Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/331 E. 2020/251 K. 07.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/331 Esas
KARAR NO : 2020/251

DAVA : Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 12/07/2018
KARAR TARİHİ : 07/10/2020
Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; “…….” markasının …… sayı ile TPMK nezdinde müvekkili adına tescilli olduğunu, bu kapsamda müvekkilinin söz konusu markanın yaratanı ve marka üzerinde üstün hak sahibi olduğunu, hal böyle iken, davalılardan ……. Lojistik Hizm. A.ş’nin unvanına “…….” ibaresini eklemek ve farklı zamanlarda “…….” “….. ” gibi farklı şekillerde markasını kendi adına tescil ettirmeye çalışarak ve başvuruları da farklı logolar kullanarak gerçekleştirmeye çalıştıklarını, davalı yan başvurularına mevzuat kapsamında itirazlar yapıldığını ve tescil başvurularının reddedildiğini, bu durumun davalı yanların kötü niyetli olduğunu gösterdiğini ve davalı şirketin unvanında müvekkiline ait tescilli marka bulunması nedeniyle de aynı ve benzer iş kolunda faaliyet göstermeleri nedeniyle iş ve işlemlerde karışıklığa neden olduğunu iddia ederek, müvekkiline ait “…….” markasının, davalının ticaret unvanında, internet sitelerinde, alan adlarında, mail adreslerinde, her türlü basılı kağıt ve formlarda kullanımının önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebiyle birlikte müvekkiline ait tescilli markaya yönelik tecavüz ve haksız rekabetin öncelikle tespiti ile önlenmesi, durdurulması ve ortadan kaldırılmasını, davalı şirket unvanında yer alan ……. ibaresinin iptali ile birlikte ticaret sicilinden terkinini, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 50.000,00 TL maddi ve 250.000,00 TL manevi tazminat ile hükmün Türkiye çapında tirajı en yüksek 3 gazetede ikişer hafta ara ile iki defa yayınlanmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; …… dışındaki davalılar yönünden pasif husumet ehliyeti yokluğundan dolayı reddini talep ettiklerini, tescilli ……. markasının farklı …… sınıfında tescilli olduğunu ve tanınmış marka olmadığının da açık olduğunu, ….. unvanının, TTK’ya uygun olarak tescil edilmiş, ayırt ediciliği haiz ve haklı bir unvan olduğunu, müvekkilinin hizmet ettiği kitlenin “….” olarak bilinen bilinçli alıcı kitlesi olduğunu, söz konusu iltibasın mümkün olamayacağını, söz konusu markayı ortaya çıkaranlardan ve soyadının özünü marka içinde kullananlardan birinin, davalılardan …’in hem eşi hemde davacı şirketin olduğu kadar davalı şirketlerinde yöneticilerinden olan dava dışı …. olduğunu, davalı Müvekkili …….’nın, tarafların dilekçelerinde detaylandırdıkları “birlikte var olma” düsturundan hareketle, …..’ın ……’sını ve dava dışı …… şirketinin ……..’ini unvan değişimi sırasında yeni unvanları olarak -……. markasının gümrük müşavirliği hizmetlerine karşılık gelen 36. sınıfta tescil tarihi olan 22.05.2015’ten sadece birkaç ay sonra: 23.12.2015’te-, TTK m. 43 vd. hükümlerine tamamen uygun olarak, tescil ve ilan ettirdiklerini, SMK m.7 /5’in bir diğer aradığı unsurun, aynı kelimelerin kullanımının ticaret ve sanayideki dürüst uygulamalara aykırı düşmemesi olduğunu, …….’nın …….’i kullanımının, kesinlikle haklı, meşru, ticaret ve sanayideki dürüstlük kurallarına aynen uygun olduğunu, davacının davalı şirketlere (dava ettiği unvana) kestiği binlerce fatura vs. delilin ortaya koyduğu açık gerçeğin, her iki tarafın da (Davacı ile Davalı şirketlerin) aslında birbirleriyle bir arada ve mevcut ad/unvan/işaretleriyle varlık gösterdikleri bir ortamı benimsedikleri fiili (ve hukuki) durum olduğunu, marka/unvan/işaret açısından bu şekilde birlikte yaşamanın, Yargıtay kararlarında tam karşılığını bulduğunu, tarafların tescilli unvanlarının birbirlerinden ayrıştırılmış olup, tek ortak noktalarının tuna ve set kelimelerini içermekten ibaret olduğunu ve bu iki kelimenin üzerindeki gerçek hak sahipliğinin açıkladıkları üzere müvekkillerine ait olduğunu, kaldı ki Müvekkil …..’nın unvanı, tuna ve set kelimeleri bitişik yazılı olarak tescilli iken, Davacının unvanı, tuna ve set kelimeleri ayrı yazılmış halde tescilli olmasına rağmen ne var ki Davacının unvanını tescillenmiş halinden farklı olarak, bile isteye Müvekkilinki gibi bitişik kullanmakta kendisinin bizzat ısrar etmekte ve bu şekilde haksız rekabette bulunduğunu, müvekkilin unvanında anonim şirket ve faaliyet konusu olan… kelimelerinin de mevcut olup, ….. alanında tescilli faaliyeti olmadığı halde bu alana sonradan giren ve asıl faaliyeti gümrük müşavirliği olan davacının unvanının, limited şirket ve gümrük kelimelerini barındırdığını, her ikisinin faaliyet alanları ve ………. ya tescilli …… kodlarının farklı olduğunu, davacının, müvekkilinin unvanını baştan beri bilmekte olup bunu benimsemiş, kabullenmiş ve doğal olarak bu benimseyişe uygun şekilde davadan kısa bir süre öncesine değin tüm ……. kullanımlarına sessiz kaldığını, müvekkillerinin davacıya karşı hiçbir haksız rekabet, dürüstlüğe aykırı davranış, aldatıcı eylem içinde olmadıklarını, müvekkil ……. …..’nın ticaret unvanının, TTK’ya ve ilgili ikincil mevzuata uygun olarak tescil ve ilan edilmiş olup, yasalara uyarlı hali ile ve davacının unvan kullanımın aksine, sicilde nasıl tescilliyse aynen kullanıla gelmekte olduğunu ve bu haklı unvanın, sicilden terkin edilene değin, hukuk hayatında yasal olarak yaşamaya devam edeceğini ve bu süreç içinde tecavüzden veya haksız rekabetten de söz edilemeyeceğini, davacının tüm davranış ve fiilleriyle baştan itibaren Müvekkil şirketlerin tüm ……. kullanımlarıyla barışık ve onları kabullenmiş, birlikte var olmayı benimsemiş, tüm kullanımları değil zımnen açıkça benimsemiş durumda olduğunu, davanın kötüniyetli olup, tüm davacı benimsemelerini ve kabullerini inkar niteliğinde olduğunu ve aynı zamanda MK m.2’ye de aykırı olduğunu, İlgili davalılarca tüm ……. kullanımlarının haklı ve meşru olduğunu, tüm kullanımların, davacının benimsemesine ve kabullenişine ve birlikte var olma ortamına dayalı olduğunu, davacının uzun süreler kullanımları aktif olarak benimseyip kabullenerek ve dolayısıyla sessiz de kalmış olarak tecavüz, haksız rekabet ve unvan tecavüzü gibi iddialarda bulunma hakkını yitirdiğini, davalı Müvekkillerinde hiçbir surette veya şekilde tecavüz ya da hak ihlali kastı veya kusuru olmadığını, mevcut hal ve şartlar altında, davacının, maddi ve manevi tazminat dahil taleplerinin hiçbirini kusuru da bulunmayan müvekkillere karşı ileri süremeyeceğini, zamanaşımı sürelerinin, hem SMK hem TTK hem MK hem de BK temelli tüm talepler yönünden dolmuş durumda olduğunu, davacının zarar iddialarını somut delillere dayandırmayıp, afaki söylemlerle işi bulandırmaya çalışarak genel bir zarar savıyla davayı ikame ettiğini, defterler incelendiğinde de davacının yıllarca bu birlikte var olma faturası içinde müvekkili şirketlere binlerce fatura kesmiş, dekontlama yapmış, bolca para kazanmış ve dava konusu iddialarıyla bağlantılı tek bir kuruş bile zarar etmemiş olduğunun görüleceğini, HMK m.329 / 1 kuralı uyarınca, açık bir kötü niyetle, davalıları zarara uğratmak, şöhretlerini kötülemek, işlerini ve müşterilerini ellerinden almak kastıyla ve gerçekleri açıkça mahkemeden saklayarak dava açan davacının, kendisini davaya cevap vererek ve yargı hükmü lehine bile olsa içeriğinde yer almayacak olan “kendi vekiliyle yaptığı avukatlık hizmeti almaya dair sözleşmede kararlaştırılan ücreti” de ayrıca ödemesi gerekecek müvekkillerin vekili ile yaptığı sözleşmesel vekalet ücretini de ödemesi gerektiğini, kötüniyetli davayı açan sorumluların ayrıca disiplin cezasi ile cezalandırılmasını ve davanın küllen reddini, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Yargılama sırasında deliller toplanmış; Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan davaya konu marka tescil belgeleri ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden ilgili dosya evrakları celp edilmiştir.
