Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/79 E. 2021/455 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/79 Esas
KARAR NO : 2021/455

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/01/2021
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/04/202

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin kat karşılığı inşaat işleri ve başkaca inşaat işleri yapan bir şahıs şirketi olduğunu, davalılar ile “Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi “imzaladığını, Büyükçekmece …Noterliği’nin 07.06.2013 tarih ile … yevmiye numarası ile bu sözleşme imza altına alındığını, Bahse konu sözleşme Ek:1’de sunulduğunu, müvekkilinin bu sözleşmeye göre edimlerini yerine getirmiş ve sözleşme gereği yapıyı tamamladığını, Ancak alması gereken bağımsız bölümleri davalılardan teslim alamadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 3.Maddesine “Yapının Paylaşımı şu şekildedir; “Yapılacak olan bina mal sahibi ve müteahhit arasında konutlarda mal sahiplerine %40 (Yüzde kırk) , müteahhide %60 (Yüzde altmış), olarak, ticari yapılarda ise taraflar yarı yarıya bölüşecektir”. Ancak bina da ticari alan hiç yapılmadığını sadece konuttan oluşan bir yapı inşa edildiğini, yapılacak olan bina 32 bağımsız bölümden oluşacağını, Bu duruma göre müvekkilimin 19 bağımsız bölümün maliki olması gerekeceğini, ancak müvekkilinin eksik bağımsız bölüm sahibi olduğunu, bu 19 adet bağımsız bölümün 10 adeti müvekkili tarafından teslim alındığını, geri kalan taşınmazlarsa bir tanesi inşaatın geç teslimi nedeni ile davalılarca irad sayıldığını, 2 adet bağımsız bölüm ise davalıların sahibi olduğu “….Şti.” den alınan malzemelere karşılık ödeme yerine geçmek üzere davalılarda kaldığını, ancak verilen taşınmazların değeri alınan malzemelerden fazla olduğundan artan bedel de müvekkilime iade edilmediğini, Sonuç olarak müvekkiline teslim edilen 10 adet bağımsız bölüm dışında 3 adet müvekkilinin hesabına irad kaydedildikten sonra geriye kalan 6 adet bağımsız bölümün müvekkiline mülkiyetinin teslimi gerekeceğini, müvekkilinin alması gereken bağımsız bölümler teslim edilmediğinden müvekkilinin kira geliri kaybı söz konusu olduğunu, bu nedenle toplam 6 adet bağımsız bölüm için aylık kira bedeli hesaplanması gerektiğini, binanın teslim tarihi olan 04.05.2016 tarihinden itibaren toplam kira kaybı hesaplanarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkımızın saklı kalması kaydıyla; Fazlaya ilişkin talep hakkımız saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin (şimdilik) 10.000.TL.alacağının, 01.09.2018 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat oranı üzerinden yürütülecek faiziyle birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline, müvekkiline mülkiyet teslimi yapılmayan bağımsız bölümlerin (Toplam 6 adet) inşaatın bitirilip teslim edildiği tarih olan 04.05.2016 tarihinden itibaren hesaplanacak kira alacak hakkı için (şimdilik) 500.TL. alacağın en yüksek banka mevduat oranı üzerinden hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı taraf; dava dilekçesi içeriğinde açıkça müvekkilinin ….’ndan 1.375.000,00 TL, müvekkili ….’ndan ise 665.000,00 TL alacaklı olduğunu iddia etmiş ve bu iddiaları kapsamında mahkemenize bir kısım faturalar ibraz ettiklerini, Kabulü anlamına gelmemek kaydı ile davacı iddialarında ileri sürülen tutarlar; müvekkillinden alacaklı olduğunu iddia ettikleri sözde alacak meblağını açıkça dile getirmeleri ve dilekçeleri ekinde sözde alacaklarına dayanak gösterdikleri fatura suretleri ibraz etmeleri ile, açık ve net bir biçimde ortaya konulduğunu, hal böyleyken; hiçbir surette kabul anlamına gelmemek üzere, bir an için düşünüldüğünde dahi, huzurdaki davanın dava dilekçesinin Netice ve Talep bölümünde yazılanın aksine, belirsiz alacak yahut kısmi dava olarak değil tam eda devası olarak ikame edilmesi ve davaya konu alacak taleplerinin de 10.000 TL olarak değil, dava dilekçesi metninde yer aldığı şekilde müvekkili … açısından 1.375.000,00 TL ve müvekkili …. açısından ise 665.000,00 TL olarak, toplamda 2.040.000 üzerinden talep edilmesi gerekeceğini, ancak, davacı yan, müvekkillerden talep etmekte olduğu alacak tutarını belirlemiş olmasına rağmen, ilgili tutarlara isabet eden harçları yatırmaktan kaçınma amacıyla olsa gerek ki, davasını kısmi veya belirsiz olarak açma yoluna girdiğini, belirsiz alacak davalarının tanımlandığı HMK 107. Maddesi ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” hükmünü havidir. Kısmi davalarının tanımlandığı HMK 109/2. Maddesi de ”Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” hükmünü havi olduğunu, Oysa davacı; dava dilekçesi içeriğinde açık ve net bir biçimde müvekkili …’ndan 1.375.000,00 TL, müvekkili ….’ndan da 665.000,00 TL alacaklı olduğunu iddia ederek ve bunu da davalıların arsa paylarına oranla belirlediğini dahi belirterek, iddiasında hiçbir belirsizlik bırakmadığını, sözde alacak meblağını yine ibraz etmiş oldukları faturalar ile tartışmasız kıldığı ve kendi beyanlarına göre faturalardan kaynaklı sözde alacak meblağları kendi ticari defterlerinde kayıtlı olduğu için, bu durum davacının huzurdaki davayı belirsiz alacak yahut kısmi dava şeklinde açmasına engel teşkil ettiğini, hatta davacı, müvekkillerimden 2.040.000,00 TL alacaklı olduğu iddiasını; ”Nitelikli Dolandırıcılık” iddiası ile sanık olarak yargılanmakta olduğu Bakırköy … Ağır Ceza Mahkemesi … Esas sayılı dava dosyasında da (işbu davaya konu ettiği faturalar sebebiyle yargılanmakta olduğu ceza davasıdır.) açıkça iddia ettiğini, Müvekkilinin ise adı geçen bu davada müşteki olduğunu, Davacı iddiasına göre davacı taraf ile müvekkili arasındaki hukuki ilişki; Büyükçekmece … Noterliği’nin 07.06.2013 tarih ile … yevmiye numaralı “Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi”‘nden ileri geldiğini, Bu iddia nazara alınacak olsa dahi; huzurdaki davayı 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ikame etmediği göz önünde bulundurularak, davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkillerinin ile davacı … arasında; huzurdaki yargılamayı doğrudan ilgilendiren ve bekletici mesele yapılmasını gerektirir ağır ceza davası bulunduğunu, davacının ”Nitelikli Dolandırıcılık” suçlaması ile yargılanmakta olduğu dava, istinaf aşamasında olduğunu, bahsi geçen yargılamanın konusu; DAVACININ DELİL OLARAK DAYANDIĞI İŞBU DAVAMIZ KONUSU FATURALARDAN SEBEPLE OLUŞAN ”Nitelikli Dolandırıcılık” eylemi ile doğrudan bağlantılı olduğunu, davacı ömer erol, müvekkiller ile arasında yapılan sözleşme ilişkisini kullanarak, kendi kendine düzenlediği faturaları, 3. kişiler nezdindeki borçlarını kapatmak üzere kullanmış, hem 3. kişileri kandırmış hem de müvekkillerden bu şekilde fayda sağlama yoluna gittiğini, Oysa, müvekkiller ile arasındaki sözleşme ve tadil sözleşmesine bakıldığında taraflar arasında A ve B blokların ayrımının yapıldığı ve buna göre dağılım yapıldığı açıkça ortada olduğunu, belirsiz veya kısmî dava şeklinde açılması mümkün olmayan, haksız ve kötü niyetli davanın öncelikle usulden reddine; mahkeme 1.No’lu talebimizin aksine görüşte ise, bu kerre talep türü ve davanın niteliğinin dava dilekçesi içeriğinde yazılı olmadığı göz önünde bulundurularak, HMK 119/2 maddesi mucibince davacıya Bir Haftalık Kesin Süre Verilerek Talebinin Belirsiz Alacak Davası mı Yoksa Kısmi Dava mı Olduğunun Belirtilmesinin İstenmesine, haksız ve kötüniyetli davanın zamanaşımı nedeniyle reddine; Bakırköy …Ağır Ceza Mahkemesi … Esas sayılı dosyasının; huzurdaki yargılama açısından bekletici mesele yapılmasına, haksız ve kötüniyetli davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve Avcılar Vergi Dairesine yazılan müzekkerelere cevap verildiği ve tarafların tacir olup olmadıklarına dair kayıtların gönderildiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; Davacının 10.000 TL alacağının, 01.09.2018 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat oranı üzerinden yürütülecek faiziyle birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline, mülkiyet teslimi yapılmayan bölümlerin (Toplam 6 adet inşaatın bitirilip teslim edildiği tarih olan 04.05.2016 tarihinden itibaren hesaplanacak kira alacak hakkı için şimdilik 500.TL alacağın en yüksek banka mevduat oranı üzerinden hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsili istemine ilişkindir.
HMK madde 138 uyarınca dava şartları ve ilk itirazlar dosya üzerinden karar verilebileceği dikkate alınarak, taraf teşkili sağlandıktan sonra mahkememizce öncelikle dosya üzerinden dava şartları incelenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu durumda eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur. (Yargıtay 3. H.D.sinin 04.12.2017 gün ve 2016/9128 E- 2017/17010 K. sayılı kararı)
Mahkememizce yapılan araştırma sonucunda; davacının ticaret sicil müdürlüğüne kayıtlı gerçek kişi tacir olduğu ve ticari işletme kaydının bulunduğu görülmüştür. Davalıların ise dava tarihi itibariyle ticari işletme kayıtlarının bulunmadığı ve yine gerçek kişi tacir olmadıkları görülmüştür. Ayrıca, uyuşmazlığın TTK da düzenlenen bir konudan kaynaklanmadığı gibi özel bir düzenleme ile uyuşmazlığın ticaret mahkemelerinin görev alanında bulunduğu belirtilmediği için davanın, taşınmazın bulunduğu Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi, yargı çevresi olarak mahkememizin yargı alanı içerisinde bulunduğu da değerlendirilerek, doğrudan Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesine yetkisizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde karar verilmiş ve hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davanın, dava şartı olan 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-c maddesinde düzenlenen görev yönünden usulden reddi ile MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE,
2- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 1. cümlesi uyarınca, kararın kesinleşmesine müteakip talep halinde, dosyanın ve eklerinin yetkili ve görevli mahkeme olan BÜYÜKÇEKMECE NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 1. cümlesi uyarınca, taraflardan herhangi birinin kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) haftalık yasal süre içerisinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde, dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine,
4- 6100 Sayılı HMK nın 20/1. maddesi 2. cümlesi uyarınca, taraflardan herhangi birinin kararın kesinleşmesinden itibaren iki (2) haftalık yasal süre içerisinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmemesi halinde, dava dosyasının re’sen ele alınarak, açılmamış sayılmasına karar verilmesine, bu hususun taraflara ihtaratına, (Gerekçeli hükmün tebliği ile ihtaratına)
5- 6100 Sayılı HMK nın 331/2.nci maddesi 1. cümlesi uyarınca, bu dava dosyasına ilişkin harç ve yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemede değerlendirilmesine,
6- Dava dosyasının kesinleşmesi üzerine, iki (2) haftalık yasal süre içerisinde, taraflardan herhangi birinin, ilgili mahkemeye dava dosyasının gönderilmesini talep etmemesi halinde, ilgili dava dosyasının mahkeme Yazı İşleri Müdürü tarafından mahkeme hakiminin önüne getirilmesine,

Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi. 15/04/2021

Katip ….
¸e-imza

Hakim …
¸e-imza