Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/180 E. 2022/576 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/180 Esas
KARAR NO : 2022/576

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/02/2022
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 07/07/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen 11.11.2021 tarihli Mobilya Satım Sözleşmesi uyarınca müvekkil tarafından davalı şirkete ödenen toplam 19.250 USD tutarındaki bedel üzerinden, davalı şirket tarafından müvekkile geri ödenen 4.985 USD düşüldükten sonra kalan miktar olan 14.262 USD’nin dava tarihinden itibaren devlet Bankalarınca yabancı paraya uygulanan mevduat faiziyle birlikte fiili ödeme tarihindeki Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden davalıdan tahsilini, taraflar arasında akdedilen 11.11.2021 tarihli mobil satım sözleşmesinin ”Cezai Şart” kısmını düzenleyen 7. maddesi uyarınca; davalı tarafından sözleşmeye konu mobilyaların işbu sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren 30 gün içerisinde müvekkile tam ve eksiksiz şekilde, sözleşme koşullarına uygun olarak teslim edilemediği ve tacir sıfatına haiz davalının basiretli bir tacir gibi davranmayarak kusurlu davranışları neticesinde sözleşmede kendisinden beklenen edimleri ifa edemediği göz önünde bulundurulduğunda, davalı tarafından alacağın muaccel hale geldiği 11.12.2021 tarihinden itibaren her bir gün için sözleşme bedeli üzerinden %2 oranında davacı müvekkile cezai şart bedeli ödeyeceği açık olmakla birlikte, davalı tarafından müvekkile ödenmesi gereken cezai koşula ilişkin alacağının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere, fazlaya dair hakları saklı ve baki kalmak kaydıyla şimdilik 1.000-USD’sinin davalının temerrüde düştüğü 11.12.2021 tarihinden itibaren davalıdan devlet bankalarınca yabancı paraya uygulanan mevduat faiziyle birlikte fiili ödeme tarihindeki merkez bankası döviz alış kuru üzerinden tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin haksız davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP; Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı müvekkili ile davacı yan arasında oyuncu koltuklarının yapımı ve davacıya satışı amacıyla 09.09.2021 tarihli sözleşme akdedildiğini, işbu sözleşmenin imzalanmasının ardından davacı tarafın gün içerisinde oyuncu koltuklarına ilişkin taleplerinin değişmesi üzerine davacı tarafın taleplerini karşılayan 09.09.2021 tarihli ikinci bir sözleşme taraflar arasında akdedildiğini, işbu sözleşmenin imzalanmasının ardından davacı tarafın yeniden taleplerini değiştirmesi akabinde taraflar arasında 11.11.2021 tarihli üçüncü bir sözleşme imzalandığını, müvekkilinin imzalanan her sözleşmede davacı tarafça istenilen koltukları hazırlayarak sözleşmede üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirme amacıyla her ürün temin ettiği seferde davacı tarafın taleplerini değiştirmesi sebebi ile davacının her yeni talebinde davalı müvekkilinin getirttiği ürünler elinde kaldığını ve işbu ürünlerin elinde kalması sebebiyle müvekkili şirketi zarara uğrattığını, bunun üzerine, müvekkili şirketin, davacı ile konuşarak karşılıklı bir şekilde aralarındaki sözleşmeyi feshettiklerini, akabinde müvekkili şirketin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirerek, 15.03.2022 tarihinde 4.985-USD’yi (5.000 USD’den 15 USD’si havale masrafı olarak banka tarafından kesildiğinden), davacı yanca müvekkili şirket hesabına 10.09.2021 ve 13.09.2021 tarihlerinde gönderilen 11.840,00-TL ve 30.000,00-TL olmak üzere toplam 41.840,00-TL’ye karşılık olarak davacı yana iade ettiğini, davacı yanca müvekkili şirkete “elden nakden 14.250-USD tutarında ödeme yapıldığına” ilişkin beyanlarının kabulünün mümkün olmadığını, kanunen, elden nakden ödeme yapıldığını iddia eden kişi, bu hususu kesin ve yazılı bir delille ispat etmek zorunda olduğunu, ancak, davacı taraf dava dilekçesinde ve ekinde iş bu iddialarını destekler nitelikte kesin ve yazılı bir delil sunamadığını, davacının dava dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu “tanık ifadesi” başlıklı 23.12.2021 tarihinde …. isimli şahsın soyut