Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/284 E. 2020/959 K. 23.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/284 Esas
KARAR NO : 2020/959

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/09/2014
KARAR TARİHİ : 23/11/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin yıllar önce çalışmak için işçi sıfatıyla göç etmiş on binlerce Türk işçisinden bir tanesi olduğunu, davalı … Holding A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı kimya mühendisi … tarafından 22/11/1995 tarihinde … Mahallesi …. Sokak …’da, diğer 38 kurucu ortakla birlikte kurulmuş bir şirket olduğunu, bu şirketin kuruluşunun 24/12/1995 tarihinde yapılan genel seçimlerin yaklaşık bir ay öncesine rastladığını, davalı şirketin 25/11/2005 tarihinde faaliyet merkezini İstanbul’a naklettiğini, İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … sicil numarasına tescil edildiğini, hedef kitle olarak yurt dışında ve özellikle Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının seçildiğini, Milli Görüş Teşkilatı’nın Almanya’nın Braunschweig şehrinde 1972 yılında kurulduğunu, yıllar içerisinde örgütlenme çalışmalarını sürdürerek geniş kitlelere ulaşma imkanını yakaladığını, Avrupa çapında cami dernekleri, gençlik dernekleri, öğrenci dernekleri ve kadın çalışma grupları olmak üzere 2000’e varan müessesede 35.000’e yakın üyeye hizmet verdiğinin ifade edildiğini, güven unsurunun Milli Görüş Teşkilatı içerisinde yer almış siyasi kişiliklerce ve yurt dışı toplantılarda telkin ve propaganda yoluyla oluşturulduğunu, ticaret ve borçlar hukuku anlamında hiçbir deneyimi bulunmayan vatandaşların faiz haramdır kavramıın sloganlaştırılmasıyla bu şirketlere yönlendirildiğini, zira davalı şirketin faiz getirisi yerine “kâr payı” dağıttığını ve bazı örnekler de verilerek gelirlerin ödenmekte olduğu çeşitli senaryolar ile aktarıldığını, dini duyguların istismar edilerek parasını kâr payı olarak dağıtan şirketlere yatırması gerektiğinin ajite edildiğini, ifade ettikleri bu hususların ATO Başkanı … tarafından hazırlanan raporun 29.sayfasındaki ifadesinde de tekrarlandığını, izinsiz ve yasa dışı para toplama faaliyeti işleyişinin Türk Ticaret Kanunu, SPK ve diğer ilgili mevzuatın boşluklarından yararlanılarak gerçekleştirildiğini, … Holding A.Ş.’nin icat ettiği “özgün kalkınma modeli”nin davalı şirket tarafından işletildiğini, öncelikle sınırlı sayıdaki kurucu ortaklarla düşük sermayeli bir Holding şirketi kurulduğunu, ticaret ünvanlarında Holding kelimesini kullanarak büyük ve köklü bir şirket oldukları imajının yaratılmak istenildiğini, dava öncesinde şirket sicil kayıtlarının inclenmesinde kurulan bu şirket için kısa sürede sermaye artışı kararı alındığını, ortaklık hakkı veren herhangi bir menkul kıymet çıkarılması yolunda bir karar dahi alınmadan para toplanmaya başlandığının öğrenildiğini, para toplama eyleminin başlamasından sonra ise SPK”nın yaptığı denetimler sonucunda hisse senedi çıkarılarak mevzuat hükümlerinin dolanılmak suretiyle aynı faaliyete devam edildiğini, Lüksemburg, Lichtenstein gibi vergi hukuku bakımıından avantajlı sayılan ülkelerde kurulan paravan şirketlerin şube ve temsilciliklerinin para toplama faaliyetinin yoğun olarak gerçekleştirildiği ülkelerde açılmış ve yatırılan paraların bu şirketler üzerinden Türkiye’deki ana şirketlere aktarıldığını, temsilci adındaki kimselere topladıkları para üzerinden %2 ila %5 arasında değişen komisyonlar verilerek teşvik edildiklerinin sonradan ortaya çıkan olaylar olduğunu, para veren vatandaşlara hiçbir ispat gücü bulunmayan belgelerin sözde ortaklık belgesi olarak veya para alındısı makbuzu olarak verilerek şirkete karşı ileri sürülebilecek hak iddialarının engelenmeye çalışıldığını, bu şirketlerin devlet kontrolünde olduğu ve bankalar kadar sağlam kuruluş oldukları, tıpkı bankaya para yatırır gibi bu şirkete de para yatırabilecekleri ve önceden bildirilmek koşuluyla dilediklerinde yatırdıkları parayı hisse senetlerini geri vererek alabilecekleri ve sözde kâr payını garanti ettikleri yönünde vatandaşlarda genel kanı ve inanç oluşturulduğunu, davalının hakim ortağı …’ın hayatını anlatan “…” adlı bir flim hazırlatıldığını ve propaganda amaçlı yayınlatıldığını, çifte kayıt sistemi kurulduğunu, gizlice bankacılık faaliyeti sürdürüldüğünü, parayı tevdi alan şirket kurucu ortağı ve temsilcisi İbrahim Kılıç’ın müvekkiline