Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/498 E. 2021/822 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/498 Esas
KARAR NO : 2021/822

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 10/07/2019
KARAR TARİHİ : 14/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 18/03/2019 tarihli “yangın merdiveni sözleşmesi” yapıldığını, taraflar arasında yapılan anlaşmaya göre işin toplam tutarının 10.384,00 TL olarak kararlaştırıldığını, kararlaştırılan tutarın %50’sinin peşin olarak, kalan tutarın iş bitiminde ödeneceği ve işverenin ödemeyi geciktirdiği her gün için 100,00 TL ceza bedeli ödeyeceğinin hüküm altına alındığını, işbu sözleşmeye binaen davalı firmanın davacının …bank hesabına 18/03/2019 tarihinde 2.000,00 TL, 25/03/2019 tarihinde 3.000,00 TL olmak üzere yangın merdiveni sözleşmesinde kararlaştırılan iş tutarının 5.000,00 TL kısmı için ödeme yapıldığını, tarafların imzalamış olduğu sözleşmede kalan bakiye borcu iş bitiminde banka hesabına nakit olarak ödeneceğinin karlaştırıldığını ancak borçlunun iş bitiminde borcunu ifa etmediğini, davalı tarafça irsaliyeli faturanın 01/04/2019 tarihinde kabul edildiğini, 18/04/2019 tarihinde davalıya kalan borcu 5.384,00 TL ve işlemiş cezai miktarın 1.700,00 Tl olduğunu bildirir Bakırköy …. Noterliği aracılığıyla 18/04/2019 tarih ve ……… yevmiye numaralı ihtarnamenin gönderildiğini, gönderilen ihtarname sonrasında davalının herhangi bir ödemede bulunmaması üzerine Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, borçlunun itirazı nedeniyle takibin durduğunu beyan etmekle, davanın kabulü ile davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın iptali ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkememizin 15/09/2020 tarihli duruşmasında davacı tanıkları dinlenmiş olup;
DAVACI TANIĞI … BEYANINDA: Ben davacıyla birlikte bazen çalışmaktayım, ben yangın merdivenleri yapmaktayım, davacıda yangın merdivenleri yapmaktadır, ben davalıya yapılan yangın merdiveninde çalışmadım, ben davacı ile iş teslimi sırasında davalı iş yerine gitmiştim, biz gittiğimizde tüm işlemler tamamlanmıştı, herhangi bir eksik yoktu, hatta davalı işyerindeki bir çalışan fotoğraf çekmişti, sözlü olarakda işin tamamlandığı karşılıklı olarak belirtilmişti, iş tesliminin yapıldığına dair tutanak imzalatıp imzalatılmadığını bilmiyorum, ben gittiğimde merdiven tamamlanmıştı bir eksik görmedim, karşı tarafında herhangi bir itirazı olmamıştı, ben iş yerine gittiğimde herhangi bir fatura imzalandığını görmedim, tanıklık ücreti talebim yoktur dedi.
DAVACI TANIĞI … BEYANINDA: davacı … kendi almış olduğu işleri taşeron olarak bana da vermektedir, ben merdiven yangın sistemleri işinde çalışmaktayım, ben davalıya yapılan yangın merdiveni işinde çalışmadım ben teslim sırasında oradaydım, tam olarak bilmemekle birlikte teslim sırasında davalı iş yerinde genç bir mimar vardı, o merdivendeki incelemelerini yaptı, raylı sisteme baktı çalıştığını gördü, karşılıklı olarak uzlaşıldı, herhangi bir sıkıntı olmadığı anlaşıldı ve oradan ayrılındı, ben orada herhangi bir fatura imzalandığını görmedim, tanıklık ücreti talebim yoktur dedi.
Mahkememizin 15/09/2021 tarihli duruşmasında; Tarafların iddia ve savunmaları, sundukları deliller, dosya kapsamı belgeler ve her iki tarafa ait ticari defter ve kayıtlar incelenmek sureti ile takip tarihi itibari ile davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi tarafından düzenlenen 23/02/2021 havale tarihli raporda; davacı şirketin 2019 yılı ticari defterlerinin incelendiğini, davalının inceleme gün ve saatinde ticari defter ve belge sunmadığı, dosya kapsamında taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, taraflar arasındaki ilişkinin açık hesap ilişkisi olduğu, taraflar arasında … Petrolcülük şirketinin işveren olduğu, davacı …’in yüklenici olduğu, 15 maddeden oluşan 2 sayfadan ibaret 18/03/2019 tarihli tarafların imzalarının mevcut olduğu yangın merdiveni sözleşmesi imzalandığı, davacı tarafça davalıya kesilen faturaların davacının yasal defter kayıtlarında yer aldığı, takip tarihi 16/05/2019 itibariyle davacının davalıdan 5.384,00 TL alacaklı olduğu yönünde bakiyesinin bulunduğu, takdirin mahkemeye ait olmak üzere davacının davalıdan icra takip tarihi itibariyle 4.500,00 TL gecikme cezası hesaplandığı, davacı tarafça icra takibinde işlemiş faiz talep edilmediğinden icra takip tarihine kadar işlemiş faiz hesaplanmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Dava dilekçesi, taraf – tanık beyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
Dava, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’ nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali isteminden ibarettir.