beyanlarının yer aldığı evrakın iş bu hususa yönelik kesin ve yazılı bir delil olarak nitelendirilmesinin kabulü mümkün olmadığını, işbu belge her zaman tek taraflı olarak herkesçe düzenlenebilecek bir belge olduğunu, kabul etmemekle beraber bir an için delil olarak değerlendirilebileceği düşünülse dahi işbu belgede sözleşme taraflarının(davalı müvekkil şirket ve davacı yanın) imzaları bulunmadığından söz konusu belge geçerli bir delil olarak nitelendirilemeyeceğini, yine davacının cezai şart taleplerinin de kabulü mümkün olmadığını, zira, cezai şartın varlığından söz edilebilinilecek sözleşme maddesi bulunmadığını, her ne kadar davacı tarafça sözleşmede yer alan Şipariş Koşulları’nın 6.maddesinde belirtilen “Üretici, teslim tarihinden sonra günlük %2 ceza ödemeyi kabul eder.” açıklanmasına cezai şart denilmiş ise de iş bu açıklamanın cezai şart olmadığı açık olduğunu, zira, metinden “üreticinin ürünü zamanında teslim etmemesi” vb. şekilde herhangi bir koşul bulunmadığını, TBK.’nın 179. maddesinde “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” şeklindeki düzenleme mevcut olup, işbu davaya konu sözleşmede hiç/gereği gibi ifa edilememesi durumu için bir ceza kararlaştırılmadığı apaçık ortada olduğunu, tüm bu nedenler ve re’sen dikakte alınacak nedenlerle işbu davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. 6100 Sayılı HMK’nun 114/c maddesi gereğince mahkemelerin görevi dava şartı olup, yasanın 115. maddesi gereğince mahkeme dava şartının bulunup bulunmadığını res’en araştırmakla yükümlüdür.
6102 Sayılı T.T.K.’nun 4. maddesinin 1. fıkrası 6335 Sayılı Yasanın 1. maddesi ile değiştirilerek ticari davalar her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları, T.T.K.’nun 4. Maddesinin a bendi gereğince T.T.K.’nun dan kaynaklanan davalar, T.T.K.’nun 4. maddesinin b, c, d, e, f bentlerinde sayılan davalar ve diğer özel kanunlarda Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu kararlaştırılan davalar ticari dava olarak Ticaret Mahkemelerinde görülecektir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Beyoğlu Vergi Dairesi’nden ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden gelen müzekkere cevabının incelenmesinde; davacının tacir kaydının bulunmadığından bahisle cevap verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce davacı ile ilgili tacir araştırması yapılmış olup gelen yazı cevaplarına göre davacının tacir sıfatının bulunmadığı, ayrıca davacının gerçek kişi ticari işletme kaydının da bulunmadığı, bunun yanında davanın mutlak ticari davalardan olmadığı gibi davanın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hukuk davası (nispi ticari dava) niteliğinde de olmadığı nazara alındığında uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir
Ticari olmayan davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup Asliye Hukuk Mahkemesi ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki TTK’ nun 5/3.maddesi uyarınca görev ilişkisidir. Göreve ilişkin usul kuralları HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca dava şartıdır. Dava şartları kamu düzeninden olup kamu düzenine ilişkin hususlarda resen dikkate alınacak hususlardan olup dava şartı yokluğu halinde HMK’nun115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Mahkememizin görevli olmaması nedeniyle, HMK’nun 114/.1.(c).b,115. maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğundan REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğine, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-6100 sayılı HMK’nun 331/2 maddesi gereğince görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceğine; şayet görevsizlik kararından sonra davaya başka bir mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine mahkememizin dosya üzerinden bu durumu tespiti ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceğine,
Dair, taraf vekillerinin e-duruşma ortamında yüzüne karşı, yapılan yargılama neticesinde kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize müracaatla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, anlatıldı. 23/06/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır