Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/116 E. 2019/291 K. 06.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/116
KARAR NO : 2019/291

DAVA : ALACAK
DAVA TARİHİ : 2311/2009
KARAR TARİHİ : 06/03/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/04/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin Bakırköy nöbetçi İş Mahkemesine vermiş olduğu 23/11/2009 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Davalının müvekkiline ait iş yerinde 07/07/2008 tarihinde işe başladığını, işe başladığı esnada belirsiz süreli hizmet akdi imzalamış olduğunu, yine aynı tarihli 07/07/2008 “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü” sözleşmesi hizmet akdinin ayrılmaz bir parçası olarak imzalanmış olduğunu, davalının müvekkili şirkette İthalat İş Geliştirme yöneticisi olarak çalışmakta iken,iş akdini istifa etmek suretiyle 17/07/2009 tarihinde ayrılmış olduğunu, çalışılan dönem boyunca davalının tüm haklarını aldığını, davalının işten ayrıldıktan sonra davalının müvekkili firmada çalıştığı sırada kullandığı … uzantılı e-mail adresine…. firmasından gelen e-mail ile davalının davacı ile aynı işi yapan bir başka firmada çalıştığının anlaşıldığını, taraflar arasında 07/07/2008 tarihli “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü” sözleşmesinin 2.maddesi gereği davalının davacı müvekkili firma ile iş ilişkisinin sona ermesinden itibaren 2 yıl süreyle müvekkili firmanın iş ve faaliyet alanı ile ilgili çalışamayacağı firmalar tahdidi olarak sayılmış olduğunu, taraflarına gönderilen e-mail’de davalının bu tahdidi olarak sayılan firmalardan birinde çalıştığının açıkça ortada olduğunu, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile 10.000 Euro cezai tazminatın taraflar arasında tanzim edilen “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü” sözleşmesi’nin 2.maddesine aykırı davranan davalıdan alınarak davacıya verilmesini,bu miktara dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesini,masraf ve ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili görevsiz mahkemeye veriği 20/04/2010 tarihli davaya cevap dilekçesinde; Müvekkilinin 6 yıldır çalışmakta olduğu… A.Ş.’den davacının yetkili çalışanı ….’ın 3 ay süresince yaptığı davacı tarafa geçmesi yönündeki çeşitli avantajlı tekliflerle dolu ısrar üzerine,hiçbir tazminat veya başka bir bedel talep etmeden istifa ettiğini, davacının işyerinde 2008 yılında çalışmaya başlamış olduğunu, müvekkilinin davacının işyerine geldiğinde, hiç konuşulmadığı halde müvekkiline herkese imzalatıyoruz denerek,müvekkilinin bilgisi ve muvafakati dışında,davacı tarafından hazırlanmış matbu bir iki belge, işe almayız tehdidi ile içeriği dahi okutulmadan imzalatılmış olduğunu, dava dilekçesinde bahsedilen “sözleşme” ve “rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdü” denen belgelerin yukarıda 2. madde de açıklamaya çalıştıkları belgelerin olmasının muhtemel olduğunu, dava dilekçesi ekindeki bu sözleşme ve taahhüt’ün taraflarına tebliğ edilmemiş olduğunu,söz konusu edilen işe girerken zorla imzalatılan belgeler dışında, müvekkiline net ¨3.000,00 ödenmesine karşılık vergi dairesine ve SSK’ya daha düşük aylık gösterilerek beyanda bulunulduğunu, yine metin kısmının müvekkiline okutulmadan “aylık maaşlarınızla ilgili “denerek bir iki belgenin daha imzalatıldığını, bunun dışında müvekkilinin imzaladığı başka bir belge olmadığının bilindiğini, diğer taraftan müvekkilinin davacının iş yerinde çalıştığı sürece tüm haklarını aldığı şeklindeki iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının müvekkilinin maaşını düşük gösterdiğini, yılda 2 ve 4 maaş ikramiye ile devamlı şahsi özel sağlık sigortası yaptırılacağının vaad edildiğini, bunun yerine getirilmediğini, davacı işyerine giriş ve çıkışların Toprak Holding binasında çalışıldığını, güvenlik kayıtlarında gözüktüğünü, bu sürede aylık tam mesai günleri ve resmi bayram ve ay içindeki iki cumartesi günlerini de kapsadığını,15 gün çalışıp 15 gün çalışmıyor diye göstermiş olduğunu, çalışma saatlerinin uzatıldığını,bayram günleri dahil olmak üzere müvekkilinin çalıştırıldığını,fazla mesai ücretlerini müvekkiline verilmemiş olduğunu,İşe girerken konuşulmamış olan işe girdikten sonra önce 16 sonrasında 12 müşterinin ziyaret edilmesinin müvekkilinden istenmiş olduğunu, müvekkilinin sağlığının davacı işyerine girerken mükemmel olduğunu, davacının mutabakat dışında müvekkilinin çalıştırılmak istemesi sonucunda oluşan stresten dolayı müvekkilinin ROSEA Hastası olduğunu, giderek oluşan kanser hastalığına da bu stresin neden olduğunun ortaya çıktığını, müvekkilinin haklarını tam almadığını,hastalığa neden olduğunu, bu nedenle doğmuş ve doğacak tüm tazminat ve alacak haklarının mahfuz tutulduğunu,bu nedenlerle davanın tümüyle reddinie yargılama masrafları ile avukatlık ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Bakırköy 30’ncu İş Mahkemesi’nin 12/11/2013 gün ve 2013/41 esas,2013/176 karar sayılı görevsizlik kararı ile dosya mahkememize gönderilmiştir.
ÖNCEKİ HÜKÜM:
Mahkememizin …Esas,…. Karar sayılı kararında özetle; “Bilirkişiler …. ve Yrd. Doç Dr. ….tarafından düzenlenen 15/09/2015 tarihli bilirkişi raporunda; Davalının aynı sözleşme maddesi içerisinde hem aynı sektördeki 16 adet firmanın isim isim sayılarak hem de hiçbir coğrafi sınır getirmeden aynı sektördeki mesleğini icra etmesinin yasaklanması nedeniyle uyuşmazlık konusu “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü”nün 2. maddesinin BK m. 349’da belirtilen işçinin iktisadi geleceğinin hakkaniyate, aykırı olarak tehlikeye girmesini menedecek şekilde coğrafi sınır içermemesi nedeniyle geçersiz olduğu kanaatine ulaşıldığını, bu itibarla, geçersiz olan rekabet yasağı hükmüne dayalı cezai şart talebinin haklı olmadığını bildirdiği görülmüştür.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 2’nci maddesinde””,…. ile aramdaki hizmet/ortaklık ilişkisi devam ettiği sürece ve/veya sona erme tarihinden itibaren asgari 2 yıl (iki yıl) süre ile, …. iş ve faaliyet alanı ile ilgili olarak, …. firmaları ile doğrudan ve/veya dolaylı olarak iş yapmayacağımı, ….’ın müşterileri ile birebir ya da üçüncü şahıs/Kurum ve kuruluşlar aracılığı ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisine girmeyeceğimi, rakip firmalar ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisinde bulunmayacağımı kabul, beyan ve taahhüt ederim” hükmü yer almaktadır.
İş sözleşmesinin sona erdiği tarih gözönüne alındığında,huzurdaki davada 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun uygulanması gerekmektedir.Kanun koyucu, işveren ile işçiler arasında rekabet yasağı şartı öngörülebileceğini bu kanunun 348-350 maddeleri arasında düzenlemiştir. madde 348, maddede “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını, şart edebilirler. Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise, caizdir. İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır” Aynı kanunun 349’ncu maddesinde ise;”Rekabet memnuniyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir” denmektedir.
