Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/1167 E. 2023/281 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/1167 Esas
KARAR NO : 2023/281

DAVA : Ticari Şirket (Pay Defteri Kaydına İlişkin)
DAVA TARİHİ : 01/12/2015
KARAR TARİHİ : 23/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Pay Defteri Kaydına İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerin babası …’ın 23/11/2015 tarihinde vefat ettiğini, davalılar … A.Ş ve …. Havayolları A.Ş nin … tarafından kurulduğunu, …’nin ise diğer iki şirketin katkılarıyla kurulduğunu, gerek … A.Ş ve gerekse …’de bulunan … hisselerinin …’ın özel durumu nedeni ile yurt dışına çıkacak olması ve şirketleri idare etmekte zorlanacağı gerekçesi ile emaneten müvekkillerinin ağabeyi …’a devredildiğini, bu devrin bila bedel olarak emaneten yapılan bir devir olup, … Türkiye’ye dönüp şirket işleri ile ilgilenebilecek durumda olması halinde oğlu …’ın bu hisseleri aynen …’a iade edeceğini, … üzerinde gözüken davalı her üç şirkete ait hisselerin toplamının % 97’sinin gerçekte …’a ait olduğunu, bu % 97’lik değer oranının hiçbir şekilde sermaye arttırımlarından etkilenmeyeceği hususu … tarafından gayri kabili rücu olarak kabul ve taahhüt edildiğini, işbu belgelerin sahte olduğu gerekçesiyle … tarafından Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına ….soruşturma numaralı dosya ile müvekkili davacılar aleyhine suç duyurusunda bulunulduğunu, soruşturma kapsamında Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen raporda inceleme konusu belgelerin gerçek olduğu ve …’ın eli ürünü olduğuna karar verilmesi üzerine davacılar hakkında takipsizlik kararı verilerek takipsizlik kararının kesinleştiğini, bu belgelerin … tarafından 2005-2006 yıllarında müvekkili …’ın babasını Almanya’da ikamet ederken gerçekleştirdiği ziyaret sırasında babası tarafından müvekkiline ileride kendisine bir şey olacak olması veya haklarını koruyamayacak bir hale gelmesi durumunda zarara uğramaması için müvekkiline verildiğini, müvekkilinin işbu belgeyi özenle saklayarak koruduğunu ve aile içi huzursuzluğa mahal vermemek adına ortaya çıkartmadığını, …’ın nihayet 2012 yılında Türkiye’ye döndüğünü, ancak 1918 doğumlu olması ve yaşının oldukça ilerlemiş olması ve ağır hastalığı nedeniyle oğlu …’a geçmişte emaneten verdiği hisse devirini ve kızı …’a verdiği belgeyi ve bu belgeyi veriş amacını dahi unuttuğunu, müvekkili …’ın emaneten verilen hisseleri üzerine alması veya tüm kardeşlerin eşit oranda söz sahibi olduğu bir yönetimce şirketin idare edilmesi taleplerinin kabul görmediğini, bunun üzerine müvekkillerinin babaları …’ın yaşlılığı ve buna bağlı akıl zayıflığı ile fiziksel yetersizliği nedeniyle hak ve hukukunu korumak amacıyla kendisine vasi atanması, mümkün olmadığı takdirde yasal danışman atanması talebiyle Büyükçekmece …. Sulh Hukuk Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyası ile vasi tayini davası açıldığını, bu davada alınan rapora göre …’ın akli ve fiziki melekelerinin yerinde olmadığının ve kendisine vasi tayin edilmesinin zorunlu olduğunun bildirilmesi üzerine mahkemece 19/11/2015 tarihinde …’a İstanbul Barosu Avukatlarından …’ın vasi adayı olarak belirlenmesine karar verilerek duruşmanın 23/02/2016 tarihine bırakıldığını, ancak …’ın 23/11/2015 tarihinde vefat ettiğini, murisin ölümü üzerine tüm mirasçıların hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla Büyükçekmece … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Tereke Esas sayılı dosyası ile terekenin tespiti ve resmi defter tutulması talepli dava açıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla öncelikle davalı …’ın …, … ve … A.Ş’de bulunan hisselerinin % 97’si üzerine, davalı her üç şirketin gerek yurt içi gerekse yurt dışında bulunan hesaplarına ihtiyati tedbir konulmasına, …’ın davalı her üç şirketteki temsil ve tasarruf yetkisinin kısıtlanarak dava konusu hisselerin idaresi ve mirasçılık haklarının korunmasını teminen tedbiren kayyım atanmasına, yargılama sonucunda davalı şirketlerdeki … üzerinde gözüken hisselerin % 97’sinin muris …’a ait olduğunun tespitiyle bu hisselerin murisin tereke hesabına kayıt ve tesciline, tereke hesabına kaydının mümkün olmaması halinde müvekkillerinin mirasçılık payları oranında adlarına tesciline ve şirket pay defterine işlenmesine, mahkemenin inançlı işlem temeline dayalı savunmaya itibar etmemesi halinde dava konusu hisselerin muris muvazaasına dayalı olarak …’a verilmiş olması ve şekil şartı yokluğundan bu devrin ve bağışlamanın geçersiz olduğunun tespitiyle hisselerin muris …’a ait olduğunun tespitiyle murisin tereke hesabına iade edilerek bu hesaba kayıt ve tesciline, tereke hesabına kaydının mümkün olmaması halinde müvekkillerinin mirasçılık payları oranında adlarına tesciline ve şirket pay defterine işlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar …, …. A.