Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/976 E. 2020/260 K. 10.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/976 Esas
KARAR NO : 2020/260

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/07/2014
KARAR TARİHİ : 10/03/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/04/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 02.02.2012 tarihli Bakırköy İş Mahkemesi’ne hitaben yazdığı dava dilekçesin de davacının 15.07.2011 tarihinde istifa ettiğini, bu tarihe kadar yurtdışı operasyonlar sorumlusu olarak çalıştığını, görevi gereği müvekkil şirketin ticari sırlarına vakıf olduğunu, kısa süre sonra davacı ile aynı sektörde faaliyette bulunan … Loj.AŞ’de aynı görevle çalışmaya başladığını, davalının rakip firmaya geçerken davacının müşteri portföyünden ve ticari sırlarından faylandığı, bu nedenlerle şirketlerinin zarara uğradığını, davalının imzaladığı “Rekabet Yasağı ve Ticar Sır Saklama Taahhüdü”nün 3.maddesine göre ayrıldıktan sonra 1 yıl süreyle davacı şirketin faaliyet gösterdiği alanda ve işkolunda İstanbul, İzmir ve Bursa ve bu illerin civarında aynı alanda faaliyet gösteren şirketlerle çalışmayacağını taahhüt ettiğini, 7.maddesinde de en son brüt ücretinin 24 katı cezai şartı ödeyeceğini kabul ettiğini, davalının imzaladığı sözleşmeye uymadığını belirterek 81.658,00 TL’nin en yüksek banka mevduat faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Dava dilekçesinin ekinde sunulan ” Rekabet Yasağı ve Ticar Sır Saklama Taahhüdü”başlıklı sözleşmenin 3.maddesinde davalı çalışan, davacı işveren şirketten ayrıldıktan sonra 1 yıl süreyle aynı alanda faaliyet gösteren şirketlerin İstanbul, İzmir ve Bursa ve bu illerin civarında çalışmayacağını taahhüt ettiği, aynı sözleşmenin 7.maddesinde rekabet yasağının cezai şartı olarak en son aldığı brüt ücretin 24 katı kadar ödeme yapmayı kabul ettiği görülmüştür. Davalının 15.07.2011 tarihli istifa dilekçesi de dava dilekçesine eklenmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacı şirkette 13 yıldan fazla çalışmış olup kendisinin işi öğrettiği çalışanlar ile kendisinden çok sonra gelen ve aynı ünvana sahip çalışanlar arasında sırf üniversite mezunu oldukları için daha fazla zam aldıklarını ve maaşlarının da daha fazla olduğunu, davalının özveri ile canını dişine takarak çalıştığı, maddi ve manevi olarak tatmin edilmediğini, gelinen durum itibariyle istifa etmeye mecbur kaldığını, davaya dayanak gösterilen sözleşmeyi çalışmaya başladıktan sonra baskı ile imzaladığını, bu taahhüdü imzalamayanların işine son verildiğini, BK’nın 348 m.göre şartların oluşmadığını, davalının ihracatta çalışıp müşteri temsilcisi olmadığı, satış ve pazarlama aktivitesi ve imza yetkisinin olmadığını, müşteri portföyünden faydalanıp zarara sebebiyet veremeyeceğini, çalışmaya başladığı … Loj.AŞ’nin kurucusu ve ortaklarından …. ‘ın daha önce davacı şirketin ortaklarından ve yönetim kurulu üyesi olup daha sonra şirketten ayrılıp kendi şirketini kurduğunu, davacının yetkililerinin şahsi husumet beslediği, bu nedenlerle bu davanın açıldığını, ayrıca çalışmaya başladığı anılan şirketin davacıya ne araç sayısı ve ne de iş potansiyeli açısından rakip olamayacağını, kendisinin ayrılıp … şirketinde çalışmak istediğini üstlerine söylediğini ve yöneticilerin bu durumdan haberdar olduklarını, davacının kötüniyetli olup istemin reddini talep etmiştir.
Davacının SGK’dan hizmet cetveli celp edilmiş, dosyanın arasına alınmıştır.
Davacı şirketin ticaret sicil kayıtlarına göre de müseccel adresinin … İstanbul olduğu, 1997 tarihine kurulduğu, … şirketinin ise … adresinin müseccel adresi olduğu, davacı ve davalının çalışmaya başladığı şirketin her ikisinin de adresinin İstanbul olup birbirine yakın olduğu, her iki şirketinde de yurtiçi ve yurtdışı taşımacılık ve depolama hizmetleri yaptığı, yani aynı faaliyet kolunda çalıştıkları anlaşılmıştır.
Bakırköy İş Mahkemesi’nce tarafların tanıkları dinlenmiştir. Davacı tanığı …. davalının şirketten ayrıldığını, yurtdışı Benelüks ülkeleri sorumlusu olduğunu, işten memnun olmadığı için kendi isteği ile ayrıldığını, şirketten eğitim durumları arasındaki farklılıktan dolayı olumsuz bir ayrımın olmadığını, davalının eski eleman olduğundan iş tecrübesinden dolayı sorumlu statüsüne geldiğini, davalının çalıştığı … şirketinin yetkilisi ….’ın davacı şirketin eski ortağı olduğunu, 5-6 yıl kadar önce ayrılıp kendi şirketini kurduğunu, bir kısım çalışanların …’a geçtiğini, …’dan kendisinin çalıştığı bölümdeki personele iş teklifinin geldiğini söylemiştir. Tanık …. ise davacı şirketten 1995 tarihinden beri çalıştığını, davalının işten ayrıldığında yurtdışı operasyon sorumlusu olarak çalıştığını, davalının Benelüks sorumlusu olduğunu, işyerinde üniversite mezunu olan olmayan arasında ayrım yapılmadığını, davalının zaman içinde şirkette terfi ettiği, kendi isteği ile ayrıldığını, davalının çalıştığı şirketin davacı şirketin eski ortağının şirketi olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin imzalanması sırasında bir baskının olmadığını, 2005 yılında imzalanması gerektiğini hatırladığını söylemiştir.
Davalı tanığı …. ise ifadesinde davacı şirkette 1997 yılında çalışmaya başladığını, iş yerinden 14.09.2011 tarihinde ailevi nedenlerle ayrıldığını, davacı şirketle arasında halen görülen dava olduğunu, şu an da … isimli şirkette çalıştığını, davalının yurtdışı operasyon sorumlusu olduğunu, davacı şirkette müdürler ile anlaşamadığı ve psikolojik baskı uygulandığı ve haksızlığa tahammül edemediği için ayrıldığını, davacının üstleri ile tartışmasına şahit olmadığını, kendisine …’dan iş teklifinin daha önce davacı şirkette çalışan ….’in teklif ettiğini söylemiştir. Davalı tanığı …. da, kendisinin davacı şirketten 2006 yılında ayrıldığını, davalının yurtdışı operasyon sorumlusu olduğunu, neden ayrıldığına ilişkin bilgisinin olmadığını, kendisinin çalıştığı dönemde davalının üniversite mezunu olmaması nedeniyle bir ayrıma tabi tutulduğuna dair görgüye dayalı bir bilgisi olmadığını söylemiştir. Davalı tanığı ..’de ifadesinde, kendisinin 2011 yılında davacı şirket tarafından işten çıkartıldığını davalının işyerinde ayrıma tabi tutulduğunu söylemiştir.
Bakırköy …İş Mahkemesi’nce alınan bilirkişi raporunda (09.03.2014 tarihli), sözleşmenin geçerli olup olmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğunu, sözleşmenin 7.maddesine göre talep edilebilecek cezai şartın 102.072,00 TL olduğunu yazmıştır.
Bakırköy …İş Mahkemesi 08.05.2014 tarih ve …. , …. sayılı kararıyla davanın hizmet akdinin sona ermesinden sonra rekabet yasağı olduğundan dolayı açıldığını, mutlak ticari dava olduğundan ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu, bu nedenlerle görevsizlik kararı verilmiş, karar 23.06.2014 tarihinde kesinleştiği, davacı vekilinin süresinde 09.05.2014 tarihinde görevli mahkemeye gönderilmesini talep ettiği görülmüştür.
Davacı tarafından mahkememizin ara kararı uyarında davalının şirketteki statüsü olan yurt dışı operasyon sorumlusuna ait görev tanımı formu sunulmuş, 4.maddede yetkileri bölümünde acente ve müşterilerle görüşmek, operasyon süreçlerini yürütmek olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan 24.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda, davalının davacı şirkette en son aldığı ücretin brüt 4.253,00 TL olduğunu, rekabet yasağının eski BK 348-350 (yeni BK.444.maddede) düzenlendiğini, şartları olarak işçinin müşterileri tanıması veya iş sırlarını bilmesinden dolayı işverene önemli bir zarar verme ihtimalinin olması, sözleşmenin yazılı olarak yapılması ve işçinin sözleşmenin imzalandığı sırada fiil ehliyetine sahip olması gerektiğini, bu sözleşme işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmemeli, yer zaman ve konu bakımından sınırlandırılmış olmalıdır. İşçinin ekonomik geleceğinin hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye atılmaması şartıyla geçerli olacağını, davalının yeni şirkette çalışmaya başladığı dönemde 43 yaşında olup yasak kapsamı dışında başka bir işte çalışma imkanının hayli güç, iktisadi geleceğini de tehlikeye sokabilecek derecede olabileceğinin değerlendirildiğini, rekabet yasağı konu yönünden bir sınırlandırma getirilmemiş olduğu, davacının menfaatlerine karşın davalının yasak kapsamında başka bir işte çalışabilme ihtimalinin hayli güç olduğunu, iktisadi geleceğinin hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürebileceğinden sözleşmenin geçersiz olduğunu yazmıştır. Talebin haklı görülmesi halinde de talep edilebilecek miktarın 102.072,00 TL olduğunu yazmıştır.
24.04.2015 tarihli raporda taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu ve kanuna uygun olduğu belirtildikten sonra cezai şartın geçerli olamayacağı şeklinde verildiği, davacı tarafın itirazları ve sunduğu emsal raporlar dikkate alarak bir borçlar hukukçusu ve haksız rekabet uzmanı bilirkişi kurulundan rapor alınmıştır.
Bilirkişi kurulunun 03.11.2015 havale tarihli raporda, “davalının 07.05.2003 tarihli hizmet sözleşmesi uyarınca davalının mali ticari sırları üçüncü kişilere açıklayamayacağını, davalının halen çalıştığı şirketin ortağı ve yönetici ….’ın 14.02.2005 tarihinde davacı şirketten hisselerini devredip ayrıldığı, 29.06.2010 tarihinde davalının çalıştığı şirketi kurduğunu, davalının 2011 yılındaki brüt ücretinin 4.253,00 TL olduğu, BK’nun 444 göre işçinin sözleşme sona ermesinden sonra işverenle rekabet etmekten kaçınabileceği, davalının davacı şirketten 2011 yılında ayrıldığı, davacı şirketin eski ortağının kurduğu … şirketinde çalışmaya başladığı, davalı bakımından haksız rekabet koşullarının oluştuğu, davalının aynı iş kolunda faaliyette bulunan şirkette çalışmaya başladığını, davalının yurtdışı sorumlusu olarak çalışmış olduğu davacı şirkette müşteriler, acentelerle ilişkide olması, davacının ticari sırlarına, müşteri bilgilerine vakıf olduğunu gösterdiğini, buna göre davacının talep edebileceği tazminatın 102.072 TL olduğu yazılmıştır. Davacı tarafından davalı aleyhine açılan dava ile, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile davalı işveren yanında davalının çalıştığını, davalının kendi isteği ile işyerinden ayrıldıktan sonra aralarında imzalanmış bulunan rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdünü ihlal etmesi nedeniyle sözleşmede belirlenen cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Talebin dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 348 ve yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nın 444.maddesine dayalı rekabet yasağına tazminat istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için her şeyden önce işçinin imzalandığı anda fiil ehliyetine sahip olması, taraflar arasında hizmet sözleşmesinin olması, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra işverenle rekabet etmeme yükümlülüğünü üstlenmesi, işçinin çalıştığı pozisyonun işverenen müşterilerini tanıma, ticari sırlarını öğrenme imkanı vermesi ve bunları kullandığı zaman işverene önemli ölçüde zarar verme potansiyeli olması ve sözleşmenin yazılı yapılması gerekir. Öte yandan 818 sayılı BK’nun 349.maddesine göre rekabet yasağının işçinin iktisadi geleceğini tehlikeye düşürmemesi için süre, yer ve işin türü bakımından duruma göre sınırlandırılması gerekir.
Somut olayda, davalının davacı şirkette 15.07.2011 tarihinde kendi iradesiyle istifa ettiği ve sözleşmede öngörülen 1 yıl geçmeden … Loj.AŞ’de çalışmaya başladığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalının çalışmaya başladığı … Loj.AŞ ile davacı şirket aynı iş kolunda faaliyette yani yurtiçi ve yurtdışı nakliye ve depolama işi yapmaktadırlar. Her iki şirketin de ticaret sicildeki adresleri birbirine yakın olup (davacının Yenibosna, … şirketinin ise İkitelli), davalının çalışmaya başladığı şirketin çoğunluk hisselerine sahip ortağı …’ın da davacı şirkette ortak olup 2005 yılında ayrıldığı ve 2010 yılında anılan şirketi de kurduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Öte yandan davalının yazılı olarak rekabet etmeme konusunda da sözleşme imzaladığı, sözleşmede 1 yıl süreyle aynı iş kolunda İstanbul, İzmir ve Bursa’da çalışmayacağı konusunda da şart olduğu görülmüştür. Uyuşmazlık konusu olmayan bir hususunda davalının davacı şirkette çalışırken pozisyonunun Yurtdışı Operasyon Sorumlusu olduğu, Benelüks ülkelerinden (yani Belçika, Lüksemburg ve Hollanda) sorumlu olduğu da anlaşılmıştır.
Sunulan belgelerden davalının Benelüks ülkeleri yurtdışı operasyon sorumlusu olup müşterilerle ve acentelerle görüşmek, operasyon süreçlerini yürütecek verileri raporlamak vb.şeklinde olduğu, aldığı brüt ücretin de 4.253,00 TL olup asgari ücretin hayli yukarısında olduğu açıktır. Mahkememizce davalının davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olacak, müşteri çevresini tanıyabilecek pozisyonda olduğu kanaatine varılmıştır. Davalı savunmalarında kendisinin üniversite mezunu olmadığından davacı şirkette ayrımcılığa tabi tutulduğunu belirterek işten ayrıldığını iddia etmiştir. Ancak dinlenen tanık beyanlarına göre bunun ispatlanamadığı, hatta davalı tanıkları bu yönde bir görgüye dayalı bilgilerinin de olmadığını söylemişlerdir. Zaten davalının şirketteki statüsü dikkate alındığında bu yöndeki savunma inandırıcı kabul edilmemiştir. Öte yandan dinlenen tanık anlatımlarına göre hatta davalı tanıklarının da beyanlarına göre davacı şirketten sadece davalının değil birden fazla kişinin … Loj.AŞ’de çalışmaya başladığı, bunun için şirketin eski çalışanı …. adındaki bir kişinin aracılık ettiğini söylemişlerdir. … Loj.AŞ’nin kurucusu ve yöneticisinin de davacı şirketin eski ortağı olup şirketlerin her ikisinin de aynı iş kolunda faaliyette bulundukları gözönünde bulundurulduğunda davacı şirketten tecrübeli çalışanların anılan şirkette çalışmaya başladıkları anlaşılmıştır. Bu durumda davalının istifasının sebebinin davacı şirkette gördüğü ayrımcılık olmadığı kanaatine varılmıştır. ” şeklinde rapor hazırlandığı görülmüştür.
Mahkemizce Yargıtay bozma ilamından önce yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasındaki yazılı sözleşmeye göre rekabet yasağı 1 yıl süreli olup yer yönünden de sınırlandırıldığı, davacı şirkette davalının pozisyonu dikkate alındığında davacının müşteri çevresini ve ticari sırlarına vakıf olduğu, davacı şirketin sadece davalı değil, başka çalışanlarının da … Loj.AŞ’de çalışmaya başladıkları, her iki şirketin de faaliyetlerinin aynı olup işyerlerinin de yakın olduğu gözönünde bulundurulduğunda davalının rekabet yasağını ihlal ettiği kanaati oluşmuştur. Davalının, davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olması ve müşterilerini tanıdığı, rakip bir firmada çalışmasının davacı da müşteri kaybı yaşanacağı anlaşılmıştır. Anlatılan nedenlerle davalının vakıf olduğu bilgilerle davacıya zarar verebilme ihtimalinin bulunduğu anlaşılmıştır. Bu nedenlerle rekabet yasağını ihlal ettiğinden cezai şart ödemekle yükümlü olduğu açıktır. Raporlarda cezai şartın tenkisi konusunda takdir mahkememize bırakılmışsa da davacının talep edebileceği miktarın sözleşmeye göre 102.072,00 TL olup daha aşağı bir miktarda talep ettiği görülmüştür. Talep edilebilecek miktarın %80’i kadar bir miktarın tazminat olarak talep edildiği görüldüğünden indirim yapılmasına gerek görülmemiş olup, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkememizden verilen 18/01/2016 tarih ve …. Esas …. Karar sayılı ilamı temyiz edilmiş olmakla; Yargıtay …. Hukuk Dairesi 30/11/2017 tarih …. Esas … Karar sayılı ilamı ile “Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, Davanın, davalı işçinin sözleşmedeki rekabet yasağına aykırı çalışması nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın tahsiline ilişkin olduğu, Mahkemece davalının taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağı taahhüdüne aykırı davrandığı, rekabet yasağını ihlal ettiği kanaatiyle davanın kabulüne karar verildiği, ancak, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 182. maddesi (818. sayılı Borçlar Kanunu’nun 161. maddesi) uyarınca hakimin fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükellef olduğu, Mahkemece sözleşmedeki cezai şarta ilişkin 7. madde uyarınca talebe bağlı kalınarak 81.685,00 TL ceza koşuluna karar verilmiş ise de cezanın indirilmesi gerekip gerekmediği, cezai şartın fahiş olup olmadığının tartışılmamış olduğu, bu nedenle yapılan inceleme ile varılan sonucun eksik incelemeye dayalı olup davalı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına bozulması gerektiği, bunun dışında kalan sair temyiz itirazlarının yerinde olmadığı, sonuç olarak; hükmün davalı yararına BOZULMASINA” karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafınca Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 30/11/2017 tarih 2016/3787 Esas 2017/6789 Karar sayılı ilamı ile ilgili Karar Düzeltme talebinde bulunulmuş olup; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02/10/2019 tarih ve 2018/1403 Esas 2019/6061 Karar sayılı ilamı ile ” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlığı altında düzenlenen 48 ve devamı maddelerinde, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu anayasal teminat altına alınmıştır. Somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nun 348. maddesinde de hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına ilişkin sözleşme yapılabileceği kabul edildikten sonra 349. maddesinde ise, “Rekabet memnuiyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir.” denilerek rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin sınırlarının belirlendiğini, somut olayda, davalı tarafından imzalanan taahhütnamenin 3. maddesinde, “Şirket ile aramdaki …hizmet ilişkisinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süre ile şirketin faaliyet gösterdiği alanda ve işkolunda, İstanbul, İzmir ve Bursa’da ve bu illerin civarındaki şirket ve acentelerinin bulunduğu yerlerde, iş kurmayacağımı, bu yerlerde işverenle aynı alanda faaliyet gösteren şirketler ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisinde bulunmayacağımı, belirtilen süre boyunca aynı alanda faaliyet gösteren hiçbir kişi veya şirkette her ne surette olursa olsun çalışmayacağımı, … kabul, beyan ve taahhüt ederim.” düzenlemesine yer verildiği, anılan maddede, İstanbul, İzmir ve Bursa illerinde rekabet yasağı öngörüldükten sonra bu illerin civarındaki şirket ve acenteleri denilmek suretiyle coğrafi alan bakımından bir belirsizliğe yol açıldığı gibi esasen ülkemizde taşıma faaliyetinin yoğunlaştığı bölgeler de gözetildiğinde, bu derece geniş bir alanda rekabet yasağı öngörülmesinin değinilen Anayasa ve mülga BK hükümlerine uygun olduğunun da kabul edilemez olduğu, bu itibarla mahkemece, davalının imzaladığı taahhütnamenin rekabet yasağına ilişkin maddesinde yer alan coğrafi alan sınırlamasının, yukarıda açıklanan çalışma özgürlüğüne ve emredici yasal düzenlemelere aykırı olması nedeniyle batıl bulunduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulü doğru görülmeyip Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerel mahkeme kararının bozulmasına yönelik 30.11.2017 tarihli ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının açıklanan gerekçe ile bozulmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02/10/2019 tarih ve 2018/1403 Esas 2019/6061 Karar sayılı ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
6101 Sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 4. maddesi, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır hükmünü haiz olup, taraflar arasındaki rekabete ilişkin mülga 818 sayılı BK’nun 348. vd. Maddesine ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir.6098 sayılı TBK’nın 445/2 fıkrasına göre “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. 6098 sayılı TBK hükümlerinden farklı olarak , mülga kanunda, hakime uyarlama yetkisi tanınmamıştır. İddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının, davacı şirkette çalıştığı konum itibariyle şirketin sır niteliğinde sayılabilecek bilgiye sahip olmakla birlikte, sözleşmenin yer bakımından getirilen sınırlamanın çok geniş tutulmasının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak sınırladığı, taraflar arasında imzalanan taahhütnamede davalı işçi aleyhine tek taraflı yaptırım içerdiğinden yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince hukuken korunamaz nitelikte olduğu, soyut olarak her çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka bir firmada işe girmesinin haksız rekabet tehlikesi doğurmayacağı, kaldı ki taahhütname içeriğinde haksız rekabet yasağına ilişkin belirli bir bölge belirlenmediği, bu nedenle taahhütnamenin Anayasa’nın çalışma özgürlüğü ilkesine aykırı olduğu, batıl sözleşme nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 1.212,65 harcın mahsubu ile bakiye 1.158,25 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafça yapılan masrafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı tarafça yapılan 180,95 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı yararına A.A.Ü.T. gereğince takdir edilen 11.415,54 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgilisine İADESİNE,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 35 sayılı Kanunun geçici 2’inci maddesine göre Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulmasına ve 20/07/2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve 29525 sayılı Resmi Gazete’de ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ıncı madde hükümleri uyarınca, karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veye istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/03/2020

Katip ….
¸

Hakim …
¸

İş bu evrak 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümleri uyarınca imzalanmış olup HMK Yönt. 8/5 maddesi gereği fiziki olarak imzalanmayacaktır