işleyecek olan kâr payının 3 aylık dönemlerde çekilebileceğini taahhüt ve temin ettiğini, müvekkili …’ın şirkete Almanya’da 50.069-DM karşılığı 25.600 Euro banka havalesi ile ödeme yaptığını, müvekkiline yatırdığı para karşılığında 01/02/2000 tarihli … Holdings S.A.Genel Temsilcilik başlığını taşıyan ve … numaralı bir belge teslim edildiğini, daha sonra ise geçerliliği ve yasaya uygunluğu bilinemeyen sözde hisse senetleri teslim edildiğini, davalı şirketin yapmış olduğu sözleşmenin esaslı unsuru olan hisse senetlerinin şirketçe temellük edilmesi karşılığında sözde kâr payı ödemesinin veya anapara iadesinin yapılacağının en baştan kararlaştırıldığını, TTK.m.329 hükmü gereğince yapılan bu sözleşmenin mutlak butlanla sakat olduğunu, taraflar arasındaki anlaşmanın geçerli bir hukuki sebebinin bulunmadığını, davalı şirketin bu yolla müvekkili aleyhine sebepsiz olarak zenginleştiğini, … Holding A.Ş.’nin müvekkiline gönderdiği faks üzerine müvekilinin 02/09/2002 tarihinde ortaklıktan ayrılmak istediğini anlatan seçeneği işaretleyerek gönderdiğini, davalı şirketin dağıtmayı garanti ettiği sözde kâr paylarını alamadığı gibi parasının aynen iadesi müracaatlarına da olumlu yanıt alamadığını, Konya’da bulunan … şirketine 2006 yılının haziran ayında küçük kardeşi …. ile gittiğini, kendisine 500 … Holdings S.A.hissesine karşılık iki tane … Holding A.Ş.yani Türkiye’deki şirketin hissesini verdiklerini ve 500’lük Lüksemburg hissesini aldıklarını, aynı zamanda o gün kendisine 25.000 Avro üzerinden %3’lük bir kâr payı olarak 750 Avro verdiklerini, böylelikle müvekkilinin içine sürüklendiği hukuki işlemin bilincinde olmadığı gibi fazlasına, eyleminin sebep ve sonuç ilişkisini değerlendiremeyecek duruma düşürüldüğünü, davalı şirketin ortaklık hakkı vermeyen belgelerle fon topladığını, kurul kaydına alındıktan sonra ise çıkardığı hisse senetlerinin ihracı için uyulması gereken mevzuat hükümleri ve SPK’nun taleplerini yerine getirmeyerek kanuna karşı hile yaptığını ve bu hisse senetlerini elinde bulunduranlara ortaklık hakkı vermemek amacıyla her türlü yola başvurduğunu, SPK’nun araştırma komisyonu raporunda; Kurul tarafından gerçekleştirilen denetimlerde elde edilen bilgilere göre yatırımcılara katılımları karşılığında hisse senedi, ilmühaber gibi çeşitli adlarda belgeler verildiğini, ancak TTK ve SPK hükümleri çerçevesinde ortaklık hakkını temsil etmeyen belgeler karşılığında ve genel olarak sözlü taahhütler verilmek suretiyle fon toplandığından yatırımcıların anılan kişilere, şirketlere ve üçüncü kişilere karşı ortaklık haklarını ispat etmeleri ve toplanan paralar , şirket tarafından yasal kayıtlara yansıtılmadığı sürece ortak sıfatını haiz olmalarının mümkün olmadığının açıklandığı, şirketin fon ihiyacını karşılamak amacıyla izlediği yöntemin ise yasa dışı olduğunu, kanuni boşlukların dolanılarak müvekkilinin açıkça kandırıldığını, davalının tahhütlerini yerine getirmekten imtinası ve ısrarı karşısında alacağın tahsiline karar verilmesini temin sadedinde mahkemeye müracaat zorunda kalındığını, davalı şirketten bu surette alacaklı bulunan çok sayıda insan bulunduğunu ve dava açtıklarını, davalının mal varlığını 3.şahıslara devretme ve şirket içini boşaltma eylemi içinde olduğunun öğrenildiğini ileri sürerek, müvekkilinin mağdur olmasını önlemek amacıyla davalı şirketin menkul ve gayrimenkul malları ile 3.şahıslardaki hak ve alacaklarının dava sonucunda verilecek karar kesinleşinceye kadar devam etmek üzere 3.şahıslara devir ve temlik edilmesinin yasaklanması yolunda ihtiyati tedbir kararı verilmesine, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kayıt ve koşulu ile 50.069 DM karşılığı 25.600 Euro alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek T.C.Merkez Bankası’nın döviz tevdiat hesaplarına uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının tüm taleplerinin reddi gerektiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında ortaklık ilişkisinin bulunduğunu, davalı şirkete ait pay defterleri incelendiğinde de görüleceği üzere davacının davalı şirkette pay sahibi olması nedeniyle olayda TTK 329 ve 405 maddelerinin uygulanması gerektiğini, bu nedenle bu hisselerin TTK 329.maddesi uyarınca davalı şirket tarafından geri alınması veya TTK 405. maddesi gereğince hisse bedellerinin davacıya iade edilmesinin mümkün olmadığını, davacının iradesi doğrultusunda ödediği bedel karşılığında davalı şirkete ortak olduğunu ve paylarının ortaklık pay defterine kaydedildiğini, davacının ortaklık paylarının bir kısmını 3.şahıslara da devrettiğini, bu aşamadan sonra kâr payının dağıtılamadığı dönemde davanın ikame edilerek “ben ortak değilim, ortaklığım geçersizdir.”iddiasının ileri sürülmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu gibi Ticaret Kanununa da aykırı olduğunu, TTK.417.maddesinde de pay defterine kaydedilen hisse senedi sahibinin ortaklık sıfatını kazandığının hüküm altına alındığını, davacının ortaklık payının şirket pay defterine kaydedildiğinden ve dava dilekçesinde de kabul edildiği üzere hisse senetlerini teslim aldığından gerek SPK mevzuatına gerekse TTK.na göre davacının ortaklık sıfatını kazandığını, davalının SPK mevzuatına aykırı bir şekilde pay senedi ihdas etmediğini, bir an için SPK’na aykırı bir şekilde hisse senetlerinin piyasaya arz edildiği kabul edilse bile bunun müeyyidesinin hisse senetlerinin geçersizliği değil ortağın hisse senedine bahşedilen hakları kullanamaması olduğunu, davacının kendisinin kandırılarak hile ve desiselerle ortak yapıldığını, bu nedenle ortak olarak kabul edilemeyeceğine ilişkin iddialarının da hukuki değerinin olmadığını, davacının hileye dayanarak sözleşmeyi bozmak istediği taktirde BK.nun 31.maddesinde belirtildiği üzere bu hakkını sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren işleyen 1 yıl içinde kullanması gerektiğini, davacı bu davayı yaklaşık sekiz yıl sonra ikame ettiğinden davanın hak düşürücü süre yönünden reddini istediklerini, kaldı ki davacının hiçbir şekilde kandırılmadığını, hileye maruz bırakılmadığını, kendi talebi doğrultusunda davalı şirkette pay sahibi olduğunu, haksız eylem kuralları gereğince de davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, şirket ile ortaklar arasındaki davaların BK.nun 126.maddesine göre beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, 01/02/2000 tarihli işleme dayanarak talepte bulunulduğundan taleplerin zamanaşımına uğradığını, davalı tarafından ortaklık durum belgesi veya tahsilat makbuzu adlı bir belge düzenlenmediğini, davacı tarafından delil olarak gösterilecek bu nitelikteki belgelerde bulunan imzaların müvekili şirket yetkililerine ait olmadığını, davacının döviz üzerinden tahsil talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, zira davacı ile davalı arasında yabancı paranın aynen ödeneceği konusunda yapılmış bir anlaşmanın da olmadığını ileri sürerek öncelikle hak düşürücü süre ve zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, aksi taktirde davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
TÜM DOSYA KAPSAMI KÜLLÎYEN TETKÎK EDİLDİĞİNDE;
Davacı tarafından her ne kadar kendisinin şirket ortağı olmadığından bahisle ödediği bedelin tahsili noktasında mahkememizden alacak talebinde bulunmuşsa da yargılama sırasında 7194 Sayılı Kanunun 41. Maddesi ile davalının şirket ortağı olduğu hususu tartışmasına son verilmiştir.
Mezkur düzenlemeye göre;
25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 4- 31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.
Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.”
Dolayısıyla söz konusu düzenleme dikkate alındığında davacının davalı şirkette ortak olduğu ve bu haliyle geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı iddiasının dikkate alınamayacağı gözetilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın esası hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 54,40-TL ilam ve karar harcının; mahkememizin bozma öncesi … esas sayılı dosyasında 2017/218 harç nolu ve 2.564,85-TL tutarlı harç tahsil müzekkeresi yazıldığı anlaşılmakla, 2.564,85-TL’den mahsubu ile bakiye kalan 2.510,45-TL harcın karar kesinleştiğinde ve TALEBİ HALİNDE DAVALIYA İADESİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 3.400,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan 14,00-TL başvurma harcı, 655,30 -TL peşin harç ve 6.477,50-TL yargılama gideri olmak üzere toplam 7.146,80-TL’nin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE
5-Gider avansından artan olur ise karar kesinleştiğinde ilgili TARAFA İADESİNE,
Dair; Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere davalı vekilinin yüzüne karşı, davacının yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/11/2020

Katip …
¸e-imza

Hakim …
¸e-imza