Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/203 E. 2018/385 K. 24.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/203
KARAR NO : 2018/385

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Ticari Şirket)
DAVA TARİHİ : 23/02/2018
KARAR TARİHİ : 24/05/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/06/2018

Mahkememizde görülmekte olan genel kurul kararının iptali (ticari şirket) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin … markası ile tanınan uluslararası turizm şirketi olduğunu, davalı şirketin ise … isimli kişi tarafından aile şirketleri olarak kurulan … Şirketler Grubuna dahil grup şirketlerden birisi olduğunu, dava dışı asıl borçlu … A.Ş.’den 12/12/2014 tarihi itibari ile yaklaşık 10.000.000,00-USD alacaklı olan müvekkili ile borçlunun aynı tarihli borç tasfiye protokolü yaptıklarını, sonrasında 23/03/2015 tarihli yeniden yapılandırma nedeniyle ikinci tasfiye protokolünün yapıldığını, protokolün imzalanması ile eş zamanlı olarak davalı … Ltd.Şti.ve dava dışı … tarafından avalist sıfatıyla imzalanan muhtelif çeklerin verildiğini, borcun tamamına müşterek ve müteselsil kefalet verildiğini, bu çeklerden sadece 500.000,00-USD bedelli çekin ödendiğini, diğer çeklerin ise ödenmediğini, Antalya … ATM’nin … değişik iş sayılı dosyasından davalı ile … aleyhine ihtiyati haciz kararı alındığını ve Antalya …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine haciz yazıları yazıldığını, ancak borcu karşılamaya yetecek mal varlığının bulunmadığının tespit edildiğini, yapılan araştırma neticesinde şirket adına kayıtlı tüm taşınmazların borç tasfiye protokolü imzalandıktan kısa bir süre sonra diğer grup şirketine devredildiğinin tespit edildiğini, Antalya …Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında tasarrufun iptali davası açtıklarını, dava konusu üç adet değerli taşınmaz üzerine ihtiyati haciz konulduğunu, ekte sunulan ticaret sicil kayıtlarına göre şirketin merkezi yıllarca faaliyette bulunduğu adresten aktif hiçbir faaliyette bulunmadığı, farklı bir ilde göstermelik bir adrese taşındığını, şirket hisselerinin muvazaalı olarak üçüncü kişi … isimli kişiye devredildiğini, şirketin ünvanının değiştirildiğini ve son olarak davalı şirket hakkında 29/03/2016 tarihli genel kurul toplantısında tasfiye kararı alınarak şirketin boş ve pasif bir konuma getirildiğini, 29/03/2016 tarihli davalı şirket genel kurul toplantısında 5 nolu karar ile alınan şirketin tasfiyesi kararının mutlak olarak batıl olduğunu, zira şirketin temel yapısını bozan, sermayenin korunması ilkesine aykırı ve açıkça alacaklılara zarar verme amacını taşıyan bir karar olduğunu, bu yönü ile kanunun emredici hükümlerine açıkça aykırılık teşkil ettiğinden mutlak olarak batıl olduğunu, şirket genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti davasının şirket alacaklıları başta olmak üzere menfaati bulunan herkes tarafından ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceğini, halihazırda davalı şirket tarafından ödenmeyen borcun yalnızca ana alacak kısmının 2,5 milyon doları aşmış vaziyette olduğunu, bu bağlamda şirketin mal varlığını ilgilendiren tasfiye kararının müvekkili alacaklı şirketin menfaatlerini doğrudan ilgilendirdiğini, davalı şirketin halihazırda tek ortağı ve aynı zamanda şirket tasfiye memuru olarak atanan …’ın gerçek şirket ortağı olmayıp davalı şirketin hisselerinin muvazaalı olarak söz konusu kişiye devredildiğini, davalı hakkında çok sayıda derdest dava bulunduğunu, bu davaların sonuçsuz bırakılması amacıyla alınan fesih kararının kanun, esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına açıkça aykırılık teşkil ettiğini, fesih ve tasfiye kararı alınmış ise de aradan bir yıl geçmesine rağmen tasfiye ile ilgili herhangi bir işlem yapılmadığını, bu durumun tasfiye memurunun sorumluluğunu doğuracağını, davalı şirkete ihtarname keşide ettiklerini, ancak herhangi bir netice alınamadığını, davalı şirketin dava dışı eski şirket ortakları ve bu ortaklar tarafından atanan tasfiye memuru tarafından kasıtlı , haksız ve kötü niyetli olarak pasifize edildiğini, bütün mal varlığının devredildiğini, son olarak şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğini, alınan kararın kanunun emredici hükümlerine aykırı, alacaklıları ızrar kastıyla alınmış anonim şirketin temel yapısını bozan ve anonim şirket tüzel kişiliği ile mal varlığının korunması ilkesine aykırı olduğunu, bu sebeplerle dava konusu fesih ve tasfiye kararının batıl olduğunu ileri sürerek öncelikle dava sonuçlanıncaya kadar TTK m 449 gereğince şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin 5 nolu kararın ve bu karara bağlı tasfiye işlemlerinin yürütülmesinin tedbiren geri bırakılmasına, yargılama sonucunda davalı şirketin 29/03/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 nolu kararın ve bu karara bağlı tasfiye işlemlerinin batıl olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iptal ve butlan davasını açabilecek kişilerden olmadığını, kaldı ki davanın üç aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, öncelikle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dava dosyası ile iflas erteleme davası açtığını, anılan mahkeme tarafından davacı şirkete kayyım atandığını, kayyımlardan onay alınmadan eski vekaletnameler ile dava açıldığını, davacının kötü niyetli olduğunu, sayısız dava açarak müvekkilini yıldırmaya çalıştığını, davacının alacağının ipotekle teminat altına alındığını, ipotek takibi yaptığını, ayrıca alacağın dört katı tutarında gayrimenkul haczinin devam ettiğini, Antalya …İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı kararı ile taşkın hacizler yapıldığının tespit edildiğini, Antalya …İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında tasarrufun iptali davasına konu imzanın …’ye ait olmadığına ilişkin imza itirazının incelenerek imza itirazlarının kabulüne karar verildiğini, davacı tarafından hem çek takipleri hem ipotek takibi yapıldığını, ayrıca tasarrufun iptali davası açıldığını, davacının dürüstlük kuralına aykırı davranmakta olduğunu, dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, zira davacının alacağının garanti altında olduğunu, davacının ihtiyati tedbir talebinin TTK 449 maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek öncelikle davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddine, davacının butlan davası açabilecek kişilerden olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, aksi halde davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava; şirket alacaklısı tarafından açılan davalı şirketin 29/03/2016 tarihli genel kurulunda alınan şirketin tasfiye haline girmesine ve tasfiye memuru atanmasına ilişkin 5 nolu kararın butlanı istemine ilişkindir.
Taraf vekilleri delillerini ibraz etmişler, davalı şirketin sicil kayıtları celp edilmiş, genel kurul toplantı tutanağı ve ekleri incelenmiştir.
Bilindiği üzere, genel kurul kararlarının hukuken varlık ve geçerlilik kazanabilmesi için gerekli şartlar kanunda çeşitli hükümlerde düzenlenmiş olup; bir genel kurul kararı ilgili hükümlere ve bu hükümler çerçevesinde düzenlenmiş ana sözleşme hükümlerine veya iyiniyet kurallarına aykırılık taşıdığı takdirde hukuken sakatlanır. Yokluk, butlan, askıda hükümsüzlük ve iptal edilebilirlik şeklinde geçersizlik halleri ortaya çıkabilir. Somut olayda butlandan bahsedildiği için söz konusu geçersizlik hallerini ve hangi hallerde uygulanacağını kısaca değerlendirmek faydalı olacaktır.
