Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/807 E. 2022/979 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/807 Esas
KARAR NO : 2022/979

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/09/2014
KARAR TARİHİ : 03/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09.11.2022

İstanbul .. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı 11/11/2008 tarihli yetkisizlik kararı üzerine,kararın kesinleşme tarihine göre süresinde verilen gönderme dilekçesi nedeniyle Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edilen ve aynı mahkemenin … Esas numarasına kaydedilen dava dosyasının Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin 1/2 müstemir yetkili hakimi … in uhdesindeki işler yönünden Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde yetkilendirilmesi ve mahkemenin faaliyete geçmesi nedeniyle Bakırköy .. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas numarasını aldığı, anılan mahkemenin faaliyetinin durdurulması üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1.Dairesinin 08.09.2014 tarih 1945 Sayılı Kararı uyarınca yapılan devir işlemi nedeniyle, Mahkememizin … esas numarasını alan dava dosyasının Mahkememizden verilen 21/04/2016 tarih ve … Esas … sayılı kararı Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin 09/05/2022 tarih ve … Esas, … Karar sayılı ilamıyla bozulmasıyla … Esasına kaydı yapılan dosyanın miktar itibariyle heyet halinde mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili bankanın … Şubesi tarafından … San. Ve Tic. A.Ş’ne 27/05/1998 tarihinde 1.100.000 DEM tutarında 1000 kobi 1000 ihracatçı kredisi kullandırıldığını, kullandırılan krediye 538.000,-YTL tutarında gayrimenkul ipoteği, 115.230,- YTL ticari işletme rehni ve ayrıca …, …, …., … ve ….’ın kefaletlerinin alındığını, kredinin geri ödenmemesi üzerine borçlu firmaya 09/04/1999 tarihinde ihtarname keşide edildiğini, alacağın tahsil edilebilmesi için 2000 yılında başlatılan icra takiplerinin de sonuçsuz kaldığını, davalılar ile borçlu … San. Ve Tic. A.Ş arasında organik bağ bulunduğunu, davalı … San. Ve Dış Tic. Ltd. Şirketinin kurucu ortaklarının … ve … olduğunu, 17/02/2005 tarihinde …’ın hissesini ….’na ….’nun da 03/08/2007 tarihinde hissesini borçlu firmanın kefil ve ortağı …’in eşi …’e devrettiğini, kredinin kullanıldığı, takibe aktarıldığı ve hala devam eden süreçte gerek borçlu firmaların ortakları gerek ortakların yakın akraba oldukları kişiler ve çalışanlar tarafından yeni şirketler kurularak ticari faaliyetlerin bu şirketler tarafından devam ettirildiğini, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için ihtiyati haciz kararı talep edilmesinin gerekli olduğunu, organik bağı tespit edilen şirket ve ortakların malvarlığını hala üzerlerinde tutmalarının mümkün olmadığını, davanın müvekkili banka lehine sonuçlanması halinde dahi içi boşaltılmış şirketlerden bir şey elde edilemeyeceğini, …’in ifadesinde … A.Ş’nin diğer bankalara olan borçlarını farklı kişiler adına temlikname aldırarak kendisinin ödediğini belirttiğini, davalı …’in de bir çok dosyada temlik alacaklısı olduğunu, ayrıca …’in 09/01/2008 tarihli elektronik posta mesajında …’in müvekkili bankaya ipotekli fabrika binası üzerinde haczinin bulunduğu belirtilmekte olup, söz konusu e-mail adresinin “…@….” olduğunu, dolayısıyla kredi borçlusu … A.Ş’nin ortak ve kefili olan … ile davalı … Tekstil firması arasında organik bağ bulunduğunun açık olduğunu, …, … ve …’in 1/3 hisse ile sahip olduğu ve 19/04/2000 tarihinde ….’a satışı yapılan müvekkili bankaya ipotekli İstanbul ili, …. ilçesi, … mevkiindeki gayrimenkul ile ilgili 03/07/2007 tarih (H.A.)I/97 sayılı ekspertiz raporunda söz konusu taşınmaz üzerinde … Tekstil firmasının tabelası bulunmakta olup, bu durumun da firmalar arasındaki organik bağın bir kanıtı olduğunu, dava dışı … Boya Tekstil San. Ve Tic. A.Ş’nin hukuki boşluk ve ticari hayatın kendisine tanıdığı imkanlardan yararlanarak başka nam ve ünvanlarla aynı kişilerce perde arkasından faaliyetlerini devam ettirdiğini, bu kapsamda kredi borçlusu ile davalı firma arasında fiili ve organik bağ olduğu ve boçlunun müvekkili bankadan mal kaçırmak amacıyla faaliyetlerini bu şirket üzerinden sürdürdüğünün sabit olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin tüm alacak, faiz, temerrüt faizi alacak hakları saklı kalmak üzere … Boya Tekstil Tic. Ve San. A.Ş hakkında kesinleşmiş icra takipleri nedeniyle tahsilde tererrür olmamak üzere davalıların menkul ve gayrimenkulleri ile 3.kişilerdeki hak ve alacakları üzerine kredi borçluları nezdindeki müvekkili banka alacağının 31/12/2007 tarihi itibariyle temerrüt faizi tutarı olan 5.500.000,-YTL’ye kadar 5411 Sayılı Bankacılık Yasasının 140.maddesi gereğince teminatsız olarak ihtiyati haciz konulmasına, toplam 5.500.000,- YTL banka alacağının tamamen tahsiline kadar işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili 06/05/2008 havale tarihli ilk itirazlarına ilişkin dilekçesinde davalı müvekkili …’in adresi itibariyle yetki itirazında bulunduklarını, diğer müvekkileri yönünden ise davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili ve görevli Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; öncelikle 06/05/2008 tarihli dilekçelerinde talep ettikleri usuli yetki itirazlarını yinelediklerini, davanın dayanağını oluşturan … A.Ş firması ile davacı banka arasındaki borç ilişkisinin ortaya koyularak tüm icra dosyalarının ve durumlarının aydınlatılması, dava dışı şirketin icra dosyalarındaki mevcut hacizlerin olup olmadığı, var ise bunların borcu karşılayıp karşılamadığının tespit edilmesi gerektiğini, bu nedenle dava dışı … A.Ş’nin davaya dahil edilmesi veya davanın ihbar edilmesi gerektiğini, müvekkillerinin davacı bankaya hiçbir nam ve sıfatta borçlarının bulunmadığını, dava dışı firma ile müvekkili firma arasında hiçbir şekilde organik ve ticari bağ söz konusu olmadığını, dava dışı şirketin Kahramanmaraş’ta faaliyet gösterdiğini, şirket ortaklarının da müvekkili şirket ile hiçbir alakasının bulunmadığını, dava dışı şirkete 2000 yılında icra takibi başlatıldığının belirtildiğini, müvekkili şirketin ise 2004 yılında İstanbul’da kurulduğunu, davacı iddialarının asılsız olup kabul etmediklerini, diğer müvekkilleri … ve …’in dava dışı … şirketi ile hiçbir bağlantılarının bulunmadığını, kaldı ki müvekkili …’in modelist olup, diğer davalı … şirketine Ağustos 2008 tarihinde küçük bir pay alarak ortak olduğunu, müvekkili …’in genç yaşta ailesinin teşviki ile ticaret hayatına atıldığını, ticaret hayatında temlikname suretiyle yatırım yapılmasının olağan ve ileriye dönük yatırım amaçlı faaliyetler olduğunu, temlik alınması ve 2004 yılında İstanbul’da şirket kurularak ticaret yapılmasının arkasında farklı şeyler aranmasının haksız ve yersiz olduğunu, davacı iddialarını doğrulayan hiçbir delil bulunmadığını belirterek yetki itirazlarının kabulü ile dosyanın yetkili Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, dava dışı … A.Ş’nin davaya dahil edilmesine veya davanın ihbarına, esas yönünden ise dava dışı şirket ile müvekkilleri arasında hiçbir organik ve ticari irtibat bulunmadığından ispata yarar herhangi bir belge olmadan ve hakikate aykırı beyanlarla, haksız ve yersiz olarak talep edilen ihtiyati haciz talebinin ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; öncelikle …’in davaya dahil edilmemesi gerektiğini, dava dilekçesinde belirtilen vakıalar ile ( …’in kullandığı … adlı e-posta adresi ve asıl borçluya ait taşınmaz üzerinde … firmasına ait tabelanın bulunması gibi) birlikte hareket olgusunun ortada olduğunu, …’in …’in teminatı olan taşınmazlarda temlik alacaklısı olması ve aynı zamanda …’in yeğeni olmasının aralarında bağ olduğunu gösterdiğini, kredi borçlusu tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak farklı kişiler aracılığıyla faaliyetlerine devam ettiğinden, perdenin kaldırılması teorisi, organik bağ ve MK m.2 deki dürüstlük kuralı gereğince davalıların sorumlu tutulması gerektiğini belirtmiştir.
