Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/8 E. 2022/694 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/8 Esas
KARAR NO : 2022/694

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 04/01/2022
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/07/2022

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketin 120 adet payını 120.000,00 TL sermaye karşılığında şirket ortağı …’dan devir aldığını, işbu pay devir işleminin 04.08.2021 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, şirket payı devri işlemine kadar … davalı şirketin tek ortağı olup, işbu devir işlemiyle beraber şirketin tek ortaklık durumunun da sona erdiğini, …’ın davalı şirket müdürü ve şirketi münferiden temsile yetkili olduğunu, limited şirketlerin kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabildiği düşünüldüğünde, müvekkilinin davalı şirkete ortak olmasının ekonomik kazanç elde etmeye yönelik olduğu gayet açık olduğunu, diğer ortak … tarafından defalarca kandırıldığını ve şirket masrafları adı altında kendisinden bugüne kadar 60.000,00 USD yi bulacak miktarda ve haksız şekilde para tahsilatı yapıldığını, davalı şirketin ticari defterleri de bilirkişi marifetiyle incelenecek olursa işbu masrafların büyük bir çoğunluğunun şirket defterlerine masraf kalemi olarak girilmediğinin görüleceğini, yapılacak defter incelemesinde müvekkilinin davalı şirkete ortak olduğu tarihten bu yana hiçbir gelir kaleminin de şirket kayıtlarında mevcut olmadığı açıklığa kavuşacağını, müvekkili şirkete ortak olduğu günden beri herhangi bir menfaat elde edip etmediği bir yana, şirketin işleyişi hakkında diğer ortak ve aynı zamanda şirket temsilcisi olan …’a sorular yönelttiğinde bütün soruları cevapsız bırakıldığını, bu hususta defalarca davalı şirket muhasebecisine başvurulduğunda da müvekkili herhangi bir bilgi alamadığını, diğer ortak … davalı şirketin mallarını fiilen ve malik olarak kullanmaya devam ettiğini, müvekkilinin yabancı olmasında belirterek öncelikle, tensip ile birlikte müvekkilin şirketteki hak ve yükümlülüklerinin durdurulması amacıyla tedbir kararı verilmesine, davalı şirketin feshine, eğer mahkemenizin aksi kanaatte olması durumunda müvekkilinin davalı şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesine, yapılacak yargılama sonucunda müvekkilinin davalı şirket ortaklığından çıkmasına karar verildiği takdirde, fazlaya ilişkin hak ve alacaklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL ayrılma akçesinin müvekkiline ödenmesine karar verilesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ünvanından da anlaşılacağı üzere, yatırım konularında danışmanlık ve eğitim hizmetleri verdiğini, şirketi faaliyet alanıyla ilgili olmak üzere, yeni müşteriler getirmesi ve yurt dışına açılmak suretiyle, keza yatırım ve çalışma amaçlarını geliştirmek amacıyla, bu konularda tecrübe ve bilgi sahibi olduğunu söyleyen davacı ile irtibat kurulduğunu, yapılan görüşmeler sonucunda, şirketin yurt dışına açılmasında yardımcı olması karşılığında, yani emeği ve iş tecrübesi karşılığında, şirket hisselerinin %40’ını oluşturan 120 payın davacıya (ayrıca bir bedel ödenmeksizin) devri konusunda anlaşıldığını, anlaşmanın gereği olarak, Ticaret Sicil Gazetesinin 04.08.2021 tarihli ….’nci sayısında yayımlanan ilanla anlaşmaya konu hisseler davacıya devredildiğini, tüm işlemlerin tamamlanmasının ardından, hisse devri ve şirketin oluşturulan bu yeni yapısından sonra ise davacı, kendisinden beklenen ve kendi taahhüt ettiği atılımlar için hiçbir girişimde bulunmadığını, sadece şirket merkezine gidip, akşam da evine döndüğünü, davacının bu haksız ve kötü niyetli davranışları neticesinde, İran İslam Cumhuriyeti vatandaşı ve Türkiye Cumhuriyetinde oturma ve çalışma izni olan şirket yöneticileri de zor duruma düştüklerini, çalışma şartları kısıtlanınca, ücretli çalışanların masrafları ve iş imkanları ve dolayısıyla şirketin cirosunun da düştüğünü, şirket ortaklarının davacının Türkiye’de oturma ve çalışma izninin olmadığını, hileyle ve yanıltarak şirketten hisse aldığını da öğrendiklerini, davacının bu taleplerinin tümüyle haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, davacının şirket ortaklarını hataya düşürerek 120 hissenin kendi üzerine devrini sağladığını, şirketin tasfiyesini talep etmesi tümüyle kötü niyetli olduğunu, kendisine çıkar sağlamak amacı olduğunu, bu talebinin reddi gerektiğini, davacının müvekkili şirketten talep ettiği 20.000.Amerikan Dolarının neye karşılık talep edildiği belirsiz olduğunu, bu talebin de reddi gerektiğini, davacıyı, dava dilekçesinin ikinci sayfasındaki, müvekkili şirketin kuruluş amacı ve konusu dışında işlemler yaptığına ilişkin şüphelerinin nasıl doğduğunu izaha ve bu yöndeki iddialarını ispata davet ettiklerini, bu iddiaların tümüyle gerçek dışı olduğunu, müvekkili şirket yasal olmayan ve kendi ticari amacı dışında hiçbir faaliyette bulunmadığını belirterek haksız ve kötü niyetli olarak açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLER VE YARGILAMANIN ÖZETİ
Dava; 6102 sayılı TTK’nun 636/3 madde ve fıkrası uyarınca limited şirketin haklı sebeple feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; TTK 636.madde uyarınca davacının ileri sürdüğü şirketin fesih ve tasfiye koşullarının oluşup oluşmadığı, makul kabul edilebilir çözüm yolu bulunup bulunmadığı, davalı şirkete tedbiren kayyım atanması şartlarının oluşup oluşmadığından kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Mahkememizin 24/02/2022 tarihli celsesinin 2 nolu ara kararı gereğince; iddia ve savunmaların değerlendirilmesi için davalı şirketin ticari defter kayıt ve belgeleri ile dosya kapsamı üzerinde mali müşavir ve şirketler konusunda uzmanlardan oluşan 3’lü bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak davalı şirketin haklı sebeplerle fesih koşullarının oluşup oluşmadığı, davacı iddialarının defter ve kayıtlarda yer alıp almadığı, fesih yerine başkaca uygun çözüm yollarının bulunup bulunmadığı hususlarında ayrıntılı rapor alınmasına karar verilmiş olup, bilirkişiler mali müşavir Dr. …, Muhasebe Finansman Öğretim Üyesi, SMMM/Bağımsız Denetçi Prof. Dr. …., Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. ….’ın mahkememize sunmuş olduğu 17/05/2022 tarihli raporda özetle; Davalı şirketin rapor içerisinde de açıklandığı üzere 2020 ve 2021 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerine ilişkin noter onaylarının yasal süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak yaptırıldığı, defter kayıtlarının birbirini teyit eder şekilde olduğu, davalı şirketin 2020 ve 2021 yıllarına ait ticari defterlerin delil niteliği taşıması konusunda takdirin mahkemeye ait olmak üzere bu defterlerin HMK md 222 uyarınca kendi lehlerine ve aleyhlerine delil teşkil eder nitelikte oldukları, esas sermayesi 300.000,00 TL olan davalı şirketin 31.12.2021 tarihli mizan kayıtlarına göre sermayesinin tamamının ödenmiş olduğu, ortakların sermaye koyma borcunun bulunmadığı, davalı şirkette ortak …’ın 09.08.2019 tarihinde Müdür unvanıyla münferiden yetkili kılındığı, davalı şirketin 31.12.2021 tarihli bilançosu ve aynı tarihli mizan bilgilerine göre ortakların davalı şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığı gibi ortakların davalı şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığı, davalı şirket tarafından bağlı bulunulan Esenyurt Vergi Dairesi Müdürlüğüne sunulan 2022 yılı Şubat ayı Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesine göre davalı şirkette 4 çalışanın bulunduğu, davalı şirketin 2020 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesindeki Gelir Tablosu kalemleri ile 2021 yılı 4. Dönem Geçici Kurumlar Vergisi Beyannamesindeki Gelir Tablosu kalemleri dikkate alındığında davalı şirketin gayri faal olduğu, şirketin 2020-2021 yıllarına ilişkin olagan genel kurul toplantılarını yapmamış olmasının TTK.m.530’a göre organ eksikliği olarak kabul edilebileceği, davalı şirketin feshi veya fesih yerine uygun düşebilecek alternatif çözümler için haklı sebeplerin bulunmadığı, mahkemenin takdirinin farklı yönde olması ve davacının haklı sebeple şirketten çıkarılmasına veya şirketin haklı sebeple feshine karar verilmesi halinde davalı şirketin 31/12/2021 tarihli rayiç değer bilançosuna göre ( + ) 123.011,41 TL öz kaynak büyüklüğüne sahip olduğu, şirkette %40 oranında pay sahibi olan davacı için ortaklıktan çıkma payının (123.011,41 TL * %40=) 49.204,56 TL olarak hesaplandığı, Davacının şirketteki %40 payı esas alınarak 30.04.2022 tarihi itibariyle davacının ayrılma akçesinin 111.660,44 x %40 = 44.664,176 TL olarak hesaplandığı, davalı şirket aktiflerinin gerek 31.12.2021 gerekse 30.04.2022 itibariyle kasa ve bankalar kalemlerinden ibaret nakitlerden oluşması gözetilerek ayrıca bir şirket değerlemesine gerek olmadığı” görüş ve kanaatinde olduklarını bildirmişlerdir.
