Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/831 E. 2021/193 K. 22.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/831 Esas
KARAR NO : 2021/193

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 28/11/2020
KARAR TARİHİ : 22/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 14.05.2018 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağına göre davalının maliki ve işleteni olduğu ve kaza tarihinde sürücüsü tespit edilemeyen ….. plakalı araç …, … İlçesi, … Caddesinden … Sokak üzerinden … Caddesi istikametine manevra yaptığı esnada dönüş yapamayarak tekrar geri manevra yaptığı sırada aracın sol arka kısmıyla park halinde bulunan ….. plakalı aracın sol arka köşe kısımlarına çarparak trafik kazasına sebep olduğunu, ….. plakalı aracın sürücüsünün çarpma sonrası olay yerini terk ettiğini, kazanın oluşumunda ….. plakalı araç sürücüsünün 2918 sayılı yasanın asli kusurlardan 84/k maddesi gereğince “kurallara uygun park etmiş araçlara çarpmaktan” % 100 kusurlu bulunduğunu, ….. plakalı araç müvekkil sigorta şirketine zorunlu trafik sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, trafik kazasında hasar gören ….. plakalı aracın maliki tarafından değer kaybı yönünden müvekkili şirkete başvuru yapıldığını, müvekkili şirket nezdinde değer kaybı yönünden … nolu hasar dosyası oluşturulduğunu, müvekkili şirketin ….. plakalı araçta meydana gelen değer kaybı bedeli olarak 09.11.2018 tarihinde 10.959,00 TL, ödediğini, Türk Ticaret Kanununun 1472 maddesi gereğince “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer.” Meydana gelen olay neticesinde oluşan 10.959,00 TL’lık zararın müvekkili şirket tarafından hak sahiplerine ödendiğinden, ödenen hasar bedelinin … plakalı araç sürücüsünün poliçe genel şartlarına aykırı olarak olay yerini terk etmesinden dolayı araç maliki ve işleteni olan davalıdan rücuen tahsili gerektiğini, bu nedenlerle hasar bedelinin tahsili için Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takibe başlandığı, davalı şirketin itirazı üzerine dosyanın durdurulduğunu, bu nedenlerle yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini,
yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin ikametgah adresinin … olduğunu, Ticaret sicil ve vergi kayıt belgeleri ile bunun sabit olduğunu, kazanın haksız fiil olup …nın …. ilçesinde olduğunu, davacı tarafın her ne kadar Mahkemenize iş bu davayı açmış ise de mahkemenin HMK 5 maddesi gereği Yetkili mahkeme olmadığını, yetkili Mahkemenin Kahramanmaraş Ticaret Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle davanın reddine ve yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
TÜM DOSYA MUHTEVİYÂTI KÜLLÎYEN TETKÎK EDİLDİĞİNDE;
Dava; haksız eylemden kaynaklanan zarar nedeniyle yapıla icra takibine itirazın iptali davasıdır.
Davalı yanın mahkeme yetkisine itirazı incelenmiştir.
HMK.’da kesin yetki halleri açıkça sayılmış olup haksız fiile ilişkin davalardaki yetki, kesin yetki olmayıp bir seçimlik yetkidir.
6100 sayılı HMK’nun 19/2.maddesi gereğince “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi, birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.”6100 Sayılı HMK ‘nun 6/1.maddesinde; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişiliğin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm aksine kesin yetki kaydı olmayan tüm davalar için genel yetki kaydıdır.
Trafik kazası aynı zamanda haksız fiil teşkil eden bir eylem olduğundan 6100 Sayılı HMK’nun 16.maddesinde ise; “Haksız fiilden doğan davalarda haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir yetkilidir” hükmü yer almaktadır.
Uyuşmazlık Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinden kaynaklandığından 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun 110. maddesinde diğer bir yetki kuralı da yer almakta olup, “Motorlu araç kazalardan dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar sigortacının merkez veya şubesinin, veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinin birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir” hükmü ile sigortanın merkez ve şubeleri, sigorta sözleşmesini yapan acenta veya kazanın meydana geldiği yerin yetkili kabul edilmiş, İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartlarında da aynı hüküm tekrar edilmiştir.
Bir davada birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa davacı bu mahkemelerden birinde dava açma hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa o zaman seçme hakkı davalı tarafa geçmektedir, (aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 23/09/2013 tarih 2013/9042 Esas 2013/12620 Karar)
Somut olayda yukarıda belirtilen yetki kuralları tek tek değerlendirildiğinde; öncelikle HMK’nun 6.maddesi gereğince davacı sigorta şirketinin yerleşim yerinin …/… olduğu anlaşılmıştır.
6102 Sayılı TTK’nun 40. maddesi gereğince, “Her tacir ticari işletmenin açıldığı günden itibaren 15 gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret Unvanını işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir. Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur.” hükmü yer almaktadır.
Bu kapsamda davacı sigorta şirketinin HMK’nun 6. maddesi anlamında yerleşim yeri olarak İstanbul ticaret siciline kayıtlı olduğu ve yetkili mahkeme olarak İstanbul Adliyesine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yetki kuralı ise; haksız fiile ilişkin 6100 Sayılı HMK’nun 16. maddesinde yer alan haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi kuralı dikkate alındığında, dosyada mevcut kaza tespit tutanağına göre trafik kazasının …’da meydana geldiği anlaşılmakla, kazanın meydana geldiği yere göre yetkili mahkeme Bursa mahkemeleridir.
Yine dava dilekçesine göre davalının yerleşim yeri Kahramanmaraş adresi olup bu kayda göre de yetkili mahkeme Kahramanmaraş Mahkemeleri olacaktır.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 110/2. maddesinde düzenlenen yetki kuralına göre de; Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.
6102 Sayılı TTK’nun 48. maddesinde, şube kavramı bir tanım yapılmaksızın düzenlenmiş olup bu madde de yukarıda yer verilen TTK’nun 40. maddesindeki düzenlemeye paralel olarak “her şube kendi merkezinin ticaret ünvanını, şube olduğunu belirterek kullanmak zorundadır. Bu ünvana şube ile ilgili ekler yapılabilir.” ile TTK’nun 40/3.maddesinde ise “Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur.” hükmü yer almaktadır. Şube tanımı TTK’nun 48.maddesinde yapılmamış olup, 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar Borsalar Kanunu ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanununda şube tanımı yapılmıştır. Bu tanıma göre “Bir merkeze bağlı olduğu halde müstakil muhasebesi bulunan ve muhasebesi merkezde tutulduğu ve …müstakil sermayesi bulunmadığı halde, kendi başına sınai faaliyet ve ticari işlem yapan yerler ve satış mağazaları bu kanunun uygulanması bakımından şube sayılır” hükmü yer almakta olup, buna göre şubenin kendi adına ve hesabına hareket etmesi söz konusu değildir.
Dolayısıyla şubeler merkezden aldığı yetkiye dayalı olarak 3.kişiler ile ticari ilişki kurabilen ve TTK’nun 40. maddesi gereğince bulunduğu yerin ticaret siciline tescili gereken yasalarda düzenlenmiş bir tüzel kişilik birimidir. Sigorta sözleşmesini yapan acentenin durumu ise şubeden farklıdır. Zira acenteler; 6102 Sayılı TTKnun 102. maddesinde tanımlanmış olup, “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları bu tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir” düzenlemesi bulunmakta olup aynı yasanın 105. maddesinde ise “Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmeler ile ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya veya bunları kabule yetkilidir. Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir.” hükmü ile acentelerin sözleşme yapma yetkisi bakımından TTK’nun 107.maddesinde “Özel ve yazılı bir yetki almadan acente müvekkili adına sözleşme yapmaya yetkili değildir. Acentelere müvekkilleri adına sözleşme yapma yetkisi veren belgelerin, acente tarafından tescil ve ilan ettirilmesi zorunludur.” hükümleri bulunmaktadır.
Bu yasal hükümlerden anlaşılacağı üzere acente, doktrindeki tabiri ile bağlı olmayan tacir yardımcılarındandır. Acente TTK’nun 105.maddesi gereğince hukuki uyuşmazlıklarda müvekkili adına dava açabilecek ve kendisine karşı aynı sıfatla dava açılabilecek bir tüzel kişilik olmasına ve TTK’nun 107. maddesi gereğince acentelerin müvekkilleri adına sözleşme yapma yetkisinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ayrıca ticaret sicil gazetesinde ilan ettirilmesi zorunludur. TTK’nun 40/3.maddesi gereğince; Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur ancak şubelerin kendi adına ve hesabına hareket etmesi söz konusu değildir.
Bu açıklamalardan sonra şubenin bulunduğu yer veya sigorta şirketinin bölge müdürlüğünün bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu iddia edilebilir ise de; Yukarıda açıklandığı üzere gerek şube gerekse acenteye ilişkin hükümler TTK ve diğer özel kanunlarda açıkça düzenlenmiş olup yasada düzenlenmeyen görev ve yetkilerinin ne olduğu, hangi bölgede bulunduğu bilinmeyen veya varsa adresi, ancak internet üzerinden yapılacak arama ile bulunabilecek, bölge müdürlüğünün bulunduğu yerin yasada düzenlenen şube ve acenteye kıyasla yetkili olarak kabul edilmesi Anayasanın 142. maddesinde düzenlenen mahkemelerin görev ve yetkilerinin ancak kanunla düzenleneceğine ilişkin Anayasa hükmüne açıkça aykırıdır.
Yargıtay Hukuk genel Kurulunun 14.03.2018 tarih 2017/17-1092 E- 2018/463 K. sayılı sigorta şirketlerinin bölge müdürlüklerinin bulunduğu yer mahkemelerinin yetkisi ile ilgili olan ilamında “….Somut olayda, davacı vekili davayı müvekkillerinin murisinin yolcusu olduğu otobüsün malikine, işletenine, sürücüsüne ve zorunlu taşımacılık mali mesuliyet ve kasko sigortacısına yönelterek davayı bölge müdürlüğünün bulunduğunu düşündüğü yer olan …’da açmıştır. 14.02.2011 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, kazanın meydana geldiği yer …’dır. Davacıların yerleşim yeri …, her iki davalı şirketin merkez adresi ise …’dur. Sigorta şirketinin genel merkez adresi ise …/…’dur. Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 7, 10, 14 ve 16. maddeleri uyarınca Erzurum Mahkemelerinin yetkili mahkeme olduğu gerekçesi ile yetki itirazında bulunan davalılar bakımından dosya tefrik edilerek yetkisizlik kararı vermiştir.
Mevcut bu durum karşısında, davacılar davasını aracın zorunlu trafik sigortasını düzenleyen şirkete değil de, zorunlu taşımacılık mali sorumluluk sigortasını ve kasko sigorta poliçesini düzenleyen şirkete yönelttiğinden 2918 sayılı yasanın eldeki davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Her ne kadar, 2918 sayılı KTK’nın 110/2. Maddesi ile uyumlu olsa dava tarihi dikkate alındığında, dava konusu araç otobüs olduğundan olaya 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun ilga edilen 25. maddesi uygulanmalıdır. Ne var ki her iki yasanın da ilgili maddelerinde bölge müdürlüğünün yetkili olduğu yönünde bir düzenlenme bulunmamaktadır. Kanunda bulunmayan bir düzenleme de yorum yolu ile genişletilemez. Bu durumda 4925 sayılı Yasanın 25. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 7. maddesi hükmü uyarınca, bölge müdürlüklerin bulunduğu yer mahkemelerinin de yetkili mahkeme olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.” şeklinde karar verilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere bölge müdürlüğünün bulunduğu yer mahkemelerinin yetkisi ile ilgili yasal düzenleme bulunmaması halinde yorum yoluyla genişletilemeyeceğinden, bölge müdürlüğünün bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu sonucuna varılamaz.
2918 sayılı KTK.nın 110. maddesinde belirtilen diğer yetkili mahkeme ise sigortacının şubesinin bulunduğu yer mahkemesi olup şubenin bulunduğu yer mahkemesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki başlıklı 14. Maddesinde; ” (1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.” şeklinde belirtilmiştir. Böylece, tüzel kişinin şubesinin bulunması halinde, şubenin işlemlerinden dolayı şubenin bulunduğu yer mahkemesinde de dava açılabilmesine olanak tanınmaktadır. Şubenin işlemlerinden dolayı, şubenin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi, dava açacak olan kişiler bakımından bir kolaylıktır. Eğer böyle bir hüküm bulunmasa idi, şubenin bulunduğu yerde değil, tüzel kişiliğin yerleşim yerinde dava açılmak zorunda kalınacaktı. Menfaatler dengesini sağlamak üzere, kanun koyucu hukuken şubenin tüzel kişiliği bulunmamasına rağmen, şubenin tüzel kişiliği temsilen orada faaliyette bulunmasını dikkate alarak şubenin işlemlerinden dolayı, tüzel kişinin yerleşim yerinin yanı sıra şubenin bulunduğu yerde de dava açılabilmesine olanak tanımıştır. (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013, s. 161)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 06/03/2003 tarih 2002/10280 Esas 2003/1968 Karar sayılı ilamında özetle; “Sigorta şirketlerinin bölge müdürlüklerinin tüzel kişiliği yoktur ve şube olarak işlem göremezler. Bu nedenle açılmış veya açılacak bir davada husumet ehliyetleri yoktur.” Aynı Daire’nin 09/10/2000 tarih 2000/6539 Esas 2000/7527 Karar sayılı ilamında ise; “Şubenin bulunduğu yerde dava açılabilmesi için, işlemin şube işleminden kaynaklanması gerekir. Trafik kazasına karışan aracın şubeye ait olduğu iddia edilmemiş ve davada genel müdürlük hasım gösterilmiş ise şubenin bulunduğu yerde dava açılamaz.” şeklinde içtihatları mevcuttur.
Somut olayda; davacının adresi …/…, davalı şirketin merkez adresinin bulunduğu yerin …/…, olay yerinin …/… olduğu, seçimlik hak kapsamında dava açılabilecek mahkemelerin de bu yer mahkemeleri olduğu sabittir. Ancak davacı, davayı yetkili olan bu mahkemelerden hiç birinde açmayıp, yetkisiz olan Baırköy mahkemelerinde açmıştır.
Dolayısıyla yukarıda anlatılan yasal hükümlere ve kanunda belirlenen yetki kurallarına göre: davacının ikametgahı yetki kuralına göre yetkili mahkeme İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri, kazanın meydana geldiği yer bir başka deyişle haksız fiilin meydana geldiği yer kuralına göre yetkili mahkeme Bursa Mahkemeleri, davalı tüzel kişi şirketinin yerleşim yeri yetki kuralına göre yetkili mahkeme Kahramanmaraş Mahkemelerinin, yetkili olduğu anlaşılmıştır.
Tüm bu nedenlerle dava konusu uyuşmazlıkta, 2918 sayılı KTK.nın 110. maddesi ile HMK.nın 14/1. maddesi birlikte değerlendirildiğinde davanın, davalının Bakırköy’de bulunan şubesinin işleminden kaynaklanan bir uyuşmazlık olduğu iddia ve ispat edilmediğinden, sigorta şirketinin her şubesinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olarak kabul edilemeyeceği, davacının kanun ile belirlenen tüm yetki kurallarına uymadan tüm bu yetki kuralları bertaraf edilerek kanunen belirlenen yetkili mahkemelerden hiçbirinde dava açmadığı anlaşıldığından, davalı tarafın yetki itirazının kabulü ile seçim hakkı davalıya geçtiğinden davalının seçtiği yer olan Kahramanmaraş Mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın usulden reddi ile, mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE,
2-Yetkisizlik nedeni ile dava dilekçesinin REDDİNE,
3-6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin yetkisizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğinin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
4-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın yetkili KAHRAMANMARAŞ Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere KAHRAMANMARAŞ Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
5-Mahkememizce verilen yetkisizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
6-Davacının ödeme yasağı kararı verilmesi talebinin yetkili mahkeme tarafından DEĞERLENDİRİLMESİNE,
Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı karar verildi.22/02/2021

Katip ….
¸e-imza

Hakim ….
¸e-imza