Ş ve … vekili cevap dilekçesinde; öncelikle usule ilişkin olarak davacı tarafça yatırılan harcın … hakkında yatırılmış sayılması gerektiğini, mahkemenin tensip zaptının 16.maddesi gereğince ilk aşamada davalı gösterilen üç şirket hakkında harç tam olarak yatırılmadığından davanın reddinin gerektiğini, davacılar vekilinin 24/12/2015 tarihli dilekçesinde harca esas değerleri şirketlerin sermaye miktarları üzerinden bildirerek bu miktarlar üzerinden harcın tamamlandığını, oysa ki şirketlerin gerçek nominal değerlerinin şirket sermayelerinin çok üstünde olduğunu, bildirilen harca esas değerleri kabul etmediklerini, dava dilekçesinde …’nin değerinin 15.000.000.000,- TL (onbeş milyar TL= 5.000.000,- ABD doları) olduğunun ileri sürüldüğünü, bu miktar üzerinden ek harcın ikmal ettirilmesi, akabinde tedbir taleplerinin değerlendirilmesi gerektiğini, davacı vekilinin davada taraf olmayan …hakkında tedbir talep ettiğini, taraf olmayan şirket hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesinin hukuken mümkün olmadığını, husumet değiştirilmek istenen …ile davalı …’nin iştigal konularının birbirlerinden tamamen farklı olduğunu, HMK’da teşmil yoluyla hasım değişitirilmesinin mümkün olmadığını, her ne kadar HMK.nun 124 madesinde (1) “Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. (2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır” denilmekte ise de, davacının yanılgıda haklı olmadığı gibi kötü niyetli olduğunu, davacıların 2007 yılında güven ilişkisine dayalı olarak müvekkili …’a vekaletname vermek suretiyle …. Havacılık Hizmetleri A.Ş’deki hisselerini … Hizmetleri A.Ş’ne satarak paralarını almak suretiyle ibra ettiklerini, davacıların bu durumu bilerek husumette yanılmalarında hukuki olanak bulunmadığını, husumetin değiştirilmesine kesinlikle muvafakat etmediklerini, TMK 641 maddesi gereği mirasın terekeye intikali işlemleri için mirasçıların tamamının birlikte hareket etmeleri gerektiğinden mirasçıların tamamının davaya dahil edilmesi gerektiğini, davacı iddialarını kabul anlamına gelmemekle beraber davacı taleplerinin tamanının zaman aşımına uğradığını, …’nin sermayesinin muhtelif tarihlerde arttırıldığını ve hisse devirlerinin yapıldığını, şirketin şu anki sermayesinin 5.000.000,- TL olup, 4.980.710,63 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin % 99,7 sini temsil eden payların sahibinin …, 12.440,76 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin % 0.0024’ünü temsil eden payların sahibinin …., 6.016,87 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin % 0.0012’sini temsil eden payların sahibinin …, 831,74 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin 0.00016’sını temsil eden payların sahibinin … olduğunu, davacıların müvekkili …’ın babasına ait olan payları inançlı temlik yolu ile devraldığı ve muris muvazaasına ilişkin iddialarını yazılı delillerle ispatlamaları gerektiğini, davacıların yaklaşık 18 yıl sonra ileri sürdükleri iddialarının MK 2.maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılmasını oluşturduğunu, dosyaya ibraz edilen beyanname başlıklı belgede …’ın kendi adına attığı bir imza olmayıp, …’nin kaşesi üzerine şirketi temsilen attığı bir imza bulunduğunu, bu durumun açıkça belgenin geçersiz olduğunu gösterdiğini, muris … tarafından keşide edilen Bakırköy … Noterliğinin 20 Mayıs 2013 tarih ve …. yevmiye numaralı ihtarnamesinde “hakkındaki emanet iddialarının asılsız olduğu, akli melekelerinin yerinde olmadığı iddiasının doğru olmadığı ve kişilik haklarını zedelediği, hiç kimseye emaneten yahut karşılıksız olarak şirket hissesi vermediği, bu bakımdan davalı …’tan alacaklı olmadığı” beyanında bulunulduğunu, davacı tarafça sunulan hukuki dayanaktan yoksun beyanname başlıklı delil incelendiğinde davalı …’ın şirket kaşesi üzerine imzasını taşıyan ve sahte olarak doldurulan bu belgede şirket hisselerinin % 97’sinin sermaye artırımından etkilenmeksizin …’a ait olacağı yönündeki ifadenin TTK hükümlerine tamamen aykırı olduğunu, ayrıca davacıların hisse devirlerinin muvazaalı ya da inançlı işlemler sakat olduğuna ilişkin pay defterinde herhangi bir kayıt düşmediklerini, davacıların şirketteki pay oranlarına itiraz etmelerinin çelişkili davranış yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, uzun süre sessiz kalma sebebiyle hak kaybından söz edilebileceğini, bir hakkın kullanımına uzun süre sessiz kalan davacıların zımni olarak bu kullanıma icazet vermekte, rıza göstermekte olduğunu, ayrıca hakkın kullanımı için olası aykırılığın hak sahipleri tarafından bilinmesi gerektiğini, müvekkili … adına verdikleri esasa ilişkin beyanlarını … yönünden de tekrar ettiklerini, ayrıca müteveffa …, Büyükçekmece … Sulh Hukuk Mahkemesinin …. Esas sayılı vesayet dosyasında 07/03/2014 tarihli beyanında bizzat “havayolu şirketini …. kurdu ben kurmadım” şeklinde beyanda bulunduğunu, müteveffanın bu beyanının müvekkilleri lehinde kesin delil teşkil ettiğini, açılan davada davacıların kötü niyetli olduğunu, muris …’ın 1980 yılında Almanya’ya yerleşerek Alman vatandaşı olduğunu, geçen 35 senelik süre zarfında şirketlere nakdi sermaye koyan ve şirketleri geliştirenin müvekkili … olduğunu, huzurdaki dava geçerli kesin yazılı bir delile dayanmadığından davacıların ihtiyati tedbir taleplerinin reddinin gerektiğini, mahkeme aksi kanaatte ise şirketlerin işleyişinin sekteye uğratılmaması amacıyla şirketlerin reel değeri üzerinden teminat alınarak karar verilmesinin uygun olacağını, yine davalı müvekkil şirketlerin değerlerinin belirlenmesinde … A.Ş ile akdettiği Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinin de değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, davacıların ihtiyati tedbir taleplerinin reddine, davacı şirket hisselerinin iptali ile terekeye kayıt edilmesi talep edildiğinden öncelikle mirasçıların davaya dahil edilmelerine, davacının husumet değiştirilmesine ilişkin taleplerinin reddine, … yönünden yatırılan eksik harcın tamamlattırılmasına, dava değerinin şirketlerin reel değeri üzerinden görülmesi bakımından ilgili Tapu Müdürlüklerinden, Belediyeden ve resmi işlem görmüş Noterliklerden belgeler getirtilerek keşfen bilirkişi incelemesi sonucunda harcın buna göre tamamlattırılmasına karar verilmesini ve davacı taleplerinin tamamının esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …Servisleri A.