Mahkememizce taraf vekillerinin tanık dinletme talepleri kabul edilmiş ve tanıklar davetiye ile çağırılmış ve duruşmaya hazır oldukları görülmüştür.
07.05.2019 tarihli celsede; Davacı tanığı … duruşmadaki beyanında;” Daha önce davalı …….A.ş’de müdür olarak çalıştığını, 2016 sonunda ayrıldığını, daha önce davacı …… k şirketi ile davalı …… ile birlikte iş yaptıklarını, aynı müşteriler ile çalışır birbirlerine fatura kesen firmalar olduklarını, …….A.ş nin ortağı ve sahibi … ile ……. Gümrük Müşavirliğinin sahibi ….. beraber yeni bir şirket kuralım hatta sende gel dediklerini, yeni bir şirket kuralım diye konuştuklarını, şirketin hisse ve yönetim tarzı konuşulduğunu ancak ismi konuşulmadığını, bu görüşmeler sırasında …’in daha önce kendisinin sahibi olduğu bir şirketin adını değiştirdiğini ve adına ………. Lojistik Şirketleri A.ş olarak değiştirdiğini söylediğini isim ile ilgili ….. ile … arasında bir konuşma geçmediğini daha çok yönetim ve ortaklık yapısı üzerinden konuşmalar olduğunu anlaşma sağlanmadığını, …’in kendine daha fazla pay istediğini, daha fazla hak talep ettiğini bu nedenle anlaşma olmadığını … kendi başına devam ettiğini, daha sonra ……. Gümrük Müşavirliği ile ………. Lojistiğin isimlerinin aynı olması sebebi ile karışıklıklar olduğunu, her ikisinin de İstanbul da aynı binada çalışıyor ve aynı sektörde çalışıyor olduklarını, gümrükten veya başka kurumlardan gelen evraklar karışıyor olduğunu beyan etmiştir.
07.05.2019 tarihli celsede; Davacı tanığı … duruşmadaki beyanında; “2014 yılından beri Davacı ……. Gümrük Müşavirliği şirketinde muhasebeci olarak çalıştığını, bizim şirketlerinin gümrükleme ve taşıma yaptıklarını, davalı ……. ….. ve …….sadece taşıma işi yapmakta olduklarını, hepsinin aynı bina da faaliyet göstermekte olduğunu, yaklaşık 1 sene önce ……. ….. A.ş 3-5 sokak ileriye taşındığını. …….aynı yerde faaliyetine devam etmekte olduğunu, şirketlerin kuruluşuna ilişkin bir bilgisi olmadığını, kargolarının ve evraklarının da karışıklıklar olduğunu, evraklarının ……. onların ki de kendilerine geldiğini, iş ve zaman kaybına neden olduğunu, müşterileri ile sorunlar yaşadıklarını, hatta bir defasında ……. çalışanının hesabı yanlışlıkla kendi hesaplarından yatırılmış son anda farkedip düzelttiklerini, şirket kuruluşu aşamasında rıza olup olmadığını bilmediğini, ……. Gümrük ile ……. ….. arasında ticari işlemler ve faturalaşma olduğunu çünkü bazen aynı müşterinin onlar taşıma işini kendilerinin de gümrükleme işini aldıklarını zorunlu olarak faturalaşma olduğunu, ….. kuruluşundan beri bu şekilde çalışmalar olduğunu, şirketlerinin ilaçlar ve tıbbi malzemeler hatta kan ürünleri dahi taşımacılığı yaptığını, bunlarda özellikle karışıklık ve gecikme olduğundan sıkıntı yaşadıklarını, …. beyanlarında 2 şirket ismi benzerliği nedeni ile karışıklık olduğunu beyan etmiştir.
11.07.2019 tarihli celsede; Davalı tanığı … duruşmadaki beyanında; ” ……. Gümrük Müşavirliğinin ve ….’nın mali müşaviri olduğunu, davalı …….A.ş tarafından kiralanan bir kısmında alt kiracı olarak ……. Gümrük Müşavirliği faaliyet gösterdiğini, ……. Lojistik A.ş öncesinde ….. Dış Ticaret Ltd. Olarak tescilli olduğunu, sonra unvan ve nevi değişikliği sebebiyle ……. Lojistik Hizmetleri A.ş’ye dönüştüğünü, bu işlemler sırasında davacı ……. Gümrük Ltd. Şti yetkilileri ….. beyin herhangi bir itirazı olmadığını hatta ……. birlikte iş yapmayı düşündüklerini, unvanın bu şekilde değiştirilmesine birlikte karar verdiklerini, genelde şirketler aynı mekanı kullandıklarını, ……. Gümrük, …….firmasının gümrükleme işlerini yapıyor olduğunu, daha sonra ……. faaliyete geçtiğinde davacı şirket aynı hizmeti onlarada sunmaya devam ettiğini, uyuşmazlığın sebebi de başlangıçta ……. Gümrük Müşavirliğinin ortaklarınında …….. sermaye koyup ve ortak olacaklarını, ancak sermaye vermek istemediklerini önceden olduğu gibi ….. çözüm ortağı olarak fatura karşılığı çalışmasını düşündükleri için girmediklerini, bir süre sonra aralarının bozulduğunu, …….. kuruluşundan 2 yıl kadar ……. Gümrük Müşavirliği ile bir sorun çıkmadığını, 2018 yılı nisan-mayıs aylarına kadar aralarındaki ticari ilişki devam ettiğini. davacı şirket yetkilileri ile davalı …… yetkilileri ….., …… ve … beraber bu lojistik şirket için görüşmeleri sürdürdüklerini, hatta şirketin ana sözleşmesini kendisinin hazırladığını, hatta unvanınıda hazırladığını sonra sıfırdan şirket kurmak yerine mevcut olan ….. Ltd şti ye faaliyet konusu ve unvan değiştirilerek ……. Lojistik olarak kurulduğunu, her iki şirketinde mali müşavirlik hizmetini verdiğini, ……. Gümrük Müşavirliği Ltd şti başladıklarında sadece gümrük müşavirlik hizmetleri verdiklerini, lojistik hizmeti ile ilgil her hangi bir organizasyon olmadığını, müşteri portveyinin hep gümrükleme işlemleri için müşavir hizmetleri alındığını, ağırlıklı …….A.ş ye hizmet verdiklerini” beyan etmiştir.
11.07.2019 tarihli celsede; Davalı tanığı … duruşmadaki beyanında;” Şirketlerin tüzel kişilerinin hisse sahiplerini bilmediğini, …, ….’ın …….şirketinin sahipleri olarak eskiden beri tanıdığını. ……. Gümrük Müşavirliğinin kuruluşundan da haberim olduğunu, daha önce ….. İthalat İhracak Ltd. Şti. Var olduğunu, arkadaşlarının ise ……. Gümrükleme diye şirketleri olduğunu, her iki şirkette ayrı ayrı gümrükleme işleri yaptığını, esas işlerinin taşıma işi olduğu için her iki gümrükleme firmasını birleştirip, ……. Gümrük Müşavirliği şirketini kurduklarını, hatta şirketin ismi, logosunun kendisin tarafımdan hazırlandığını, ……. başlangıçta Gümrük Müşavirliği olarak kurulduğunu, kendi işlerinin gümrük müşavirliğini yapsın diye kurulduğunu, hatta ortaklarının da kendi şirketinde çalışan kişileri gösterdiklerini başlarınada onları koyduklarını, şuanda huzurda ki ….. beyin de kendi şirketinde çalıştığını, bu şekilde firmaya gönderdiklerini, ……. daha sonra kurulmuş olduğunu onun dönemimde olmadığını, başlangıçta ……. Gümrük Müşavirliği firmasının kendi şirket binasının küçük bir kısmını, bir masasını kullandığını, sonra işlerim bozulunca ….. sahiplerine rica ettiklerini onlarında bir masa verdiğini, zaten taşımacılık yaptığımız müşterilerinin gümrük işlerini yaptıklarını beyan etmiştir.
11.07.2019 tarihli celsede; Davacı tanığı … duruşmadaki beyanında:” 2005 nisan ayından 2016 yılı sonuna kadar davalı …… Taşımacılık A.ş de çalıştığını, en sonda…… Lojistik bölümünde çalıştığını, ……. Gümrük Müşavirliği şirketinin de aynı binada bir oda içerisinde çalıştığını, …. nakliyesini yaptığı işlemlerin gümrükleme işlemlerini yaptıklarını, uyuşmazlığın çıkmazdan önce ……. Lojistik şirketinin gümrük işlerini ……. Gümrük Müşavirliği yaptığını,çünkü iç içe olup aralarında bir problem olmadığını, şirket kuruluşu ile ilgili ortaklık görüşmeleri hakkında bir bilgisi olmadığını, …….şirketinin bazı şirkezlerle yaptığı sözleşmeler gereği bunlar dışındaki şirketlerin nakliye işini yapamıyor olduğunu, bu nedenle taraflar karşılıklı görüşerek aslında işi …….alıp, yaptığı halde faturalar ……. Gümrük Müşavirliği adına kesiliyor olduğunu, onlarda yurtdışındaki müşterilerine kestiklerini, bir süre sonra ……. şirketi kurulduğunu aynı işlem …… üzerinden yapıldığını, ……. Gümrük Müşavirliği şirketinin lojistik yapma için gerekli organizasyonu olmadığını, bütün organizasyon ve müşteri çevresi … ait olduğunu, sadece bazı müşteriler yönünden ……. Gümrük Müşavirliği üzerinden yapıldığını, yurt dışı görüşmelerinin de her 3 şirket adına ….. çalışanları yürütüyor olduğunu, sözleşmeleri kimin imzaladığını bilmediğini beyan etmiştir.
Mahkememizce toplanan tüm deliller ve taraf iddiaları ışığında dosya davalıların “…….” markasına ve davacının ticaret unvanına tecavüzleri veya haksız rekabetlerinin olup olmadığı, davalı kullanım ve faaliyetlerinin öncelikle ve üstün hakka dayalı olup olmadığı, tecavüz veya haksız rekabet söz konusu ise davacı tarafın isteyebileceği maddi tazminat tutarının ne olduğu yönünden rapor tanzim etmek üzere dosya bir marka uzmanı, bir mali müşavir ve bir de sektör(lojistik) den oluşacak 3 kişilik heyete tevdi olunmuş, bilirkişiler hazırlamış oldukları 21.11.2019 havale tarihli raporlarında özetle; ” Davalının kullanımının, davacı markasıyla ayniyet teşkil eder şekilde olmadığı, davalı kullanımının davacının tescil kapsamına giren hizmet sınıfında olmadığı, Raporun sektör heyet bilirkişisi tarafından, “….. lojistiği” ne dair yapılan değerlendirmeler ışığında, davalının, markanın kapsadığı hizmetin satışının teklifine yönelik kullanımının halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali doğurmayacağı, zira hizmetlerin hitap ettiği kitlede hizmetin alıcısı konumundaki kişi/kurumların uzman ve bilinçli alıcı kitlesi olduğunu, anılan sebeplerden ötürü davalının kullanımının, SMK’nın 7 ve 29. maddeleri gereğince davacının marka hakkına tecavüz ve bu suretle haksız rekabet oluşturmadığı, davalının usulüne uygun olarak tescil edilmiş ticaret ünvanının, sicilden terkin edilinceye kadar ki tescil edildiği şekliyle kullanımının tescile dayalı yasal, öncelik ve üstün hakka dayalı bir kullanım olduğu ve bu kullanımın davacı şirketin, gerek marka gerekse de ticaret ünvanı gibi haklarına İltibas şeklinde bir tecavüz teşkil etmeyeceği ve haksız rekabet oluşturmayacağı, keza davacının hareket tarzı itibariyle, hakkın ihlaline zımnen müsaade ettiği, sessiz kaldığı ve bu haliyle sessiz kalma yoluyla hak kaybının davacı açısından söz konusu olacağı” hususlarını bildirmişlerdir.
Davacı vekilinin bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde özetle; Raporun dosya kapsamına aykırı olduğunu, müvekkili şirketinin hem gümrükleme hem de lojistik hizmeti veren bir şirket olmadığını, bilirkişi raporunun davalı iddialarının doğruluğunun ispata çalışan özel rapor mahiyetinde olup, dosyadaki somut deliller tartışılmamış, müvekkilinin tescile dayalı üstün hakkının görmezden gelindiğini bu nedenlerle başka bir bilirkişi kurulu oluşturularak ve mahallinde inceleme yapılmak suretiyle denetime elverişli rapor alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 18.12.2019 tarihli duruşmasında, davacının markası ile davalı kullanımının ayniyet teşkil etmediği tespitinin yeterli gerekçe içermediği ve benzerlik incelemesinin yapılmadığı, davacının karıştırmanın mevcut olduğuna dair sunulmuş olduğu delillerin raporda incelenmediği ve sektör bilirkişisinin davacı adına tescilli her iki marka için davalıların kullanım şekillerinin sektörel olarak aynı olup olmadığı hususunda değerlendirme yapmadığı anlaşıldığından, bu tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için bilirkişilerden ek rapor alınmasına karar verilmiş, dosya bilirkişilere tevdi olunmuştur.
Bilirkişiler hazırlamış oldukları 17.06.2020 tarihli ek raporlarında özetle; “Kök raporda belirttikleri hususlar açısından heyetlerinin görüşlerini korumakta olduğunu, Ankara ….. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 18/06/2019 tarih, ….. Esas ve ….. Kararında ……. başvuru no.lu “….. LOJİSTİK HİZ.A.Ş.” kelime ve şekilden ibaret hizmet markasının 39. Sınıfta tescil işlemlerinin devamına karar verilmiş olduğunu, dosyanın henüz kesinleşmediği görülmekte olduğunu, tescil işleminin halihazırda davalı lehine aşama kaydettiği ve bu haliyle kesinleşmesi durumunda başvuru tarihi olan 08/12/2017 tarihinden itibaren davalının marka koruması içinde olacağı değerlendirilmekte olduğunu, ilgili mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmesine dair takdir Sayın Mahkemeye ait olduğunu, ayrıca, davalının tescil edilmelerine karar verilen …… ve …… başvuru numaralı markaları, başvuru tarihleri olan 19/04/2018 tarihi dikkate alındığında, dava tarihi olan 12/07/2018 tarihinden önce marka koruması içine gireceklerini, ayrıca davacı itiraz dilekçesinde tazminatın hesaplama yöntemini dava dilekçesinin 12. Maddesinde detaylıca yazdıklarını belirttiyse de ilgili kısım tekrar kontrol edildiğinde SMK m.149 uyarınca talepte bulunduğu görülmekte olup kök raporda da belirtildiği üzere, SMK 151 uyarınca seçimlik hak belirtilmediğinden hesaplamanın yapılması mümkün olmadığını, takdirin mahkemeye ait olduğu” hususlarını bildirmişlerdir.
Davacı vekilinin bilirkişi ek raporuna itiraz dilekçesinde özetle; Ticaret sicil kayıtlarıyla da sabit olduğu üzere davalı şirketin kurulması nedeniyle önceye dayalı kullanım hakkının olduğu yönündeki tespitlerin hukuki bir değer taşımadığı açıkca ortada olduğunu, bu nedenle dahi bilirkişilerin raporlarının en basit deyimiyle denetime elverişli olmadıklarının sabit olduğunu, bilirkişi ek raporunun belirtildiği üzere karışıklığın olduğunun kabulü yerinde ise de gerek gerekçelendirmesi ve gerekse önceye dayalı kullanıma ilişin görüşleri ciddiyetten ve yasal delillerden uzak olması nedeniyle değerlendirmeye alınamayacak nitelikte olup itiraz ettiklerini ve denetime elverişli rapor alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava; Davacı adına olan “…….” markasına ve ticaret unvanına davalıların tecavüzü veya haksız rekabeti olup olmadığı var ise isteyebilecekleri maddi ve manevi tazminat miktarı ile her bir davalının sorumluluğuna ilişkindir.
Mahkememizce toplanan tüm deliller ve yapılan değerlendirmeler neticesinde; “ülkemizde yerleşik bazı lojistik hizmet veren kuruluşlar bir diğer tanımı ile klinik araştırmalar lojistiği olan… lojistiği hizmetleri sunmaktadırlar. Sağlık lojistiği olarak da tanımlanabilen bu hizmetler bütünü biyolojik materyal, ilaç, tıbbi malzeme ve cihazların ithalatı, gümrükleme, depolama, dağıtım ve ihracatı aşamalarında teknoloji ve ekipmanlardan yararlanılarak istenilen zamanlama ve istenilen ısı değerlerini sağlayarak… endüstriyesine entegre lojistik hizmetleri sunulması olarak hizmet alan kuruluşlara sağlanmaktadır. Lojistik firmaları ile gümrük müşavirliği firmaları arasındaki bağlantı yönünden ise lojistik hizmet üreten firmaların görevi yurtdışından ithal edilecek veya yurtdışına ihraç edilecek emtia-eşyaların Gümrük Kanunu ve Yönetmeliği Kararları hükümlerince gönderici ve alıcı haklarını gözeterek müşteriye en iyi hizmeti sunmak ve müşteri memnuniyetini sağlamaktır. Daha açık bir ifade ile bir lojistik firmasının müşterilerine verdiği lojistik hizmetler bütününün bir parçası da gümrüklemedir.” şeklinde sektör bilirkişisinin inceleme ve değerlendirmeleri mevcuttur. Bu inceleme ve değerlendirmeler ışığında taraf marka ve ticaret unvanlarının tecavüz iddiaları yönünden yapılan değerlendirmesinde ise; davalı şirket …unvanı ile 17/06/1999 tarihinde sicile tescil edilmek suretiyle “uluslararası hava, kara ve deniz, tren taşımacılığı yapmak ve taşımayı organize etmek…ve 29/12/2015 tarihinde tescil edilen anonim şirket ana sözleşmesinde yazılı olan işler” iş konusunun belirlendiği anlaşılmıştır.
Dava dilekçesinde davacı taraf tecavüz iddialarını temel olarak davalıların kötüniyetli tescil girişimleri ve ticaret unvanına “…….” ibaresini eklemeleri şeklinde belirlemiştir. Ne var ki dosyaya sunulan tüm delil, fatura ve yazışmalar incelendiğinde taraf şirketlerinin birbirleriyle yoğun ve iç içe ticari ilişkilerinin bulunduğu, şirket sahiplerinin birbirlerini tanıdıkları, beraber iş yaptıkları, uzun süre yoğun bir iş birliği içerisinde hareket ettikleri, aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğu, tarafların birbirlerine gönderdikleri yazışmalarda davalı tarafın ……. kelimesini içerir ticari unvanını kullandığı, bizatihi davacı tarafın sunduğu tanıklardan …’ın yeminli ifadesinde “davacı şirket ile davalı firmanın iş yaptıklarını, birbirlerine fatura kestiklerini, davalı … ile davacı firmanın sahibinin beraber yeni şirket kurmak üzere görüştükleri sırada davalı …’in kendisinin sahibi olduğu bir şirketin adını ……. Lojistik Hizmetleri A.Ş.olarak değiştirdiğini beyan ettiği, bu konuşmada yönetim ve ortaklık yapısı üzerine görüştükleri ve anlaşma sağlayamadıklarını” beyan etmiştir. Buradan da anlaşıldığı gibi davacı firma davalı tarafın ticaret unvanından ilk günden beri haberdardır ve yoğun ilişkilerini bu bilgi ile birlikte devam ettirmiştir.
SMK’nun 26/5 maddesine göre hükümsüzlük davaları bakımından beş yıllık sessizlik hak düşürücü süredir. Tecavüz davaları yönünden kanunda açıkça bir süre öngörülmüş değildir.
“Marka ihlal yargılaması söz konusu olduğunda öğretide kesin bir süre verilmesinin doğru olmadığı ve bu sürenin somut olayın özelliklerine göre beş yıldan az olabileceği gibi fazla da olabileceği görüşü benimsenmektedir. Yargıtay …. Hukuk Dairesi bazı kararlarında tanınmış markalar için öngörülen beş yıllık süreyi baz alırken bazı kararlarında ise somut olayın özelliklerine göre daha uzun ya da daha kısa süre olarak belirleneceğini içtihat etmektedir.(ÇOLAK., Türk Marka Hukuku s.877)
Davaya konu olayda davalı firmanın 1999 yılında unvanını tescil ettirdiği, davacı firmanın 2010 yılında davalı … Uluslararası Taşımacılık ve Tic. A.Ş’nin faaliyet gösterdiği aynı plazaya taşındığı ve aynı çatı altında ticaret yaptığı, fiilen entegre bir ticaret gerçekleştirdiği, davalı firma yetkilisinin davalılardan …’in firma ünvanını “…….” olarak değiştirdiğini davacı yana beyan ettiği ve 18.12.15 tarihli genel kurul kararı ile değişikliği gerçekleştirdiği, davacının markasını tescil ettirmek üzere 22.05.2015 tarihinde başvurduğu, başvuru sırasında ve sonrasında davacı firmanın bu değişiklikten haberdar olduğu ve ticari ilişkilerine sessiz kalarak devam ettiği, bu durumda davacı firmanın bir tacir olarak çok uzun süre sessiz kaldığı, davalı firmanın ticaret unvanının kendi tescilli markasına tecavüz ettiği yönündeki iddiasının Medeni Kanunun 2.maddesine uygun olmadığı açıktır.
Ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer husus, davalı firmanın ticaret unvanını “…….” ibaresini ön plana çıkararak markasal olarak kullanıp kullanmadığıdır. Yüksek Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre SMK değişikliğinden sonra dahi bu unsur tecavüz iddiası yönünden aranmalıdır. “Bölge Adliye Mahkemesince, her ne kadar davalının markasal kullanımı bulunmasa da 6769 sayılı SMK’nın 29/1-a ve 7/3-e maddeleri uyarınca tek başına davacı adına tescilli markanın benzerinin ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiği gerekçesiyle, marka hakkına tecavüzün tespiti, men’i ve reddine karar verilmiş ise de, SMK’nın 29/1-a hükmü ile yapılan yollama gereği m.7/3-e maddesinde yer alan “işaretin ticaret unvanı ve işletme adı olarak kullanılması” hükmü işaretin markasal kullanılması durumunda uygulanabilecektir. Zira m.7/3’de işaretin ticaret alanında kullanılması halinde yasaklanabileceği hükme bağlanmıştır. Marka hukuku kapsamında işaretin ticaret alanında kullanılması ifadesi ile kastedilen işaretin markasal olarak kullanılmasıdır. Diğer taraftan, SMK’nın 7/3-e maddesinin gerekçesinde söz konusu düzenleme ile …. sayılı A.B. Marka Yönergesiyle uyum sağlandığından bahsedilmiş olup, Yönerge’nin 3. maddesinde yer alan hükmün, yine Yönerge’nin genel gerekçesi no 19’daki açıklamalara göre değerlendirilmesi gerekir. Buna göre, ticaret unvanı ancak tescilli bir markaya tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt ediciliği sağlayıcı bir işaret olarak kullanılması halinde, marka hakkına tecavüz oluşturacağı açıklaması karşısında, Kanun Koyucunun amacının ticaret unvanının tescilli marka ile karıştırılmaya yol açacak şekilde kullanılması halinin marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde olmasına rağmen, hatalı gerekçe ile tek başına ticaret unvanının tescil ettirilmiş olmasının marka hakkına tecavüz teşkil edeceği gerekçesiyle davanın kabul edilmesi doğru olmamış ve kararın bu nedenle temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.(Y.H.D. 2019/1692 Esas, 2020/3293 Karar)”
Somut olayda davacı yanın bu yönde bir delil sunmadığı, dosya kapsamına göre de davalı yanın ticaret unvanını markasal olarak kullandığına dair bir tespit bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı yanın tescil başvurularına konu ve “…….” kelimesini içerir markaları ise ticaret unvanından ayrı markasal kullanımlardır ve tescil süreçleri Ankara… FSHHM’de derdest olan….. Esas sayılı dosyanın konusudur. İş bu dosyada davacı yan, bu başvurulara kötüniyet iddiasına ilişkin delil olarak dayanmıştır.
Her ne kadar davacı taraf davalı firmanın ticari unvanının karışıklığa sebep olduğunu iddia etmiş ise de ürün ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin ortalama bilinç düzeyi itibariyle bu karışıklığın kabulünün mümkün olmadığı, şirket yazışmalarındaki karışıklığın ise tüketici nezdinde karışıklık olarak algılanamayacağı kanaatine varılmıştır.
Kötüniyet iddiaları yönünden yapılan değerlendirmede; kötüniyete dayanan taraf bu iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Hukukumuzda temel olan iyiniyettir. Aksi hali iddia eden tarafın dayandığı delillerin somut ve ikna edici olması gerekmektedir. Mahkememizce davalı tarafın marka başvurularında bulunması hususunun yasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiği, sair hususların ise soyut ve ispata muhtaç kaldığı, bu nedenle kötüniyetin ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.
6102 Sayılı TTKnın 54. Maddesi ile, haksız rekabete ilişkin bu kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. 55. Maddesinin 4. fıkrasında ise, iyi niyetle bağdaşmayan, haksız rekabete ilişkin eylemlere örnek olarak, başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak gösterilmiş ve haksız rekabet halleri hüküm altına alınmıştır. Yukarıda anılı gerekçelerle davalıların eylemlerinin markaya tecavüz oluşturmadığının kabulü karşısında haksız rekabetinde oluşmadığı kanaatine varılmış ve bu yönden de davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Peşin yatırılan 5.123,25 TL harçtan alınması gereken 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.068,85 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran tarafa iadesine,
3-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirmekle reddedilen marka hakkına tecavüz davası yönünden davalılar lehine 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılar vekiline verilmesine,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirmekle reddedilen maddi tazminat yönünden davalılar lehine 7.300,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılar vekiline verilmesine,

4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirmekle reddedilen manevi tazminat yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi md. 10/3 uyarınca, 4.910,00 TL ücret takdirine, bu ücretin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
6-Kalan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 hafta süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. Açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/10/2020
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır