Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/38 E. 2023/379 K. 07.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/38 Esas
KARAR NO : 2023/379

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/01/2023
KARAR TARİHİ : 07/04/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin tek ortağı …’nın 2020 yılının Eylül ayı civarında dava dışı üçüncü kişi … ile ortak bir tanıdıkları vasıtasıyla tanıştırıldığını, davacının kendi aile fonunu dünyanın pek çok yerinde işleterek kullanan bir girişimci olduğunu ve yine dünyanın pek çok ülkesinde profesyonel olarak araç kiralama işi yaptığını, Türkiye’de ayrıca otel yatırımı da bulunan davacının ülkemizde de bu tip işe gireceğini bildirdiğinde … kendisinin ve akrabalarının uzun süredir bu işleri yapmakta olduklarını ve bunu ortak yatırımcı sıfatıyla Türkiye’de birlikte yapabileceklerini belirttiğini ve akrabaları … ve … ile davacıyı tanıştırdığını, öncelikle kısa süreli birkaç iş yapan davacı ve davalılar arasında davacı açısından bir güven telkini yaratıldığını ve bunun neticesinde 05 Kasım 2020 tarihinde …’nın tek ortağı olduğu davacı şirket ve davalılardan … Gayrimenkul adına … arasında bir adi şirket sözleşmesi (“sözleşme”) imzalandığını, 05 Kasım 2020 tarihinde davacı şirket ve davalılardan … Gayrimenkul adına … arasında akdedilen Adi Şirket Sözleşmesinin müşterek ve müteselsil kefilinin de diğer davalı … olduğunu, bahse konu Sözleşme ve sonrasında yapılan ek sözleşme ve protokoller uyarınca, davacı şirket tarafından sağlanan sermaye ile davalılar tarafından satılmak ve/veya kiralanmak üzere muhtelif binek araçları, lüks araçlar ve karavanlar satın alınacak ve bu faaliyetler sonucu elde edilen kar taraflarca eşit olarak paylaşılacağını, bahse konu karın asgari %10 oranında olacağı hususunda davalıların davacı şirkete taahhütte bulunduklarını, davacı şirket üzerine düşen yükümlülüğü süresi içerisinde eksiksiz olarak tamamladığını ve davalılara toplamda 1.743.500,00 TL ve 116.000 ABD Doları ve 16.000 Avro ödeme yaptığını, davalılar ise gönderilen bu paralar ile araç satın almak veya kiralamak yerine, bahse konu sermayeyi kendi şahsi işleri ve piyasa borçları için kullandıklarını ve davacı uzun süre “banka hesaplarımızda sorun var o sebeple kar payı ödeyemedik ama çözülür çözülmez hemen göndereceğiz” diye oyaladıklarını, nihayetinde de taraflar arası muhtelif yazılı ve şifahi görüşmeler ve taraflarca yapılan son toplantıda davacı şirketten alınan parayı da geri ödeyemeyeceklerini, ortada sözleşmeler uyarınca satın alınmış bir araç da bulunmadığını itiraf ederek temerrütlerini ikrar ettiklerini, müvekkil şirket üzerine düşen yükümlülüğü süresi içerisinde eksiksiz olarak tamamladığını ve şikayet olunanlara farklı zamanlarda binek aracı, karavan ve ev alınması ve kiralanması için ödenen miktarlar ve müvekkile ödenmesi gereken ancak henüz ödenmemiş ciro payları ile toplam 1.743.500,00TL ve 116.000 ABD Doları ve 16.000 Avro tutarında borç oluşturularak, Müvekkilin kandırıldığını ve zarara uğratıldığını, bu halde, şimdilik, müvekkil şirketin hem ödemiş olduğu toplam miktarın işlemiş yasal faizi ile birlikte kendisine iadesi hem de mahrum kaldığı karın tespiti ile şimdilik 200.000,00 TL ve şimdilik 10.000,00 ABD Doları karşılığı ve şimdilik 1.000 Avro karşılığı ve şimdilik 3.000,00 ABD Doları karşılığı ve şimdilik 1.000 ABD Dolarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafla aralarında imzalanan kefili olduğu adi sözleşmenin hiç bir maddesinde yükümlülüklerini yerine getirmemeleri durumunda tazminat ödeyeceklerine dair bir madde olmadığını, sorumluluğunun alınan bu paranın geri ödenmesi hususunda olduğunu, bu bağlamda bu adi sözleşmeye dayandırılarak tazminat davası açılmasının usulen mümkün olmadığını, davacı tarafla olan ticaretin … tarafından yapıldığını, …’ın banka hesaplarındaki sorunlardan dolayı davacı tarafa yapılan ödemelerin kendisinin hesabından yapıldığını, bu adi sözleşmede sadece kefil olarak sorumluluğunun olduğunu, bu kefaletin ise sadece sözleşmenin hükümlerine göre geçerli olduğunu, tarafına açılan davada sözleşmede tazminat ile ilgili hiçbir madde olmadığını, bu sebeple tazminat isteme hakları sözleşmede olmayan bir maddeden