Ş vekili cevap dilekçesinde; …’nin 1993 yılında …, …, …. ve davacılar … ile … (…) tarafından kurulduğunu, kurucular arasında muris …’ın bulunmadığını, …nin ise 2009 yılında …, …., …, …., … tarafından 8.000.000,- TL sermaye ile kurulduğunu, muris … ile davacıların …ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, öncelikle müvekkili şirket yönünden şirketin hali hazırdaki güncel değeri üzerinden harcın yatırılmasını, tedbir taleplerinin de şirketin gerçek bedeli değerlendirilerek karar verilmesini talep ettiklerini, davacı taleplerini kabul anlamına gelmemekle beraber davacının taleplerinin tamanının zamanaşımına uğradığını, …’deki hisselerin muris … adına kayıtlı olması gerekirken … adına inançlı olarak devredildiği, …’deki hisselerin satılarak …nin kurulduğunun iddia edildiğini, …’nin 1993 senesinde kurulduğunu, kuruluş aşamasında davacıların bizzat yer aldığını, işbu davadaki davacı taleplerinin tamamının 2003 yılından sonra zamanaşımına uğradığını, muris … ile …ve … arasında illiyet bağı bulunmadığını, davalı …nin davalı sıfatını kabul etmek anlamına gelmemek kaydıyla davacılar … ve …’ın 05/06/2007 tarihinde …’ndeki hisselerinin bedellerini nakden alarak ibra olunduklarını, aynı tarih …. karar nolu yönetim kurulu kararıyla da hisselerinin tamamını …’a verdikleri vekaletname ile …. Hizmetleri A.Ş’ne devrettiklerini, daha sonrasında hisselerin gerçek sahibinin … olduğununu ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacıların dosyaya ibraz ettikleri 01/03/2005 yılında düzenlendiği iddia edilen beyyanamedir başlıklı yazıya itibar edilmesinin mümkün olmadığını, anılan belge incelendiğinde emanet verenin ve emanet alanın şahsen imza atmadığı, şirket kaşesi üzerine olan evrakın sonradan doldurulduğu, belgenin içeriği itibariyle de …’ni hiç bir şekilde bağlamayacağı, bu konuda herhangi bir imzanın bulunmadığı, anonim şirketlerde emaneten hisse devirinin mümkün olmadığının görüleceğini, ayrıca belgede …ni bağlayan hiçbir yazı bulunmadığını, geçersiz hukuki dayanaktan yoksun, sahte belgede şirket hisselerinin % 97’sinin hiçbir sermaye artırımından etkilenmeksizin …’a ait olacağı yönündeki ifadenin TTK hükümlerine tamamen aykırı olduğunu, davacıların muris muvazaasına yönelik iddialarını da yazılı delillerle ispat etmeleri gerektiğini, muris …’ın Bakırköy …Noterliğinin 20 Mayıs 2013 tarih …. yevmiye nolu ihtarnamesinde bizzat kendisinin “ben hiç kimseye emanet ya da karşılıksız bir mal, gayrimenkul ya da şirket hissesi vermedim, bu nedenle de oğlum …’tan bir hak ve alacağımın doğması mümkün değildir.” şeklinde beyanı ile ortada emaneten bırakılmış bir ticari şirket hissesinin bulunmadığını beyan ve ikrar ettiğini, davacılar vekilinin mahkemeye verdiği 07/12/2015 tarihli husumetin değiştirilmesine ilişkin dilekçesinde, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,- TL sinin …’tan tahsilini murisin terekesine aktarılmasına karar verilmesini talep ettiğini, davacıların dava dilekçesiyle bağlı olduklarını, dava dilekçesinde hiçbir alacak talebinde bulunulmadığını, bu nedenle davacıların iddiasını genişletmesine muvafakat etmediklerini ileri sürerek davacıların ihtiyati tedbir taleplerinin reddine, davacı şirket hisselerinin iptali ile terekeye kayıt edilmesi talep edildiğinden mirasçıların davaya dahil edilmesine ve davanın tümüyle esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ:
Dava ; davalı şirketlerdeki …’a ait hisselerin % 97’sinin muris …’ın terekesine ait olduğunun tespiti, tereke hesabına kaydı, olmadığı takdirde davacıların miras payları oranında adlarına tescili ve şirketlerin pay defterlerine işlenmesi istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın, muris muvazaasına dayalı şirket hisse devrinin iptaliyle davalı şirketlerdeki … adına kayıtlı hisselerin muris …’a ait olduğunun tespiti ve tereke hesabına kaydı, bu olmadığı takdirde mirasçılık payları oranında davacılar adına tescilinin gerekip gerekmediğinden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
İSTİNAF ÖNCESİ YAPILAN YARGILAMANIN ÖZETİ:
Davalı …’ın mernis kaydı, davalı şirketlerin İTO internet sitesinden sicil kayıtları çıkartılmış, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verilmiş, sicil kayıtlarının gönderilmiş, incelenmesinde; … sicil nolu …. Anonim Şirketi’nin 27/04/2009 tarihinde kurulduğu, … Havalimanı …. adresinde sicilde kayıtlı olduğu,…. sicil nolu …. Anonim Şirketi (Eski Ünvan … Sanayi A.Ş., …., …. Havacılık A.Ş.)’nin son tescilini 14/02/2000 tarihinde yaptırdığı, …. Havalimanı …. adresinde sicilde kayıtlı olduğu, … sicil nolu ….’nin son tescilini 09/07/2014 tarihinde yaptırdığı, …. Caddesi No:… Sefaköy/ Küçükçekmece/ İstanbul adresinde sicilde kayıtlı olduğu, … sicil nolu … Hizmetleri A.Ş.’nin son tescilini 09/11/2015 tarihinde yaptırdığı, … Mahallesi … Caddesi No:… Bakırköy/İstanbul adresinde sicilde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Büyükçekmece … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Tereke dosyasının ve … Esas sayılı dosyası, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının …. soruşturma nolu dosyası Büyükçekmece .. Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası Uyap üzerinden örnekleri gönderilmiştir.
Davalı …’ne tebligat yapılmış cevap dilekçesi ibraz etmemiş ise de; davacı vekilinin 07/12/2015 havale tarihli dilekçeyle davalı …’nin husumetten çıkartılarak husumetin …ne tevcih olunmasını talep ettiği, dilekçenin davalılara tebliğ edildiği, husumet değiştirilmek istenen …vekilinin husumet değişikliğine muvafakatleri bulunmadığına ilişkin 30/12/2015 tarihinde dilekçe sunduğu, mahkememizin 13/01/2016 tarihli heyet ara kararı ile davacılar vekilinin taraf değişikliği talebinin 6100 sayılı HMK’nun 124/4 madde ve bendi uyarınca kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması nedeniyle karşı tarafın rızası aranmaksızın kabulüne, buna göre davalı ….’nin davalı olmaktan çıkartılarak yerine …’nin davalı olarak düzeltilmesine karar verilerek yeni husumet tevcih olunan …. A.Ş.’ne davacılar vekilinin 07/12/2015 tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinin ve heyet ara kararının tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Davacılar vekilinin davalı …’ın üç şirketteki hisselerinin 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi, davalı şirketlerin tüm banka hesaplarına tedbir konulması, davalı …’ın davalı her üç şirketteki temsil ve tasarruf yetkisinin kısıtlanması, şirketlerde dava konusu hisselerin idaresi ve mirasçılık haklarının korunmasını teminen kayyım atanmasına yönelik ihtiyati tedbir istemlerinin şirketlerin sicil kayıtları gelip eksik peşin harç tamamlandıktan sonra değerlendirilmesine karar verildiği, davacılar vekilince dava değeri bildirilerek harcın tamamlandığı, diğer noksanlıklar da ikmal edildiğinden davacılar vekilinin tedbir taleplerinin 18/01/2016 tarihinde kısmen kabulüne karar verildiği, davacılar vekilinin 19/01/2016, davalılar vekilinin 26/01/2016 tarihli dilekçeleriyle mahkememizce verilen 18/01/2016 tarihli ihtiyati tedbir kararına itiraz ettikleri, ihtiyati tedbire itirazın mürafaalı olarak incelenerek; HMK’nun 393. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararının uygulanmasının, verildiği tarihten itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorunda olduğu, aksi halde kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararının kendiliğinden kalkacağı, somut davada ihtiyati tedbirin 18/01/2016 tarihinde verildiği, bir haftalık yasal sürede tedbir kararının uygulanması talep edilmediğinden mahkememizce verilen 18/01/2016 tarihli ihtiyati tedbir kararının yasa hükmü gereğince kendiliğinden kalkmış sayıldığının açıklanmasına, ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden kalkmış sayıldığından taraf vekillerinin tedbire itirazları konusuz kalmakla itirazlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacılar vekilinin mahkememizce önceden reddedilen ve yinelenen tedbir istemlerinin ise hukuki ve fiili durumda değişiklik olmadığından mahkememizin önceki kanaatini değiştirecek bir durum bulunmadığından dosya kapsamına göre yaklaşık ispat koşulu oluşmadığı nedeniyle yinelenen tedbir istemlerinin reddine, vasi tayini davasında vesayet altına alınması istenilen …’ın vekilliğinin üstlenilmesi nedeniyle menfaat çatışması olduğuna dair itirazın mevcut dosya kapsamı ve iddiların ileri sürülüş şekli nazara alındığında bu aşamada reddine, ancak davacılar vekilinin ilgili Baro’ya başvurmakta muhtariyetine 17/03/2016 tarihinde taraf vekillerinin huzurunda karar verildiği anlaşılmıştır.
Muris muvazaası iddiasına dayalı davalar terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından ve yolsuz tescil niteliğinde olduğundan, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği sapma göstermeyen yargısal içtihatlar ve aynı yöndeki öğreti görüşü ile benimsendiği, başka bir anlatımla muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hale gelmeyeceğinden davalılar vekilinin zamanaşımı itirazlarının reddine karar verilmiştir.
18/01/2016 tarihli heyet ara kararı ile, davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı davalı … ve …. sicil nosunda kayıtlı davalı …’lerindeki diğer davalı …’a ait (T.C: …) hisselerin % 97’si üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için ihtiyati tedbir konulmasına, davalılar … ve …’lerinin tedbire konu hisselerinin değeri olarak bildirilen 13.763.430,24 TL nin takdiren % 15’i tutarı 2.064.514,54 TL nakdi veya kesin ve süresiz teminat mektubu alınmasına karar verildiği, 27/04/2017 tarihli heyet ara kararı ile, davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün …. sicil nosunda kayıtlı davalı … ve …. sicil nosunda kayıtlı davalı …’lerindeki diğer davalı …’a ait (T.C: …) hisselerin % 97’sinin davacılar … ve …’ın mirasçılık belgesindeki miras payları toplamı olan 6/20’si üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için ihtiyati tedbir konulmasına, davalılar … ve …’lerinin tedbire konu hisselerinin değeri olarak bildirilen 13.763.430,24 TL nin 6/20’si olan 4.129.029,07-TL’nin takdiren % 15’i tutarı 619.354,36-TL nakdi veya kesin ve süresiz teminat mektubu alınmasına, 03/07/2017 tarihli heyet ara kararı ile , davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulüne; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün …. sicil nosunda kayıtlı davalı … ve …. sicil nosunda kayıtlı davalı …’lerindeki diğer davalı …’a ait (T.C: …) hisselerin % 97’sinin davacı …’in mirasçılık belgesindeki miras payı olan 3/20’si üzerine, davacı …’ın mirasçılık belgesindeki miras payı olan 3/20’si üzerine üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için ihtiyati tedbir konulmasına, davalılar … ve …’lerinin tedbire konu hisselerinin değeri olarak bildirilen 13.763.430,24 TL’nin 6/20’si olan 4.129.029,07-TL’nin takdiren % 15’i tutarı 619.354,36-TL teminat alınmasına, davacıların miras paylarına tekabül eden 309.677,18-TL teminatın davacı …, 309.677,18-TL teminatın ise davacı … tarafından yatırılmasına, teminatın nakdi veya kesin ve süresiz teminat mektubu olarak alınmasına, davacılar vekilinin ihtiyati tedbir taleplerinin mahkememizce birden fazla kez değerlendirildiği, daha önce de teminatsız olarak tedbir talebinde bulunduğu, mahkememizce teminat takdir edilerek bir kısım ihtiyati tedbirlere karar verildiği, davacılar tarafından yasal süre içerisinde teminat yatırılıp tedbirin uygulanması talep edilmediğinden tedbirlerin kendiliğinden kalkmış olduğu, yinelenen teminatsız tedbir talebinin ise önceki ara kararlarda ifade edildiği gibi istisnai bir durum söz konusu olmadığından yasa maddesi de açık olduğundan reddine, keza yinelenen kayyım atanması, tasarruf yetkisinin kısıtlanması, malvarlığı üzerine tedbir taleplerinin de reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekili 26/07/2016 tarihli talep dilekçesi ile , …. bankasında bulunan müvekkili …, muris … ve davalı … adına olan tüm hesapların açılışından günümüze kadar olan hesap hareketliliğini gösterir işlem listesinin ve işlemlerin kim tarafından hangi belge ya da vekaletnameye istinaden yapıldığının dökümlerinin gönderilmesine ilişkin istinabe evrakının hazırlanarak Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İşleri Genel Müdürlüğü aracılığı ile istinabenin gerçekleştirilmesini talep etmiş, 26/07/2016 tarihinde Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, Yurtdışı istinabe cevabının döndüğü, buna göre Lahey Sözleşmesinin 3.maddesine göre gerekliliklerin karşılanmadığı, buna dair yazı cevabının gönderildiği anlaşılmıştır.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan delilleri, sicil kayıtları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Davacılar, babaları tarafından Almanya’ya gitmeden önce şirket hisselerini inançlı işleme dayalı olarak ağabeyleri …’a bedelsiz olarak devrettiğine dair iddialarını, dosyaya sunmuş oldukları “BEYANNAME” başlıklı belgeye dayandırmışlardır. Söz konusu belge üzerinde Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma nolu dosyasında yapılan imza incelemesi neticesinde, her ne kadar belgenin altında yer alan imzanın …’a ait olduğu tespit edilmiş ise de, belge içeriğinin belgeye imza tarihinden farklı bir tarihte belgeye eklendiği saptanmakla, belgenin içeriğinin murisin gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığına dair kesin bir tespit yapılamamaktadır. Ayrıca, belgenin tarihinin 01/03/2005 olduğu da dikkate alındığında, davacıların aradan uzun yıllar geçtikten sonra böyle bir belgeyi ortaya çıkarmalarının MK 2 dürüstlük kuralı ilede bağdaşmayacağı değerlendirilmiş, vicdanen inançlı işlemin varlığını ispata kabil bir delil olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda inançlı işlemin varlığından söz edilemez.
Öte yandan, davacılar inançlı işlem iddialarının yanı sıra, dava dilekçesinde terditli olarak muris muvazaasına dayalı iddia da bulunmuşlardır. Nitekim davacılar muris … tarafından hisselerin …’a devri hususunun sağlığında yapılmış bir karşılıksız kazandırma ve bağış niteliğinde olduğunu, bağış sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerekip ortada geçerli bir yazılı bağış sözleşmesi bulunmadığını ve bu bakımdan muris muvazaası söz konusu olduğunu ileri sürmektedirler.
Bilindiği üzere temeline miras bırakanların çeşitli nedenlerle mirasçılarından mal kaçırmasının söz konusu olduğu hallerde, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının görünürde bir sözleşme yapması ancak bu sözleşmenin arkasına asıl niyetlerini içeren başka bir sözleşmeyi gizlemesi şeklinde tanımlanan muris muvazaası kurumu, kanunlarımızda yer almamakta olup Yargıtay içtihatları ile hukuk sistemimize dahil edilmiştir. davanın reddine dair , Mahkememizin 25/06/2020 tarih …. esas – … kararı Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesinin … Esas – …. sayılı 24/11/2022 tarihli kararı ile kaldırılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … Esas – … sayılı 24/11/2022 tarihli kararında özetle; “Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan davalarda terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların davada muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekmektedir. (T.M.K. 640 md.) Her ne kadar davacılar vekili tarafından 17/04/2017 Uyap kayıt tarihli dilekçede, mevcut davanın tüm mirasçıları kapsar şekilde değil, müvekkili davacıları kapsar şekilde onların tam miras payları oranında görülmesi talep edilmiş ise de, davalı şirketlerin dava konusu hisselerinin murisin terekesine ait olduğunun tespiti, tereke hesabına kaydı talepleri geri alınmamış, bu taleplerden feragat de edilmemiştir. Bu hali ile, davacılar tarafından dava dilekçesinde terekeye iade istenildiği halde usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan sonuca gidilmesi, 21/09/2017 tarihli duruşmada, davacılar vekilinin taleplerini daraltmasının kısmen feragat olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunun nihai karar aşamasında değerlendirilmesine karar verilmesine rağmen gerekçeli kararda bu husus irdelenerek bir değerlendirme yapılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir. Öte yandan; davacı tarafça inançlı işlem ve terditli olarak muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak talepte bulunulmuştur. İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202’inci maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 Esas, 2015/2838 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.) (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/8335 Esas 2022/4374 Karar 21.06.2022 Tarih ) Yine, üçüncü kişiler muvazaa iddialarını tanık da dâhil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.2002 gün ve 2002/6-618 E.-659 K.; 24.02.2010 gün ve 2010/6-94 E. – 100 K. sayılı ilamları) Davacılar vekili tarafından diğer deliller ile birlikte tanık deliline de dayanılarak tanık ismi bildirilen tanığın talimat ile dinlenilmesi talep edilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar gözetilerek, davacılar tanığının beyanının alınması gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi de usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu’nun … tarihli raporunda “İnceleme konusu iki adet belgede …’a atfen atılı imzalar ile …’a ait mukayese imzalar arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğu sonucuna varıldığı” belirtilmiş olmasına rağmen, gerekçeli kararda, “belge içeriğinin belgeye imza tarihinden farklı bir tarihte belgeye eklendiğinin” neye istinaden ve ne şekilde saptandığının açıklanmaması; yine birden fazla davacı olmasına rağmen davalılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin “davacıdan” alınarak davalılara verilmesine şeklinde infazda tereddüt oluşturacak mahiyette hüküm kurulması da yerinde değildir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF İLAMI SONRASI YAPILAN YARGILAMANIN ÖZETİ;
Her ne kadar davacılar vekili tarafından 17/04/2017 Uyap kayıt tarihli dilekçede, mevcut davanın tüm mirasçıları kapsar şekilde değil, müvekkili davacıları kapsar şekilde onların tam miras payları oranında görülmesi talep edilmiş ise de, davalı şirketlerin dava konusu hisselerinin murisin terekesine ait olduğunun tespiti, tereke hesabına kaydı talepleri geri alınmamış, bu taleplerden feragat de edilmemiştir.
Bu hali ile, davacılar tarafından dava dilekçesinde terekeye iade istenildiği halde usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan sonuca gidilmesi, 21/09/2017 tarihli duruşmada, davacılar vekilinin taleplerini daraltmasının kısmen feragat olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunun nihai karar aşamasında değerlendirilmesine karar verilmesine rağmen gerekçeli kararda bu husus irdelenerek bir değerlendirme yapılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Öte yandan; davacı tarafça inançlı işlem ve terditli olarak muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak talepte bulunulmuştur.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202’inci maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 Esas, 2015/2838 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.) (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/8335 Esas 2022/4374 Karar 21.06.2022 Tarih )
Yine, üçüncü kişiler muvazaa iddialarını tanık da dâhil olmak üzere her türlü delille ispat edebilirler. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.2002 gün ve 2002/6-618 E.-659 K.; 24.02.2010 gün ve 2010/6-94 E. – 100 K. sayılı ilamları)
Davacılar vekili tarafından diğer deliller ile birlikte tanık deliline de dayanılarak tanık ismi bildirilen tanığın talimat ile dinlenilmesi talep edilmiştir. Yukarıda yapılan açıklamalar gözetilerek, davacılar tanığının beyanının alınması gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi de usul ve yasaya uygun değildir.
Ayrıca, Adli Tıp Kurumu’nun … tarihli raporunda “İnceleme konusu iki adet belgede …’a atfen atılı imzalar ile …’a ait mukayese imzalar arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğu sonucuna varıldığı” belirtilmiş olmasına rağmen, gerekçeli kararda, “belge içeriğinin belgeye imza tarihinden farklı bir tarihte belgeye eklendiğinin” neye istinaden ve ne şekilde saptandığının açıklanmaması …. mahiyette hüküm kurulması da yerinde değildir. Denilerek kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
İstinaf ilamı uyarınca Erzincan …. Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazılarak davacılar tanığı …’un beyanı alınmıştır.
Büyükçekmece … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasının akıbetinin sorulmuş derdest olduğu mahkememize bildirilmiştir.
Ayrıca davacılar vekili duruşmada önceki beyanlarımızı tekrar ediyoruz. Terekeye temsilci dava sonrası atanmıştır. Tereke hesabı açılmıştır. Öncelikli talebimiz hisselerin terekeye iadesidir. Mümkün olmaması halinde müvekkilim mirasçının payı oranında davanın kabulüne karar verilsin beyanı üzerine
Elbirliği mülkiyet hükümlerine göre tereke temsilcisinin bu davada yer alması için adına duruşma gününü bildirir davetiye ile dava dilekçesi 03/03/2023 tarihinde tebliğ edilmiştir. Duruşmaya katılarak beyanda bulunmuştur.