Anılan yaptırımlardan en ağırı olan yokluk bakımından, bir hukuki işlemin hukuka uygun olarak doğabilmesi için öngörülen kurucu nitelikteki emredici hükümlere aykırılık, işlemin kurucu unsurlarında eksikliğe yol açmakta ise işlemi yokluk ile sakatlayacaktır. Yok sayılan bir hukuki işlem şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluğun tespiti her zaman ve herkes tarafından ileri sürülebilir ve yokluk kararı yalnızca açıklayıcı niteliktedir. Bu çerçevede, bir genel kurul kararının varlığından bahsedebilmek için iki unsur gerekir. Bunlardan ilki toplantı yapılması ve ikincisi toplantıda yeterli irade beyanları ile karar alınmasıdır. Bunlardan birisindeki eksiklik halinde hukuki işlem yani genel kurul kararı hiç doğmamış sayılır (Ayrıntılı bilgi için bkz. …, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2014, s. 25 vd.) Uygulama ve öğretide sayılan ve genel kurul kararının yokluğuna yol açan başlıca örnekler şöyledir; genel kurula davet, yetkili kişi veya organlarca yapılmamış veya TTK’daki istisna dışında davet yapılmaksızın toplantı yapılmış ve karar alınmışsa, ya da oylama yapılmaksızın karar alınmışsa, genel kurul toplantısı yapılmaksızın karar alınmışsa yokluk yaptırımı uygulanır. Hükümet komiserinin bulunmadığı bir toplantıda alınan kararlar, komiserce imzalanmamış bir tutanakta yer alan karar yine yoklukla maluldür. Nisap bakımından aykırılıklar da genel kabule göre yokluğa sebebiyet vermektedir. Mevcut olmayan pay adedince mevcut oy nisap bakımından alınan kararların geçerliliğine etki ediyor ise, diğer bir ifade ile söz konusu oylar mevcut olmadan yeter sayı sağlanamıyorsa bu hâlde kanunda öngörülen yeter sayıda irade beyanı bulunmadığı için işlem yoklukla malul olacaktır.
Butlan yaptırımı bakımından, ETK’da butlan düzenlenmemiş iken 6102 sayılı TTK’da butlana ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran, pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olacağı açıkça düzenlenmiştir (TTK.m. 447). Bunun dışında daha önce olduğu gibi genel hükümlere dayanılarak da butlana hükmedilebileceği düşünülmektedir. İşlem emredici hükümlere (geçerlilik şartlarına) aykırı ise batıl olacaktır. Burada kanuna aykırılık hususu TTK. 445’te bir genel kurul kararının iptal sebepleri arasında da sayılmış olduğundan, (emredici) kanun hükümlerine aykırılık halinde hangi yaptırımın uygulanacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
Bu hususta bilimsel öğretide …, … ve … birbirine yakın görüş ve haklı gerekçeler ortaya koyarak, emredici hükümler arasında ikili bir ayrım yapmakta; üçüncü kişileri ve ortaklık alacaklılarını korumaya yönelik (mutlak) emredici hükümlere aykırılığın yokluk veya butlana (EBK. 19-20), bunlar dışında kalan ve ortakları korumaya yönelik (nisbi) emredici hükümlere aykırılığın iptal davasına tabi olduğunu savunmakta idiler. Bu görüş uyarınca, hangi hükümlerin nisbi emredici nitelikte olduğu hükmün sözünden anlaşılamadığı takdirde, hakim tarafından yorum yoluyla saptanacaktır. Bu açıdan özellikle, kararın oluşmasına dair kurucu/şekli (mutlak emredici) hükümler dışında kalan ve kararın oluşmasıyla ilgili olan tüm hükümler nisbi emredicidir (bkz. …, Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 158-159, …, s. 196-198;…, Anonim Şirketler, II-III, İstanbul 1960, s. 68; …, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, TTK. Şerhi II, İstanbul 1988, s. 881-882).