dolayı sözleşmeye dayanarak tazminata hüküm edilmesinin yasalara da aykırı olduğunu, öncelikle davanın usul yönünden şartları oluşmadığı için usulden reddine, ayrıca esas yönünden ise kendisinin sadece kefil olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafla aralarında imzalanan adi sözleşmenin hiç bir maddesinde yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda tazminat ödeyeceğine dair bir madde olmadığını, bu bağlamda bu adi sözleşmeye dayandırılarak tazminat davası açılmasının usulen mümkün olmadığını, davacı tarafla 05/11/2020 tarihinde 200 bin bedelli bir adi ortaklık sözleşmesi imzalandığını, ek protokolle bu rakamın 2.200.000 TL’ye çıkartıldığını, sözleşmede herhangi bir gelen bedeli geri ödeme süresi bulunmadığını, sözleşmenin fesih dahi edilmediğini, sözleşmede ödemelerin yabancı para cinsinden ödeneceğine dair bir madde olmadığını, zaten 13.9.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı sebebiyle dövizler TL ye çevrilerek ticaretin TL cinsinden yapıldığını, bu ticarette tarafına gelen paranın 2.937.210,00 TL olduğunu, davacı tarafın dövizdeki ani yükselişi fırsat bilip o zaman TL’ye çevirdiklerini bildikleri dövizleri bugünkü kur üzerinden istediklerini, bu şekilde haksızlık yaptığını, sözleşmenin TL cinsinden olduğunu, sözleşmedeki yapılması gereken ticaretin yapılamadığını, 2020 ve 2021 senesindeki pandemi yüzünden ticari işlerde sorunlar çıktığını, sokağa çıkma yasaklarından dolayı ticarette büyük aksaklıklar meydana geldiğini, davacı tarafın sunmuş olduğu gelir idaresinden gelen gelir vergisi beyannamesinde görüleceği üzere zarar ettiklerini, sözleşmenin 4. maddesinde zarar meydana geldiği takdirde 5 Lions mevcut sermayeyi geri isteyebilir dendiğini, bu zaman zarfında yaklaşık 2 milyona yakın bir ödeme yaptıklarını ve bu ödeme ile ilgili de bir süre bulunmadığını, davacı tarafın gönderdiği paraların … adına geldiğini, davacıya gönderilen paraların ise … hesabından … hesabından ve elden verildiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ:
Dava ; Taraflar arasında imzalanan Adi Şirket Sözleşmesi ve eklerinin davalılar tarafından ihlali nedeniyle uğranılan zararın ticari temerrüt faizi ile birlikte tazmini talebi istemine ilişkindir.
Tarafların tacir araştırmasının yapıldığı anlaşılmıştır.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu durumda eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur. (Yargıtay 3. H.D.sinin 04.12.2017 gün ve 2016/9128 E- 2017/17010 K. sayılı kararı)
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde: davanın sözleşmeden kaynaklı tazminat davası olduğu, mahkememizce celp edilen 17/01/2023 tarihli, … sayılı ve … konulu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden gönderilen cevabi yazıda da görüleceği üzere davalı …’ın tacir olmadığı, diğer davalı …’in kefil olarak imzaladığı gerçek kişi olarak tacir kaydının olmadığı sözleşmede sadece kefil sıfatının bulunduğu ve iş bu davanın nispi ticari bir dava niteliği bulunmadığı, uyuşmazlığa TTK hükümlerinin değil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamında adi ortaklığın tasfiyesine dair hükümlerin uygulanacağı da dikkate alındığında dava nispi ticari dava olmadığından uyuşmazlığın genel mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemeleri görev alanına girdiği dikkate alınarak dava hakkında aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının açtığı davada, mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla; açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usûlden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Görevli mahkemenin BAKIRKÖY ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
3-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Bakırköy Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-İki haftalık süre içerisinde dosyanın gönderilmesi talebinde bulunulmadığı takdirde davanın açılmamış sayılacağının ihtarına,
5-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
6-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere tarafların yokluğunda dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda tensiben oybirliği ile karar verildi. 07/04/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır