Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/334 E. 2020/661 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/334 Esas
KARAR NO : 2020/661

DAVA : Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
DAVA TARİHİ : 15/05/2019
KARAR TARİHİ : 01/10/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu olan ve davalılardan … adına kayıtlı bulunan … ili, … ilçesi, … Köyünde kaim tapuda … ada, … parsel, 260 bağımsız bölüm numaralı taşınmazı için müvekkil tarafından ödenen bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin ÜFE-TÜFE artış orankları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın, dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ve dava kounusu olan taşınmazın 3.kişililere satış ve devrinin önlenmesi için hmk 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Yapı Sanayi …. Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinden özetle; Müvekkil şirket … diğer davalı …. İle yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde davacıya … ili … İlçesi, …. köyünde kaim, Tapuda … ada, … parsel olarak kayıtlı villa nitelliğinde olan 260 bağımsız bölümü satmış ve yer teslimini de davacıya yapıldığı, ancak diğer davalı ….’in yarattığı haksız ve mesnetsiz muaraza nedeni ile tapu devir işlemini gerçekleştiremediğini, … Gayrimenkul A.ş. İle hasılat paylaşımı esasına dayalı Kadıköy … Noterliğinin 19/06/2014 tarih … yevmiye numarası ile ” Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi” imzalandığı, ilgili sözleşmenin 9.maddesinde ” Tapu … Yapı tarafından … es Gayrimenkul Geliştirme A.Ş.’den talep edilecek alıcaya verilir. Şeklinde düzenlendiği, diğer davalı …ın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden kaynaklandığından sorumluluğun diğer davalıya ait olduğunu, TBK 19./1, sözleşmenin yorumlanması ve bu arada tipinin belirlenmesinde tarafların kullandıkları isimlendirmenin esas alınması mümkün olmadığını, daha da önemlisi taraflar sözleşmeyi nasıl adlandırılıp nitelendirilmiş olurlarsa olsunlar önüne gelen sözleşmenin gerçekten hukuken hangi kategoriye dahil edilmesi gerektiğine, hakim resen araştırıp karar verdiğini, bu nedenle sözleşmenin nitelendirilmesi, sözleşmenin yorumuna ilişkin diğer hususlardan farklı olarak tarafların iradelerinin tamamen dışında kaldığını, hakim, tarafların kendi yapmış oldukları adlandırma ve beyanları ile bağlı olmaksızın nitelendirmeyi yaptığını, bunu da sözleşmenin yorumuna ilişkin diğer hususlardan farklı olarak tarafların iradelerin dışında kaldığını, hakim tarafların kendi yapmış oldukları adlandırma ve beyanları ile bağlı olmaksızın nitelendirmeyi yaptığını, bunu da sözleşmenin içeriğine bakmak suretiyle gerçekleştiğini, müvekkil şirket ile şirket … ile diğer davalı … arasındaki Kadıköy … Noterliği’nin 19.06.2014 tarih …. yevmiye numarası ile ”Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin inşaat, ruhsat, kat irtifakı, hasılat paylaşımı, arsa sahibi olan diğer davalı … şirketine ödemelerin projeden yapılacak satışlara bağlanmış olması sözleşmeler eklerinde projede üretilecek olan villaların satış fiyatlarının diğer davalı … şirket ile birlikte karralaştırılması, iskan , ruhsat vesair hükümleri nazara alındığında taraflar arasında kurulması amaçlanan akdi ilişkinin bir taşınmaz satışı olmadığı da görüldüğünü, fazlaya ilişkin tüm haklarının saklı kalmak kaydıyla izah edilen ve resen dikkate alınacak nedenlerle; müvekkil şirket üzerine düşen edimlerini yerine getirdiğini, inşaatı bitirip davacı tarafa teslim ettiğini, davacı tarafça dava konusu villayı kullanmakta olduğundan müvekkil aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkil şirket yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkil şirket dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkil şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline karşı maddî hukuka dayalı hiçbir alacağının ve talep hakkının bulunmadığı, müvekkilinin “davalı sıfatının” bulunmadığı ve müvekkili … A.Ş. aleyhine tescil veya tazminata karar verilmesinin hukuken mümkün bulunmadığı, iş bu davada, davacının müvekkiliNe karşı maddİ hukuka dayalı hiçbir alacağının ve talep hakkının bulunmadığı, müvekkilinin “davalı sıfatının” bulunmadığı ve … A.Ş. aleyhine tescil veya tazminata karar verilmesinin hukuken mümkün bulunmadığı, … şirketinin müvekkili ile yapmış olduğu satış vaadi sözleşmesine aykırı davranmak suretiyle satış vaadi konusu olan fakat henüz devri yapılmamış taşınmazların satış bedellerini ödemediğini, böylece temerrüde düşmesi ve temerrüdünün uzun süre devam etmesi nedeniyle müvekkili …, şirketinin … ile arasındaki satış vaadi sözleşmesini haklı sebeplerle, Üsküdar …. Noterliği’nin 25.02.2019 tarih, …. tarihli fesih ihbarnamesi ile feshettiğini, diğer davalının tamamen kendi temerrüdünün sonucu olarak, müvekkilimizle arasındaki satış vaadi sözleşmesinin feshine sebep olmuş, böylece kendi müşterilerine karşı da taşınmaz mülkiyetini devredemez hale gelerek temerrüde düştüğünü, … ile … arasında asla bir kâr ve zarar paylaşma ilişkisi oluşmadığını, … şirketinin kesin bir şekilde …’dan sözkonusu villaları satın almayı riski tamamen kendi üzerinde olmak üzere taahhüt ettiğini, bu hususun … müşterilerine de bildirildiğini, müvekkiline ait arsa üzerinde fuzuli şâgil konumunda bulunan davacıya karşı tüm yasal hakları saklı olmak üzere, davacı tarafın dava dilekçesine cevapları ve delil listesinin sunulması; davacının, müvekkili …’a karşı hiçbir sübjektif (maddi) hakkının mevcut olmaması nedeniyle ihtiyati tedbir kararının “ön koşulu olan hakkı muhtemel gösteren delillerin bulunmaması muvacehesinde ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ve neticeten müvekkili yönünden öncelikle husumet açısından ve müvekkiline karşı davacının herhangi bir maddî hakkının da bulunmaması nedeniyle haksız ve hukukî temelden yoksun nitelikteki davanın reddine karar verilmesi savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ;
Dava; tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın; taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil isteminin yerinde olup olmadığı, davalı … şirketi yönünden pasif husumet yokluğu koşullarının oluşup oluşmadığı, davalı … ile … A.Ş arasındaki sözlemnin adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olup olmadığı, davalıların birlikte sorumluluk koşulların oluşup oluşmadığı ve tapu iptali ve tescil koşullarının oluşup oluşmadığı ve bunun yanında davacının taşınmaz bedelini terditli olarak iade almaya hak kazanıp kazanmadığı hususlarından kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebi değerlendirilerek davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, dava konusu olan … ili, … ilçesi, … Köyünde Kaim tapuda … ada, … parsel, 260 bağımsız bölümün tapu kaydı üzerine 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için ihtiyati tedbir konulmasına, takdiren 2.745.000,00 TL nin %10 u tutarı 274.500,00 TL nakit yada kesin ve süresiz teminat mektubu alınmasına, yasal süre içerisinde teminat yatırılıp talepte bulunulduğu takdirde ilgili tapu müdürlüğüne ihtiyati tedbir ara kararının infazı için müzekkere yazılmasına, ara karardan bir suretin de tapu müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiş, teminat mektubu ibraz edilerek tedbir kararı infaz edilmiştir.
Bilindiği üzere mahkemenin görevi HMK 114. maddesi gereğince dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir husustur.
Yargılama tarihi itibari ile HMK. 114. maddesi çerçevesinde aranan dava şartlarından birisi ise mahkemenin görevli olmasıdır. HMK. 115/1 maddesi uyarınca dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında mahkeme kendiliğinden araştırır. Bu dava şartı noksanlığını mahkeme tespit eder ise HMK .115/2 maddesine göre usulden ret kararı verir. Nitekim dava dilekçesinin içeriğinden, görevsizlik kararı verilmesi gerektiği açıkça anlaşılan hallerde bu kararın verilmesine engel hal bulunmadığı Yargıtay’ın ilgili dairesinin onama kararları ile de açıkça belirlidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi işlerin ticari dava olarak nitelendirilecekleri belirlendikten sonra anılan kanunun 5.maddesinde ticaret mahkemelerinin kuruluşu ve hangi mahkemelerin ticaret mahkemesi sıfatıyla bakacağı belirlendikten sonra asliye ticaret mahkemesi ile asliye ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir.
Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayıl TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
25/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsamaktadır.
Söz konusu taşınmazın da konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır.
Anılan Kanunun 3.maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi, (1) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan , eser, taşınma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73.maddesinin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.
6502 sayılı Kanunun 73.maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Ancak bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı Yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı Yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici diğerinin satıcı olması gerekir.
İş bu davada davacı sıfatı bir şirket olup tüzel kişi tacirlerlerin ticari olmayan iş ve işlemlerinin mümkün olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Kanaatimizce kanunun amacıda gözetilerek 6502 sayılı TKHK’da, gerek gerçek gerekse tüzelkişilere tüketici sıfatına sahip olabilme hakkı tanınmıştır. Kanuna göre gerçek ve tüzel kişiler arasında tüketici sıfatına sahip olabilmek bakımından hiçbir fark gözetilmemiş olup Kanun aynı eşitliği, tüzelkişiler bakımından da benimsemiş ve tüzelkişiler de kendi içinde hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüketici kapsamına alınmıştır. 6502 sayılı TKHK’nın herhangi bir istisnaya yer vermeksizin tüm tüzelkişilere tüketici sıfatı tanıması, dernek, vakıf, sendika vb. gibi ticari iş kapsamı dışında değerlendirilen tüzelkişiler bakımından şüphesiz olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu konuda ilişkin genel kabul gören görüş, TTK m.19’a dayanarak tüzelkişi tacirlerin tüketici sıfatına sahip olamayacağını zira, bu bakımdan tüzelkişi tacirlerin, mutlak olarak ticari ve mesleki amaçla hareket ettiği ileri sürülse de bu defa hakim görüşün benimsenmesi durumunda yasa koyucunun TKHK m.3/k’da gerçek kişilerle birlikte tüzelkişilere de tüketici sıfatını tanıması maddeyi işlevsiz hale getirmeketedir. Kanun koyucunun bu düzenleme ile sadece tacir sıfatına sahip olmayan tüzelkişiliğe sahip sınırlı sayıda topluluğa tüketici sıfatı tanıdığını kabul etmek de mümkün değildir. Zira, TKHK’da böyle bir istisnaya yer verilmediği aşikardır. O halde, tüzelkişi tacirlerin de ticari veya mesleki amaç dışında hukuki işlemler yapabileceklerinin benimsenmesi, yasa nın amacı dikkate alındığında artık gelişen teknolojik koşullar günümüz şartları tüzel kişi tacirlerin de tüketici yönünün olacağını zorunlu hale getirmiştir. Bu sebeple, TKHK m.3/k’daki düzenlemenin, TTK m.19/2 hükmünün bir istisnası olarak nitelendirilmesi gerekmekte olup. Aksi takdirde kanun koyucunun amacı ile örtüşmez. Sonuç olarak gerçek kişilerle eşit haklara sahip olan ve eşit korumadan yararlanan tüzelkişilerin, tüketici sıfatına sahip olabilmek bakımından da TKHK kapsamında gerçek kişilerle eşit tutulduğugörülmektedir. TKHK hükümlerinin de, TTK hükümlerini kısıtladığı kabul edilerek, tüzelkişi tacir sıfatına sahip olan şirketlerin, hal ve şartlara göre tüketici sayılabileceklerinin benimsenmesi artık günümüzde zaruri hale gelmiştir. Nitekim YARGITAY, 19.HD, .. Esas, … Kararında; “Davacı aracın iadesi karşılığında yeni bir araçla değiştirilmesini şirketlerin ekonomik bir varlığı temsil edip, korunmalarına gerek bulunmadığı savunulamaz. Nitekim, AT Komisyonunun ikinci Eylem planında bu konuda oluşması muhtemel duraksamaların önlenmesi amacıyla “… alım gücü az ya da çok…» tabirleriyle konu vurgulanmıştır. Bir tacirin borçlarının niteliğini düzenleyen TTK.nun 2-1 maddesi, tüzel kişi tacirlerin özel amaçlarla nihai tüketici olmalarını engelleyen bir anlam taşımamaktadır. Tamamen kendisine özgü etkin, kısa ve ekonomik bir prosedür içinde tüketicinin hakkına kısa yoldan kavuşmasını amaçlayan kanunun, işletmesinin tüketim ihtiyacı kadar ( lastik, temizlik eldiveni, temizlik malzemesi, kırılan kapı kilidinin yenisi, soğutma cihazı vs. gibi ) malı almak suretiyle nihai tüketimde bulunan bir tüzel kişi taciri, korumanın kapsamı dışında bıraktığı düşünülemez ”denmiştir.
TKHK’ya göre tüketici, TKHK m. 3/k’da “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple ticari veya mesleki amaç dışında yapılan tüm işlemlerin, TKHK’nın kapsamına girdiği açık olup sadece TKHK’nın tüketici kavramına ilişkin ilgili düzenlemesi dikkate alındığında, tüzelkişi tacirlerin ticari veya mesleki amaç dışında hareket ettikleri tüm işlemler bakımından tüketici sıfatına sahip olması gerektiği mahkememizce bu şekilde uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar davanın tarafları ticaret şirketi ise de bir işin ticari iş olmasını bu konudaki uyuşmazlığın da ticaret mahkemesinde görülmesine yeterli olmadığı, davacının taşınmazı satın alma amacının dosya kapsamında belirli bulunmadığı, ancak davacı vekilinin duruşmadaki beyanında; villa olan taşınmazın normal konut olarak kullanılmak için satın alındığını beyan ettiği, somut olayda, davacının tüketici konumunda bulunduğu, söz konusu uyuşmazlığın taraflar arasında imzalanan sözleşmeye dayalı olarak tapu iptal tescil noktasında toplandığı, haliyle taşınmazın aynına ilişkin davalarda söz konusu işlemin tüketici işlemi olduğu dikkate tüketim amaçlı mesleki veya ticari olmayan amaçla satın alındığı gibi villa niteliğindeki taşınmazın işyeri olmadığı taşınmazın cinsi de dikkate alınarak yapılacak yargılamada tüketici mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut olayda, davacının tüketici konumunda bulunduğu, söz konusu uyuşmazlığın taraflar arasında imzalanan sözleşmeye dayalı olarak tapu iptal tescil noktasında toplandığı, haliyle taşınmazın aynına ilişkin davalarda söz konusu işlemin tüketici işlemi olduğu dikkate alınarak yapılacak yargılamada tüketici mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamından; somut uyuşmazlık 6502 sayılı Kanunun 3.maddesine göre tüketici işlemi veya tüketiciye yönelik uygulamalardan doğmuş olup, aynı kanunun 73.maddesi gereği davaya bakmak görevi tüketici mahkemesine aittir. Davanın açıldığı tarih itibarı ile 6502 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir .(… 9.BAM 2018/2349 Esas, 2018/939 Karar ilamı, … BAM 7.Hukuk Dairesinin 2020/183 Esas, 2020/269 Karar sayılı kararı ile 2020/356 Esas, 2020/633 Karar sayılı kararları da bu doğrultudadır.)
HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca görev dava şartıdır ve aynı kanunun 115.maddesine göre mahkemeler dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Bu durumda davaya bakmaya Tüketici Mahkemesinin görevli olması nedeniyle mahkememizin görevsizliğine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının açtığı davada,mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla;açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 Sayılı HMK’nun 20. maddesi gereğince taraflardan birinin görevsizlik kararı süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmelerinin gerektiğinin, aksi taktirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARATINA,
3-HMK’nun 20 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesini müteakip yasal iki haftalık sürede talepte bulunulduğunda dosyanın görevli Bakırköy Tüketici Mahkemesi’ne tevzi edilmek üzere Bakırköy Hukuk Mahkemeleri Tevzi Müdürlüğü’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Mahkememizce verilen görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra dava yetkili ve görevli mahkemede devam edilmemesi ve talep halinde yargılama giderlerinin değerlendirilerek HMK’ nun 331/2. maddesi gereğince bir karar verileceğinin İHTARATINA,
5-Harç ve masrafların görevli mahkemede nazara ALINMASINA,
6-Bilirkişi raporunun dosyaya eklenerek ilgili mahkemesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360’ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/10/2020

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