Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/828 Esas
KARAR NO : 2023/436
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/10/2021
KARAR TARİHİ : 05/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/06/2023
Davacı tarafından mahkememize açılan dava dosyasının incelenmesi sonunda;
İSTEM:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında cari hesaba dayalı ticari bir ilişki olduğu, cari hesap ekstreleri, hesap mutabakatları, sipariş formları ve mail yazışmaları ticari faaliyetin boyutları incelendiğinde, davalı şirketin müvekkili şirkete ticari faaliyetten kaynaklı bir kısım ödemelerini yaptığı 68.811,39 TL bakiye borcunu ödemediği, davalı şirketin süresi içinde ayıp ihbarında bulunmadığı gibi müvekkile hiçbir ürün teslim etmediği halde geriye dönük elden tanzim edilen sevk irsaliyeleri düzenlediği, bu irsaliyeler üzerinde şirket yetkilisi ya da çalışan imzası bulunmadığı, davalı tarafça yapılan bir ayıplı mal tespiti olmadığı, davalının bu iddiasını ispatla yükümlü olduğu, davalının icra takibine yapmış olduğu kötü niyetli itiraz neticesinde iş bu davayı açma zorunluluğunun hâsıl olduğunu, davalı/borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın iptaline, temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi işletilmesine, haksız ve kötü niyetli olarak itiraz edilmesi nedeniyle davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
YANIT:
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davacı şirket ile olan cari ekstresinin sunulduğunu, bu ekstreye göre müvekkili şirketin davacı şirkete hiçbir borcu olmadığının görüleceğini, müvekkili ile davacı şirket arasında cari hesaba dayalı bir ticari alışveriş bulunduğunu ancak müvekkilinin cari hesap ekstrelerinin incelenmesi halinde herhangi bir borcunun olmadığının görüleceğini, davacı şirketi hem demir kalıp yapan ve hem de bu kalıplarda ürün basan ve plastik kap (boş jöle kutusu vb) üreten bir şirket olduğunu, müvekkili şirketle …. Kozmetik şirketi arasında, 125.000 adet waks plastik kavanoz ve kapaklarının basılması için anlaşma yapıldığını, bu plastik kavanoz ve kapaklarının üretilmesi ve basılması için uygun ölçülerde kalıp gerektiğini, …. Kozmetik’in bununla ilgili kendisine ait olan kalıplarını müvekkili şirkete teslim ederek, müvekkil şirketten bu kalıpları kullanarak kendisine 125.000 adet plastik kavanoz ve kapak üretmesini istediğini, müvekkili şirketin ise kendi makinelerinin bu basıma ve üretime yetmeyeceğini düşünerek, davacı şirketle anlaşma yaptığını ve bu anlaşma uyarınca …. Kozmetik isimli firmanın siparişlerinin davacı şirket tarafından basılması ve üretilmesi gerektiğini, bu nedenle müvekkilinin kalıpları davacı şirkete gönderdiğini, 2021 yılının mart aylarında bu anlaşmanın yapıldığını, davacı şirketin bu arada kalıpları denediğini, …. Kozmetik tarafından verilen kalıpların tadilat görmesi gerektiğini bildirdiğini ve müvekkili şirketten kalıpların tadilatı için 10.000,00 TL ödeme istediğini, müvekkili şirketin de bu bedeli ödediğini, dekontunun mevcut olduğunu, sonrasında ise davacı şirketin ham madde ihtiyacı olduğu için müvekkili şirketin davacı şirkete 10.000-TL daha ödeme gönderdiğini, bunun da dekontunun mevcut olduğunu, davacı şirketin bu ödeme sonrasında tüm kalıpların tadilat gördüğünü ve hatasız basım olacağını müvekkili şirkete bildirdiğini, sonrasında ise davacının bütün siparişleri basıp ürettiğini, sonrasında ise bu basılan ürünlerin seligraficiye gönderildiğini, (seligrafici – markayı plastik kutunun üzerine basan firmadır) sonrasında ise bu plastik kavanozlara markaların basıldığını ve siparişi veren asıl firma olan …. Kozmetik’e gönderildiğini, …. Kozmetik ise kendisine gelen ürünleri kontrol ettiğinde, bu ürünlerin arızalı olduğunu rapor ettiğini, özetle davacı şirket tarafından, …. kozmetiğe ait olan kalıpların tadilat parası da ödendiği halde aslında tadilat yapılmadığı ve bu nedenle de tüm ürünlerin