Tüm dosya kapsamının incelenmesinde; Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, ticaret sicil kayıtları ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; TTK’nun 636/3 maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. ” düzenlemesi getirilmiştir
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 3.maddesinde; Tarafların iradelerinden bağımsız olarak, kanunla düzenlenen hukukî ilişkilere, bunlar Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanun koyucu anonim şirketlerden farklı olarak limited şirketlerde haklı sebeple fesih davası açma hakkını şirkette belirli oranda pay sahibi olmaya bağlamamış, her bir ortağa şirkette sahip olduğu sermaye payı oranından bağımsız olarak bu hakkı tanımıştır. Şirketin haklı sebeple feshi, ikincil bir çözümdür. Bu talebin ikincilliği hem davanın açılması hem de davada verilecek hüküm bakımından geçerlidir. Haklı sebeple fesih davasının diğer hukuki yollarla ilişkisi konusu çok net bir biçimde ortaya konulmuş değildir. Ancak İsviçre doktrininde bugün hakim olan ve Türk doktrininde de benimsenen görüş davanın ikincil niteliğinin bu davaların açılmasının haklı sebeple fesih davasının ön şartı olmadığı yönündedir. Gerçekten de davanın ikincil nitelikte olması diğer davalar ile arasında bir bağlılık bulunduğu ve azlığın bu davaları açmadan haklı sebeple fesih davası açamayacağı anlamına gelmez. O nedenle örneğin genel kurul kararının iptali yolu yerine haklı sebeple fesih davasına başvurulmuş olması davanın reddini gerektirmez. Hakim fesih dışında alternatif bir çözüme karar verebileceğinden, diğer çözüm yollarına başvurulmadan bu davanın açılması sakıncalı sonuçlar doğurmayacaktır. Haklı sebebin varlığı hakimin haklı sebeple şirketin feshine karar verebilmesinin veya maddede öngörülen duruma uygun başka bir çözüme hükmedebilmesinin şartlarından birisidir. O nedenle haklı bir sebebin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Haklı sebep kanunda tanımlanmamış, örnek olarak da gösterilmemiş, bu kavramın niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanması yargı kararlarıyla öğretiye bırakılmıştır. Bununla birlikte şirketin feshini gerektiren haklı sebebin somut olması gerektiğini, gelecekte meydana gelmesi mümkün uyuşmazlıklar veya zarar endişesi gibi nedenlerle şirketin feshinin talep edilemeyeceğini belirtmek gerekir. Bir başka anlatımla varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep kabul edilmezler. Haklı sebebin ekonomik olması şart değildir. Malvarlıksal olmayan pay sahipliği haklarının ihlali de haklı sebep oluşturabilir.
TTK.md.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi limited şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkansız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkansız olduğu hallerde, ortağın kendisini çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden kurtarabilmesi amacıyla haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir.
Hakim, çoğunluğun davranışının haklı sebep olup olmadığını değerlendirirken TMK md. 2’de yer alan dürüstlük kuralını ve hakkın kötüye kullanımı yasağını esas almalıdır. Haklı sebepler yorumlanırken ikili sözleşmelerde uygulanan kriterlerden yararlanılabilirse de şirketler hukuku alanında bu kriterlerin birebir kullanılmasının mümkün olmadığına dikkat edilmelidir. Pay sahipleri arasında kişisel çekişmeler sermaye şirketlerinde kural olarak haklı sebep teşkil etmezler. Haklı sebebin nesnel olması aranır. Bununla birlikte bazı durumlarda şahıslar arasındaki ilişkiler de belirli bir ölçüde dikkate alınır. Örneğin aile tipi şirketlerde boşanmalar, aile üyeleri arasındaki çekişmeler, mirasçılar arasındaki anlaşmazlıklar, yine az sayıda ortağı olan küçük şirketlerde ortaklar arasındaki şahsi nitelikteki husumet ya da eşit paylara sahip olunan şirketlerde pay durumu haklı sebep olarak kabul edilebilir. Haklı sebep olduğu iddia edilen olayın, şirketin feshine neden olacak nitelikte olup olmadığı değerlendirilirken, şirketin yapısı, ortak sayısı, ortaklar arasındaki ilişkileri dikkate alınmalıdır. Örneğin iki ortak arasındaki ciddi bir anlaşmazlık, iki kişilik bir şirkette, şirketin çalışamaz duruma gelmesine neden olabilirken, daha fazla ortak sayısına sahip bir şirkette aynı anlaşmazlık şirketin faaliyetlerinin devamını etkilemeyebilir. Bunun yanı sıra talep edilen sonucun kabulünün menfaatler dengesine uygun olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Feshi talep eden ortağın çıkması veya çıkarılması taraf menfaatlerine daha uygun ise feshe karar verilmemelidir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
Somut olayda; Davalı şirketin rapor içerisinde de açıklandığı üzere 2020 ve 2021 yılı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerine ilişkin noter onaylarının yasal süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak yaptırıldığı, defter kayıtlarının birbirini teyit eder şekilde olduğu, davalı şirketin 2020 ve 2021 yıllarına ait ticari defterlerin delil niteliği taşıması konusunda takdirin mahkemeye ait olmak üzere bu defterlerin HMK md 222 uyarınca kendi lehlerine ve aleyhlerine delil teşkil eder nitelikte oldukları, esas sermayesi 300.000,00 TL olan davalı şirketin 31.12.2021 tarihli mizan kayıtlarına göre sermayesinin tamamının ödenmiş olduğu, ortakların sermaye koyma borcunun bulunmadığı, davalı şirkette ortak …’ın 09.08.2019 tarihinde Müdür unvanıyla münferiden yetkili kılındığı, davalı şirketin 31.12.2021 tarihli bilançosu ve aynı tarihli mizan bilgilerine göre ortakların davalı şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığı gibi ortakların davalı şirkete herhangi bir borcunun bulunmadığı, davalı şirket tarafından bağlı bulunulan Esenyurt Vergi Dairesi Müdürlüğüne sunulan 2022 yılı Şubat ayı Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamesine göre davalı şirkette 4 çalışanın bulunduğu, davalı şirketin 2020 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesindeki Gelir Tablosu kalemleri ile 2021 yılı 4. Dönem Geçici Kurumlar Vergisi Beyannamesindeki Gelir Tablosu kalemleri dikkate alındığında davalı şirketin gayri faal olduğu, şirketin davalı şirketin feshi veya fesih yerine uygun düşebilecek alternatif çözümlere yönelmenin faydası olmadığı anlaşılmıştır.
TTK.m 636 anlamında Yargıtay kararları ile tespit edilmiş haklı sebeplerin somut olay bakımından gerçekleştiği, davalı şirketin faaliyetinin bulunmadığı kurluştan beri ticari bir faaliyeti bulunmama yanında ticari faaliyete dayalı elde ettiği bir gelir de söz konusu olmayıp şirketin bu dönemde gelir elde etmemesine rağmen artan yönetim giderlerinin tespit ediliği davalı şirketin faaliyetinin bulunmadığı dikkate alınarak gayrı faal şirket yönünden dosya kapsamına göre sunulan deliller, tespit ve değerlendirmeler bütün olarak değerlendirildiğinde, şirket ortaklarının pay sahibi olmalarından kaynaklı ekonomik beklentilerinin şirketin mevcut hali dikkate alındığında gerçekleşmeyeceğinin görüldüğü, ortaklık ilişkisinin bu şartlar altında sürdürülemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde TTK m.636 anlamında gayrı faal bu şirket yönünden haklı sebeplerin somut olay bakımından gerçekleştiğinden davalı şirket hakkında fesih kararı verilmesi kanaatine ulaşılmıştır.

Tüm bu nedenlerle; davanın kabulü ile İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun …. sicil numarasında kayıtlı …’nin fesih ve tasfiyesine, tasfiye işlemlerini yürütmek ve sonlandırmak için tasfiye memuru olarak mali müşavir ….’in atanmasına, tasfiye memuruna emek ve mesaisine karşılık toplam 5.000,00 TL ücret takdirine, ücretin ileride davalı şirket hesaplarından tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafından kesinleşmesinden itibaren 1 haftalık süre içerisinde yatırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE,
İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun …. numarasında kayıtlı …’nin TTK 636.maddesi uyarınca FESİH VE TASFİYESİNE,
2-Tasfiye işlemlerini yürütmek ve sonlandırmak için tasfiye memuru olarak mali müşavir …. ‘in atanmasına,
3-Tasfiye memuruna emek ve mesaisine karşılık 1 defaya mahsus olmak üzere 5.000 TL ücret takdirine, ücretin ileride davalı şirket hesaplarından tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafından kesinleşmesinden itibaren 1 haftalık süre içerisinde yatırılmasına,
4-Harç peşin alınmış olduğundan ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı tarafından sarf edilen 4.500,00 TL bilirkişi ücreti, 86,60 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere toplam 4.586,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 5.100,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
8-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere oybirliği ile dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda tensiben karar verildi. 30/06/2022

Başkan …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Katip …
¸e-imza