Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/440 E. 2018/961 K. 31.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
BAKIRKÖY
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/440
KARAR NO : 2018/961

DAVA : İtirazın İptali (Emanet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/04/2018
KARAR TARİHİ : 31/10/2018
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 01/11/2018

DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında, taşıma-nakliye işlerinden kaynaklanan 7.691,10-TL lik alacak için Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalı tarafın takibe itiraz etmesi sebebiyle takibin durduğunu, davalının kötüniyetli olduğundan bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davanın kabulüne, borçlunun Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyasına haksız olarak yaptığı itirazın iptaline, takip tarihinden itibaren gecikme faizi ile birlikte takibin devamına ve davalının icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz etmiş olması sebebi ile alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalıya çıkartılan tebligatın bila tebliğ dönmüş olduğu anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasında taşıma-nakliye işlerinden kaynaklanan borca ilişkin itirazın iptali isteminden ibarettir.
…. Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye davalının 30/06/2015 tarihinde tasfiyesiz infisah yoluyla devir olduğu, devir alan şirketin ….Lojistik Aş olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce öncelikle çözülmesi gerekli uyuşmazlık tüzel kişiliği sona eren şirket hakkında yapılan takibe itiraz eden ve hakkında takip bulunmayan devralan şirketin itirazının iptali istemiyle açılan davada, bu şirkete husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 146. maddesinde şirketlerin birleşmesi düzenlenmiştir. Söz konusu maddede Birleşme; “İki veya daha fazla ticaret şirketinin birbirleriyle birleşerek yeni bir ticaret şirketi kurmalarından veya bir yahut daha fazla ticaret şirketinin mevcut diğer bir ticaret şirketine iltihak etmesinden ibarettir” şeklinde tarif edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise çeşitli ticaret şirketlerine ait özel hükümler saklı kalmak şartıyla birleşme hakkında devamı maddelerdeki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu maddeler içerisinde yer alan TTK’nun 151. maddesinde de “….” başlığı altında, ortadan kalkan şirketlerin hak ve borçları ile ilgili düzenleme yapılmış; birleşme muamelesi kesinleştikten sonra kalan yahut yeni kurulan şirketin ortadan kalkan şirketlerin yerine geçeceği, bunların bütün hak ve borçlarının kalan veya yeni kurulan şirkete intikal edeceği, düzenleme altına alınmıştır
818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)’nun 180. maddede ise “bir işletmenin diğeriyle birleşmesi ve şeklini değiştirmesi” başlığı altında, bir işletme diğer bir işletme ile aktif veya pasiflerinin karşılıklı olarak devralınması suretiyle birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları bir mamelekin devralınmasından doğan hakları haiz olup bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
TTK’nun 146/2. maddesinde çeşitli ticaret şirketlerine ait hususi hükümler mahfuz bırakıldığına göre dava ile ilgili şirketlerin anonim şirket olması nedeniyle, anonim şirketlere ait hükümlerin de dikkate alınması gereklidir.
Anonim şirketin kanunda yada ana sözleşmesinde yer alan nedenlerin ortaya çıkması ile kendiliğinden son bulması infisah olarak adlandırılırken, fesih ise kanunda ve ana sözleşmede yer alan nedenlerin ortaya çıkması durumunda ilgililerin isteğiyle sona ermenin bir kararla meydana gelmesidir
Anonim şirketlerin infisah ve tasfiyesinin düzenlendiği 7 kısım (C) başlığında “tasfiyesiz infisah” hâlleri düzenlenmiş, birleşme ve bir amme hükmü şahsiyeti tarafından devralınma hâllerinin tasfiyesiz infisah hâllerinden olduğu belirlendikten sonra; birleşme çeşitleri olarak da devralınma, yeni şirket kurulması ve sermayesi paylara bölünmüş bir komandit şirket tarafından devralınma hâlleri olarak belirlenmiştir.
Anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerin yapıldığı kısımda halefiyet ile ilgili herhangi bir düzenlenme bulunmadığı için, genel hükümlerde yer alan halefiyet ile ilgili TTK’nun 151. maddesinin dikkat alınması gereklidir
Birleşme ve halefiyete ilişkin bu açıklamalar yanında, uyuşmazlığın çözümünde dikkate alınması gereken “taraf ehliyeti” ve “taraf sıfatı” kavramları üzerinde de durulmalıdır.
Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti Medeni Hukuk’taki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin Medeni Usul Hukuku’nda büründüğü şekildir. Kimlerin taraf ehliyetine sahip bulundukları Medeni Kanun’a göre belirlenir (HUMK m. 38, TMK m. 8 ve m. 48). Buna göre, medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her gerçek (TMK m. 8) ve tüzel (TMK m. 48) kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir.
Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin (davacının) veya o hakka uymakla yükümlü olan borçlunun (davalının); bir başka deyişle o davada davacı ve davalı sıfatının kime ait olacağı tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın taraflarının, o dava yönünden davacı veya davalı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde; taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Kuru, …., …, …: Medeni Usul Hukuku, …. Yayınları, Ankara 1995, 7.baskı, s.231).
O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, dava da bu hakka uymakla yükümlü olan kişilere karşı açılması gereklidir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir(…. , …. , ….-…., …: a.g.e., s.231-232; …. ,…. : Medeni Yargılama Hukuku, …. Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s.307).
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan; taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel teşkil etmekle def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2004 gün ve …. E. …. K.; 18.04.2007 gün ve …. E., …. K.; 04.03.2009 gün ve …. E. …. K.; 04.11.2009 gün ve …. E., ….. K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Tüzel kişilerin de gerçek kişiler gibi taraf ehliyetinin bulunduğu tartışmasızdır. Taraf olan tüzel kişinin taraf sıfatının bulunup bulunmadığının resen araştırılması da gereklidir. Tüzel kişiliğin son ermesi ile taraf ehliyetinin de sona ereceği açıktır.
Tüzel kişiliğin son bulmasından sonra, tüzel kişi aleyhine dava açılamayacağı ve icra takibi yapılamayacağından, davanın ve takibin ancak TTK’nun 151. maddesince külli halef olan şirkete karşı yapılması gerekmektedir. Burada ölü kişi aleyhine dava açılması halinde ortaya çıkan hukuki durumun kıyasen uygulanması olanağı vardır. Nitekim, Türk Ticaret Kanunu uyarınca bir ticari işletme, ticaret sicilindeki kaydın terkini ile hukuki anlamda ortadan kalkar.
Bu durumda gerçek kişilerin davadan önce ölü olması hâli ile kıyaslama yapılarak sonuca gitme imkanı vardır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 28. maddesine göre gerçek kişilerin kişiliği ve medeni haklardan istifade ehliyeti ölümle sona ermektedir. Bu nedenle ölü birinin taraf ehliyetinin olmayacağı da açıktır. Nitekim, 4.5.1978 gün 4/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; dava tarihinden önce ölmüş olan bir kişiye karşı dava açılmış olduğunun anlaşılması halinde ıslah yolu ile de olsa davada hasım değiştirilemeyeceği ve bu durumun kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle re’sen gözetilerek dava şartı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir.
Davanın tarafı olan şirketin dava sırasında tüzel kişiliğinin sona ermesi halinde ise durum farklıdır. Bu halde taraf ehliyeti tüzel kişiliğin sona ermesi ile birlikte son bulacak, ancak,Türk Ticaret Kanunu 151. maddesi uyarınca, kanuni halef olan şirketin, tüzel kişiliği son bulan tüzel kişinin yerini alması ile yeni şirkete karşı davaya devam olunacaktır
Davanın bir tarafını teşkil eden bir ticaret şirketi başka bir şirket ile birleşirse yeni kurulan şirket (TTK m.151), taraf ticaret şirketin nevi değiştirilirse yeni neve çevrilen şirket (TTK m.152) veya taraf ticaret şirketi başka bir şirket tarafından devralınırsa devir alınan şirket, birleşme, nevi değiştirme veya devir ile tüzel kişiliği sona eren şirketin davadaki yerine alacaktır ve tüzel kişiliğin sona ermesinden sonra açılılan davada veya icra takibinde devralan şirketi davalı veya borçlu olarak gösterilmesi gerekecektir. (Kuru: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, İstanbul 2001, Cilt 1, s.932).
Görüldüğü üzere, tüzel kişiliğin son bulması halinin davadan önce veya sonra oluşu birbirinden farklı sonuçlara bağlanmıştır.
Açıklanan bu ilkelerin takip hukuku açısından da geçerli olduğu kuşkusuzdur.
Uyuşmazlık; tüzel kişiliği sona eren şirket hakkında yapılan takibe itiraz eden ve hakkında takip bulunmayan devralan şirketin itirazının iptali istemiyle açılan davada, tüzel kişiliği sona ermiş şirkete husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. ….Lojistik …. hükümlerine göre ortadan kalkan ….Lojistik AŞ’nin yerine geçip;….Lojitik’in bütün hak ve borçları ….Lojistik’e intikal edeceğinden;….Lojistik borçlarından dolayı yapılacak takiplerin ve açılacak davaların da …. Lojistik’e değil; ….Lojistik AŞ aleyhine yöneltilmesi gerekmektedir. Ayrıca gerçek kişiler hakkında uygulanan ölü kişiler aleyhine dava açılmayacağı ve takip yapılamayacağı ilkesi kıyasen uygulandığında, takip tarihinde tüzel kişiliği sona eren (ölü) ….Lojistik aleyhine takip yapılması ve borçlu olarak gösterilmesi usulen mümkün olmadığından, ….Lojistik’in icra takibinde öncelikle taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Alacaklı davacı, takip tarihi itibariyle tüzel kişiliği sona eren şirketin bütün hak ve borçları ….Lojistik’e intikal ettiğinden, ….Lojistik aleyhine takip yapması gerekirken, takip tarihinde sicilden silinmiş, hukuken varlığı son bulmuş ….Lojistik aleyhine icra takibi başlatmıştır. Usulsüz yapılan bu takipte, düzenlenen takip talebinde taraf olarak gösterilmemesine rağmen icra müdürlüğünce ödeme emrinin ….Lojistik’e gönderilmesi ve bu şirketin de bu ödeme emrini alması, takibi geçerli hale getirmeyeceği gibi, ….Lojistik’in borçlu olarak kabulüne ve takibin devamına da olanak sağlamaz.
Sonuç itibariyle; takip tarihinden önce tüzel kişiliği sona eren …. Lojistik aleyhine yapılan icra takibi usulsüz olup; hakkında takip bulunmadığı halde ….Lojistik’e ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması da takibe geçerlilik kazandırmayacağından bu şirketin takip borçlusu olduğunun kabulüne de olanak bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22/12/2010 tarih, …. Esas, … karar sayılı ilamı da bu doğrultuda olup davanın reddine karar verilerek aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere:
AÇILAN DAVANIN REDDİNE,
1-Alınması gereken 35,90-TL harçtan, peşin alınan 131,35-TL harcın mahsubu ile bakiye 95,45-TL fazla harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda,yapılan yargılama neticesinde kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize müracaatla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, anlatıldı.31/10/2018

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır