Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/689 E. 2019/642 K. 30.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/689 Esas
KARAR NO : 2019/642

DAVA : Limited Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
DAVA TARİHİ : 17/07/2018
KARAR TARİHİ : 30/05/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/06/2019
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 96.000,00 TL sermaye payı ile davalı …Ltd.Şti.’nin %60 oranında ortağı olduğunu, davalı şirketin yaklaşık olarak 2012 yılından buyana hiçbir ticari faaliyetinin, fiziken ve fiilen de mevcudiyetinin bulunmadığını, davalı şirketin tescilli olan merkez adresinin dahi bulunmadığını, bağlı olduğu vergi dairesi tarafından da re1 sen terkin kapsamına alındığıni, şirketin zorunlu olan yönetim organı ile temsil ve ilzama yetkili müdürünün de bulunmadığını, şirket Ticaret Sicil memurluğu nezdinde tescilli olan müdürlerinden …’ın şirketin eski çalışanı olduğunu, şirketten aynldığı halde şirket tarafından sicilden terkin ettirilmesi hususunun atlanıldığuu, müdür …’in şirketi her hususta temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığını, 2012 yılından itibaren şirkete her hususta temsil ve ilzama yetkili müdür atamak üzere genel kurulunda yapılmadığını, fiilen ve fiziken mevcudiyeti ve herhangi bir ticari faaliyeti de bulunmayan vergi dairesi tarafından dahi re’sen terkin kapsamına alınan davalı şirketin TTK Mad.636 (2) ve (3) bentleri kapsamında haklı nedenle feshini ve tasfiyesini talep etme zorunluluğunun doğduğunu, fazlaya ilişkin alacak, tazminat, talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla, …. Ltd. Şti.’nin TTK mad.636 (2) ve (3) bentleri kapsamında feshini ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi ibraz etmemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ
Dava; TTK 636 madde uyarınca limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davalının TTK 636/2 ve 3.bendi kapsamında fesih ve tasfiyesinin gerekip gerekmediği hususlarından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Davalı şirketin sicil kayıtları celp edilmiş, incelenmesinde; 05/03/2008 tarihinde ana sözleşmesi tescil edilerek kurulduğu, ana faaliyet konusunun her türlü araç kaldırma lifti makinalarının üretimi alımı satımı ithalatını ve ihracatını yapmak olduğu, şirketin hali hazırda iki ortaklı olup, ortakların 8.000,00 TL sermaye ile … ve 8.000,00 TL sermaye ile … oldukları, şirket yetkililerinin ise 2.derece imza ile…ve …oldukları, şirket merkez adres itibariyle mahkememizin yargı alanında kaldığı görülmüştür.
Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü kanalıyla yaptırılan araştırmada şirket adresinde başka bir şirketin bulunduğu, davalı şirketin adresinde tanınmadığı tespit edilmiştir.
Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’ndan davalı şirketin 30/04/2017 tarihi itibariyle re’sen terk olduğu bildirilmiş, yazı ekinde beyanname örnekleri gönderilmiştir.
Taraf şirketlerin ticari defter, kayıt ve belgeleri ile dosya kapsamı üzerinde iddia ve savunmalar da değerlendirilmek suretiyle 3’lü bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak; davalının TTK 636/2 ve 3.bendi kapsamında fesih ve tasfiyesinin gerekip gerekmediği hususlarında rapor alınmasına karar verilmiş, 26/03/2019 tarihli raporda; dava konusunun; davalı …. Ltd. Şti’nin TTK Md.636 (2) ve (3) bentleri kapsamında Feshine ve Tasfiyesine karar verilmesi talebinden ibaret olduğu, davalı şirketin; 2013-2014 yılı ticari defterlerini ibraz etmediğinden lehine delil niteliğinin bulunmadığı, 2015-2016 yılları ticari defterlerinin Lehine delil niteliğinin bulunduğu ancak, 2017 yılı ticari defterinin kapanış tasdikinin yapılmamış olmasından dolayı lehine delil niteliğinin bulunmadığı, davalı şirketin Ticaret Sicil kayıtlarına göre tescilli sermayesi 160,000,00 TL’dir. Tescilli sermayenin defter kayıtlarında 54.979,83 TL tutarındaki kısmının ödenmediği tespit edildiği, şirketin Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı İkitelli Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün dosyaya mübrez 31.08.2018 tarihli yazısı ile dosyaya celp geldiği, 30.04.2017 tarihi itibariyle ilgili Vergi Dairesi tarafından re’sen terkin kapsamına alındığı , şirketin Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünün dosyaya mübrez 16.10.2018 tarihli yazısı ile dosyaya celp geldiği, ilgili adreste firmanın olmadığını, adreste faaliyet gösteren firmanın görüşmesinde ise kendilerinden önce adreste faaliyet göstermiş olduğunu duyduklarım söylemiş bulunduklarını tutanakla tanzim ettikleri, şirketin; İTO kayıtlarından merkez adresi olan “…Sit. …. Ada No:….Başakşehir/İSTANBUL adresine bilirkişi Serbest Muhasebeci mali müşavir ….tarafından 06.03.2019 tarihinde gidilmiş olup, kayıtlı adresinde bulunmadığı, faaliyetlerine tamamen son verdiği, çevreden sorularak tespit edildiği, davalı şirketin 30.04.2017 tarihinde vergi kaydının re’sen silindiği, merkez adresinde bulunmadığı, şirketin gayri faal olduğu, amacının gerçekleştirilmesinin mümkün bulunmadığı, bu sebeplerle TTK m.636/11 kapsamında öngörülen şartların gerçekleştiği ve bu hüküm doğrultusunda davalı şirketin feshine karar verilebileceği kanaati bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, ticaret sicil kayıtları, gelen yazı cevapları ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; TTK’nun 636/3 maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. ” düzenlemesi getirilmiştir. Kanun koyucu anonim şirketlerden farklı olarak limited şirketlerde haklı sebeple fesih davası açma hakkını şirkette belirli oranda pay sahibi olmaya bağlamamış, her bir ortağa şirkette sahip olduğu sermaye payı oranından bağımsız olarak bu hakkı tanımıştır. Şirketin haklı sebeple feshi, ikincil bir çözümdür. Bu talebin ikincilliği hem davanın açılması hem de davada verilecek hüküm bakımından geçerlidir. Haklı sebeple fesih davasının diğer hukuki yollarla ilişkisi konusu çok net bir biçimde ortaya konulmuş değildir. Ancak İsviçre doktrininde bugün hakim olan ve Türk doktrininde de benimsenen görüş davanın ikincil niteliğinin bu davaların açılmasının haklı sebeple fesih davasının ön şartı olmadığı yönündedir. Gerçekten de davanın ikincil nitelikte olması diğer davalar ile arasında bir bağlılık bulunduğu ve azlığın bu davaları açmadan haklı sebeple fesih davası açamayacağı anlamına gelmez. O nedenle örneğin genel kurul kararının iptali yolu yerine haklı sebeple fesih davasına başvurulmuş olması davanın reddini gerektirmez. Hakim fesih dışında alternatif bir çözüme karar verebileceğinden, diğer çözüm yollarına başvurulmadan bu davanın açılması sakıncalı sonuçlar doğurmayacaktır. Haklı sebebin varlığı hakimin haklı sebeple şirketin feshine karar verebilmesinin veya maddede öngörülen duruma uygun başka bir çözüme hükmedebilmesinin şartlarından birisidir. O nedenle haklı bir sebebin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Haklı sebep kanunda tanımlanmamış, örnek olarak da gösterilmemiş, bu kavramın niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanması yargı kararlarıyla öğretiye bırakılmıştır. Bununla birlikte şirketin feshini gerektiren haklı sebebin somut olması gerektiğini, gelecekte meydana gelmesi mümkün uyuşmazlıklar veya zarar endişesi gibi nedenlerle şirketin feshinin talep edilemeyeceğini belirtmek gerekir. Bir başka anlatımla varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep kabul edilmezler. Haklı sebebin ekonomik olması şart değildir. Malvarlıksal olmayan pay sahipliği haklarının ihlali de haklı sebep oluşturabilir.
TTK.md.636 da nelerin haklı sebep sayılacağı gösterilmemiştir. Şahıs şirketlerinde olduğu gibi limited şirketlerde de ortakların aynı amacı gerçekleştirmek üzere müşterek gayret ve birbirlerine karşı güven ilişkisi içerisinde bulunmaları şirketin devamı için zorunludur. Şirketlerde olmazsa olmaz bu unsurların zedelenmesi, şirketin devamını ve kuruluş amacının gerçekleşmesini imkansız hale getirebilir. Ortaklar arasında özünde, aynı amaç için çalışma azminin olmaması şirketlerde güvensizliğe neden olacaktır. Böyle bir durumun varlığına rağmen, ortakları şirket sözleşmesi ile bağlı tutmak doğru değildir. Bu durumda ortağın şirketteki payını başkasına devrederek ayrılması düşünülebilirse de ortağın payını devrederek şirketten ayrılmasının zor veya imkansız olduğu hallerde, ortağın kendisini çekilmez bir hal alan ortaklık ilişkisinden kurtarabilmesi amacıyla haklı sebeple fesih hükümlerine yer verilmiştir. Taraf menfaatlerinin dışında fesih talebinin son çare olup olmadığı hususu da değerlendirilmelidir.
Somut olayda; şirketin Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı İkitelli Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün dosyaya mübrez 31.08.2018 tarihli yazısı ile dosyaya celp geldiği, 30.04.2017 tarihi itibariyle ilgili Vergi Dairesi tarafından re’sen terkin kapsamına alındığı, şirketin Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünün dosyaya mübrez 16.10.2018 tarihli yazısı ile dosyaya celp geldiği, ilgili adreste firmanın olmadığını, kayıtlı adresinde bulunmadığı, faaliyetlerine tamamen son verdiği, davalı şirketin 30.04.2017 tarihinde vergi kaydının re’sen silindiği, merkez adresinde bulunmadığı, şirketin gayri faal olduğu, amacının gerçekleştirilmesinin mümkün bulunmadığı, bu sebeplerle TTK m.636/11 kapsamında öngörülen şartların gerçekleştiği dikkate alınarak TTK’nun md.636/3 anlamında haklı sebeple fesih şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
TTK md. 636/3 hakime istem yerine duruma uygun çözüm konusunda geniş bir takdir hakkı verdiğinden mahkeme kural olarak bu talep ile bağlı değildir. Haklı sebeple fesih davasının arkasında yatan düşünce, hakimin kendiliğinden hatta davacının alternatif çözüm yönünde bir talebi olmadan dahi fesih yerine başka alternatif çözümler araması gerektiğidir. Davacı sadece fesih veya terditli olarak duruma uygun bir çözüm veya fesih talebinde bulunabileceği gibi, fesih talep etmeden sadece kendisi için uygun olduğunu düşündüğü somut çözüm talebiyle de dava açabilir.
Tüm bu nedenlerle; davanın kabulü ile İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … numarasında kayıtlı …. Limited Şirketi’nin 6102 sayılı TTK.nun 636/3.madde ve fıkrası uyarınca haklı sebeplerle fesih ve tasfiyesine, tasfiye işlemlerini yürütmek ve sonlandırmak için tasfiye memuru olarak mali müşavir …’ın atanmasına, tasfiye memuruna emek ve mesaisine karşılık toplam 5.000.-TL ücret takdirine, ücretin ileride davalı şirket hesaplarından tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafından kesinleşmesinden itibaren 1 haftalık süre içerisinde yatırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KABULÜNE,
İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun …. numarasında kayıtlı ….Limited Şirketi’nin 6102 sayılı TTK.nun 636/3.madde ve fıkrası uyarınca haklı sebeplerle FESİH VE TASFİYESİNE,
2-Tasfiye işlemlerini yürütmek ve sonlandırmak için tasfiye memuru olarak mali müşavir …’ın atanmasına,
3- Tasfiye memuruna emek ve mesaisine karşılık toplam 5.000.-TL ücret takdirine, ücretin ileride davalı şirket hesaplarından tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafından kesinleşmesinden itibaren 1 haftalık süre içerisinde yatırılmasına,
4- Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 44,40 TL maktu ilam ve karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubuna, bakiye 8,50 TL ilam harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 2.725,00- TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 35,90- TL başvurma harcı, 35,90- TL peşin harç, 161,50 TL tebligat ve müzekkere, 2.100,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.333,30-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
8-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı , davalının yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.30/05/2019

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