimlik hakları vardır;
-Aynen ifayla birlikte gecikme tazminatı,
-İfadan vazgeçerek zararın tazmin edilmesi
-Sözleşmeden dönerek menfi zararın tazmini
Bu kapsamda vurgulamak gerekir ki, mücbir sebep sonucu borçlunun asli edim borcunun tamamı imkânsızlaşabileceği gibi bir kısmı da imkânsızlaşabilir.
Maddi olarak bölünebilir edimin bir kısmının ifasının imkânsızlaşmasının kısmi imkânsızlığa neden olabilmesi için kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına uygun olması gerekir. Zira TBK m. 137/l maddesinde, “.. kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. (23) Dolayısıyla kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına da uygun olması gerekmekte olup aksi halde borcun tamamı sona erecektir.
Yukarıda yer verilen açıklamaların somut olaya uyarlanması bakımından yapılan değerlendirmede; taraflar arasındaki fuar katılım sözleşmesinin imzalanmasının ardından dünya genelinde ortaya çıkan Covid-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri oldukça açıktır.
Dünya genelinde ortaya çıkan pandemi şartlarının; mutlak, kaçınılmaz, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, dış etkenlerden kaynaklanan, olağanüstü bir olay olduğu, bu olayda sözleşmenin taraflarının bir kusurunun bulunmadığı ve bu olayın mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir.
Bu nedenle iş bu mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca dava konusu fuarın ilk olarak …. tarihleri arasında yapılmasının planlandığı anlaşılmaktadır. Yine tarafların beyanlarına göre davacı tarafın iş bu fuara ilk ertelemeden sonra …. tarihleri arasında katılım göstermeyi kabul ettiği ancak fuarın bu tarihte gerçekleşmeyerek yeniden ertelendiği görülmektedir. Davalı taraf yargılama sırasındaki beyanlarında fuarın … tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildiğini ve davacı tarafın iş bu fuara katılım sağlamadığını beyan etmiştir.
Salgın nedeniyle 2020 yılı Mart ayından itibaren hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmıştır.
Yaşanılan salgın süresince, bu durumun mücbir bir sebep olduğu ve sözleşmenin imzalandığı aşamada taraflarca öngörülemeyen bir durum olduğu ve yine bu salgın nedeniyle sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde …. tarihleri arasında fuarın gerçekleştirilemeyeceği sabittir. Bu doğrultuda salgın hastalık sürecinin mücbir sebep hali olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen ve tarafların kusurundan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi sayılması gerektiği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davalı tarafın iş bu tespitin aksine, mücbir sebep halinin geçici sebepten kaynaklandığını ve söz konusu fuarın ilerleyen tarihlerde ( … tarihleri arasında ) gerçekleştirildiğini ve davacı tarafa bildirimde bulunulmasına rağmen fuara katılım sağlamadığını bildirdiği görülmüştür.
Ancak taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve tarafların sözleşmeden bekledikleri yarar göz önüne alındığında davacı tarafın belirlenen tarihlerde fuara katılım sağlayarak kendi sektöründe tanıtım ve reklam amacı taşıdığı görülmektedir. Sözleşme kapsamındaki edimlerin imkansızlık sebebi olan salgın şartları ortadan kalktıktan sonra ifa edilebileceği düşünülse dahi taraflarca müzakere edilmeden ve davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlamayacak bir tarihte fuarın gerçekleştirilmesine davacı tarafın katlanma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Zira ifa imkansızlığının ortaya çıkmasında yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere tarafların kusurlu davranışı etkili olmadığı gibi, süresiz bir şekilde davacı tarafın sözleşmeyle bağlı tutulması tarafların ekonomik ve ticari özgürlüğünü zedeler nitelikte olacaktır.
Tüm bu hususlara ek olarak söz konusu fuarın birden fazla kez ertelendiği ve davacı tarafın yapılmasını beklediği tarih olan “….” tarihlerinde de yapılmadığı, fuarın ilk kararlaştırılan tarihten yaklaşık 2 yıl sonra ve farklı bir ilde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu hususa sözleşme kapsamında davacının katlanmasının beklenemeyeceği gibi, bu durumun davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlayamayacağı açıktır.
Her ne kadar davalı tarafça fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkının fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi ile tanındığı, davacı tarafın tacir olması nedeniyle sözleşme hükümlerine katlanması gerektiği iddia edilmiş ise de; sözleşmenin 2. Maddesi ile davalı tarafa verilen tek taraflı hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması gerekmektedir. Sözleşmede yer verilen bu hakkın taraflarca keyfi olarak ve sözleşmeden beklenen yararı engelleyecek şekilde kullanılması mümkün değildir. …. tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan fuarın … tarihleri arasında ve farklı bir ilde yapılmasına davacı tarafın katlanmak ve uymak zorunda olmadığı, katlanmaya zorlanması halinde davacının sözleşmeyi imzalarken beklediği faydayı elde etmesinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığından davalının bu yöndeki iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davalı tarafın cevap dilekçesi ile “katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yaptığını, personelin çalıştırdığını, maaşlarını vererek istihdam sağladığını ve devlete vergilerini ödediği” gerekçesiyle bir takım masraflar yapıldığını beyan ettiği görülmektedir. Davalı tarafın iş bu sözleşme kapsamında ifaya hazırlık aşamasında bir takım zorunlu masraflar yapması gerektiği şüpheye vermeyecek şekilde kuşkusuzdur. Ancak davalının bu masrafları davacı taraftan talep etmesi mümkün değildir. Zira yukarıda da ayrıntılarına yer verildiği üzere dava konusu sözleşme mücbir sebep / ifa imkansızlığı ile sona ermiş olup, bu imkansızlıkta kusuru bulunmayan davacıdan sözleşme kapsamında yapılan zorunlu masrafların talep edilmesi de mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davalı tarafın bu yöndeki taleplerine Mahkememizce itibar edilmemiştir.
Bu doğrultuda davacı tarafın bu süreçte “akde tahammül süresi” bakımından, seçimlik hakkını kullanarak sözleşmeden dönmesi, taraflar arasında ihtilaflı olmayan ve davacı tarafından ödendiği sabit olan bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu Mahkememizce kabul edilmiş, sözleşme kapsamında ödenen bedelin davacı tarafa iadesine karar verilmiş, davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
AÇILAN DAVANIN KABULÜ İLE;
1- 398.109,58 TL alacağın 24/11/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
2- Alınması gereken 27.194,87 TL harçtan peşin alınan 6.798,72 TL harcın mahsubu ile bakiye 20.396,15 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
3- 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
4- Davacı tarafça sarf edilen ilk dava açılış harç gideri 6.879,42 ile tebligat ve posta masrafı 86,25 TL olmak üzere toplam 6.965,67 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5- Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davacı yararına A.A.Ü.T. gereğince takdir edilen 58.735,34 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6- Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 16/05/2023

Katip …
¸

Hakim ….
¸