Tüm bu deliller yeniden değerlendirildiğinde, dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillere göre,
Davacılar esas olarak şirketin %97 hisselerinin muris …’a ait olduğunun tespiti ile hisselerin muris tereke hesabına kayıt ve tesciline, bunun mümkün olmaması halinde, hisselerin davacıların miras hisseleri oranında adlarına tesciline ve şirket pay defterlerine kayıt edilmesine, İnançlı işleme itibar edilmemesi halinde muris muvazaası dolayısı ile hisselerin muris tereke hesabına iade edilerek muris tereke hesabına kayıt ve tesciline, bunun mümkün olmaması halinde, hisselerin davacıların miras hisseleri oranında adlarına tesciline ve şirket pay defterlerine kayıt edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Şirketin sicil bilgileri ve ticaret sicil gazeteleri incelendiğinde davaya konu …. TTSG: … tarih ve … sayılı gazetenin 58-59. Sayfasında görüldüğü üzere, şirket sermayesi 16.420 TL iken 17.180 TL’ ye arttılmış olup toplam 33.600.000 TL bedele çıkartıldığı arttırılan bu sermayenin 17.180.000 TL’ sının tamamını ortak … ‘ın şirket üzerindeki hisse oranını %51′ e çıkmış ve bu husus yukarıda anılan TTSG’ de tescil ve ilan edilmiştir. Yine ilgili TTSG incelendiğinde, şirketin sermayesi muhtelif tarihlerde arttırılmış, arttırımlarda ve hisselerde değişen oranlarda arttırımlara ortaklara yansıtılmış olup muhtelif hisse devirlerinin yapıldığı görülmüştür. Şirket kuruluşundan bu yana yapılan genel kurul ve hazirun cetvelleri incelendiğinde, esasen resmi olarak da muris …’ a ait bir hissesinin olmadığı sabittir. Gelinen aşmada güncel olarak …’ ın hisseleri ortalama %99.5 olduğu tespit edilmiştir.
Davaya konu ….’ nin şu anki hisse durumları ise şöyledir; sermayenin 5.000.000 TL olduğu, 4.980.710,63 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin %99,7 sini temsil eden payların sahibinin …; 12.440,76 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin % 0.0024’ünü temsil eden payların sahibinin ….; 6.016,87TL nominal değerde şirket esas sermayesinin % 0.0012’sini temsil eden payların sahibinin …; 831,74 TL nominal değerde şirket esas sermayesinin 0.00016’sını temsil eden payların sahibinin … ait olup sonuç olarak işbu davada davacıların da hali hazırda şirkette hissedar oldukları genel kurula katıldıkları anlaşılmıştır.
İş bu davada, …’ın ….’ nde şirketlerinde genel kurul hazirun cetveli ve ticaret sicil kayıtlarına göre %99,7 oranında pay sahibi olduğu, Mahkememizin kesinleşen …E. sayılı dosyasında gerekçeli karar incelendiğinde davanın reddi kararına gerekçe olarak ;
Dava dosyasındaki Ticaret Sicil Gazetelerinde yapılan incelemede, anılan şirketin sermayesi, muhtelif tarihlerde artırılmış, artırımlarda ve hisselerde değişen oranda artırımlarla ortaklara yansıtılmış olup, muhtelif hisse devirlerinin yapıldığı anlaşılmış, incelenen;1996,1997,1998,1999,2000,2001,2002,2003,2004,2005,2006,2007,2008,2009,20102011,2012 ve 2013 yıllarında yapılan genel kurul hazirun cetvellerinde … hisselerinin bulunmadığı bilirkişi kurulunca tespit edilmiştir.Anılan yıllarda …’ın ortalama % 99.5 hisseye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Davalılardan …’ın …’a ait hisseleri nasıl devraldığı hususunda bir açıklık bulunmamakla birlikte söz konusu devir kanuna aykırı olsa yani …’ın bu hisseleri kanuna aykırı biçimde devralmış olduğu kanıtlansa dahi (ki bu hususta bir delil veya belge sunulmamıştır) yaklaşık 18 yıl sonra bu devrin geçersizliğini ileri sürerek genel kurul kararlarının iptalini isteminin , aradan geçen uzun zaman ve sermaye artırımları dikkate alındığında MK md. 2 anlamında hakkın kötüye kullanımı yasağının ihlali anlamına gelecektir.1996 yılından bu yana davalı … A.Ş nin %99,5 hissesine sahip davalı … hakim pay sahibi olarak gerekli esas sözleşme değişikliği yapacak toplantı ve karar nisabını tek basına sağlayabildiği dikkate alındığında davacıların ileri sürdüğü aykırılığın anılan genel kurul kararlarının iptalini veva butlanı sonucunu doğurmayacağı kanaatine varılmıştır.
Davalı …’nin iptali talep edilen 30/06/2014 tarihli genel kurulu bakımından da öncelikle bu şirkette dava dışı …’ın hissesine hiç rastlanmamış olup davalı …’ın ancak şirketteki hakim konumu dikkate alındığında ve genel kurulda alınan kararlar incelendiğinde TTK’nun toplantı ve karar nisabına aykırılık teşkil eden bir hususa rastlanmamış olup genel kurul kararlarının iptali veva butlanı koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmış olup davacıların her iki şirket aleyhine açtıkları davanın yukarıda açıklanan gerekçeler nedeniyle esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir. Denilerek esasen 1996 ile 2003 yılları arasında yapılan genel kurul hazirun cetvellerinde baba (muris) …’ın hisselerinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu yıllarda, davalı/…’ın %99,5 hisseye sahip olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple muris … ‘ tan davalı müvekkil … ‘ a intikal eden bir şirket hissesi olmadığından görünürde şirket hisselerinin devri sözkonusu olmadığından davacılar tarafından ileri sürülen şirket hisseleri üzerinde muvazaa iddiası yerinde görülmemiştir.
TTK 489 /1 hükü gereği, Hamiline yazılı pay senetlerinin devri, şirket ve üçüncü kişiler hakkında, ancak zilyetliğin geçirilmesiyle hüküm ifade eder. Artık elden teslimin varlığı halinde muvazaadan söz edilemez. Kural olarak şirket payları menkul mal niteliğinde olup Muvazaadan bahsedebilmek için gizli işlemin varlığı da ispat edilmelidir; ortada gizli bir işlem olmadığından 01/04/1974 tarihi, 1/2 Yargıtay İbk bu davada uygulanma olmadığı anlaşılmıştır.
İnançlı Temlik Yönünden iddiası yönünden ise ,
Payın inançlı temlik yoluyla devredilmesi ile kastedilen, “payı (muris) …’tan devralan davalı/…’ın, devralmış olduğu bu payı ileride babasına geri vereceğini taahhüt etmesi, ve taahhütte bulunarak payı devralması”şeklindedir. Davalı …’ın davalı şirketlerdeki babasına ait olan payları inançlı temlik yolu ile devraldığını iddiasını yazılı delil ya da aynı güçte bir başka kesin delil ile ispat edilmesi gerekir.Ancak ortada başlangıçta murise ait bir hissenin devri söz konusu olmadığı görülmüştür.
Beyanname başlıklı bu belgenin altında, davalı …’ın kendi adına attığı bir imza bulunmayıp, … Sanayi Anonim Şirketi’nin kaşesi üzerine, bu şirket adına (şirketi temsilen) attığı bir imza olup karşılıklı beyanları içerir inançlı işleme konu olabilecek bir belge değildir.Kime karşı düzenlendiği ve imza sahibi tarafından da kabul edilmeyen bu belgeleye bu deliller karşısında değer vermek hakkaniyete aykırı bir durum yaratacağı açıktır.
Borçlar Kanunu’ na ve Yerleşik Yargıtay kararlarına göre, HGK 23/05/1990 tarih, 1990/1-202-315 sayılı kararında, ” inanç sözleşmesi, inanılan tarafın elde ettiği hakkı taraflarca güdülen amaç sona erdikten veya belirli süre geçtikten sonra inanana veya üçüncü kişiye devretme taahüdünü içeren bir anlaşmadır” şeklinde düzenlenmiştir. Kanuna ve karara göre, somut davada Muris … ile davalı oğlu …’ ın şirket hisselerinin emanet olarak …’ ta duracağı ve talebi halinde geri …’ a iade edileceği konusunda anlaşma yapılması şart olup bu anlamda ispata yarar delil sunulmadığı gibi yukarıda zikredilen deliller ve emsal mahkeme kararı da gözetildiğinde tanık beyanlarına değer verilmemiştir.
Sonuç olarak önceki gerekçelerle Muris muvazaası, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihinde verdiği 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla hukukumuza girmiştir. 74 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararındaki esaslar yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.05.1987 tarihinde verdiği 4/5 sayılı kararıyla (usuli düzenlemeye ilişkin eklemeler hariç) teyit edilmiştir. 16.03.1990 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da içtihat değişikliğine yer olmadığı yönünde karar verilmiş ve “muris muvazaası” kavramı kurumsallaşmıştır. Tanımından da anlaşıldığı üzere, muris muvazaasından bahsedilebilmesi için öncelikle görünürde bir işlem olması gerektiği tartışmasızdır. Somut olayda, muris muvazzaasından bahsedebilmek için görünürde muris … ile … arasında yapılmış görünürde bir işlem yoktur. Öte yandan davalı … A.Ş: yönünden açılan davanın hukuki sebebi muris ….’â ait paralarla kurulduğu ve on ait lduğu iddiası dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilebilmesi için öncelikle görünürde bir işlem olması gerektiği ilkesi kapsamında davacıların bu yöndeki muvazaa iddiası da yerinde görülmemiştir.
Nitekim davacılar daha önce de mahkememizin kesinleşen …Esas sayılı dosyasından …., …. A.Ş. Ve … aleyhine Genel Kurul Kararı’nın iptali istemli davayı açmışlar, yine davalı …’ın hisselerinin %97’sinin babaları …’a ait olduğu iddiasıyla hissleri temsil yetkisinin olmadığından bahisle genel kurulu kararlarının butlan hükmünde olduğunun tespitini talep etmişlerdir. Bahsi geçen dosyada yapılan yargılama neticesinde verilen Yargıtay … HD’nin 26/06/2019 T, …. E. E. Ve … K. Sayılı ilamı ile kesinleşen mahkememizin 12/11/2015 T., 2014 E. …. K. Sayılı kararında … Sanayi AŞ’nin sicil kayıtlarının incelendiği, 18/05/1982 tarihli genel kurul toplantısında hazirun cetvelinden de anlaşılacağı üzere: şirket sermayesinin % 48’i … (16.170.000/33.600.000) ve % 51’in …’ a ait (17.260.000/33.600.000) olduğunun tespit edildiği, anılan şirketin sermayesinin muhtelif tarihlerde artırıldığı, artırımlarda ve hisselerde değişen oranda artırımlarla ortaklara yansıtılmış olup, muhtelif hisse devirlerinin yapıldığının anlaşıldığı, incelenen 1996,1997, 1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında yapılan genel kurul hazirun cetvellerinde … hisselerinin bulunmadığının bilirkişi kurulunca tespit edildiği ve anılan yıllarda dahi …’ın ortalama % 99.5 hisseye sahip olduğunun anlaşıldığı, …A.Ş.’de ise …’ın hissesine rastlanmadığı değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bu kesinleşmiş ilamın dayandığı yargılamada toplanan deliller de huzurdaki dosya bakımından kuvvetli delil teşkil ettiğinden, …’ın hisseleri inançlı işleme dayalı olarak ve muvazaalı olarak iktisap etmiş olduğu yönündeki iddiaları inandırıcı bulunmamıştır. Kaldı ki davacılar aynı zamanda Büyük Çekmece … Asliye Hukuk Mahkemesinde … esas sayılı dosyada tenkis ve mirasta denkleştirme davası açılmış ve bu dava derdest durumdadır. Nitekim yukarıda da açıklandığı üzere, davacıların iddialarını uzun süren bir sessizlikten sonra dile getirdikleri de nazara alındığında, davacının muris muvazaasına yönelik iddiasının da ispatlanamadığı sonuç ve kanaatine varılmış olmakla davanın tümden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 179,90 TL harcın peşin alınan 170,78 TL harç ve 364.742,24 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 364.913,02 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 364.733,12 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı taraflarca yatırılan harç ve yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı …. tarafça yapılan 100,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 451.680,36 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının HMK 333.maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde taraflara iadesine,
7-HMK’nin uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin ve tereke temsilcisinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/03/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır