Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/93 E. 2021/149 K. 10.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/93 Esas
KARAR NO : 2021/149

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 29/01/2021
KARAR TARİHİ : 10/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin , … Çimento Sanayı A.Ş.nin kuruluş aşamasında, … Bankası … Şubesi aracılığıyla, o dönem için …’de 4-5 müstakil ev parası edecek kadar yüksek bedeller ödeyerek hisse senetleri aldığını, bilahare ilerleyen zamanlarda, müvekkilin, … Çimento San. A. Ş. den, dönem dönem (örneğin 12.03.1992 ve 09.04.1992 tarihleri) Genel Kurul toplantılarına davet yazıları geldiğini, gene aynı dönemlerde, (örneğin 1988 ve 1991 yıllarında) şirketten bedelsiz hisse senetleri verildiğini ve karşılığında “Bedelsiz Hisse Senedi Makbuzu” düzenlendiğini, davalının, müvekkille ve müvekkilin oğlu …’le yaptığı görüşmelerde, senetlerin akıbetiyle ilgili olarak çelişkili ifadeler kullanması ciddi bir kuşku doğmasına neden olmuş ve davalının ısrarla hisse senetlerini bulamıyorum, kaybetmiş ya da çaldırmış olabilirim veya yangında yanmış da olabilirler şeklindeki ifadeleri nedeniyle de, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … E.sy dosyası ile “Kayıp Nedeniyle Zayi Belgesi Verilmesi” için dava açıldığını, yargılama aşamasında, Sayın Mahkeme tüm ilgili kurumlarla yazışmalar yapmış ve sonrasında rapor için dosyayı bilirkişiye tevdi ettiğini, Sayın Bilirkişi de, eldeki “Bedelsiz Hisse Senedi Makbuzu” (4 adet) ndan hareketle, müvekkilinin elinde 4.877.150 adet hisse senedi bulunduğu sonucuna ulaşmış ve bu yönde rapor düzenlendiğini, Fakat Sayın Mahkeme, yargılama aşamasında gelen yazı cevaplarından dolayı, … tarafından yapılan işlemler nedeniyle senetlerin kayıp olmayabileceğine kanaat getirerek davamızın reddine karar verildiğini, … A.Ş. cevabi yazısında, …’in kendisinin yaptığı işlem tarihi 10.04.1996 iken, ….bank’ın cevabi yazısında 10.05.1996 dan itibaren … adına işlem yok denildiğini, Çünkü 10 Nisandan, 10 Mayısa kadar geçen 1 aylık sürede, davalı …, öz amcası olan …’e ait hisse senetlerini kendi üzerine geçirmiş ve … Çimento’dan, … Çimento’ya dönüşüm işlemlerini kendi adıyla yaptığını, bu nedenle de, müvekkilinin 1970 li yılların başında almış olduğu (minumum bilirkişi raporunda belirtilen 4.877.150 adet) ne kadar … Çimento A.Ş. hisse senedi varsa tespitinin yapılarak, aynı adet ve değerdeki … Çimento A.Ş. hisse senedi olarak davalıdan alınması için işbu davanın açılması zorunlu olduğunu, dava açılmadan önce, Arabuluculuk başvurusu yapılmış ve dosyamız … Arabuluculuk Numarası ile işleme alındığını, Arabulucu … tarafından 17.09.2020 tarihinde başlayan ve 28.09.2020 tarihinde biten çalışmalar sonucunda 26.11.2020 tarihli “Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı” adı altında davamızın Ticari Dava Şartı Arabuluculuğa uygun olmadığına dair tutanak düzenlendiğini, …, müvekkilinin öz yeğeni olması itibariyle, bütün bu işlemleri yapması için müvekkili tarafından yetkilendirildiğini, (Bu yetkinin yazılı mı, yoksa sadece sözlü mü verildiği konusunda maalesef bir bilgimiz yoktur. İlgili yerlerden sorulduğunda ortay çıkacaktır). Yetkinin yazılı veya sözlü verilmesinin bir önemi yok aslında. Nasıl verilirse verilsin, vekil olan BK 390/2 maddeye uygun hareket etmekte yükümlüdür. BK 390/2.madde;” Vekil, vekil edene karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir” Diyerek zaten konunun önemini vurgulamıştır. Nitekim Yargıtay 1. H.D. nin 02.02.2005 tarihli ve 2004/14912E. – 2005/715 K.sy ilamında; ” Mülkiyetten kaynaklanan hak istekleri ile vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasına dayalı ayın istekli davalar, bir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilir. Bu nitelikteki davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığı da kuşkusuzdur” diyerek olayı açık ve net bir şekilde ortaya koyduğunu, yne Yargıtay 1.H.D. nin 23.02.2012 tarih ve 2012/452 E. – 2012/1796 K.sy ilamı da aynı yöndedir. Bu da, Yargıtay’ın bu konudaki görüşünün yıllar itibariyle hiç değişmediği göstermektedir. Zaten değişmesi de söz konusu değildir, çünkü kaynağını Anayasa’nın 35.maddesinden almaktadır. 7. Yargıtay 1.H.D.’nin yukarıda zikredilen kararlarının devamında da, vekilin, Borçlar Kanunu’ndaki sadakat ve özen borcu, vekil edene karşı en önde gelen borç kabul edilmiş ve şöyle denilmiştir; “……Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede, vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem, dış temsil yetkisinin sınırları içersinde kalsa dahi, vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur” görüldüğü gibi, vekil olan, vekil edeni zarara sokucu hiçbir işlem yapamaz. Yaparsa bundan şahsi olarak sorumludur. Oysa, davalı bunun tam tersini yapmış ve öz amcası olan müvekkilini çok büyük zarara uğrattığını, bu nedenle, davalının maliki olduğu … ili, … ilçesi, … mah, … Cad. mevkii … ada … parselde tapuya kayıtlı olan taşınmazı üzerine, dava sonuna kadar teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasını, haklı davanın kabulü ile, müvekkilin sahip olduğu … Çimento (sonradan … Çimento) hisse senetlerinin ne kadar olduğunun tespiti ile, o miktar … Çimento A.Ş. Hisse senedinin davalıdan alınarak müvekkile verilmesine, Davalıdan hisse senedi alınması mümkün olmazsa, dava tarihindeki Borsa işlem rakamı üzerinden Türk lirasına çevrilerek (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla) şimdilik 75.000 TL sının, en yüksek banka reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek müvekkile ödenmesine, yargılama giderleriyle vekillik ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davacıya ait … Çimento hisse senetlerini vekaleti kötüye kullanmak suretiyle satan, üzerine geçiren ve başka yollarla tüketildiği iddia edilen davalıdan uğranılan zararın tanzimi istemine ilişkindir.
HMK madde 138 uyarınca dava şartları ve ilk itirazlar dosya üzerinden karar verilebileceği dikkate alınarak mahkememizce öncelikle dava şartları incelenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu durumda eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur. (Yargıtay 3. H.D.sinin 04.12.2017 gün ve 2016/9128 E- 2017/17010 K. sayılı kararı)
Dosya kapsamında, talebin içreği de dikkate alındığında davacının ve davalının tacir olmadığı ve yargılama konusu zararın her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı olmadığı; yine davaya konu hisse senetlerinin salt varlığının-mülkiyetinin ihtilaf konusu olmadığı, davacıya ait hisse senetlerinin verilen vekalet yetkisi kapsamında vekalet yetkisinin kötüye kullanılmasından kaynaklı davacının zararına hareket edilerek, davacının malvarlığından çıkartılması neticesinde oluşan zararın dava konusu olduğu; bu zararın aynen ya da malen davalıdan tahsilinin talep edildiği; bu kapsamda yargılamanın Türk Borçlar Kanunun 502. vd. maddelerinde düzenlenen vekalet sözleşmesi hükümleri kapsamında yürütüleceğinden, Ticaret Kanununun uygulama alanı bulmayacağı da görülerek, ticari olmayan davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup asliye hukuk mahkemesi ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki TTK’ nun 5/3.maddesi uyarınca görev ilişkisidir. Göreve ilişkin usul kuralları HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca dava şartıdır. Dava şartları kamu düzeninden olup kamu düzenine ilişkin hususlar re’sen dikkate alınması gerektiğinden HMK 138 maddesindeki düzenleme de gözetilerek HMK’nın 115/2.maddesi gereğince göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine ve görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın, dava şartı olan 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-c maddesinde düzenlenen görev yönünden usulden reddi ile MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE,
2- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 1. cümlesi uyarınca, kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde, dosyanın ve eklerinin yetkili ve görevli mahkeme olan BAKIRKÖY NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 1. cümlesi uyarınca, taraflardan herhangi birinin kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) haftalık yasal süre içerisinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde, dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine,
4- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 2. cümlesi uyarınca, taraflardan herhangi birinin kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) haftalık yasal süre içerisinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmemesi halinde, dava dosyasının re’sen ele alınarak, açılmamış sayılmasına karar verilmesine, bu hususun taraflara ihtaratına, (Gerekçeli hükmün tebliği ile ihtaratına)
5- 6100 Sayılı HMK nın 331/2.nci maddesi 1. cümlesi uyarınca, bu dava dosyasına ilişkin harç ve yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemede değerlendirilmesine,
6- Dava dosyasının kesinleşmesi üzerine, iki (2) haftalık yasal süre içerisinde, taraflardan herhangi birinin, ilgili mahkemeye dava dosyasının gönderilmesini talep etmemesi halinde, ilgili dava dosyasının mahkeme Yazı İşleri Müdürü tarafından mahkeme hakiminin önüne getirilmesine,

Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi. 10/02/2021

Katip …
E imzalıdır

Hakim …
E imzalıdır