Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1037 E. 2023/666 K. 20.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/1037 Esas
KARAR NO : 2023/666

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/11/2022
KARAR TARİHİ : 20/06/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında … tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan … Fuarına katılım için fuar katılım sözleşmesi imzalanmış olduğunu, fuar katılım sözleşmesine göre katılım bedelinin 49.522,13 TL olduğunun kararlaştırılmış olduğunu, müvekkili şirketin, fuar katılım bedelini … Bankası A.Ş. … Şubesinin 30.11.2019 tarihli 44.569,92 TL bedelli çeki ve ekte sunmuş oldukları 21.05.2019 tarihli 4.952,21 TL banka havalesi ile toplamda 49.522,13 TL ödemiş olduğunu, müvekkili şirketin, sözleşmeden doğan edimini yerine getirmiş olduğunu, bu konuda herhangi bir ihtilaf bulunmadığını, … tarihleri arasında yapılması planlanan …. Fuarı, sırasıyla …, ikinci kez …., üçüncü kez …., dördüncü kez …., beşinci kez …., altıncı kez olarak … tarihine ertelenmiş olduğunu, müvekkili şirketin, fuar katılım bedelini ödediği halde buna yönelik bir hizmet almamış olduğunu, fuarın pandemi sebebi ile ertelenmesinin davalıya sınırsız şekilde fuarı erteleme ve sözleşmeyi tek taraflı olarak genişletme ve değiştirme hakkı vermediğini, davalı kurumun, 04.03.2022 tarihli yazısında; “bu kez aynı fuarın yapılması planlanan tarih … tarihinden yaklaşık 2 buçuk yıl sonra sözleşmede kararlaştırılan İstanbul yerine Antalya’da ay daha ufak bir fuar alanında yapılacağını, sözleşmeler için hiçbir ilave ücret talep edilmeyeceğini, fuar organizasyon işlem dosyasının oluşturulmak üzere kendileri ile iletişime geçmeleri gerektiği” belirtilmiş olduğunu, davalının, bu yazısı ile üstü kapalı olarak müvekkili şirketi bu fuara katılmaya zorlamış olduğunu, taraflar arasında Antalya ilinde yapılacak yeni fuarın tarihinin de müzakere edilmemiş olduğunu, davalının 04.03.2022 tarihli yazısında; “…. Merkezinin hukuka aykırı tutumlara girdiğini ve bu nedenle fuar yeri kiralamayacağı, bu nedenle fuarın Antalya ilinde yapılacağını, katılımın zorunlu olduğunu” ileri sürülmüş olduğunu, sözlü yapılan görüşmelerde TOBB veya Ticaret Bakanlığı’nı ileri süren davalının bu kez ise …. Merkezi üzerinden birtakım bahaneler ileri sürdüğünün görülmekte olduğunu, davalının …. Merkezi arasındaki iç ilişkinin müvekkili şirkete karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, davalının, bu fuarın gerçekleştirilse bile gelecek katılımcıların son derece sınırlı olacağını bu yazısı ile kabul etmekte olduğunu, müvekkili şirketin tekstil, halı vb. işlerle iştigal etmekte olup sezonluk olarak üretilen ürünlerin geniş kitleye tanıtılması adına İstanbul ilinde gerçekleştireceği ve daha geniş katılım beklendiği fuarda sergilenmesinde yararı bulunduğunu, aradan geçen 2.5 yıl zaman zarfı dikkate alınarak sözleşmenin devamında artık müvekkili şirketin bir menfaatinin kalmadığını, elde edeceği faydanın ortadan kalktığını, müvekkili şirketin, fuarın sözleşme ile kararlaştırılan …. tarihinde İstanbul ilinde düzenleneceği inancı ve düşüncesi ile sözleşmeyi imzalamış, davalının, müvekkili şirketin katılımı daha düşük ve İstanbul iline uzak olan Antalya ilinde yapılacak fuara katılması gerektiğini belirtmekte olduğunu, davalının İstanbul ili yerine Antalya ilinde yapılacağı bildirilen fuara katılmaya zorlanmasının, TMK’nun 2. maddesinde yer alan objektif iyiniyet kurallarına ve hakkaniyete de aykırı olduğunu, davalı tarafça yeni bir tarih belirlense bile müvekkili şirket ile müzakere edilmeden farklı bir tarihte aynı ülkede veya başka bir ülkede düzenlenecek fuara katılmaya zorlanmasının kabul edilmesinin, hukuken mümkün olmadığını, ifanın muayyen bir zamanda yapılacak olması veya ifa zamanının alacaklı için önem taşıdığı hallerde borcun sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin İstanbul ilinde katılmasını planladığı fuardan yaklaşık 2.5 sene sonra Antalya ilinde yapılacak fuara katılmasında sözleşme ile beklediği faydanın da ortadan kalkmış olduğunu, taraflar arasında anlaşmaya konu fuarın planlanan tarihte yapılamaması, Mayıs 2022 yılında planlanan fuarın da yapılamaması hep birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında anlaşılan tarihlerde fuarın yapılamamış olması ve sonrasında yapılması planlanan fuarların da iptal olması, müvekkili şirket açısından belirsizlik içeren bir durum olup, müvekkili şirketten fuar katılım sözleşmesinin yerine getirilmesini beklemenin doğru bir çözüm olmayacağını, bu durumda somut olayda müvekkili şirket açısından sürekli imkansızlık hükümlerinin uygulanmasının daha yerinde olacağını, müvekkili şirketin, fuar katılım bedeli olarak ödediği 49.522,13 TL’nin davalıdan tahsili için Bakırköy ….. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyası ile 01.09.2022 tarihinde ilamsız icra takibi başlatmış olduğunu, davalının, borcu olmadığını ileri sürmüş ve tüm borca haksız şekilde 01.09.2022 tarihinde itiraz etmiş olduğunu, davalının itirazının, müvekkili şirkete tebliğ edilmemiş, itiraz dilekçesinin, UYAP sisteminden öğrenilmiş olduğunu beyanla; Bakırköy ….. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasında yapılan itirazın iptaline, asıl alacağa takip tarihinde belirtilen değişen oranlarda yıllık avans faizi uygulanmasına, davalının itirazında haksız olması ve alacağın likit olması nedeniyle davalı aleyhine asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin pandemi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlar ve yayınlanan genelgeler nedeni ile fuarı ertelemek zorunda kalmış, belirlenen tarihte yurt dışından misafirlerin pandemi nedeniyle katılamayacak olmaları nedeniyle fuar katılımcıları tarafından ertelenmesinin talep edilmiş olduğunu, 11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde görülen Covid-19 vakaları ile birlikte başlayan süreçte sokağa çıkma yasakları nedeniyle ülke genelinde tüm toplantı, gösteri, konser vb. organizasyonların yasaklanmasıyla …. Fuarının da müvekkili şirket tarafından yapılamamış bu sebeple fuar …. tarihine ertelenmiş olduğunu, bu tarihte de ülkemizde ve tüm dünyada pandeminin etkilerinin devam etmesi, Amerika, Avrupa ülkeleri ve diğer bazı ülkelerin Türkiye’yi kırmızı listeye alması yani Türkiye’ye seyahat kısıtlaması getirmesi, yine pandemi kaynaklı seyahat prosedürlerinin zorlaşması, aşı zorunluluğunun getirilmesi, karantina süreçleri, bu dönemde bilet fiyatlarının fahiş oranda artması gibi sebeplerden dolayı yurt dışından gelecek birçok katılımcının fuara katılamayacağını bildirmesi üzerine bu durum fuara katılacak şirketlere bildirilmiş; buna mukabil birçok şirketten, tekstil sektörünün yurt dışına hitap etmesi ve dolayısıyla fuara yurt dışından misafirlerin katılmasının çok önemli olduğu, fuarların yapılış amacı yurt dışından müşteri kazanmak, yurt dışı pazarına açılmak olduğundan yurt dışından misafirlerin gelmemesi halinde fuarın yapılmasının bir anlamı olmayacağı belirtilmiş ve bu nedenle fuarın katılımcısı olan şirketler ve sektör temsilcileri tarafından fuarın ertelenmesi talep edilmiş olduğunu, hizmetin ertelenmesinde müvekkiline atfedilecek bir kusur bulunmadığını, müvekkili şirketin de söz konusu fuarları yapabilmek için fuar alanını en az 1 yıl önceden kiralanmakta, bunun için reklam ajanslarıyla anlaşmalar yapılmakta, personel alımı gerçekleştirilmekte, ses ve görüntü sistemleri için anlaşmalar yapılmakta, temizlik şirketleriyle anlaşmalar yapılmakta olduğunu, bir fuarın organize edilme bedelinin milyon liraları bulmakta, ayrıca Ticaret Bakanlığı, TOBB, Belediye ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlardan prosedür gereği izinler alınmakta olduğunu, söz konusu fuarın Covid-19 kaynaklı nedenlerle yapılamamasının müvekkili şirketi de telafisi oldukça zor zararlara uğratmış olduğunu, fuarın sanki keyfe keder nedenlerle yapılmadığını ve bu durumdan müvekkili şirketin bir menfaati varmış gibi lanse edip müvekkili şirkete kusur ve kötüniyet hamledilmesinin mümkün olmadığını, bu hususta mahkememizin taraflar arasındaki menfaatler dengesini göz önünde bulundurması gerektiğini, ayrıca davacı tarafından, aynı dönem başka fuarların yapıldığı ancak … fuarının yapılmadığı yönündeki değerlendirmenin yerinde olmadığını, her fuarın dinamiklerinin birbirinden farklı olduğunu, söz konusu … Fuarı ve … fuarlarının birkaç yıldır düzenlenen fuarlar olup daha çok ulusal nitelikli fuarlar olduğunu, ancak … fuarının 2005 yılından beri toplamda 25 defa düzenlenmiş olan bir fuar olup uluslararası bir fuar olduğunu, gerçekten de uluslararası arenada bilinen, değeri milyon dolarları bulan, ülkemize en fazla yabancı misafir ve yatırımcı çeken fuarlardan biri olan … fuarını, diğer fuarlar ile karşılaştırmanın makul olmadığını, diğer fuarlar ulusal çapta fuarlar iken … fuarının milli katılımlı Uluslararası bir fuar olduğunu, kaldı ki yalnızca dava konusu fuar değil yaşanan süreç nedeni ile başkaca fuarlarında ertelenmiş olduğunu, … fuarı uluslararası arenada bilinir bir fuar olduğundan birçok yabancı devlet tarafından katılım sağlanan milli katılımlı fuar olduğunu, pandemi sürecindeki uluslararası yasak ve kısıtlamalar, ülkeler arası uçuşların yasaklanması, aşılama politikaları, Türkiye’nin kırmızı listeye alınması gibi sebeplerle milli katılımlar iptal edilmiş, verilen teşvikler kesilmiş olduğunu, hal böyle olunca uluslararası ölçekli fuarı gerçekleştirmenin, finansal açıdan yapılmasında bir menfaat olmayacağını, nitekim katılımcı şirketlerin ve sektör temsilcilerinin yabancı misafir ve yatırımcıların katılmayacağı fuarın yapılmasında maddi bir menfaat olmayacağı, yatırım alınamayacağı gerekçesiyle fuarın ertelenmesi talep edilmiş olduklarını, bu bağlamda fuarın ertelenmiş olduğunu, sonuç itibariyle; bahsi geçen fuarların yapılmasının ancak … fuarının yapılmaması hususunun birlikte değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, her fuarın dinamikleri, kapsamı hinterlandı farklı olduğundan ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini, Yargıtay kararlarında, mücbir sebeple ertelenen fuarlardan organizatör şirketin sorumlu tutulamayacağı, bu sebeple sözleşmeden dönme ve ödenen bedelin iadesinin istenemeyeceğinin ifade edilmekte olduğunu, yine bu kapsamda fuarın ertelenmesi nedeniyle Ticaret Bakanlığı tarafından müvekkili şirket aleyhine inceleme başlatılmış, buna ilişkin müvekkili şirketten bilgi ve belge istenilmiş, müvekkili şirketin ise gerekli bilgilendirmeyi yapmış, inceleme sonunda müvekkili şirket hakkında herhangi bir müeyyide uygulanmamış ve müvekkili şirket lehine sonuç çıkmış olduğunu, görüldüğü üzere … fuarının Mayıs 2022’ye ertelenmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, söz konusu ev tekstili fuarı …. tarihlerinde gerçekleştirilmiş olup davacıya fuar alanında yer tahsisi yapılmasına rağmen katılım sağlamamış olduğunu, müvekkili şirketin mücbir sebep nedeniyle ertelenen fuar organizasyonunu … tarihleri arasında …. Merkezinde gerçekleştirmiş olduğunu, gerçekleştirmiş oldukları fuarda davacı … müvekkili ile aralarında münakit fuar katılım sözleşmesinde belirtilen nitelik ve hacimde yer ve stant tahsisi gerçekleştirilmiş olduğunu, davacı … fuarın ertelendiğine ilişkin yeni tarih ve yer ile ilgili ihtarat ve bilgilendirme yapılmış olduğunu, fuara ilişkin olarak erteleme tarihi ve yer bilgisi bulunmasına ve kendisine yer tahsisi yapılmasına rağmen katılım sağlamamış olduğunu, müvekkili şirketin fuar organizasyonunu gerçekleştirerek sözleşmenin yüklemiş olduğu görevi ve yükümlülükleri yerine getirmiş ve sözleşmeyi gereği gibi ifa etmiş olduğunu, fuarın gerçekleştirildiğine ilişkin hususun TOBB’ a müzekkere yazılarak fuar sonuç belgesinin celbi ile görülecek olduğunu, gerek taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümleri, gerekse fuarın geçekleştirildiği ve davacıya yer tahsisi yapıldığı dikkate alındığında, fuara katılım sağlamayan davacının akdedilen sözleşme gereğince ödemekle yükümlü olduğu bedeli müvekkili şirkete vermesi gerektiğini, müvekkili şirketin, fuarın tarihini değiştirme hakkı bulunduğunu, fuar tarihinin değiştirilmesinin katılımcılara sözleşmeyi fesih ve ödenen bedelin iadesi hakkı vermediğini, davalı şirket ile yapılan “Fuar Katılım Sözleşmesi”nin 2. Maddesinde; “Fuar Katılım Sözleşmesini imzalayarak işbu Form’da belirtilen Düzenleyici’nin organize ettiği sergi veya fuara katılmayı kabul eden katılımcı, bu imzadan sonra fuara katılmayı reddetse dahi Katılımcı’nın maddi ve manevi yükümlülükleri devam eder. Katılımcı, fuar katılım koşulları, sergi veya fuarın yeri, Katılımcı’nın fuar alanındaki yeri, DÜZENLEME TARİHLERİ, unvanı vb. hususlarda, Düzenleyici’nin, sektörün talebi, ekonomik durumu, organizasyon gerekleri veya kendi takdiri ile yapacağı değişiklikleri (fuarın kısmen veya tamamen iptali dahil) peşinen kabul eder. Bu durum sözleşmenin fesih sebebi değildir. Katılımcı’nın ücret ödeme yükümlülüğü devam eder. Katılımcı, ancak Düzenleyici’nin yazılı teyidi ile fuardan çekilme hakkına sahiptir. Düzenleyici, Fuardan 3 gün öncesine kadar, hiçbir sebep göstermeksizin yazılı bildirimde bulunarak sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir ve Katılımcı’yı fuardan çıkarabilir.” hükmü yer aldığını, buna göre; müvekkili şirketin, sektörden gelen talepler, organizasyon gerekleri yahut hiçbir sebep göstermeksizin fuar tarihini değiştirme hakkına sahip olduğunu, bu duruma katılımcının itiraz etme hakkı olmadığı gibi, bu durumun bir fesih sebebi de olamayacağını, bu sebeple davalı şirketin, Fuar Katılım Sözleşmesini feshetme ve yapmış olduğu ödemeleri talep hakkı bulunmadığını, davacı tarafın Anonim Şirket olması nedeniyle TTK’ya tabi olduğunu, basiretli tacir gibi hareket etme zarureti bulunan tarafların akdetmiş oldukları sözleşmenin her maddesi ile bağlı olduklarını, davacının, ticari şirket olması nedeniyle Türk Ticaret Kanununa tabi olduğunu, davacı tarafın şirket olması nedeniyle basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiği kuralından hareketle, Fuar Katılım Sözleşmesi ve bunun özelinde 2. madde hükmü cari olup davacı katılımcının, fuar tarihinin değiştirilmesi halinde katılımcının sözleşmeden dönme ve bedelin iadesini talep etme hakkı söz konusu olmadığını, bundan bahisle somut olayda; davacı …, tacir sıfatıyla fuar katılım sözleşmesini incelemiş, hüküm ve sonuçlarını öngörerek ve kabul ederek sözleşmeyi akdetmiş olduğunu, bu şekilde olmasa bile TTK uyarınca basiretli tacir olmak vasfıyla hüküm ve sonuçları öngörerek sözleşmenin akdedildiğinin varsayılmakta olduğunu, müvekkili şirketin katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yapmış personelini çalıştırmış maaşlarını vermiş istihdam sağlamış devlete vergilerini ödemiş olduğunu, bütün bu gerçeklik dikkate alındığında verilen hukuka aykırı karar ile müvekkili şirketin iradesi dışında doğan, bir mücbir sebep olan pandemi süreci nedeni fuarın ertelenmiş olduğunu, taraflar arasındaki menfaatler dengesi dikkate alınması, ahde vefa ilkesinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, fuarın uzak bir tarihe ertelenmesinde müvekkili şirketin bir kusuru bulunmadığını, bir fuarın tarihinin belirlenebilmesi için fuarın yapılacağı alanın takviminde yer olması; fuarın yapılacağı şehirde, fuarın yapılacağı tarihten bir ay önce ve bir ay sonra aynı sektöre ilişkin başka bir fuarın olmaması gibi değişkenler bulunduğunu, özellikle son iki yılda pandemi sebebiyle tüm fuarların ertelenmesi sebebiyle TOBB Fuar Takviminin sıkışması, fuar alanlarında yer bulunamaması, aynı sektöre ilişkin 1 ay içerisinde aynı fuarın yapılamaması kuralı sebebiyle mecburen fuarın …. tarihine ertelenmiş, yine “1 ay” kuralı sebebiyle de, katılımcıların daha fazla mağdur olmaması adına İstanbul içerisinde yakın bir tarihte yapılamayacak olması nedeniyle fuarın Antalya’ya alınmış, ayrıca müvekkili şirketin, söz konusu … fuarı katılımcılarının tamamına, yaşanan enflasyon sebebiyle ülkemizde maliyetlerin neredeyse 10 katına çıkmasına rağmen hiçbir ek ödeme almaksızın ve tahsis edilen alandan hiçbir kesinti yapmaksızın yeniden katılım imkanı sağlamakta, buna bağlı olarak da halihazırda yüzlerce şirketin katılım sağlamış olduğunu beyanla; haksız, kötüniyetli ve hukuki mesnetten yoksun huzurdaki davanın reddine, asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, tüm yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, sözleşmeden dönme ve ödenen bedel ile buna ilişkin yapılan masrafların tahsili istemine ilişkin olup, uyuşmazlık; taraflar arasında fuar katılım sözleşmesi imzalandığı ve sözleşme bedelinin ödendiği, … tarihleri arasında düzenlenecek … fuarının ertelendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın fuarın ertelenmesi konusunda davalı tarafa izafe edilebilecek kusurun bulunup bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereğince davalının erteleme hakkının bulunup bulunmadığı, davacının sözleşmeden dönme ve bedelin iadesi ile maddi zararların tazminini talep edip edemeyeceği, edebilecekse miktarına ilişkindir.
Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının celbi talep edilmiş, dosya uyap sistemi üzerinden mahkememize gönderilmiş olup, davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine 49.522,13 TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı şirket tarafından takibe itiraz edildiği anlaşıldı.
Davacı tarafın ödeme yaptığını iddia etmiş olduğu çekin ibraz bilgileri ilgili bankadan celp edilmiş olup incelenmesinde çek bedelinin 44.569,92 TL olduğu, çekin keşidecisinin davacı taraf olduğu, davalının lehtar olduğu, davalının çeki ciroladığı ve çek bedelinin tahsil edilmiş olduğunun ilgili müzekkere cevabında belirtildiği görülmüştür.
Havale ödemesine dair dekontun dosyaya celp edildiği, incelenmesinde davacı tarafından davalı hesabına 21.05.2019 tarihinde 4.952,21-TL havale ödemesi yapıldığı görülmüştür.
2004 Sayılı İİK 67. maddesi gereğince itirazın iptali davalarının görülüp hükme bağlanabilmesi için geçerli bir icra takibi bulunması, süresinde borca itiraz edilmesi ve 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması dava şartı niteliğindedir.
İtirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir (YHGK. 2017/19-1634 Esas – 2018/633 Karar sayılı ilamı).
Somut olayda davacı taraf, …– ….. Tekstili Fuarı’na katılım için sözleşme imzalandığını ancak fuarın … tarihlerinde yapılması gerekirken davalı tarafça birden fazla kez keyfi olarak ertelendiğini, bu nedenle sözleşmeden tek taraflı olarak döndüklerini beyan etmiş ve sözleşme kapsamında davalıya ödenen bedelin tahsili isteminde bulunmuş, davalı taraf ise söz konusu fuarın pandemi sebebi ile fuarın mücbir sebeple ertelendiğini, fuarın ilerleyen tarihlerde gerçekleştirildiğini, buna rağmen davalının fuara katılmadığını, aksi düşünülse dahi taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafa tek taraflı olarak fuar tarihi değiştirme hakkı tanıdığını iddia etmiştir.
Buna göre taraflar arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava konusu …– …..Tekstili Fuarına katılım için taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davacı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığı, davalının fuarın ertelenmesine gerekçe gösterdiği mücbir sebep ve sözleşme maddelerine ilişkin iddialarının yerinde olup olmadığı ve neticeten davacının sözleşmenin tek taraflı feshi karşısında davalı tarafa ödediği bedelin iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu doğrultuda uyuşmazlığın iki yönden ele alınması gerekmektedir. Bunlardan biri davalı tarafın mücbir sebep iddiasının irdelenmesi, bir diğeri ise taraflar arasında ihtilafsız olan ve davalı tarafa fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkı tanıyan fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi’nin uygulanma imkanının bulunup bulunmadığıdır.
Mücbir sebep, günümüzde akdedilen sözleşmelerde sıklıkla yer alan bir kavram olmakla birlikte, Türk Hukuku’ndaki uygulamasının hangi esaslar çerçevesinde gerçekleşeceği doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmektedir.
Öğretiye göre; mücbir sebep, teori ve uygulamada genel olarak “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” olarak tanımlanmaktadır. Bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için zorunlu veya zorlayıcı bir olay gerçekleşmiş olmalıdır. Bu olay, doğal, sosyal ve hukuki bir olay olabilir, insana bağlı bir davranış da olabilir. Deprem, kasırga bunlardan birincisine örnek verilebilirken, savaş, darbe gibi olaylar ikincisine örnek olabilir. Bundan başka, mücbir sebep, borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında kalan harici bir olay olmalıdır. Diğer bir ifade ile zarar veren olay ile olayın meydana geldiği işletme arasında bir bağlantı olmamalıdır. Buna ek olarak mücbir sebep kaçınılmaz bir olay olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı aynı zamanda önlenmezlik kavramını da içerir. Zira mücbir sebebin diğer bir unsuru öngörülemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Önceden öngörülemeyen husus, olayın doğuracağı sonuçlar olarak algılanmalıdır.
Tanımdan da anlaşılabileceği üzere bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için bazı unsurları birlikte barındırıyor olması gerekir. Bunlar; öngörülemezlik, karşı konulamazlık, dışsallık ve kusursuzluktur. Bununla birlikte meydana gelen olağanüstü olay ile borcun ifa edilememesi arasında uygun illiyet bağının da olması gerekir. Bir başka anlatımla borcun ifa edilmesinin aşırı güçleşmesine veya imkânsız hale gelmesine tüm bu unsurları bir arada bulunduran bir olayın sebep olması gerekmektedir.
Yargıtay’a göre; sorumlu ya da borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2015/7538 Esas 2016/719 Karar, 11.2.2016 tarihli ilamında; “..davalının kuş gribi ve bombalamaların mücbir sebep oluşturduğu savunmasına tarafların tacir olmaları, olayların etkisinin sınırlı olduğunun belirlenmesi ve aralarındaki sözleşme nazara alınarak kabul görmediği, davalının doldurulmayan odalardan dolayı davacının tasarruf ettiği ve bunların düşülmesi gerektiği savunması da sözleşme hükümleri gereğince yerinde görülmediği..” hususlarına yer verilmiştir.
Dolayısıyla her somut olay nezdinde mücbir sebep nitelendirmesine neden olacak unsurların bir arada bulunup bulunmadığını değerlendirmek gerekecektir.
Mücbir sebep teşkil eden olay sebebiyle borçlunun, imkânsızlaşan ediminin karşılığında kusursuz olduğu için tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi alacaklı tarafından aynen ifaya da zorlanamamaktadır. Fakat alacaklı mücbir sebep halinde iki yola başvurabilecektir. Bunlar;
-Sözleşmenin sona ermesi
-Sözleşme var olduğu müddetçe yükümlülüklerin askıya alınmasıdır.
Borçlu taraf ifasını mücbir sebep teşkil eden olaydan dolayı gerçekleştiremediğinde alacaklı taraf, sözleşme sona ermediği ve borçlu, edimini ifa etmediği müddetçe sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünün ifasını askıya alabilmektedir.
Yukarıdaki yer verilen unsurlar ve kriterler çerçevesinde tanımı yapılan mücbir sebep, şartları oluşmuş ise bazı durumlarda borçlunun edimi ifa etmesini imkânsız hale getirmektedir. Kanun koyucunun, sözleşme sorumluluğunda esas aldığı kavram mücbir sebebin aksine “imkânsızlık” kavramıdır.
İfa imkânsızlığı, edimin ifa edilememe durumudur. Ancak bu kapsamda hangi hal ve şartların ifanın imkânsızlığına neden olacağının belirlenmesi gerekmektedir.
İmkânsızlığa neden olan olayın niteliğine göre fiili veya hukuki imkânsızlık ayrımı yapılmaktadır. İmkânsızlık tabi bir olaydan veya şahsın fiilinden doğabilir. İmkânsızlık fiili (maddi) bir sebepten ileri gelebileceği gibi, hukuki bir sebepten de doğabilir.
İfa imkânsızlığı, sürekli ifa imkânsızlığı ve geçici ifa imkânsızlığı olarak karşımıza çıkabilmektedir. Sürekli ifa imkânsızlığı, borcun ifa edilememesine yol açan engelin ortadan kalkmasının mümkün olmaması halinde gündeme gelmektedir. Sözleşmede kararlaştırılan edimin hukuki nedenlerle sürekli olarak imkânsız hale gelmesi, borçlunun ifa yükümünü, alacaklının da aynen ifayı talep hakkını sona erdiren sebeplerden biridir. İfa imkânsızlığının gerçekleştiği an itibariyle ifa yükümü kanun gereği (ipso iure) sona erer. İmkânsızlığın sözü edilen etkisi, yalnızca kararlaştırılan (birincil) edimi ifa yükümü üzerinde kendisini gösterir ve bu etki, imkânsızlıktan hangi tarafın sorumlu olduğu konusundan bağımsız olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, borçlu, imkânsızlıktan sorumlu olsa da olmasa da ifanın imkânsız hale gelmesiyle, aynen ifa yükümü sona erer.
Borçlunun aynen ifa yükümünün sona ermiş olması, tek başına geniş anlamda borcun da sona ermesi anlamına gelmez. Çünkü imkânsız hale gelen edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlunun aynı zamanda imkânsızlıktan sorumlu olması halinde, sona eren ifa yükümünün yerine, karşı tarafın bu nedenle uğradığı zararları tazmin yükümü doğar (TBK 112). Borçlunun imkânsızlıktan sorumlu olmaması halinde ise, ifa yükümü, yerine tazminat yükümü doğmaksızın sona ermiş olur (TBK 136/1).
Ancak bu halde borçlu, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde karşı edimi talep hakkını da kaybeder (TBK 136/1l). Bu durumda ise imkânsız hale gelen edimin alacaklısının imkânsızlıktan sorumlu olup olmadığı önem kazanır. Zira eğer ifa, alacaklının sorumlu olduğu bir sebeple imkânsız hale gelmiş ise bu, TBK 136/ll hükmü gereğince karşı edimi talep etme hakkını kaybeden borçlunun ifa gerçekleşebilseydi elde edeceği menfaatten, alacaklıdan kaynaklanan bir sebeple yoksun kalması anlamına gelir. Bu durumda, sona eren edim yükümünün alacaklısının, borçlunun, belirtilen nedenle uğradığı zararı tazmin etmesi gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi ile düzenleme getirilmiş olup sözleşme ile saklı tutulmamış ise asıl borcun sona ermesi halinde buna bağlı hak ve borçların da sona ereceği düzenlenmiştir. İlgili madde metninde: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Mücbir sebebin geçici olması ise kural olarak sadece borcun zamanında ifasını engeller. Bu hâlde, borçlu gecikmeden sorumlu olmasa da ifası hâlâ mümkün olan borcunu ifa etmekle yükümlüdür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 gün ve 2010/15-193- 235 sayılı ilamında; “İfa imkânsızlığı borcu sona erdiren nedenlerdendir. Gerçekten BK. md. 117/1’e göre ” borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur”, İfa imkânsızlığı ortaya çıkış nedenlerine göre bazı ayırımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayırımlardan birisi de objektif imkânsızlık (daimi imkânsızlık)- geçici imkânsızlık ayırımıdır. Şayet ifa imkânsızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkânsızlık denilmektedir. Objektif imkânsızlıkta sözleşme esasen BK. md.20 uyarınca butlanla batıldır (geçersizdir) ve ayrıca feshi gerekmez. Hâlbuki geçici imkânsızlıkta akdin ifası (icrasının istenmesi) bir hadisenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak o hadise tahakkuk ederse akdin icrası istenebilir. (…) Şüphesiz geçici imkânsızlığın varlığı, beraberinde tarafların bu sözleşmeyle ne kadar süre bağlı kalacakları sorununu getirir. Bu konudaki kural “ahde vefa-söze sadakat” ilkesi gereği tarafların sözleşmeyle bağlı tutulmasıdır. Ancak bazı özel durumlar vardır ki, tarafları o sözleşmeyle bağlı saymak hem onların ekonomik özgürlüklerini engeller, hem de bir başkası ile sözleşme yapma fırsatını ortadan kaldırır. Uygulamada, geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine “akde tahammül süresi” denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir” Hususlarına yer verilmiştir.
