Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/943 E. 2021/709 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/943 Esas
KARAR NO : 2021/709

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 29/12/2020
KARAR TARİHİ : 01/07/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/07/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile diğer ortakları olan … ve …’in aile büyükleri vasıtasıyla tanışmışlıkları bulunup bu tanışmışlığın vermiş olduğu güven ve samimiyet üzerine aile büyüklerinin de tecrübelerinden yararlanılarak altın, mücevherat ve değerli taş alımı ve ihracatı, toptan ve perakende ticareti ve ana sözleşmesinde tanımlanan diğer iş konularında faaliyet göstermek üzere 12.05.2003 tarih ve … sicil numarasıyla … Kuyumculuk ve Mücevherat Tic. Ltd. Şti.’ni (V.K.No:…) kurduklarını, şirketin kuruluşunda sermayenin neredeyse tamamını ödemiş olmasına rağmen müvekkil iş bu şirketin %50 pay, … %25 ve diğer ortak … %25 pay sahibi olmuşlardır. Şirketin müdürlüğü de …’e verilmiştir. Şirketin kuruluşundan itibaren ilk 7 yıllık süre zarfında aile büyüklerinin desteğiyle de kar marjı yüksek işler yaparak şirket ortaklarının hayatlarını idame ettirmelerinde katkı ve kolaylık sağladığını, fakat 2010 senesinden sonra şirket bariz şekilde düşüşe geçmiş müvekkilimizin 2010-2014 yılları arasında şirketten herhangi bir gelir elde etmediği gibi bu süre zarfında öncesinde sahip olduğu birikimleri kullanarak hayatını idame ettirmiştir. 2015 -2020 tarihleri arasında ise şirket zarar etmeye başlamış müvekkilimiz şirketin bu durumu sebebiyle hayatını idame ettiremediği gibi şahsi birikimini de tükettiğinden ailesinin bakımına muhtaç olmuş ve zarar/batak içinde olan şirketin borçları ödeyememesi sebebiyle birikmiş bağkur ödemelerini dahi yerine getirmeyip müvekkilinin bunu ancak yapılandırmak suretiyle ödemek durumunda kaldığını, müvekkili açısından hal böyleyken şirketin %25-%25 pay sahipleri olan diğer ortakların hayat standartlarında herhangi bir değişiklik olmadığı gibi gözle görülür şekilde bu hayat standartlarını daha da arttırarak lüks bir hayat sürmüşlerdir. Şirketin müdürü olan … ile diğer ortak … yakın akraba olup şirketin yönetim ve idaresinin kendilerinde olmasının fırsatını kullanarak şirketi arzu ettikleri gibi ve tamamen kişisel menfaatlerine uygun olacak şekilde şirket işleyişini sürdürdüklerini belirterek müvekkilinin %50 pay sahibi olduğu … Kuyumculuk ve Mücevherat Tic. Ltd. Şti.’nin TTK.636 maddesi gereğince feshine/tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; husumet itirazımız doğrultusunda, davanın müvekkiller … ile … yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, davaya konu tasfiyesi istenen şirketin feshin isteminde TTK’da belirtilen haklı sebep şartları oluşmadığını, şirketin zarara uğradığı iddiasının hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz olduğunu, davacının soyut iddialarını ispat etmekle yükümlü olduğunu, davacının yıllardır geçimini ve lüks giderlerini şirketten sağladığını, şirketin tasfiyesinde haklı sebep kavramının şartları oluşmadığını, davacıya her fırsatta hisse payını devretmesi teklif edildiğini, kabul etmediğini, şirketin kurulduğu günden bu yana bankalar nezdinde temerrüde düşmediğini, çalışanların her ay maaş ve SGK prim ödemeleri de düzenli olarak yapıldığını, şirketin tasfiyesine karar verilmesi halinde uzun yıllardır çalışan işçilere sağlanan istihdam engellenmiş olacağını, tasfiyeye karar verilmesinin işleyen çarkın durmasına sebebiyet verileceğini belirterek öncelikle müvekkiller … ile … yönünden müvekkillere husumet yöneltilmeyeceğinden davanın usulden husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, yargılama neticesinde davacının şirketin tasfiyesi talebinde haklı sebep ve hukuki yarar bulunmaması nedenleriyle e davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ:
Dava; davalı şirketin haklı sebeplerle fesih ve tasfiyesi, davacının ortaklıktan çıkma talebinin haklı olup olmadığından tespiti istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın;, TTK 636.madde uyarınca davacını ileri sürdüğü şirketin fesih ve tasfiye koşullarının oluşup oluşmadığı, makul kabul edilebilir çözüm yolu bulunup bulunmadığı hususlarından kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliğine göre HMK’nun 14/2 maddesi gereğince işbu davaya bakmaya mahkememiz kesin yetkili olup, dava 6102 sayılı TTK’nun 1521.maddesi gereğince basit yargılama usulünce incelenip sonuçlandırılmıştır.
Davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden sicil kayıtlarının gönderildiği, sicil kayıtlarının faal olarak devam ettiği, şirketin muamele merkez adresi itibariyle mahkememizin kesin yetkili olduğu anlaşılmıştır.
…bank A.Ş. … Şubesine, …. Bankası T.A.O. … Şubesine yazılan müzekkerelere cevap verilmiş, istenen bilgi ve belgeler gönderilmiştir.
Davalılar vekilinin 10/03/2021 tarihli dilekçesi ekinde 06/04/2018 tarihli iki adet kefalet sözleşmesi ile …. numaralı Genel Kredi Sözleşmesine istinaden kefil kabul beyanları ibraz edilmiştir.
Büyükçekmece Vergi Dairesi Müdürlüğünden davalı şirkete ait Kurumlar Vergisi Beyannamesi
Defter kayıtlarının birbirini doğrulayıp doğrulamadığı, sahibin lehine delil olma özelliği taşıyıp taşımadığı, tarafların ortak olduğu davalı Anonim Şirketi’nin TTK.531.maddesine göre haklı sebeple ve TTK.530 uyarınca organsızlık sebebiyle fesih koşullarının oluşup oluşmadığı, istem yerine duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka çözüm yolunun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, davacının ve davalının sermaye koyma borçlarını yerine getirip getirmedikleri, şirketin karar tarihine en yakın tarih itibariyle rayiç değerler üzerinden değerinin tespiti ile davacının ortaklıktan çıkma paylarının belirlenmesi hususlarında bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmasına karar verilmiş, 26.04.2021 tarihli raporda özetle; davalı şirket ticari defterlerinin usulüne uygun bir şekilde açılış kapanış tasdiklerinin yaptırıldığı, ticari defterlerinin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, ticari defterlerinin davalı lehine delil niteliğinin Sayın Mahkemenizin takdirlerinde olduğu, davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı sebep olarak nitelendirilebileceği, ancak somut olayda davalı şirketin feshi ve tasfiyesi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılmasının duruma uygun düşen ve kabul edilebilir en iyi çözüm olduğu, davalı şirketin rayiç değerli bilançosu üzerinden davacının %50 hissesine düşen ortaklıktan ayrılma yedek akçesinin 378.066,90 TL hesaplandığı sonuç ve kanaatlerine ulaşıldığı bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, uyuşmazlık konuları, sicil kaydı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir” hükmünü havidir. Anılan hüküm uyarınca sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceklerdir. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce taktir edilecektir.
Davacının dava tarihi itibariyle ve halen davalı şirketteki pay oranı % 50 olduğundan işbu davayı açma yetkisi bulunmaktadır.
Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (‘TTK’) m. 636/3 “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir.” hükmünü amirdir. Maddenin devamında, fesih davası açıldığında mahkemenin taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabileceği de ifade edilmiştir. Madde gerekçesinde ifade edildiği üzere, ortağa tanınan bu hak anonim şirketlere ilişkin TTK m. 531 hükmüne paralel olarak düzenlenmiş ve mahkemeye şirketin yararına geniş müdahale hakkı tanınmıştır.
TTK’da limited şirketin haklı sebeple feshine karar verilebileceği hüküm altına alınmakla beraber, hangi hallerde haklı sebebin oluşacağına dair bir açıklık getirilmemiştir. Bir başka deyişle haklı sebep maddede tanımlanmamış, bu kavramın tanımlanması yargı kararları ve öğretiye bırakılmıştır.
Haklı sebep kavramı hakkında bütün hukuki ilişkilerde geçerli genel bir tanım vermek güçtür çünkü haklı sebep her hukuki ilişkinin ve her somut olayın özelliklerine göre değişen nisbi bir kavramdır (Şükrü Yıldız, “Şirketin Haklı Nedenle Feshi ve Tasfiyesi ile Tasfiye Memurunun Tayini”, Hukuki Mütalaalar-2, İstanbul 2015, s. 90). Bununla birlikte, hakı sebep “pay sahibinin hak veya menfaatlerini sürekli olarak, ağır ve ciddi şekilde ihlal eden ve dürüstlük kuralı gereğince davacı pay sahibi yönünden ortaklığa devamı çekilmez kılan karar, işlem ve davranışlar” şeklinde tanımlanabilir (Ayşe Şahin, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, T.C Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, 2011; s. 97). Haklı sebepleri belirlemede kullanılabilecek temel kıstaslar; çoğunluk gücünün kötüye kullanılmış olması, şirketin amacına ulaşmasının tehlikeye düşmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi ve şirketin devamının nesnel olarak çekilmez hale gelmesi olarak gösterilmektedir (Nuri Erdem, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, T.C Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Bilim Dalı, Yayımlanmış Doktora Tezi, 2012, s. 106; Şahin, s. 111-112).
Davacı tarafından ileri sürülen sebebin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.02.2011 tarih ve 10112 E./1024 K. sayılı kararında da açıkça ifade edildiği üzere, limited şirketin haklı sebeple feshinin istenebilmesi için haklı nedenlerin gösterilmesi ve bu nedenlerin soyut olarak değil somut biçimde kanıtlanması gerektiği ifade edilmiştir.
Öte yandan fesih davası neticesinde limited şirketin feshine karar verilebilmesi için ortak tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı olması tek başına yeterli değildir. Bir başka deyişle mahkeme, sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Mahkemenin feshe karar verebilmesi için, ileri sürülen sebeplerin şirketin feshini gerektirecek nitelikte olması da gerekir (Mehmet Emin Bilge, “Anonim Şirketin Sona Ermesi ve Tasfiyesi”, EÜHFD, C. 16, S. 3-4, Aralık 2012, s. 273). Gerçekten de bu noktada dar bir yorumun yapılması ve fesih yolunun ancak son çare olarak başvurulacak bir yol olduğunun dikkate alınması zorunludur (Abuzer Kendigelen, Hukuki Mütalaalar, C. II, İstanbul 2006, s. 433; Tekinalp, s. 343; Pulaşlı, s. 617; Çelik, s. 575). Bir başka deyişle, fesih en son çare olarak düşünülmeli, fesih kararı verilirken, pay sahipleri dışındaki şirket çalışanları ve işletmenin faaliyet göstermesinde yararı bulunan diğer menfaat sahiplerinin (stakeholders) çıkarları da değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır (Ayşe Sümer, “Anonim Ortaklıkların Haklı Sebeple Feshi”, MÜHFHAD, Özel Sayı, 2012, C. 18, S. 2, s. 845; Pulaşlı, s. 617).
Mahkemece bir şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, o şirketin yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getirilirse, mahkeme şirketi feshetmek yerine, duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Bu sebeple haklı sebeple fesih davası alternatif çözümlü bir dava olup, davacı tarafından ileri sürülen sebebin mahkemece haklı görülmesi halinde, şirketin feshine hükmedilmesinden önce mahkemece alternatif çözümlerin araştırılıp incelenmesi gerekir. Alternatif çözümler varken, şirketin varlığını ortadan kaldıran sonucun seçilmemesi gerekir (Tekinalp, s. 337). İsviçre doktrininde duruma uygun düşen ve kabul edilebilir çözüm örnekleri arasında; kar dağıtma zorunluluğu, yeni ortak alınması, sermaye artırımı, muhalif pay sahiplerinin temsilcilerinin yönetim kuruluna alınması, bir iştirakin bölünmesi yer almaktadır (Tekinalp, s. 346; Sümer, s. 847. Ayrıca bkz. TTK m. 531 gerekçesi).
Her ne kadar davacı vekili, dava dilekçesinde, “davacı %50 hissedar olmasına rağmen son 10 yıldır şirketin mali durumu ve mali tabloları hakkında davacıya herhangi bir bilgi verilmediğini, şirketin kredi kullanıp kullanmadığının ve kullanılmış ise buna neden ihtiyaç duyulduğunun davacıya izah edilmediğini, şirket muhasebecisinin – şirket müdürü olmadığı beyanı ile- davacıya bilgi vermediğini” beyan etmekte ise de, haklı sebeple fesih davasının açılabilmesi ve mahkemece kabul edilebilmesi için genel kurul kararının iptali veya butlanının tespiti davası açılması, yönetim kurulu aleyhine sorumluluk davası açılması, bilgi alma ve özel denetim yollarının tüketilmiş olması şart değildir . Kaldı ki bir an için yukarıda sayılan yolların önceden tüketilmesi gerektiği görüşü kabul edilse dahi, dava dosyasında, davacının TTK m. 614 uyarınca (ortak sıfatıyla) bilgi alma ve inceleme hakkını kullandığına ya da TTK m. 644 yollamasıyla TTK 553 vd. hükümleri uyarınca müdür aleyhine sorumluluk davası açtığına dair bir bilgi/belgeye rastlanmamıştır.
Huzurdaki dava bakımından yukarıdaki açıklamaları değerlendirecek olursak;
Davacı … (%50 hisse) TTK m. 636 uyarınca bu davayı açmaya yetkilidir. Bilindiği üzere – anonim şirketten farklı olarak – limited şirkette haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin feshini her ortak isteyebilir, dava açmak için azınlık pay sahibi olmak gibi bir koşul bulunmamaktadır. Dolayısıyla limited şirketlerde fesih davası azınlık hakkı olarak değil ortaklık hakkı olarak düzenlenmiştir.
Dosyada mevcut belge ve bilgiler ışığında, davacı ortak ile dava dışı ortaklar arasındaki anlaşmazlığın çekilmez ve sürdürülemez bir hal aldığı, bunun bir haklı sebep teşkil ettiği, ANCAK TTK m. 636/3 kapsamında davalı şirketin fesih ve tasfiyesi için haklı sebeplerin mevcut olmadığı, bununla birlikte fesih ve tasfiye dışında alternatif bir çözümün somut uyuşmazlık bakımından daha uygun olacağı, özellikle davacı ortağa paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına karar verilmesinin duruma uygun düşen ve kabul edilebilir en iyi çözüm olacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Zira mali tespitlerine göre, davalı şirket borca batık olmadığı gibi gayrı faal de değildir.
Kaldı ki davalılar vekilinin cevap dilekçesinde “davacıya şirketteki hisse payını devretmesi defalarca teklif edilmiş, davacı tüm ısrarlara rağmen hisselerini devretmemiş ve davalılarca sunulan bu teklifi kabul etmemiş” şeklinde bir beyan yer almaktadır. Böyle bir teklifin davacıya gerçekten yapılıp yapılmadığından bağımsız olarak, davacı vekilinin bu beyanı, en azından bugün itibariyle davalıların, davacı ortağın payının gerçek değeri ödenmek suretiyle şirketten çıkarılmasını ve şirkete aralarında devam etmeyi duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüm olarak gördüklerini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin haklı sebep olarak nitelendirilebileceği mahkememizde kanaat hasıl olmuş olup ancak somut olayda davalı şirketin feshi ve tasfiyesi yerine davacı ortağın şirketten çıkarılmasının duruma uygun düşen ve kabul edilebilir en iyi çözüm olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Tüm bu nedenlerle; davacının şirketin fesih talebinin reddine, Gelen rapor da davacının karar tarihine en yakın olacak şekilde çıkma payını tespit eden mali raporda teknik olarak hakkaniyete uygun görülmüş ve hükme esas alınmış olup TTK.636/3.maddesi uyarınca davacının … Kuyumculuk ve Mücevherat Ticaret Limited Şirdketi’nden çıkmaya izin verilmesine, 378.066,90 TL çıkma payının davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine, fesih davasında hasım olarak sadece şirkete karşı yönetilebileceğinden davalı … ve … yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacının şirketin fesih talebinin REDDİNE,
TTK.636/3.maddesi uyarınca davacının … KUYUMCULUK VE MÜCEVHERAT TİCARET LİMİTED ŞİRDKETİ’nden ÇIKMAYA İZİN VERİLMESİNE, 378.066,90 TL çıkma payının davalı şirketten tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Davalı … ve … yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile REDDİNE,
3-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 59,30- TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin yatırılan 54,40 TL harçtan mahsubuna, bakiye 4,90 TL karar ve ilam harcının davalı şirketten tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı ile 54,40 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
6-Kısmen red yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
7-Davalı … ve … yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalılar yararına tayin ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılar … ile …’e VERİLMESİNE,

8-Davacı tarafından sarf edilen 123,70 TL tebligat ve müzekkere gideri, 4.500,00 TL bilirkişi ücret olmak üzere toplam 4.623,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
10-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.01/07/2021

Başkan …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Üye …
¸e-imza
Katip …
¸e-imza