hatalı basıldığının ortaya çıktığını, sonrasında ise …. Kozmetik’in tüm malları seligraficiden teslim aldığı için yine seligraficiye iade ettiğini, sonrasında müvekkil şirket, seligraficiye tüm ürünlerin çapakları temizlensin diye 3 tane eleman gönderdiğini, ancak …. Kozmetik bu şekilde düzeltilen malları da kabul etmediğini, zamanında teslim yapılmadığı için ürünlerin yurt dışı iptallerinin gerçekleştiğini ve tüm siparişin iptal olduğunu, müvekkili şirketin …. Kozmetik isimli şirketin zararını giderebilmek için kendi bünyesinden 100 ml’lik 150.000 tane şişe basıp vermek durumunda kaldığını ve tüm zararını kendi bünyesinden karşıladığını, davacı şirketin ürettiği tüm ürünlerin hatalı olduğunu ve ürünlerin halen seligraficide olduğunu, müvekkilinin ise iade faturası kestiğini ve davacı şirkete gönderdiğini, davalının ise iade faturasunı haksız olarak iade ettiğini, bu arada, davacı şirketin hatası ortaya çıkmadan önce, işler devam ederken; … Temizlik isimli şirketin müvekkili şirketten 24 gözlü 28 mm kapak kalıbı yaptırmak istediğini, müvekkili şirketin de halen davacı şirketle ticari ilişkisi devam ettiği için, bu kalıbın yapılabilmesi için hem kalıp hem de üretim yapan davacı şirketle iletişime geçtiğini ve bu üretim için anlaştıklarını, davacı şirketin bu kalıbın üretimi için müvekkili şirketten 106.000-TL +kdv bedel istediğini, müvekkili şirketin de 27/10/2020 tarihinde 50.000-TL ve 90.000-TL’lik …. Temizliğe ait olan 2 adet çeki, davacı şirkete teslim ettiğini, davacı şirketin bu kalıbı 60 günde ve çalışır durumda teslim edeceğini beyan ettiğini, müvekkili şirketin de 60 gün içerisinde teslim edilecek olması halinde ayrıca bu kalıptan 10.000.000 adet ürün basılmasını istediğini, bu ürünlerin ödemesinin ayrıca yapılacağının kararlaştırıldığını, bu durumun davacı şirket tarafından da kabul edildiğini, ancak davacı şirketin 60 gün içerisinde bu kalıbı teslim etmediğini, Ocak 2021 tarihinde baskı yaptığını ve 140.000,00 TL ürün çıkardığını, ancak müvekkilinin ürünlere baktığında kalıbın çalışmadığını anladığını, ürünlerin tamamının hatalı olduğunu, ürünlerin tamamının iade edildiğini, davacı şirketin kalıpları tamir etmediği gibi, 10.000.000 üründe çıkarmadığını, bu nedenle davacı şirketin müvekkilinden haksız kazanç sağladığını ve müvekkilinin zarara uğrattığını, davacı şirketin müvekkil şirketi 140.000-TL + 20.000-TL +15.500-TL toplamda 175.500-TL zarara uğrattığını, ayrıca müvekkilinin 10.000.000 adet ürün için kazanacağı paradan da yani gelecek paradan da zararda olduğunu, açıklanan nedenlerle haksız kazanç elde etmek isteyen davacının davasının reddini, yargılama giderleri, %20 tazminat ve vekalet ücretinin karşı taraf yüklenmesini talep ettiği görülmüştür.
KANITLAR VE GEREKÇE:
-Dava, davacı tarafından davalı aleyhine Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı sayılı takip dosyası ile başlatılan ilamsız icra takibine davalı takip borçlusu tarafından yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
-Mahkememizce icra dosyası, taraflara ait Ba-Bs formları, dosya arasına alınmış, ticari defterler incelenmiş ve diğer tüm deliller toplanmıştır.
-Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı sayılı takip dosyasının celp edilerek incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine 68.811,39 TL asıl alacak üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, takip dayanağının “cari hesap alacağı” olduğu, davalı borçlu tarafından takibe süresi içerisinde itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğu görülmüştür.
-2004 Sayılı İİK 67. maddesi gereğince itirazın iptali davalarının görülüp hükme bağlanabilmesi için geçerli bir icra takibi bulunması, süresinde borca itiraz edilmesi ve 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması dava şartı niteliğindedir.
-İtirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir (YHGK. 2017/19-1634 Esas – 2018/633 Karar sayılı ilamı).
-Somut olayda davacı taraf davalı ile aralarında ticari ilişki bulunduğunu ve bu nedenle cari hesap bakiye alacak miktarının ödenmediğini iddia etmekte iken, davalı takip borçlusu davacı ile aralarındaki ticari ilişki nedeniyle sipariş edilen malların istedikleri şekilde yapılmadığını, bu nedenle dava dışı 3. Kişilerin zararlarını karşılamak zorunda olduklarını, davacının istenildiği şekilde ve zamanda üretim yapmadığı için doğrudan ve dolaylı olarak zararlı olduğunu iddia etmektedir.
-Tarafların iddia ve savunmalarına göre aralarında bir ticari ilişkinin mevcut olduğu ihtilafsızdır. Taraflar arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında bakiye-borç alacak durumunun tespiti ve davalı tarafından siparişi verilen ürünlerin teslimi ile bu teslim sonrasındaki eksik iş- ayıp iddialarının değerlendirilmesi noktasında toplanmaktadır.
-Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığı eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu doğrultuda ilkelerin somut olaya uygulanması gerekmektedir.
-6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde “yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak nitelendirilmiş, sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
-Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen özellikle sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi (bedel) üstlenmektedir..
-Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK 200. maddeye göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ticari defterler, ikrar veya yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
-Eser sözleşmesinde ayıba dair hükümler, 6098 sayılı TBK’nın 474-478. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp eserde olması gereken lüzumlu vasıfların veya sözleşmede kararlaştırılan vasıfların eksikliğini ifade etmektedir.
-6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun eserin kabulü başlıklı 477. Maddesinde, eserin açıkça veya örtülü kabulünden sonra yüklenicinin her türlü sorumluktan kurtulacağı, ancak yüklenici tarafından kasten gizlenen ve usulüne uygun gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğunun devam edeceği düzenlenmiştir.
-Eserin teslimi ve kabulü ayrı kavramlardır. Eserin teslimi sözleşmenin konusu olan işlerin iş sahibine verilmesi-teslim edilmesidir. Yüklenici teslim ile sözleşme ile üstlendiği edimi ifa etmiş olur ancak sözleşmeden doğan yükümlülüklerinden kurtulmaz. Yüklenicinin sorumluluktan kurtulması teslim edilen eserin iş sahibi tarafından açıkça ya da örtülü kabulü ile olur.
-6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 474/1 maddesinde; “İş sahibi eserin teliminden sonra işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz, eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. ” hükümlerine yer verilmiştir. Eski Borçlar Kanunu’nda da benzer şekilde düzenlemeye verilmiştir.
-Bilindiği gibi açık ayıp meydana gelen eserde basit bir muayene ile ve çıplak gözle tespit edilebilen ayıplardır. Açık ayıplarda iş sahibi, eserim tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre eseri gözden geçirip varsa açık ayıpları tespit ve ayıpları uygun süre içerisinde iş sahibine bildirmek zorundadır. Eski Borçlar Kanunu ve yeni Türk Borçlar Kanunu’nda muayene ve ihbar süreleri açıkça belirlenmemiş olup işin niteliği ve olayın özelliği ve imal edilen şeyin büyüklüğü, genişliğine göre süreler farklı olacak ve olayın niteliğine göre belirlenecektir. Muayene ve gözden geçirmeyi iş sahibi bizzat yapabileceği gibi 818 sayılı Borçlar Kanunu 359/2 ve Türk Borçlar Kanunu 474/2 maddesi hükümlerine göre mahkeme aracılığı ile tespit ettirebilir.
-Açık ayıplarda iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü ihmal ederse eseri kabul etmiş sayılır ve yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulur.
-Gerek 818 sayılı BK gerekse 6098 sayılı TBK’da eserdeki açık ve gizli ayıpların yükleniciye ihbarının şekli ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılmış olması ihbar kolaylığı sağlar ise de sözleşmede veya eklerinde bu husus kararlaştırılmamışsa taraflar tacir olsa dahi ayıp ihbarının her türlü delille, tanık beyanı ile de ispatlanabileceği Yargıtay tarafından içtihatlar ile kabul edilmiştir. ( Örn. Yargıtay. 15 H.D 13/05/2011 2010/7511 Esas 2011/2896 Karar sayılı ilamı )
-Davacı tarafın dava dilekçesi ile ticari defterlere delil olarak dayandığı görülmektedir.
-6102 sayılı Türk Ticaret Kanun’ da ticari defterlerle ispata ilişkin hükümlere yer verilmemiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesi “Ticari Defterlerin İbrazı ve Delil olması” başlığı altında ticari defterlerle ispata ilişkin hükümler getirmiştir.
-Hukuk Muhakemeleri Kanunu 222. Maddesinde; “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. (2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. (3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/23 md.) Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
-Yargıtay uygulamasına göre; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesi gereğince; ticari davalarda, yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasa’da delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delildir (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 26/09/2018 tarih 2018/2696E. 2018/3431K. sayılı ilamı).
-Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
-Tarafların BA ve BS kayıtlarında dava konusu faturaların kayıtlı olması halinde tarafların ticari defterlerinin incelenmesine gerek yoktur. Zira münazaalı hususlar bizatihi tarafların kayıtları ile ispatlanmış kabul olunur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19/11/2015 tarih 2015/3302 Esas 2015/12272 Karar sayılı ilamı).
-Yüksek Mahkeme içtihatlarına göre fatura düzenlenmesiyle imalatın yapıldığı ve eserin teslim edildiği kanıtlanamaz. Faturaya itiraz edilmemesi de akdi ilişkiyi ve teslim olgusunu kanıtlamaz. İtiraz edilmeyen fatura ticari defterlere kaydedilmiş ise bu kez faturanın delil olması hükümlerine göre değil ticari defterlerin delil olması hükümlerine gidileceğinden kesin delillerden olan ticari defterler ile akdi ilişkinin ve teslim olgusunun ispatlanması mümkündür.
-Ticari defterlere kaydedilen faturanın teslimi kanıtlamasının nedeni faturanın hukuki niteliği ile doğrudan bağlantılıdır. Zira TTK 21 ve Vergi Usul Kanunu 229. Maddesi gereğince fatura malın teslimi veya işin yapılması üzerine düzenlenmesi gereken belge olduğundan, düzenlenen ve defterlere kaydedilen bu belge teslimi de kanıtlamış olacaktır. Kesin delillerin aksinin yazılı veya kesin deliller ile ispatı gerektiğinden bu karinenin aksinin tanık veya diğer takdiri delillerle de ispatı mümkün değildir.
-Yüklenici bu doğrultuda eseri teslim edildiğini kanıtlamış ancak eserin eksik ya da ayıplı olması nedeniyle yükleniciye iade edildiği savunulmakta ise bu iade olgusundan lehine hak çıkarmaya çalışan taraf iş sahibi olacağından eserin eksik veya ayıp sebebiyle iade edildiğini iş sahibi ispatlamalıdır. ( Örn: Yargıtay 15. H.D 23.12.2015 Tarih 2015/1090 Esas 2015/6779 Karar Sayılı İlamı )
-Mahkememiz dosyası yukarıdaki hususlarda ticari defterlerin incelenmesi amacıyla SMMM bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından düzenlenen 19/01/2023 tarihli raporda özetle; davacı tarafından incelemeye sunulan 2021 yılı ticari defterlerin T.T.K. ve V.U.K. Hükümleri doğrultusunda sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğu, takibe ve davaya konu edilen cari hesap özetinde kayıtlı faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olduğu, taraflar ticari ilişkilerini cari hesap şeklinde takip ettiklerinden alacağın hangi faturadan kaynaklı olduğunun bilinemeyeceği, davalı tarafından ticari defter ve belgelerini incelemeye sunmadığından defterlerin delil niteliği hususunda değerlendirme yapılamadığı, neticeten, incelenen ticari defterler, faturalar ve tüm dosya içeriği çerçevesinde takip tarihi itibari ile davacının davalı yandan 68.811,39 TL alacağının bulunduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
-Mahkememizce davalı tarafa ticari defterlerini ibraz etmek üzere usulüne uygun bildirim yapılmasına rağmen davalı tarafın ticari defter ve belgelerini incelemeye esas olmak üzere mahkemeye ibraz etmediği ve yerinde inceleme talep etmediği görülmüştür.
-Mahkememizce ayrıca davalı tarafa ayıp iddiasına konu malların tamir ettirilip ettirilmediği, 30.000,00 adet ayıplı olduğu iddia edilen malın hangi faturaya ilişkin olduğu, iade faturasına konu mallar ile 30.000,00 adet malın tamamını taraflarınca bildirilen adreste olup olmadığı hususlarında beyanda bulunmak üzere kesin süre verilmiş, davalının verilen kesin süre içerisinde beyanda bulunmadığı görülmüştür.
-Davacı tarafın ticari defterlerinin incelendiği bilirkişi kök raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, Mahkememizce kök rapor dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve kanaat verici bulunmuştur.
-Tarafların iddia ve savunmalarına, dayandıkları delillere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre Mahkememizce yapılan değerlendirmede; davacı tarafın incelenen ticari defterlerinde alacak kalemlerinin de bu defterlerde kaydedilmiş olması tek başına alacağın varlığına veya fatura içeriği mal ve hizmetlerin teslimi konusuna delil oluşturmamaktadır.
-Ancak Mahkememizce 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 83. Maddesi ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu 222/3 gereğince, ticari defterlerin incelenmesine karar verilmiş ise de usulüne uygun ihtarata rağmen davalı tarafça ticari defterlerin ibraz edilmediği görülmektedir. Dava konusu alacağın davacı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, davacı tarafın ticari defterlerinin kayıtları usulüne uygun olduğundan davacı lehine delil vasfı taşıdığı, bilirkişi raporuyla sabit olan 68.811,39-TL alacağın davacı şirketin ticari defter kayıtlarında yer aldığı anlaşılmaktadır.
-Buna göre dava konusu takibe dayanak olan faturaların esas dayanağı olan eser sözleşmesinin varlığı ile “eser sözleşmesine” konu olan işlerin davacı yüklenici tarafından davalı tarafa teslim edildiği ve davacı yüklenici tarafından üzerine düşen edimlerin yerine getirildiği, bu hususların davacı tarafça ispat edildiği, ticari defter kayıtlarının yukarıda yer verilen ispat gücü nazara alınarak Mahkememizce kabul edilmiştir.
-Her ne kadar davalı tarafça cevap dilekçesinde taraflar arasındaki eser sözleşmesine konu edilen ürünlerin istenilen ve sipariş edilen şekilde üretilmediği, ayrıca bir kısmının kararlaştırılan tarihten daha sonra teslim edildiği, bu nedenle dava dışı 3. Kişiler nezdinde zarara uğranıldığı iddia edilmiş ise de ticari defter kayıtları ve davalı tarafın beyanları nazarında davalıya teslim edildiği belirtilen ürünlerin eksik ya da ayıplı olduğuna ilişkin davalı tarafça dosyaya herhangi bir bilgi ya da belge ibraz edilmediği, davalı tarafa verilen kesin süreye rağmen ürünlerin incelenebileceği yerin Mahkememize bildirilmediği görülmektedir. Bu nedenle yukarıdaki açıklamalarda ayrıntılarına yer verildiği üzere, davacı yüklenicinin taraflar arasındaki sözleşme doğrultusunda ürünleri davalı tarafa teslim etmiş olup, bu noktadan sonra eserin eksik ya da ayıplı olması nedeniyle yükleniciye iade edildiğinin davalı iş sahibi tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Davalı tarafça yer verilen hususların ispatına elverişli herhangi bir bilgi ya da belge ibraz edilmediği gibi, ticari defterlerin ibrazından kaçınması nedeniyle davacı tarafın kayıtlarına itibar edilmesi gerekmiştir. Bu nedenle davalı tarafın ayıba ilişkin iddialarına Mahkememizce itibar edilmemiş, bu kabul doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
-Davalı tarafın takibe konu eser sözleşmesinden ve cari hesaptan doğan bakiye 68.811,39 TL alacağı ödediğini yazılı belge ile ispat edemediği kanaatine varıldığından itirazın iptaline karar verilmiştir.
-Davacı vekili, itirazın iptali talebi ile birlikte icra inkar tazminatı talebinde bulunmuştur. Borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için likit ve belirlenebilir bir alacağın mevcut olması gerekmektedir. Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması, böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir.
Buna göre davalı borçlu tarafından cari hesap ve ticari defter kayıtları ile sabit olan alacağın tereddütsüz bir şekilde likit ve belirlenebilir olması nedeni ile davalı borçlu aleyhine kabul edilen alacak miktarı üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile;
-Büyükçekmece …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında davalı takip borçlusu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına,
-Alacak likit ve belirlenebilir olduğundan kabul edilen %20’si üzerinden hesap edilen 13.762,27 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 4.700,51-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 831,07-TL harcın mahsubu ile bakiye 3.869,44-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 831,07-TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yargılama sırasında yatırılan 59,30 TL başvurma harcı, 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 311,00 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere 1.870,30-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yargılama sırasında yapılan masrafların davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap edilen 11.009,82- TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A-11-13.maddesi uyarınca ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği Tarife hükümleri uyarınca Bakırköy Arabuluculuk bürosunun 2021/73340 numaralı arabuluculuk dosyasında Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
8-Bakiye gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa derhal iadesine, (Karar tarihi itibariyle bilirkişinin Uyap sistemi üzerinde kilitli olması nedeniyle ücret ödemesi yapılamamış olup bakiye avansın 1.500,00 TL’lik ücret ödendikten sonra belirlenerek iadesine, )
Dair; tebliğden itibaren İKİ HAFTA içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından incelenecek olan istinaf yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda karar verildi.05/05/2023
Katip …
e-imzalıdır
Hakim …
e-imzalıdır