Buna göre süresi her somut olaya göre ayrı ayrı belirlenmesi gereken bir “akde tahammül süresi” aramaktadır. Akde tahammül süresi geçtikten sonra ise alacaklı temerrüt hükümleri uyarınca sözleşmeden dönme hakkını kullanabileceği gibi edimler arası dengenin aşırı derecede bozulmasını sebep göstererek TBK 138.md uyarınca sözleşmenin uyarlanmasını hâkimden talep edebilir veya uyarlama mümkün değilse yine TBK 138.md uyarınca sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilir. Buna göre alacaklının TBK m.125 uyarınca şu seçimlik hakları vardır;
-Aynen ifayla birlikte gecikme tazminatı,
-İfadan vazgeçerek zararın tazmin edilmesi
-Sözleşmeden dönerek menfi zararın tazmini
Bu kapsamda vurgulamak gerekir ki, mücbir sebep sonucu borçlunun asli edim borcunun tamamı imkânsızlaşabileceği gibi bir kısmı da imkânsızlaşabilir
Maddi olarak bölünebilir edimin bir kısmının ifasının imkânsızlaşmasının kısmi imkânsızlığa neden olabilmesi için kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına uygun olması gerekir. Zira TBK m. 137/l maddesinde, “.. kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. (23) Dolayısıyla kısmi ifanın aynı zamanda tarafların sözleşmeyi kurdukları sıradaki iradelerine ve sözleşmenin amacına da uygun olması gerekmekte olup aksi halde borcun tamamı sona erecektir.
Yukarıda yer verilen açıklamaların somut olaya uyarlanması bakımından yapılan değerlendirmede; taraflar arasındaki fuar katılım sözleşmesinin imzalanmasının ardından dünya genelinde ortaya çıkan Covid-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri oldukça açıktır.
Dünya genelinde ortaya çıkan pandemi şartlarının; mutlak, kaçınılmaz, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, dış etkenlerden kaynaklanan, olağanüstü bir olay olduğu, bu olayda sözleşmenin taraflarının bir kusurunun bulunmadığı ve bu olayın mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir.
Bu nedenle iş bu mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca dava konusu fuarın ilk olarak … tarihleri arasında yapılmasının planlandığı anlaşılmaktadır. Yine tarafların beyanlarına göre davacı tarafın iş bu fuara …. tarihleri arasında katılım göstermeyi kabul ettiği ancak fuarın bu tarihte gerçekleşmeyerek ertelendiği görülmektedir. Davalı taraf yargılama sırasındaki beyanlarında fuarın … tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildiğini ve davacı tarafın iş bu fuara katılım sağlamadığını beyan etmiştir.
Salgın nedeniyle 2020 yılı Mart ayından itibaren hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla ülkemizde ve dünya genelinde çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmıştır.
Yaşanılan salgın süresince, bu durumun mücbir bir sebep olduğu ve sözleşmenin imzalandığı aşamada taraflarca öngörülemeyen bir durumda olduğu ve yine bu salgın nedeniyle sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde … tarihleri arasında fuarın gerçekleştirilemeyeceği sabittir. Dosyada mevcut İstanbul Valiliği, İstanbul İl Hıfzısıhha Kurulu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden gelen müzekkere cevapları da bu hususu doğrulamaktadır. Bu doğrultuda salgın hastalık sürecinin mücbir sebep hali olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen ve tarafların kusurundan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi sayılması gerektiği Mahkememizce kabul edilmiştir.
Davalı tarafın iş bu tespitin aksine, mücbir sebep halinin geçici sebepten kaynaklandığını ve söz konusu fuarın ilerleyen tarihlerde ( 10-14/09/2022 tarihleri arasında ) gerçekleştirildiğini ve davacı tarafa bildirimde bulunulmasına rağmen fuara katılım sağlamadığını bildirdiği görülmüştür.