Dava konusu, taraflar arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklı bakiye fatura alacağının ve cezai şartın tahsili için davacı tarafça davalı hakkında başlatılan icra takibine vaki davalının itirazının iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsili istemine ilişkin olduğu görülmüştür.
Yargılamaya konu Bakırköy … İcra Dairesinin …….. esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı … Tarafından borçlu …….. Petrolcülük Gıda Maddeleri ve Tic. Ltd. Şti.’ den 5.384,00 TL asıl alacak ve 4.500,00 TL gecikme zammı alacağı olmak üzere toplam 9.884,00 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız takip başlatılmıştır. Davalıya ödeme emri tebliğ edilmiş, davalı borçlu vekili süresinde itirazında borca itiraz ettiğini belirtmiştir. İtiraz üzerine takibin durduğu ve süresinde iş bu davanın açıldığı görülmüştür.
Dava konusu miktar 9.884,00 TL’ dir.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ile 85 ve HMK’nun 222’nci maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Davacının incelemeye konu ticari defterlerinin yasal şartları taşıdığı ve davacı lehine delil niteliğinin olduğu dosya kapsamı içeriğinden anlaşılmıştır.
Davalı taraf ticari defterlerini dosya içerisine sunmamıştır.
Taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığı fatura ve ticari defter ve ticari kayıtlar içeriğinden ve sözleşme içeriğinden anlaşılmaktadır.
Davacı ile davalı arasında davalı iş yerine yatay tip yangın merdiveni yapılması için 18.03.2019 tarihinde eser sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen davalının sözleşme bedelinin bir kısmının ödenmediği iddia edilmektedir.
Sözleşmeye uygun, işin tamamlanması asıl olandır. İşin tamamlandığını ispat yükü davacı üzerindedir. Dosyadaki tanık beyanlarından davacının işi tamamladığı anlaşılmış olup, ayrıca davalı tarafça bu durumun aksine yönelik herhangi bir beyan ve delil de sunulmamıştır.
Davacı tarafça sözleşme kapsamında yapılan işlerin bedeli KDV dahil 10.384,00 TL’ dir. Dosya içerisindeki taraf beyanları ve havale dekontu içeriğinden anlaşıldığı üzere davalının davacıya 5.000,00 TL ödeme yaptığı anlaşılmıştır.
Davacının ticari defterler ve kayıtlarının ve bilirkişi ………’ in hazırlamış olduğu 19/02/2021 tarihli rapor içeriğinin incelenmesinde;
– İcra takibine konu 1 adet faturadan kaynaklı olarak 5.384,00 TL davalıdan alacağının olduğu görülmüştür.
– Davalının davacının defterlerindeki bu ispatı ortadan kaldıracak, aksini gösterir herhangi bir kesin (yazılı) delil sunmadığı görülmüştür.
– Davacı tarafça, takibe konu yapılan eser sözleşmesine esas eserin yapıldığına yönelik 1 adet faturanın davalı tarafa teslim edildiği ispat edilememiştir. Kural olarak, işin görüldüğünün ispat yükü davacıdadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’ nun 222/3. maddesinin 22/07/2020 tarih ve 7251 sayılı yasa ile değiştirilmeden önceki hali ” İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. ” şeklindedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’ nun 222/3. maddesinin 22/07/2020 tarih ve 7251 sayılı yasa ile değiştirildikten sonraki hali ” İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi halinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.” şeklindedir.