Yeni Kanuna uyarlayarak örnekler vermek gerekirse, halka kapalı ortaklıkta, o yılın kârının tamamının sermaye artırımında kullanılmasına dair karar iptal edilebilir; TTK. 437’de öngörülen ve bazı belgelerin genel kurulun olağan toplantısından önce incelemeye açık tutulmasına dair hükme uyulmadan alınan fınansal tablolar ve kâr dağıtımı ile ilgili karar iptal edilebilir, davetin toplantıdan en az iki hafta önce yapılmasına dair TTK. 414/1 maddesi nisbi emredici olup, toplantıdan on gün önceki davetle toplantı yapılmış ise alınan karar iptal edilebilir; gündemin açıklanmasına ilişkin m. 413, 414’e uyulmaksızın alınan karar iptal edilebilir; TTK. 436 uyarınca oydan yoksun kişilerin de katılımı ile alınan karar iptal edilebilir; her payın kural olarak en az bir oy hakkı sağlayacağını öngören m. 434’e aykırı olarak bir ortağın oy kullanması engellenir veya asgari oy hakkı çiğnenirse, yine alınan karar iptal edilebilir niteliktedir. Görüldüğü üzere, örnek verilen hallerde kanuna aykırılık bulunmakla birlikte, iptali istenen kararla ilgili ve o kararla sınırlı bir ihlâl söz konusudur. Buna karşılık, mutlak veya nisbi emredici hükümleri ilerisi için kaldıran veya değiştiren kararlar ise, m. 437/6 örneğinde görüldüğü gibi batıldır. (…, s. 57, 196 vd; …, Ortaklıklar Hukuku, s. 201-202). Yargıtay uygulaması da benzer şekildedir:
İptal yaptırımı açısından, dava açılmasının maddi hukuka ilişkin şartlarından ilki ise ortada bir genel kurul kararının bulunmasıdır. Ortada şeklen dahi geçerli bir genel kurul kararı yok ise bu halde yokluk yaptırımı ile karşılaşılır. İkinci olarak kararın kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması iptal için gerekli bir diğer maddi hukuk şartıdır (TTK. m.445). Üçüncü olarak aranacak şart ise karar ile aykırılık arasında illiyet bağı bulunmasıdır. 6762 sayılı ETK. 381 karar ile aykırılık arasında illiyet bağından söz etmemiş, daha doğrusu illiyet bağını varsaymış ise de TTK. 446/1’in (b) bendi toplantıya katılmış olsun olmasın her bir pay sahibine iptal davasını çeşitli şartlarla açma hakkı tanımış, ancak hakkın kullanılmasını sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olmasına bağlamıştır. … söz konusu yeniliği “etki kuralı” olarak nitelendirmekte, etki kelimesinin ifade ettiği anlamı, “ileri sürülen kanuna aykırılık yapılmasa idi iptali istenen genel kurul kararı alınamazdı veya genel kurul başka şekilde karar verirdi” şeklinde açıklamaktadır. (…, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2013, N. 15-06 vd.)
İptal davası açısından, davayı açabilecek olanlar, pay sahipleri, organ olarak yönetim kurulu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinden her birisidir. (TTK.m. 446 ). Toplantıya katılan pay sahipleri karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini zapta geçirmiş olmalıdır. Bununla beraber, muhalefet şerhinin toplantı tutanağında bulunması dışında, toplantı tutanağına ekli bir belge ile toplantı başkanlığına sunulabileceği ve toplantı tutanağında bu hususa yer verilebileceği de kabul edilmektedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacı alacaklı, davalı şirketin 29/03/2016 tarihli genel kurul toplantısında 5 nolu karar ile alınan şirketin feshi ve tasfiyesi kararının TTK’nun 620.maddesi atfıyla 447.maddesinin c bendindeki anonim şirketin temel yapısını bozan, sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararlardan olduğunu, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla bu kararın alındığını ileri sürerek kararın batıl olduğunun tespitini talep etmiştir.