Davalılar vekili ikinci cevabında özetle; … ve kefiller hakkında yapılan takiplerin toplam 4.249.750.-TL, fabrikanın muhammen bedelinin ise 3.296.882.-TL olduğunu, bu bedellerin borcu karşılamaya zaten yettiğini, bu nedenle davacının haricen borçlu aramasının yersiz olduğunu, ….’nın 2004 te kurulmuş olup kredinin ise 1998 yılında alındığını, bu sebeple arada bağ olmadığını, delil olarak sunulan mail adresine ilişkin olarak ise, o tarihlerde …’in şirket çalışanı olup sonradan emekli olduğunu, …’in ise … ‘da modelist olarak çalışmaya başladığını ve 2008 yılında küçük bir hisse alarak ortak olduğunu, bunun eşiyle bir ilgisi olmadığını, kendi emeğiyle pay sahibi olduğunu, temlik senedine ilişkin olarak, …’in akrabasına ait borcu ödeyerek temlik aldığını, bunda herhangi bir hukuka aykırılık olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davacı banka vekili 30/01/2014 tarihli dilekçesinde özetle; Davalı …’in Türkoğlu İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyası ile … A.Ş. Aleyhine 750.000.-TL bedelli kambiyo senedine dayalı icra takibi başlattığını, bu icra takibinde …’in bugüne kadarki dava ve takiplerinde vekili olan Av….’ün alacaklı vekili olarak işlem yaptığını, ayrıca bu icra takibinin kısa sürede kesinleştirilerek taşınmazlar üzerine haciz şerhinin işlendiğini, davalı …’in Kahramanmaraş İcra Hukuk Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasında ilk sırada haczinin bulunduğunu iddia ettiğini, …’ten alacaklı görünen …’in başkaca hiçbir mal araştırması yapmaksızın doğrudan fabrika binası ve diğer problemli ( hacizli-ipotekli) taşınmazlar üzerine haciz işletmiş olmasının aradaki bağı işaret ettiğini, yaklaşık 9 yıl boyunca satış işlemlerine yetmeyecek tutarların depo edildiğini, cüzi tutarda satış avansları yatırıldığını, ancak uzun zaman geçmesine rağmen satış işlemleri yapılmadan beklendiğini, benzer şekilde …’in Adana …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile … aleyhine icra takibi yürüttüğünü, cebri icra yoluyla davacı banka adına tescili yapılan …’e ait arsa vasfındaki taşınmazda kiracı olduğu gerekçesiyle taşınmazdan çıkmayan kiracı şirketin adının da “… … ” olduğunu, taşınmazın göstermelik olarak diğer davalı şirket … …’ya kiraya verildiğini, ayrıca davacı banka tarafından gönderilen tahliye emrine karşı ( Kahramanmaraş … İcra Müdürlüğünün … Esas ) Kahramanmaraş İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında … …’yı aynı zamanda … vekili olan Av. … ‘ün temsil ettiğini, yukarıda sayılanlarla birlikte, asıl kredi borçlusu … ile davalılar … ve … arasında organik ve fiili bağ bulunduğunun, bunların dava ve takiplerde aynı vekil vasıtasıyla kendilerini temsil ettirmeleri sebebiyle açık olduğunu iddia etmiştir.
Davalılar vekili 07/03/2014 tarihli dilekçesinde özetle; …’in davacının beyanlarında belirtilen şekilde asıl borçlu … aleyhine başlattığı takiplerde satış avansı yatırarak beklemesinin sebebinin, diğer takiplerin ve davaların bitmesinin beklenmesi olduğunu, davacının iddia ettiği gibi bir muvazaa veya danışıklı borçlanma olmadığını, davalı … ‘in asıl borçlu …’in bankalara olan borçlarının bazılarını ödeyerek alacağı temlik aldığını ve derdest olan bu dosyalarda takibe alacaklı olarak devam ettiğini kabul ettiğini, ancak bu ticari amaçlarla yaptığını, davacının muvazaa iddia ettiği Adana …. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyasının, …’i … Bankasından kullandığı ve yine …’in temlik aldığı dosyalardan biri olduğunu, davacının taşınmazda kiracı olduğunu belirttiği şirketin tam adının “… San. Ve Tic. Ltd. Şti. ” olduğunu, davalı şirketin adının ise “… San ve Dış Ticaret Ltd. Şti. ” olduğunu, ikisinin farklı şirketler olduğunu, davacının 2000 yılından bu yana elinde yeterli teminat bulunmasına rağmen borcun büyümesine sebebiyet verdiğini, tahsilde ağır davrandığını, 14 yıl geçmesine rağmen hala aciz vesikası almayan davacının böyle harici davalarla uğraşmasının anlaşılamaz olduğunu, ayrıca temlik yoluyla alınan dosyalarda mutlaka muvazaa aramanın da doğru bir yaklaşım olmadığını, …’in temlik aldığı dosyalarda Av. … ‘ün işlem yapmış olmasının ise tek başına hiçbir şeyin ispatı sayılamayacağını, hukukumuzda perdenin kaldırılması sisteminin bulunmadığını, dava konusu olayda dürüstlük kuralına aykırılık ve hakkın kötüye kullanılmasının olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Dava dışı asıl kredi borçlusundan olan banka alacağının asıl borçlu ile davalılar arasında fiili ve organik bağ bulunduğu iddiasıyla perdenin kaldırılması, nam-ı müstear ve dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
İstanbul .. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/11/2008 tarih … Esas … Karar sayılı kararı ile davalılardan …’in yetki itirazının kabulü ile mecburi dava arkadaşlığı ve usul ekonomisi de gözetilerek yetkisizlik kararı verilerek dosya Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmiştir.
İhbar olunan … Boya Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’ne tebligat yapılmış ise de, herhangi bir cevap verilmemiştir.
Taraf vekilleri delil listeleri ile yazılı delillerini ibraz etmişler, diğer taraf delilleri mahkemece toplanmıştır.
İhbar olunan asıl borçlu şirket ile davalı … Şirketinin ticaret sicil kayıtları celp edilmiştir.
Davacı banka vekili asıl borçluya kullandırılan kredi nedeniyle hangi icra dosyalarından ne miktar tahsilat yapıldığını belgeleriyle açıklamış, ayrıca krediyle ilgili banka kayıt ve belgelerini ibraz etmiş, tarafların delil olarak dayandıkları mahkeme ve icra dosyalarının örnekleri getirtilmiştir.
Taraf iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi için davacı bankanın defter ve kayıtları ile dosya kapsamı üzerinde bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak dava dışı … Boya Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin davacı bankadan kullandığı kredi borcundan davalıların sorumlu tutulup tutulamayacağı, tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, davacının iddia ettiği nam-ı müstear şartlarının oluşup oluşmadığı, dava dışı kredi borçlusunun davacı bankaya ne miktar borcu olduğu hususlarında rapor alınması yoluna gidilmiştir.
BOZMA ÖNCESİ GEREKÇE VE DEĞERLENDİRME
İyiniyetin varlığı esas olup kötüniyeti ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirecek olguların varlığını ispat yükü iddia edendedir. Somut olayda iki şirket ve ortaklar arasında bir bağ olduğu görülmekle birlikte, bu bağın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli yoğunlukta olduğu sonucuna götürecek somut vakıaların ve delillerin dosyada bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer bir deyişle, dosyanın mevcut durumu itibari ile tüzel kişilik perdesinin kaldırılması şartları ispat edilebilmiş değildir.
Bu çerçevede, her ne kadar tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına ilişkin koşulların oluştuğunu söylemek mümkün olmasa da, iki şirket ve ortakları arasında bir bağ bulunduğu da açıktır. Asıl borçlu ve davalılar arasında var olduğuna inanılan bağlantıyı organik bağ kavramı ile ilişkilendirerek açıklamak mümkün görünmektedir.
Somut olaydaki durum organik bağ kavramı açısından incelendiğinde; organik bağ kavramı sorumluluğun genişletilmesi bakımından başvurulan, yargı kararlarında geliştirilen ve sıkça kullanılan bir kavramdır. Bu kavramla farklı tüzel kişiliklerin ve bu tüzel kişilerin ortaklarının birbirlerinin borçlarından sorumlu tutulabilmeleri mümkün kılınmaktadır. Özellikle mahkemeler, bir tüzel kişiden olan alacaklarının takip edilmesinde, bu takibin asıl borçlu şirket ile birlikte, onunla belirli bir düzeyde hukuki ilişkiye ve bağa sahip olan şirkete karşı da yapılabilmesi için organik bağ kavramına başvurmaktadırlar.
Organik bağın varlığı halinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında olduğu gibi borçlu şirketin tüzel kişiliğinden ayrı, bağımsız bir kişinin sorumluluğuna gidilebilmektedir. Yine, organik bağ kavramında da, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinde olduğu gibi, genel itibariyle dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesi dayanak kabul edilmektedir. Son olarak eklemek gerekir ki, yukarıda söz edildiği gibi organik bağ ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin birbirine en yakın uygulaması çapraz perdenin kaldırılması halidir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanabilmesi için aranan koşullar daha sıkı iken, organik bağ kavramının varlığı nispeten daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Organik bağ kavramını tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramından ayıran özellik, perdenin kaldırılması teorisini uygulayarak diğer bir tüzel kişinin malvarlığına el atılmasının sadece “iktisadi bütünlüğün” olduğu hallerde söz konusu olması ve bu şartın çok sıkı bir şekilde aranmasıdır. Oysa organik bağın varlığını ortaya koymak için çok farklı kıstasların uygulandığı görülmektedir. Özellikle Yargıtay bu konuda oldukça geniş yorum yapmaktadır. Bu haliyle organik bağ kavramının uygulanması, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramının uygulanmasından daha kolaydır. İki kavram birbirine benzemekte ise de, aradaki temel farklardan biri de aslında, organik bağın varlığını kabul etmek için, perdenin kaldırılmasında aranan malvarlıklarının karışması ya da yetersiz sermaye gibi şartların aranmamasıdır. Organik bağ kavramının uygulanabilmesi için, borçlunun başka bir tüzel kişiliği veya ortaklarını alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanmaya yönelik niyeti yeterlidir (Selçuk Öztek/Tekin Memiş agm, s. 211).
Organik bağın varlığı için, mahkemeler tarafından somut olaya göre geliştirilen kıstaslardan belirli bir iktisadi ve ticari bağımlılığın, kader birlikteliğinin, birlikte hareket olgusunun ya da bir başka özdeşliğin bulunması aranmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, organik bağın varlığının her somut olay bakımından mahkemece araştırılması gerekmektedir. Organik bağın temelini de, perdenin kaldırılması teorisinde olduğu gibi, hakkın kötüye kullanılması yasağı ve dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Aynı kişilerin iradesi ile kurulan ve yönetilen şirketlerin tüzel kişiliklerinin kötüye kullanılması, organik bağ kavramı ile engellenmektedir. Özellikle farklı şirket veya şirketler kurularak, borçlanılan şirket tarafından elde edilen değerlerin, diğer şirkete aktarılması veya diğer şirketin paravan şirket olarak kullanılması hallerinde tüzel kişilikler farklı olsa bile, diğer tüzel kişinin malvarlığına da el atılabilmektedir. Burada amaçlanan, tüzel kişiliklerin malvarlıklarının birbirinin ve ortaklarının malvarlığından ayrı olması ilkesinin kötüye kullanılarak, alacaklıyı zarara uğratmanın ve böylece ayrılık ilkesinin koruduğu amaca aykırı bir duruma hizmet etmesinin önüne geçmektir.
Somut olay bakımından asıl borçlu … A.Ş. ile davalılar arasındaki organik bağ incelendiğinde; İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun 02.06.2008 tarihli yazısında, … Sanayi ve Dış Ticaret Limited Şirketinin müseccel adresinin … Mah. … Sok. No:8 Kat:l Güngören olduğu, şirket ana sözleşmesinin tescil tarihinin 10.06.2004 olduğu, şirketin faaliyet konularının ise, her türlü iplik, kumaş, bez, elyaf alım satımı, örme, dokuma, fason, takım elbise, iç çamaşırı, blue jean, penye gömlek vs. örme, dokuma, konfeksiyon yapma, bunları ithal ve ihraç etmek olduğu bildirilmiştir. Kahramanmaraş Ticaret Sicil Memurluğunun 10.09.2003 tarihli yazısında, … s.il nosu ile kayıtlı “… Boya Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.” hakkında, şirketin tescil tarihinin 02.10.1996 olduğu, şirketin tescilli adresinin … Mah. .. Caddesi … İş Hanı Kat:2 No:lG Kahramanmaraş olduğu, şirket ortaklarının ise …., …, ..,..,… olduğu, şirketin tescilli sermayesinin ise 400.000 TL olduğu, şirketi temsil ve ilzama 2001 yılında 3 yıl süre ile …’ın yetkili kılındığı, ancak yetki süresinin bitiminden itibaren bugüne kadar şirkete herhangi bir yetkilinin atanmadığı bildirilmiştir. … şirketinin iştigal konusu ise tekstil boya ve baskı işleridir. İki şirket arasında iştigal konusu bakımından benzerlik olduğu görülmektedir.
Davalı şirketin ortakları ile asıl borçlu … A.Ş.’nin ortağı olan … arasında akrabalık olduğu vakıası, davacı bankanın organik bağa ilişkin iddiaları arasında yer almaktadır. Davacı, davalı …’in …’in eşi olduğunu ortaya koymuştur. Bu husus , davalı tarafça da kabul edilmiş olup tartışmasızdır
Organik bağ olduğu iddia edilen davalı şirketin diğer ortağı davalı …’in ise, …’in yeğeni olduğu belirtilmiş, dosyada mevcut olan nüfus kayıt örneği incelendiğinde …’in annesinin …’in kardeşi olduğu anlaşılmaktadır. Davacının iddia ettiği gibi, …, …’in dayısı olmaktadır. Bu durum tek başına taraflar arasında organik bağ ve mal kaçırma iradesi olduğunu ifade etmeye yetmese de, diğer göstergelerle birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasındaki akrabalık ilişkisi arada fiili bir bağ olduğu yönünde kanaat uyandırmaktadır.
Adana …. İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı icra dosyasına ilişkin olarak dava dosyasına davacı tarafından delil olarak sunulan yazıda, …’in borçlu olduğu dosyada … adına kayıtlı … mevkiindeki taşınmaz üzerinde haczin devam etmekte olduğu, temlik alacaklısı ….’in dosya alacağını Adana …. Noterliği nin 24/12/2003 tarih ve …. yevmiye numarası ile …’e temlik ettiği, 100. maddeye yarar bilgi olarak bildirilmiştir. Bu takipte … temlik alacaklısı olması hasebiyle alacaklı olup, vekili Av. …’tir. Dosyaya mübrez 07.03.2003 tarihli temlikname ile … Bankasının borçlu … A.Ş’den olan ve Adana …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe konu ettiği alacağının … ‘e temlik edildiği görülmektedir. Davacı tarafından dosyaya sunulmuş olan ve Adana …. Noterliğince onaylanan temlik senedi ile ….bank A.Ş. ile … arasında yapılan temlik anlaşması ile … Boya Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin borçlusu olduğu Kahramanmaraş …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip konusu yapılan alacağın 7.000.000.000 TL’si …’e temlik edilmiştir.
Dosyada mevcut delillerden, celp edilen dava ve icra dosyalarından, davalıların ikrar niteliğindeki beyanlarından, asıl borçlu … A.Ş.’nin diğer bankalara olan borçları için maruz kaldığı icra takiplerinde, bankaların takibe konu alacaklarının bedelini ödeyerek temlik alan ve takiplerde bankaların yerine geçerek alacaklı sıfatını elde eden kişinin, davalı … olduğu anlaşılmaktadır. Böylelikle, paraya çevrilmesi söz konusu olan taşınmaz ve rehinlerin satılmasından elde edilen miktarın İİK m. 100 hükümlerine göre, hacze iştirak eden alacaklılar arasında bölüştürülmesi ve davacı bankanın alacağının azaltılması söz konusudur.
Davalı … ile asıl borçlu … A.Ş. ve ortakları arasındaki bağ kabul edildiğinde, bu yöntemle nam-ı müstear kullanılarak, yani aslında borçlu şirketin kendi aleyhine yapılan takipte başka bir adla alacaklı tarafta da yine kendisinin yer aldığı düşünülebilir. Nam-ı müstear durumunda araya giren bir şahıs vardır. Bir hukuki işlemde araya giren şahısların kullanılması çok değişik amaçlara hizmet etmekle birlikte, genelde amaç iktisabın üçüncü kişiler ve alacaklılar tarafından bilinmesini önlemektir. Davalı …’in ticaretle uğraşan bir kişi olduğu düşünülse bile, borca batık bir şirketin, üstelik akrabasının ortağı olduğu bir şirketin borçlarını banka nezdinde fiilen kapatarak (takibe yansımaksızın, borcu ödemek yerine, alacağı temlik almak suretiyle) kendi akrabasının ortak olduğu şirket aleyhine takibe devam etmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Ayrıca bu kişinin, yaptığı bu takiplerde samimi olduğu düşünüldüğünde, hakkında icra takibi yaptığı asıl borçlu şirketin ortağı olan … ile aralarındaki ilişkilerin bozulmuş olması beklenir. Fakat görülmektedir ki, davalı …, hakkında takip yaptığı borçlunun eşi ile bir araya gelerek aynı şirketin ortağı olmuştur.
Yine davacının organik bağa ilişkin iddialarından biri, asıl borçlu şirketin ortaklarından biri olan …’in, davalı şirketin e-posta adresini kullandığı iddiasıdır. Bu iddiaya ilişkin olarak davalı ise, dosyada mevcut olan beyanlarında, asıl borçlu şirketin ortağı …’in, davalı … … şirketinin bir çalışanı olarak işe alındığını ifade etmiştir. Böylelikle asıl borçlu şirketin ortağı olan …’in davalı şirket ile bir bağının olduğu davalı tarafça da inkar edilmemektedir.
… … adını içeren eposta adresinden gönderildiği anlaşılan elektronik posta iletisinde, … … e-posta adresini kullanan kişinin asıl borçlu … A.Ş. ortağı ve kefili … olduğu, iletinin altına kendi adı ve soyadını yazdığı görülmektedir. Asıl borçlu şirketin ortağı olan …’in davalı şirket ile en iyi ihtimalle çalışan sıfatı ile bir ilişki içinde olduğunu gösteren bu durum, davalının iki şirket arasında hiçbir bağlantı bulunmadığına ilişkin savunmalarının hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını ve iki şirket ve ortakları arasında davacının iddia ettiği gibi fiili bir bağ olduğunu gösterir niteliktedir.
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 23.02.2012 tarihli yazısında, … … Ltd.Şti.’nin son sicil kayıtlarına göre tasfiye halinde olduğu bildirilmiştir.
Davalı … … Ltd. Şti.’nin tasfiye sürecine girmiş olması, tek başına bir anlam ifade etmese de, bu davanın kabulü halinde sorumluluğu doğacak olan davalı şirkete başvurulması durumunda davacının, alacağına karşılık bir değer elde edip edememesini etkileyecek bir husustur. Böyle olunca, … … Ltd Şti.’nin tasfiye sürecine girmekte samimi olup olmadığı değerlendirilmelidir. Davacının delilleri arasında yer alan genel kredi sözleşmesinde ve … firmasına ilişkin sicil kayıtlarında görülen şirket adresi; “Adana yolu 22. Km …. Mevkii … adresidir. Dosya incelendiğinde davacının bu adreste “… … Ltd. Şti.’nin faaliyet gösterdiğini iddia ettiği görülmüş olup, … … şirketinin sicil kayıtları incelendiğinde, bu iddianın kayıtlarda sabit olduğu görülmüştür. Davalı her ne kadar Kahramanmaraş’ta belirtilen adreste faaliyet gösteren “… San ve Tic. Ltd. Şti.”nin İstanbul’da faaliyet gösteren “… Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.’nden farklı bir şirket olduğunu ve arada bağlantı olmadığını savunsa da, faaliyet konuları benzer olan ve asıl borçlu … ile bağlantısı olan aynı isimde iki ayrı şirketin kurulmuş olması yalnızca bir tesadüf olarak değerlendirilemeyecektir.
Davada davacı nam-ı müstear koşullarının varlığını iddia etmiştir. Nam-ı müstear, vekil eden kimsenin ismini gizleyerek bir başkası hesabına ve fakat kendi namına hareket eden kimseye denir. Örneğin kendi isminin çeşitli sebeplerle (alacaklılardan gizlenmek için) gizli tutulmasını isteyen bir kişi sözleşmeyi kendi hesabına bir başka kişiye kurdurmaktadır. Kanunlarımızda bu kurum açıkça yer almadığından nam-ı müstear koşulları oluştuğunda muvazaa, inançlı işlem veya dolaylı temsilin hükümleri uygulanmaktadır. Dava dosyası bakımından nam-ı müstear koşullarının uygulanabileceği tek durum davalı …’in asıl borçlu …’in bankalara borçlu olduğu icra takiplerindeki alacakları temlik alması vakıasıdır. Davalı …’in asıl borçlu … hesabına işlem yaptığı ve … A.Ş.’nin alacaklılarına görünmemek adına ödeme gücü olmasına rağmen takip konusu borçları dosyaya ödemek yerine nam-ı müstear kullanarak söz konusu takiplerde aslında kendi hesabına hareket eden bir kişiyi taraf haline getirdiği anlaşılmaktadır. Böylelikle asıl borçlu … A.Ş. borca batık görünmeye devam etmekte, ancak aleyhine yürütülen icra takiplerinde de nam-ı müstear müessesesini kendi lehine kullanarak, takipleri etkisiz hale getirmektedir. Bu halde dosya kapsamında nam-ı müstear müessesesinin davalı lehine ve davacı aleyhine bir araç olarak kullanıldığını söylemek mümkündür.
BOZMA SONRASI DEĞERLEDİRME VE GEREKÇE
Yukarıdaki 21/04/2016 tarih ve …Esas … sayılı Mahkememiz kararındaki açıklamalar ve tespitler karşısında; dava dışı asıl borçlu … şirketi ile davalı … … şirketi ve ortakları olan davalılar arasında organik ve fiili bağın mevcut olduğu kanaatine varılmıştır. Denilerek davanın kabulüne karar verilmiş hüküm temyiz edilmiştir.
Temyiz incelemesi sonunda Yargıtay …. Dairesinin … Esas numaralı … Sayılı kararı ile;
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi sözleşmelerin ve borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi, ortaklardan ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişilerin ve ortakların mal varlığı ve sorumlulukları birbirinden ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Asıl borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemez. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir.
Uygulamada ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketi birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borcu karşılamada borçlu şirkete ait sermayenin yetersiz kalması durumunda, kardeş şirketler arasında ya da ortak şirket arasında çok istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir.
Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (Çamoğlu Ersin – BATİDER C.32.S.2.2016 )
Davacı tarafça, davalılar ile borçlu şirket arasında fiili ve organik bağ bulunduğu, gerek borçlu firmaların ortaklık yapısının olduğu, gerekse ortakların birbirleriyle yakın akraba olduğu ayrıca bu kişiler ve çalışanlar tarafından yeni şirketler kurularak aynı ticari faaliyetlerin bu şirketler tarafından devam ettirildiği, dava dışı borçlu şirketin diğer bankalara olan borçlarının farklı kişiler adına temlikname aldırılarak borçlu şirket ortağının kendisinin ödediği, davalı …’in de birçok dosyada temlik alacaklısı olduğu, davacı bankaya ipotekli gayrimenkul üzerinde … Tekstil firmasının tabelası bulunduğunun tespit edildiği, borçlu şirketin başka nam ve ünvanlarla aynı kişilerce perde arkasından faaliyetlerini devam ettirdiği iddia edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davalılar bakımından tüzel kişilik perdesinin kaldırılması koşulları tam olarak karşılanmasa da iki şirket ve ortakları arasında bir bağ bulunduğu, organik bağın varlığı halinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında olduğu gibi borçlu şirketin tüzel kişiliğinden ayrı, bağımsız bir kişinin sorumluluğuna gidilebileceği, borçlu şirketin iştigal konusu ile davalı şirketin iştigal konularının benzer olduğu, davalı şirketin ortakları ile asıl borçlu şirketin ortağı olan … arasında akrabalık ilişkisi bulunduğu, borçlu şirketin taraf olduğu bazı icra dosyalarında davalı …’in temlik alacaklısı olduğu, böylelikle nam-ı müstear kullanılarak aslında borçlu şirketin kendi aleyhine yapılan takipte başka bir adla alacaklı tarafta da yine kendisinin yer aldığı, …’in, davalı şirketin çalışanı olarak işe alındığı, her ne kadar “… San. ve Tic. Ltd. Şti’nin, “… Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.”nden farklı bir şirket olduğu savunulsa da, faaliyet konuları benzer ve asıl borçlu şirketle bağlantısı olan aynı isimde iki ayrı şirketin kurulmuş olmasının tesadüf olarak değerlendirilemeyeceği, asıl borçlu şirketin davacı bankaya olan kredi borcundan davalıların tahsilde tekerrür olmamak üzere sorumlu tutulmaları gerektiğinden bahisle hüküm tesisi cihetine gidilmiştir.
Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere somut uyuşmazlıkta, davalıların dava dışı borçlu şirketin ne ortağı, ne kefili, ne de yöneticisi oldukları, icra dosyalarında alacakların temlik alınması, akrabalık bağı, dava dışı şirket ortağı ve kefilinin bir dönem davalı şirkette çalışması, dava dışı borçlu şirket ile davalı şirketin faaliyet konularının benzer olması, dava dışı şirket borcundan dolayı hacizli taşınmaz üzerinde davalı şirket unvanına benzer bir şirketin faaliyet göstermesinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ya da organik bağın varlığının kabulü için yeterli olmadığı, kaldı ki; temlik işlemleri nedeniyle zarara uğradığını iddia eden davacının her bir işlemin iptalini talep edebileceği hususları nazara alınarak davanın reddine karar vermek gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin mahkemece verilen 09.09.2020 tarihli ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile ek kararın ONANMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar … ve … yararına BOZULMASINA içtihat etmiştir.
Bozma sonrası Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin ilamının usûl ve yasaya uygun kararına uyulmasına oy birliği ile 03/11/2022 tarihli duruşma tutanağında karar verilip ”davalı … yönünden banka alacaklarının temlik alınması bakımından nam-ı müstear koşullarının oluştuğu le bu davalının temlik alacaklısı olarak asıl borçlu hesabına hareket etmiş olduğu, TMK’nun 2.maddesindeki dürüstlük kuralı da gözetilerek asıl borçlu … şirketinin davacı bankaya olan kredi borcundan davalıların tahsilde tekerrür olmamak üzere sorumlu tutulmaları gerektiği sonucu” kanaatinin Yargıtay ilamında da söz edildiği gibi davalıların dava dışı borçlu şirketin ne ortağı, ne kefili; ne de yöneticisi oldukları, icra dosyalarında alacakların temlik alınması, akrabalık bağı, dava dışı şirket ortağı ve kefilinin bir dönem davalı şirkette çalışması, dava dışı borçlu şirket ile davalı şirketin faaliyet konularının benzer olması, dava dışı şirket borcundan dolayı hacizli taşınmaz üzerinde davalı şirket unvanına benzer bir şirketin faaliyet göstermesinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ya da organik bağın varlığının kabulü için yeterli olmadığı kanaati ile davalılar gerçek kişiler bakımından davanın reddine kararı temyiz etmeyen … … şirketi bakımından ilk hüküm kesinleştiğinden önceki hüküm gibi ;
Bilirkişi kurulunun ikinci ek raporunda ayrıntılı hesaplamaları yapıldığı üzere dava tarihi itibariyle davacı bankanın asıl borçlu şirketten olan toplam alacak miktarı 3.670.997,72.-TL olup bu miktarın içerisindeki asıl alacak 263.978,29.-TL’dir. Tüm bu nedenlerle davanın kısmen kabulüne, Kahramanmaraş … İcra Müdürlüğünün … Esas, Kahramanmaraş …. İcra Müdürlüğünün … Esas, Kahramanmaraş …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyaları ile bu takiplerden dolayı 07/07/2005 tarihinde yapılan 1.179,64.-TL, 27/01/2010 tarihinde yapılan 7.465.-TL, 24/05/2010 tarihinde yapılan 28.151,60.-TL, 21/01/2012 tarihinde yapılan 395.230.-TL, 13/05/2013 tarihinde yapılan 209.990.-TL, 27/01/2014 tarihinde yapılan 7.089,60.-TL’lik tahsilatlar dolayısıyla tahsilde tekerrür olmamak üzere; dava tarihi itibariyle belirlenen 3.670.997,72.-TL toplam alacağın bu miktarın içerisindeki ana para 263.978,29.-TL sine dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık %140 oranındaki temerrüt faziyle birlikte … ve … dışındaki Tasfiye Halinde … Ltd. Şti.’den tahsili ile davacıya ödenmesine, bozmaya uyulduğu dikkate alınarak yukarıda anılan gerekçelerle davalılar … ve … yönünden davanın reddine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine, mahkememizce davalılar yönünden verilen 19/03/2015 tarihli ”İhtiyati Haciz Kararı”nın … ve … yönünden kaldırılmasına, diğer davalı yönünden devamına, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
-Kahramanmaraş … İcra Müdürlüğünün … Esas, Kahramanmaraş …. İcra Müdürlüğünün … Esas, Kahramanmaraş …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyaları ile bu takiplerden dolayı 07/07/2005 tarihinde yapılan 1.179,64.-TL, 27/01/2010 tarihinde yapılan 7.465.-TL, 24/05/2010 tarihinde yapılan 28.151,60.-TL, 21/01/2012 tarihinde yapılan 395.230.-TL, 13/05/2013 tarihinde yapılan 209.990.-TL, 27/01/2014 tarihinde yapılan 7.089,60.-TL’lik tahsilatlar dolayısıyla tahsilde tekerrür olmamak üzere ;
-Dava tarihi itibariyle belirlenen 3.670.997,72-TL toplam alacağın bu miktarın içerisindeki ana para 263.978,29.-TL sine dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık %140 oranındaki temerrüt faziyle birlikte … ve … dışındaki TASFİYE HALİNDE … LTD. ŞTİ.’den tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Davalılar … ve … yönünden DAVANIN REDDİNE,
3-Davacının fazlaya ilişkin isteminin REDDİNE,
4-Mahkememizce davalılar yönünden verilen 19/03/2015 tarihli ”İhtiyati Haciz Kararı”nın … ve … yönünden KALDIRILMASINA, diğer davalı yönünden DEVAMINA,
5- Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 89,70-TL başvurma harcı ile 250.765,86 TL nispi ilam ve karar harcının TASFİYE HALİNDE … LTD. ŞTİ.’den tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
6- Davanın kabul miktarı dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı yararına tayin ve takdir olunan 261.129,93-TL nispi vekalet ücretinin davalı TASFİYE HALİNDE … LTD. ŞTİ.’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
7- Davanın … ve … yönünden REDDEDİLDİLDİĞİ dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı … ve … yararına tayin ve takdir olunan 190.450,11-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALILAR … VE …’E VERİLMESİNE,
8- Davacı tarafından yapılan 18,60-TL ilk dava açılış, 136,50 TL tebligat, 184,25 TL müzekkere, 138,75 TL dosya fotokopi gideri, 14.000,00- TL bilirkişi ücreti olmak üzere bozma sonrası 211,50-TL toplam 14.689,60-TL yargılama giderinin davanın kabul miktarı dikkate alınarak takdiren 9.842,032-TL’ sinin davalı TASFİYE HALİNDE … LTD. ŞTİ.’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, kalan kısım olan 4.847,568-TL tutarın DAVACI ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
9-Davalı … VE … tarafından yapılan 200,00-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile DAVALI … VE …’e VERİLMESİNE,
10- Kullanılmayan gider avansı konusunda HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra karar VERİLMESİNE,
Dair; davacı vekili ile davalılar vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere verilen oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/11/2022

Başkan …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Katip …
¸e-imza