Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1194 E. 2023/959 K. 29.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/1194 Esas
KARAR NO : 2023/959

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/10/2021
KARAR TARİHİ : 29/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/10/2023
Davacı tarafından mahkememize açılan dava dosyasının incelenmesi sonunda;
İSTEM:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … arasında akdedilen belirsiz süre iş sözleşmesi ile davalının müvekkilleri şirket bünyesinde “bölge satış müdürü” olarak işe başladığını, müvekkilleri şirket bünyesinde oldukça önemli bir pozisyonda göreve başlayan ve geniş yetkiler ile donatılan, şirketin gizli bilgilerine ve ticari sırlarına erişebilen davalının müvekkilleri şirket ile rekabet halinde bulunan … Ecza Deposu AŞ’de çalışmak üzere herhangi bir haklı sebebi bulunmadan istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını, müvekkilleri şirket ile … Ecza Deposunun ticaret sicili kayıtları ile de sabit olduğu üzere, şirketlerin faaliyet alanının tamamen aynı olduğu, dolayısıyla iki şirketin birbiri ile rekabet halinde olduklarını, müvekkilleri şirketin faaliyet gösterdiği sektörde yoğun rekabet ortamının da mevcut olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda davalının sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı hükmünün uygulanması bakımından müvekkilleri şirketin haklı ekonomik ve sosyal nedenlerinin mevcut olduğunu, müvekkilleri şirketin toptan ilaç dağıtımı ve satışı sektöründe faaliyet gösterdiğini ve sektörün önde gelen şirketleri arasında yer aldığını davalının pazarda büyüne gayesi olan ve bunu müvekkilleri şirketin sahip olduğu bilgi birikimi ve iş yapış modelini davacı şirketin çalışanlarını kendi bünyesine transfer ederek yapmaya çalışan … Ecza Deposunda çalışmaya başlayarak iş sözleşmesinde yer alan rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini … Ecza Deposu AŞ’nin yeni kurulmuş ve yaklaşık yüzde 2 olduğunu tahmin ettikleri küçük bir pazar payına sahip bir şirket olarak sektörde tutunabilmek davacı şirketin işlerinin istikrarını bozmak ve aynı sektörde faaliyet gösteren davacı şirketin pazar payından yararlanmak amacıyla haksız yoldan kısa sürede büyümenin çaresi olarak müvekkilleri şirketin çalışanlarına ayartmak suretiyle haksız eylemler içerisine girdiğini belirterek, davalının rekabet yasağı hükümlerine aykırı davranması nedeniyle fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla HMK 109. Maddesi uyarınca 1.000,00-TL ceza-i şart tutarının yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesine talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davalı müvekkillerinin 12 yıl boyunca dava dışı …. Ecza Deposunda çalıştığını, davacı bünyesinde çalışmaya 2019 yılının Haziran ayında başladığını, 6 ay sonra, 2019 yılının Aralık ayında da davacı şirketteki işinden ayrıldığını, davacı tarafın dilekçesinde uzun süreler boyunca kendi bünyesinde çalışan işçilerin … Ecza Deposu A.Ş. ile çalışmaya başlamış olmasından söz etmiş olsa da, müvekkillerinin davacı şirkette çalıştığı toplam 6 ay süre çalıştığını, bireysel ve mesleki düzlemde edindiği tecrübe ve birikimlerinde davacının pay sahibi olduğunun ileri sürülmesinin gerçekçi olmadığını, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, zira müvekkillerinin davacı tarafta çalışmaya başlamadan önce 2007-2019 yılları arasında uzun süre boyunca zaten sektörde çalışıp faaliyet gösterdiğini, davacı şirket ile müvekkillerinin bünyesinde çalıştığı şirketin iş kodları bir olsa da rekabet halinde olmaları fiilen mümkün olmadığını, davacı tarafın iddiasının aksine müvekkilleri ile aralarındaki akit, haklı neden olmaksızın feshedilmediğini, müvekkillerinin davacı şirketten ayrılmasında, davacının iddiasının aksine birden fazla sebep bulunduğunu, bunlardan birinin, müvekkilleri tarafından davacının düzenlediği, Türkiye’deki birçok ilde kurulan satış etkinliklerine katılım sağlanmış, bu süreçlerde hafta sonu hafta içi fark etmeksizin, herhangi bir başlangıç – bitiş saati söz konusu olmaksızın çalışılmış olmasına rağmen, hiçbir surette fazla mesai ücretinin ödenmemiş olması olduğunu, davacı tarafın kendi çalışma prensipleri gereği tüm çalışanlar açısından belirli satış ve pazarlama hedefleri öngördüğünü, bu hedeflere ulaşılamaması durumu ile ilgili çalışanlar açısından değerlendirme konusu yapıldığını. müvekkilleri açısından faaliyet gösterdiği bölgedeki eczane sayısı belli olmasına ve bu eczaneler ile yapılacak iş potansiyeli aşağı yukarı belli olmasına rağmen, davacı tarafın ısrarla gerçekleşmesi imkansız birtakım hedefler ileri sürdüğünü ve müvekkillerinin yoğun ve sistematik bir baskıya ve mobbinge maruz bırakıldığını, müvekkillerinin hak ettiği fazla mesai ücretini alamaması hususunun yanı sıra uçuk kaçık satış hedefleri üzerinden süreklileştirilen bir baskıya maruz bırakılması, görev tanımıyla uyuşmayan işlere zorlanması, mesleki ve sosyal etik değerlerle örtüşmeyen yönetimsel çalışma politikaları sürdürülmesi neticesinde, davalının davacı şirketteki işinden ayrıldığını, davalı müvekkillerinin dava dilekçesinde tamamına yer verilen matbu görev tanım formundaki iş tanımından da açıkça anlaşılacağı üzere aslında dışarıda çalışan şirket çalışanları ile sorumlu-yönetici pozisyonundaki şirket yetkilileri arasında kontak kurar pozisyonda çalıştığını. davacı tarafın her ne kadar müvekkilleri için, – görev tanımının kısıtlılığı kendilerince sunulan görev tanım formundan anlaşılmakta olmasına rağmen – oldukça geniş yetkilerle donatılmıştır dese de, müvekkilleri açısından bunun bir karşılığının olmadığını, hal böyle iken, müvekkillerince haiz olunduğu belirtilen birtakım ticari bilgi, proje ve koşullar ile davacıya zarar verme olasılığının kabulü bir yana, bu ihtimalin tartışılması dahi kabul edilemeyeceğini, görev alanı son derece kısıtlı olan ve birden fazla birim ve kurul eliyle yönlendirilip denetlenen müvekkilleri için davacı şirketin ticari sırlarına haiz olduğunun ileri sürülmesi mümkün olamayacağını, müvekkillerinin ilaç pazarlama sektöründe 20 yılı aşkın süredir faaliyet gösteriyor olması, meslek alanının bundan ibaret, bununla sınırlı olması nedeniyle başkaca bir iş alanında faaliyet göstermesinin mümkün olamayacağını, müvekkilleri açısından rekabet ihlali koşullarının bulunmadığını ve davacının bu beyanlarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir ân için ihlal olgusunun gerçekliği varsayılacak olsa bile, mevcut içeriğiyle bu sözleşmede yer alan hususlar rekabet etmemeyi değil, ekonomik özgürlük kısıtlaması ile beraber fiilen ekonomik ve sosyal anlamda kelepçelemeyi getireceğini, müvekkillerinin davacı bünyesinde çalıştığı kısa dönemde de işinin gereğini layıkıyla yerine getirmiş olmasına rağmen yukarıda bahsedilen beyanlardan dolayı işten ayrılmak durumunda kaldığını, davacı tarafça müvekkillerine imzalatılan ve davacının haksız tazminat talebine dayanak yapılan sözleşme de müvekkillerinin ayrılmasının önüne geçmek ve böyle bir durumun gerçekleşmesi durumunda koz olarak kullanılmak üzere imzalatıldığını, müvekkillerine imzalatılan bu sözleşmede öngörülen yaptırım tek taraflı olduğunu, davacı açısından buna denk bir düzenleme yapılmadığını, müvekkillerinin çalışan işçi pozisyonunda olduğu göz önünde bulundurulduğunda, işbu sözleşme karşısında müvekkilin hukuken korunmasız bırakıldığını, davacı tarafın derdest bir haksız rekabet dosyası üzerinden temellendirmeye çalıştığı iddialarına dayanak bulmak ve hukuken batıl sözleşmeyi geçerliymişçesine dikkate alınmasını sağlamak maksadı ile müvekkillerinin davacı şirkete ait ticari sır ve bilgilere haiz olduğunu ve bunların kullanıldığını iddia ettiğini, davacının hangi bilgilerin ve teknik sırların ne şekilde kullanıldığı hususunda da herhangi bir açıklama yapmaya gerek duymadığını, Oysa Yüksek Mahkeme bu tür davalarda teknik sır ve bilgilerin ne şekilde kullanıldığının izah edilmesi gerektiğini, müphem bırakılmasının davanın reddi gerekçesi yapılması gerektiğini belirttiğini, davacı tarafın iddialarının aksine, müvekkillerinin davacı iş yerindeki ünvanı Bölge Satış Müdürü olsa da, fiilen sıradışı olmaktan uzak nitelikte bir çalışma alanında faaliyet gösterdiğini, davacı şirket bünyesinde sadece 6 aylık bir süre zarfında çalışmış olan müvekkilerinin davaya konu rekabet yasağı ihlali koşullarını taşımadığı açık olduğunu beyanla, davanın reddini talep ettiklerini

KANITLAR VE GEREKÇE:
-Dava, işçinin rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasına dayalı ceza koşulu (cezai şart) alacağının tahsili istemine ilişkindir.