7251 sayılı yasanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’ nun 222/3. maddesindeki değişikliği düzenleyen 23. maddesine ait Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekçesi ” Maddeyle, Kanunun ticari defterlerin ibrazı ve delil olmasına ilişkin 222 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut metne göre diğer tarafın defter kayıtlarında ilgili hususta hiçbir kayıt bulunmaması halinde, ibraz eden tarafın ticari defterindeki kayıtlar, sahibi lehine delil olarak kabul edilebilmektedir. Ticari defteri ibraz edenin tek taraflı işlemiyle oluşturduğu kayıtların, bu kayıtlardan hiçbir şekilde haberi olmayan karşı taraf aleyhine delil teşkil ediyor olması hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi hukuk güvenliği ilkesine de aykırılık teşkil edebilmektedir. Bu sebeple maddede yapılan değişiklikle, ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için öngörülen unsurlardan biri olan, diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtların “ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” hali, madde metninden çıkarılmaktadır. Kural tersine çevrilmekte ve karşı tarafın maddede belirtilen usule uygun olarak tuttuğu ticari defterini ibraz ettiği halde ileri sürülen hususta hiçbir kayıt içermemesi halinde ticari defterin, sahibi lehine delil olarak kullanılamayacağı açıkça hükme bağlanmaktadır. Madde metni dışına çıkarılan “ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” durumunun yerine, “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” durumu maddeye ilave edilmektedir. Buna göre ticari defterde yer alan herhangi bir kaydın, sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için diğer tarafın ticari defterini ibraz etmemesi gerekecektir. Bu düzenlemenin hakkaniyete ve hukuk güvenliği ilkesine uygun olduğu düşünülmektedir. Zira ticari defteri ibraz edenin defterinde yer alan ve diğer tarafı muhatap alan kayıt, diğer tarafa sunulmakta ve diğer tarafın kendi defterindeki kayıtlara dayanarak karşı delilini ileri sürmesi beklenmektedir. Diğer tarafın ticari defterini ibraz etmemesi hali, ileri sürülen delili hükümden düşürecek başka herhangi bir kayda sahip olmadığı anlamına gelecektir. Belirtilmelidir ki defter ibraz etmeyen tarafın, diğer tarafın ticari defterindeki kayıtların aksini senet veya diğer kesin delillerle ispatlama hakkı saklıdır.” şeklindedir.
Kanun değişikliği sonrasında madde gerekçesi içeriğinden anlaşıldığı üzere, davalı defterlerini sunmayarak davacının ticari defter kayıtlarının HMK’nın 222/3. maddeye göre lehine delil oluşturup oluşturmadığının tam olarak incelenebilmesine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 2. maddesi ile 6100 sayılı HMK’ nın 29. maddesi kapsamında dürüstlük-hakkaniyet ilkesine aykırı bir şekilde engel olduğundan, sunulmayan ticari defterlerinde de davacının alacaklı olduğuna dair kayıtların mevcut olduğu halde sunulmadığının, davacı tarafça ileri sürülen delili hükümden düşürecek başka herhangi bir kayda sahip olmadığının ve bunun sonucunda da davacı incelenen defter kayıtlarının davacı lehine delil oluşturduğunun kabulü gerekir.
Bu durumda davacının ticari defter kayıtları ile ve yine tanık beyanları ile alacağın varlığının ispatlandığı, fatura teslim olgusunun artık ispatının gerekmeyeceği kabul edilerek (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin 25.12.2020 Tarih ve 2020/1170 E. – 2020/1325 K. Sayılı ilamı.) faturaya konu bakiye 5.384,00 TL miktarında davacının davalıdan alacağı olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay ……. Hukuk Dairesinin 04.12.2019 Tarih ve ……. E. – ……. K . sayılı ilamı ” Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.
TBK’ nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.” şeklindedir.
Davalının, sözleşmenin davacı tarafça zamanında yerine getirilmesine rağmen, zamanında (01.04.2019 iş bitim tarihinde) bakiye sözleşme bedelini ödemediği görülmekle madde hükmü gereğince davacının ifaya eklenen cezai şartı isteme hakkının bulunduğu ve bilirkişi ….’ in hazırlamış olduğu 19/02/2021 tarihli hukuka uygun rapor içeriğinden de anlaşıldığı üzere, icra tarihine kadar 45 gün ödemenin geciktirildiği ve günlük 100 TL’ den 4.500,00 TL davacının, davalıdan cezai şart alacağı olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanın hususlar dikkate alındığında, davacının davalıdan 5.384,00+4.500,00=9.884,00 TL alacağı bulunmaktadır.
Yaptırılan bilirkişi incelemesine göre alacağın ticari defterlerde ve sözleşmede belli olduğu, yani likit olduğu anlaşıldığından, davalının ayrıca icra inkar tazminatına da mahkum edilmesine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde karar verilmiş ve hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının KABULÜ İLE;
-Bakırköy ……… İcra Dairesinin ………. esas sayılı icra takip dosyasının davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden aynen devamına,
-Asıl alacağın %20’si olan 1.976,80 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2- Harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 675,17 TL harçtan davacı tarafça peşin yatırılan 119,38 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 555,79 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat KAYDINA,
– Arabuluculuk sonuç tutanağı tarihi itibariyle yürürlükte bulunan tarifeye göre tahakkuk eden 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,

– Davacı tarafça sarf edilen toplam 170,18 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3- Davacı tarafından sarf edilen toplam 913,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalan miktarın karar kesinleştiğinde davacı tarafa İADESİNE, (Gerekçeli kararın tebliğe çıkarılma masraflarının kalan gider avansından karşılanmasına)
4- Davanın kabul miktarı dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/09/2021

Katip …
¸e-imza

Hakim …
¸e-imza