Kesin bir hükümsüzlük hali olarak butlan, buna dayanmakta hukuki yararı bulunan herkes tarafından ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın itiraz şeklinde ileri sürülebileceği gibi bağımsız bir dava konusu da yapılabilir. Batıl bir işlem veya karar, iptal edilebilir işlem veya kararların aksine, amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı doğmadığından butlana ilişkin dava iptal davası gibi inşai bir dava olmayıp bir tespit davasıdır. Butlanın tespitine ilişkin hüküm açıklayıcı nitelikte bir hükümdür. Bu istemin dinlenebilmesi için davacının kararın batıl olduğunu tespitte hukuken korunmaya değer güncel bir yararın bulunması gerekmektedir. Somut olayda davacı, davalı şirketten yüklü miktarda alacaklı olduğunu, alacağın tahsili için icra takipleri yaptığını, tasarruf iptali davaları açtığını, davalı şirketin muvazaalı işlemler yaptığını, tasfiye kararının da kendisini zarara sokmak amacıyla alındığını, şirketin temel yapısını bozan ve sermayenin korunması hükümlerine aykırı nitelikte olduğunu ileri sürerek 5 nolu kararın batıl olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirketin 29/03/2016 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde; toplantıya şirketin iki ortağının da katıldığı, kararların oy birliğiyle alındığı, butlanı talep edilen 5 nolu karar ile şirketin faaliyetine devam etmesinde fayda görülmediğinden tasfiye haline girmesine, şirket müdürü …’ın tasfiyeye girinceye kadar yaptığı işlemlerden dolayı ibra edilmesine, tasfiye işlemlerini yürütmek üzere …’ın tasfiye memuru olarak atanmasına ve tasfiye ile ilgili olarak münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzam etmesine karar verildiği görülmüştür. Toplantı ve karar nisabı açısından herhangi bir yokluk sebebi bulunmamaktadır. Şirket genel kurulu en üst ve yetkili organ olup şirketin tasfiyesine karar vermeye yetkilidir. Alınan tasfiye kararının şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan bir yönü bulunmamaktadır. Davacının ileri sürdüğü sebepler butlan sebebi olarak kabul edilemeyecektir. Alacaklının zararına muvazaalı işlemlerle bu kararın alındığı iddiası ise ancak iptal sebepleri içerisinde değerlendirilebilecektir. Oysa davacı, davalı şirketin ortağı ya da yönetim kurulu üyesi olmadığından iptal davası açabilecek kişilerden değildir. Kaldı ki, tasfiye kararı alınmış ise de; şirket tüzel kişiliği halen devam etmektedir. İleride tasfiye sonu nedeniyle şirketin sicilden terkini yapılsa bile davacının alacaklı olarak TTK’nun 547.maddesi kapsamında ihya davası açma hak ve yetkisi zaten mevcuttur. Davacı alacaklarının tahsili için icra takibi ve dava yoluyla yasal haklarını kullanmıştır. Davacının iddia ettiği muvazaalı işlemler, açıldığı belirtilen tasarrufun iptali davalarında dava konusu yapılmıştır. Davacının dava konusu kararın butlanı sebebi olarak ileri sürdüğü hususlar TTK 447.maddesindeki butlan sebeplerinden sayılmadığından ve davaya konu 29/03/2016 tarihli genel kurul toplantısı yönünden yokluk sebepleri de bulunmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davanın reddine,
2-Davacının tedbir talebinin de reddine,
3-Davacı tarafından yatırılan 35,90- TL harcın karar ve ilam harcına mahsubuna, başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı lehine tayin ve takdir olunan 2.180,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı tarafından sarf edilen 14,00-TL tebligat giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Avanslardan artan olur ise karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,

5235 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 ve 29525 sayılı Resmi Gazetede ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.24/05/2018

Başkan …

Üye …
Üye …

Kâtip …