-Mahkememizce SGK kayıtları, hizmet döküm cetveli, işyeri kayıtları ve davacı şirketin ticaret sicil kayıtları celp edilerek dosya arasına alınmış, taraf tanıkları dinlenmiştir.

-Rekabet yasağı 6098 sayılı TBK’ nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ila 447. maddelerinde düzenlenmiştir.
– İşçinin iş/hizmet sözleşmesinin devamı süresince işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Dürüstlük kuralı gereğince bu yükümlülük bazı durumlarda sözleşmenin sona ermesinden sonra da belli bir süre devam etmelidir. Zira işçinin çalışması esnasında elde ettiği bazı bilgileri iş akdinin sona ermesinden sonra kullanması işverenin haklı menfaatlerine zarar verebilir. Buna karşılık, Anayasa’nın 48 inci maddesinde güvence altına alınan işçinin dilediği alanda “çalışma ve sözleşme özgürlüğü”, onun hayatını kazanması yanında yine Anayasa’da öngörülmüş olan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla (md. 5, 17) doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla iş/hizmet sözleşmelerinde sözleşme sonrası rekabet yasağı kapsamında işverenin rekabet nedeniyle ortaya çıkabilecek haklı menfaati ile işçinin çalışma ve sözleşme özgürlüğünün dengelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle TBK’da bu dengeyi sağlamaya yönelik özel düzenlemeler yapılmıştır.
-Bu dengenin sağlanması amacıyla kanunda öngörülen rekabet yasağı anlaşması, hizmet sözleşmesiyle bağıtlanan işçinin sözleşmenin sona ermesi sonrasında iş sahibiyle rekabet edeceği bir işi kendi adına yapmamasını ve rakip bir işyerinde çalışmamasını, böyle bir kuruluşta ortak ve başka sıfatlarla ilgili olmayacağını öngören anlaşma olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı C. 1, Ankara 2021 s. 926).
-Türk Borçlar Kanunu’nun 444/1 inci maddesi gereğince fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.
– İşçi ile işveren arasında TBK’nın 444 ve devamındaki maddelerinde işaret edilen koşullar dahilinde tesis edilecek rekabet yasağı sözleşmesi, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesine konulacak bir hükümle düzenlenebileceği gibi bu hususta ayrı bir metin ile rekabet yasağı sözleşmesinin akdedilmesi mümkündür. Her iki durumda da rekabet yasağı, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinden bağımsız olarak varlığını sürdürür. Başka bir anlatımla hizmet sözleşmesi içerisinde ayrı bir hüküm olarak rekabet yasağı kaydının mevcudiyeti hâlinde, taraflar arasındaki sözleşmede hem hizmet ilişkisinin devamı süresince geçerli olan bir hizmet sözleşmesinin, hem de hizmet ilişkisi sona erdikten sonraki döneme dair yükümlülükler içeren bir rekabet yasağı sözleşmesinin varlığı kabul edilerek tarafların her iki sözleşme ile bağlı oldukları kabul edilmelidir.
-Rekabet yasağı sözleşmesine aykırı davranışların sonuçları ise TBK’nın 446 ncı maddesinde düzenlenmiş olup buna göre rekabet yasağına aykırı davranan işçi, işverenin bu sebeple uğradığı tüm zararları gidermekle yükümlüdür. Öte yandan rekabet yasağına aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmış ise işçi, sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, ceza koşulu olarak öngörülen meblağı ödeyerek rekabet yasağına dair borcundan kurtulabilecektir; ancak işverenin ceza koşulu olarak belirlenen miktarı aşan zararları da işçi tarafından tazmin edilmelidir (TBK md. 446/2).