Ancak taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve tarafların sözleşmeden bekledikleri yarar göz önüne alındığında davacı tarafın belirlenen tarihlerde fuara katılım sağlayarak kendi sektöründe tanıtım ve reklam amacı taşıdığı görülmektedir. Sözleşme kapsamındaki edimlerin imkansızlık sebebi olan salgın şartları ortadan kalktıktan sonra ifa edilebileceği düşünülse dahi taraflarca müzakere edilmeden ve davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlamayacak bir tarihte fuarın gerçekleştirilmesine davacı tarafın katlanma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Zira ifa imkansızlığının ortaya çıkmasında yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere tarafların kusurlu davranışı etkili olmadığı gibi, süresiz bir şekilde davacı tarafın sözleşmeyle bağlı tutulması tarafların ekonomik ve ticari özgürlüğünü zedeler nitelikte olacaktır.
Tüm bu hususlara ek olarak, davalı tarafından sunulan bilgi ve belgeler göre bu süreçte bir kısım fuarların 2 yıllık erteleme süresi olmadan gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Ancak davaya konu fuarın birden fazla kez ertelendiği ve davacı tarafın yapılmasını beklediği tarih olan “…” tarihlerinde de yapılmadığı, fuarın ilk kararlaştırılan tarihten yaklaşık 2 yıl sonra ve farklı bir ilde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu hususa sözleşme kapsamında davacının katlanmasının beklenemeyeceği gibi, bu durumun davacının sözleşme ile elde etmek istediği yararı sağlayamayacağı açıktır.
Her ne kadar davalı tarafça fuarın yeri ve tarihini değiştirme, kısmen veya tamamen iptali hakkının fuar katılım sözleşmenin 2. Maddesi ile tanındığı, davacı tarafın tacir olması nedeniyle sözleşme hükümlerine katlanması gerektiği iddia edilmiş ise de; sözleşmenin 2. Maddesi ile davalı tarafa verilen tek taraflı hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılması gerekmektedir. Sözleşmede yer verilen bu hakkın taraflarca keyfi olarak ve sözleşmeden beklenen yararı engelleyecek şekilde kullanılması mümkün değildir. … tarihleri arasında yapılması kararlaştırılan fuarın …. tarihleri arasında ve farklı bir ilde yapılmasına davacı tarafın katlanmak ve uymak zorunda olmadığı, katlanmaya zorlanması halinde davacının sözleşmeyi imzalarken beklediği faydayı elde etmesinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığından davalının bu yöndeki iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiştir.
Bu doğrultuda davacı tarafın bu süreçte “akde tahammül süresi” bakımından, seçimlik hakkını kullanarak sözleşmeden dönmesi, taraflar arasında ihtilaflı olmayan ve davacı tarafından ödendiği sabit olan bedelin iadesi talebinin yerinde olduğu Mahkememizce kabul edilmiş, sözleşme kapsamında ödenen bedelin davacı tarafa iadesinin yerinde olduğu kanaatine varıldığından davalı tarafından takibe yapılan itirazın iptaline karar verilmiştir.
Davalı tarafça cevap dilekçesi ile “katılımcılardan aldığı ücretler ile fuar organizasyonu harcamaları yaptığını, personelin çalıştırdığını, maaşlarını vererek istihdam sağladığını ve devlete vergilerini ödediği” gerekçesiyle bir takım masraflar yapıldığını beyan ettiği görülmektedir. Davalı tarafın iş bu sözleşme kapsamında ifaya hazırlık aşamasında bir takım zorunlu masraflar yapması gerektiği şüpheye vermeyecek şekilde kuşkusuzdur. Ancak davalının bu masrafları davacı taraftan talep etmesi mümkün değildir. Zira yukarıda da ayrıntılarına yer verildiği üzere dava konusu sözleşme mücbir sebep / ifa imkansızlığı ile sona ermiş olup, bu imkansızlıkta kusuru bulunmayan davacıdan sözleşme kapsamında yapılan zorunlu masrafların talep edilmesi de mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davalı tarafın bu yöndeki taleplerini itibar edilmemiştir
Davacı vekili, itirazın iptali talebi ile birlikte icra inkar tazminatı talebinde bulunmuştur. Borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için likit ve belirlenebilir bir alacağın mevcut olması gerekmektedir. Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması, böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir.
Buna göre davalı borçlu tarafından, davacının sözleşme kapsamında ödediği bedel açık bir şekilde tespit edilebileceği, alacağın miktarı bakımından taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı sabit olduğundan, alacağın tereddütsüz bir şekilde likit ve belirlenebilir olması nedeni ile davalı borçlu aleyhine kabul edilen alacak miktarı üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
AÇILAN DAVANIN KABULÜ İLE;
1-Davalı tarafın Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin asıl alacak üzerinden DEVAMINA,
2-İcra inkar tazminatı talebinin kabulü ile asıl alacağın %20 sine tekabül eden 9.904,42 TL icra inkar tazminatının davalı taraftan alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE,
3-Alınması gereken 3.382,86 TL harçtan peşin alınan 598,11 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.784,75 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
4-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 3.120,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
5-Davacı tarafça sarf edilen ilk dava açılış harç gideri 678,81 TL ile tebligat ve posta masrafı 50,25 TL olmak üzere toplam 729,06 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davalı tarafça sarf edilen yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davacı yararına A.A.Ü.T. gereğince takdir edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
8-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 20/06/2023

Katip …
¸

Hakim …
¸