Türk Borçlar Kanunu’nun 420/1 inci maddesine göre hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersiz olacaktır. Buna göre hizmet sözleşmelerinde işçi aleyhine öngörülecek ceza koşulu, ancak işverenin de bu konuda bir karşı edim yükümlendiği durumlarda geçerli olacaktır. Burada kanun koyucu, hizmet sözleşmelerinde işveren karşısında dezavantajlı konumda olan işçinin korunması amacıyla, işveren tarafından sözleşmenin düzenlenmesi sırasında işçiye dayatılması mümkün olan ceza koşulunun geçerliliğini, işveren aleyhine uygun bir karşı edimin varlığı koşuluna bağlamıştır.
-Öte yandan, TBK’nın 446 ncı madde hükmündeki düzenlemeden hareketle rekabet yasağı sözleşmesinde işçi aleyhine ceza koşulunun öngörülebileceği anlaşılmakla, anılan ceza koşulunun geçerliliği herhangi bir karşı edim yükümlülüğüne bağlanmamıştır. Başka bir anlatımla; rekabet yasağı sözleşmelerinde işçi aleyhine öngörülebilecek ceza koşulunun geçerliliği, bu konuda işverenin karşı edim yükümlülüğüne bağlı değildir. Zira anılan hükümde, cezai şarta dair işveren tarafından karşı edim yükümlülüğüne ilişkin herhangi bir geçerlilik koşulu aranmaksızın; sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçinin öngörülen cezai şartı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabileceği ve işçinin cezai şartı aşan zararları gidermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Nitekim rekabet yasağı sözleşmelerinde işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edim, ancak aşırı nitelikteki rekabet yasağının sınırlandırılmasında hâkim tarafından nazara alınması gereken unsurlardan biri olarak TBK’nın 445/2 nci maddesinde ayrıca düzenlenmiş olup bunun dışında rekabet yasağı sözleşmelerinde işçi aleyhine öngörülecek ceza koşulunun geçerliliği için herhangi bir karşılıklılık unsuru aranmamıştır.
-Nitekim bu hususlara Hukuk Genel Kurulu’nun 08.03.2023 tarih 2021/11-477 esas 2023/179 karar sayılı ilamında da yer verilmiştir.
-Somut olayda davacı ile davalı arasında bir iş sözleşmesinin imzalandığı, iş bu sözleşmenin VIII. NOLU maddesinde; “İş sözleşmesinin sona ermesinden sonra iş akdi feshedilen yönetici iki yıl süreyle kendi namına işveren ile rekabet edecek bir iş yapamayacağı gibi aynı veya benzeri bir iş nevi ile iştigal eden bir kuruluşta çalışamaz, ortak olamaz, alakadar olamaz. Yönetici bu şartlara aykırı davranırsa işverene ayrıldığı tarihteki son brüt ücretinin iki yıllık tutarında cezai şart olarak tazminat ödeyecektir. İşverenin bu nedenle başkaca zararı doğarsa bu zararı da ayrıca talep hakkı saklıdır. İşveren, yöneticinin yasaklanan davranışlarının engellenmesini ve durdurulmasını ilgili mercilerden talep edebilecektir.” düzenlemesine yer verildiği görülmektedir.
-Her ne kadar davalı tarafça iş bu rekabet sözleşmesine ilişkin hükmün hukuka aykırı ve geçersiz olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere TBK’nın 446 ncı madde hükmündeki düzenlemeden hareketle rekabet yasağı sözleşmesinde işçi aleyhine ceza koşulunun öngörülebileceği sabit olduğundan, sözleşmede yer alan rekabet yasağına ilişkin maddenin geçersiz olduğuna ilişkin iddialar yerinde görülmemiştir.
-Davalı tarafın cevap dilekçesi ile davalı asilin iş sözleşmesini işverenden kaynaklı sebeple feshettiğini ve davacı şirkette yalnızca 6 ay çalıştığını iddia ve beyan ettiği görülmektedir. Ancak taraf beyanları ve uyap kayıtlarına göre yapılan incelemede davalı tarafça sözleşmenin haklı sebeple feshedildiğine ilişkin bir dava ikame edilmediği, davalının mobbing iddialarına ilişkin bir bilgi ya da belgenin dosyaya ibraz edilmediği, davalının iş akdinin kendisi tarafından feshedildiği, bu hususun aksini ispat eder nitelikte bir delilin ibraz edilmediği anlaşılmakla davalı tarafın bu yöndeki beyanlarına Mahkememizce itibar edilmemiştir.
-Davalı tarafça müvekkilinin iş tanımı ve görev alanı sınırlı olduğundan davacıya zarar verme ihtimalinin bulunmadığı iddia ve beyan edilmiştir. Mahkememizce dinlenen tanık beyanlarına davalı yanın davacı şirkette bölge satış müdürü olarak çalıştığı, akabinde davacı şirketten ayrıldığı ve dava dışı … Ecza Deposu’nda çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Yine tanıkların istikrarlı bir şekilde beyanlarında belirttiği üzere davalı tarafın dava dışı şirkette bölge sorumlusu olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır.
-Dosyada mevcut ticari sicil kayıtları ile dinlenen tanık beyanlarında da da anlaşıldığı üzere, davacı şirket ile davalı yanında iş akdinin feshinden sonra çalışmaya başladığı … Ecza Deposu AŞ’nin faaliyet alanlarının aynı olduğu, her iki şirketinde çalıştıkları bölgelerde ilaç tedariki alanında işlerle iştigal ettikleri görülmektedir.
-Buna göre her ne kadar davalı tarafça müvekkilinin iş tanımı ve görev alanı sınırlı olduğundan davacıya zarar verme ihtimalinin bulunmadığı ileri sürülmüş ise de taraflar arasındaki sözleşme kapsamında cezai şart isteminin talep edilebilmesinin “zarar” koşuluna bağlanmadığı, davalı işçinin davacı şirketle aynı iş kolunda faaliyet gösteren dava dışı şirkette çalışmaya başladığı, yine bölge satış müdürü sıfatıyla davacı ve dava dışı şirketin faaliyet gösterdiği alanda işin sırrına vakıf olmasının kaçınılmaz olduğu, cezai şart yönünden bu hususların varlığının zarar tehlikesi yönünden yeterli olduğu anlaşılmakla davalının aksi yöndeki beyanlarına itibar edilmemiştir.
-Bu kapsamda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacı tarafın sözleşme kapsamında talep edebileceği cezai şart miktarının hesaplanması amacıyla dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından düzenlenen 01/08/2023 tarihli raporda özetle; davacının taleplerinde haklı çıkması halinde davalıdan talep edebileceği toplam cezai
şart miktarının 86.400,00 TL olabileceği, ancak TBK m. 182 uyarınca cezai şartın miktarı konusunda inidirim yapıp yapmama
ile kapsam ve süre yönünden sınırlama yapıp yapmama, dolayısıyla cezai şartın nihai bedelini
belirleme noktasında takdir yetkisinin Mahkemeye ait olduğu görüş ve kanaatinin bildirildiği görülmüştür.
-Bilirkişi raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, tarafların bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarını ibraz ettikleri görülmüştür.
-Mahkememizce alınan rapor dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve kanaat verici bulunmuştur.
-Davacı tarafın bilirkişi raporu doğrultusunda dava değerini ıslah yoluyla arttırdığı, ıslah talebiyle neticeten 86.400,00 TL cezai şartın yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği görülmüştür.
-Türk Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesi uyarınca, fahiş ceza koşulunun tenkisi gerekir. Ceza koşulunun fahiş olup olmadığı tarafların ekonomik durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı ölçü olarak alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınacak ceza miktarı hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edilmelidir (Yargıtay 3. HD’nin 2022/1283 E- 2022/9035 K sayılı, 29.11.2022 tarihli emsal kararı).
-Somut olayda, tarafların sözleşmede kararlaştırdıkları ceza koşulunun miktarı, sözleşmenin sona eriş şekli, davalının eylemleri, davalının çalışma süresi ve çalışması sırasında elde ettiği gelir durumu dikkate alındığında, TBK 182/2 maddesi uyarınca takdiren %50 oranında tenkis yapılmasının hakkaniyete ve olaya uygun olacağı kanaatine varıldığından, tenkis suretiyle belirlenen 43.200,00 TL bedel üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
-Davacı tarafın ıslah talebi doğrultusunda fazlaya ilişkin reddine karar verilen kısım Türk Borçlar Kanunu’nun 182/son maddesi uyarınca belirlenerek reddedildiğinden yargılama giderlerinin tamamı davalı yan üzerinde bırakılmış, bu doğrultuda aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile;
-TBK 182/2 maddesi uyarınca takdiren %50 oranında tenkis suretiyle belirlenen 43.200,00 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 2.950,99-TL karar ve ilam harcından davacı tarafın peşin harç ve ıslah harcı olarak yatırılan toplam 1.519,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.431,69- TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından peşin harç ve ıslah harcı olarak yatırılan toplam 1.519,30-TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yargılama sırasında sarf edilen 59,30-TL başvurma harcı, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti, 332,70- TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere 3.392,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap edilen 17.900,00- TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Bakiye gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa derhal iadesine,
8-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Büyükçekmece Arabuluculuk bürosunun …. numaralı arabuluculuk dosyasında Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 680,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair; tebliğden itibaren İKİ HAFTA içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/09/2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim ….
e-imzalıdır