Buna göre, her ne kadar işveren Rekabet yasağı şartıyla işçinin sözleşme özgürlüğünü kısıtlayabilecek ise de, kanun koyucu bu şartın belirli koşulların varlığı halinde geçerli olacağını ve sonuçlarını doğuracağını belirtmiştir.Bu koşullar; bir iş sözleşmesinin bulunması, işçinin müşterileri tanımasından veya iş sırlarını bilmesinden dolayı işverene önemli bir zarar vermesi ihtimalinin olması (BK.m. 348/2), sözleşmenin yazılı şekilde yapılması (BK. m. 350) ve sözleşmenin yapıldığı sırada işçinin reşit olması (BK. m. 348/3) dır.BK madde 349’da ise, rekabet yasağının süre, yer ve işin türü bakımından sınırlandırılması gerektiği ifade edilmiştir. Bu koşulların hepsinin bir arada bulunması geçerli bir rekabet etmeme sözleşmesinin sonuç doğurabilmesi açısından zorunlu olup bu koşullara ilişkin hükümler emredici niteliktedir.Dolayısıyla koşullardan birinin bulunmadığı durumda sözleşme batıl olacaktır. Bu koşulların varlığını ispat yükü de işverene aittir1.
Huzurdaki davada, rekabet yasağı hükmünün hem çok sayıda şirket ismi içererek yasak getirdiği hem de coğrafi sınır içermeksizin aynı faaliyet konusunun tamamında işçiye çalışma yasağı getirdiği görülmektedir.Maddede yer alan “rakip firmalar ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisinde bulunmayacağım” taahhüdü işçiye aynı sektörde tüm Türkiye’de çalışma engeli getirmektedir.
Bu durumda, davalının aynı sözleşme maddesi içerisinde hem aynı sektördeki 16 adet firmanın isim isim sayılarak hem de hiçbir coğrafi sınır getirmeden aynı sektördeki mesleğini icra etmesinin yasaklanması nedeniyle uyuşmazlık konusu “Rekabet Yasağı ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü”nün 2. maddesinin BK m. 349’da belirtilen işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek şekilde coğrafi sınır içermemesi nedeniyle geçersizdir.Dolayısıyla buna dayalı cezai şart koşulu da geçersizdir.Davalıya coğrafi sınır belirlenmeden çalışmama şartının empoze edilmesi hakkaniyete uygun değildir.Yine, davalının davacı firmada çalışırken edindiği ticari sır niteliğindeki bilgileri ne şekilde kullandığı ve davacı şirketin bu yolla ne tür bir zarara uğradığı iddia ve ispat edilmemiştir.” gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI:
Önceki hükmün davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay …. Hukuk Dairesinin…. Esas, … Karar sayılı ilamı ile;
“Dava rekabet yasağı sözleşmesine dayalı cezai şart istemine ilişkindir. Sözleşme tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348.maddesine göre “iş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışmamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını şart edebilirler.” Somut olayda rekabet yasağını öngören sözleşmede davalının rakip firmalarda çalışmamasının şart edildiği gözetildiğinde yasaklama bakımından coğrafi alan gösterilmemiş olmasının sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğuracağı şeklinde değerlendirme yapılamayacağı gibi; aynı maddenin 2.fıkrasında yer alan “Rekabet memnuniyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise caizdir.” hükmü dikkate alınmadan davacının zararının ispat edilememiş olması gerekçesiyle karar verilmesi de doğru değildir. Bu durumda yukarıda anılan kanun hükümleri gözetilmeden, yanılgılı gerekçeyle hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş bozulmasına karar verilmiştir. Bu nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın davacı yararına bozulmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine oybirliğiyle karar verildiği görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, TBK’nın 444’üncü maddesi uyarınca işçi ile işveren arasında düzenlenen işçinin rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık iddiasından kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir.
Davalının, davacı ve dava dışı şirkette çalıştığı dönemler; 16/07/2002-16/06/2008 tarihleri arası …. sicil nolu …. firmasında, 07/07/2008-31/07/2009 tarihleri arası …. sicil nolu davacı …. firmasında, 04/09/2009-…. Tarihinde dava dışı …firmasında çalışmaya başladığı, SGK listelerinden tespit edilmiştir. Yine …. 26/11/2014 tarihli yazısında; davalının 04/09/2009 tarihinde itibaren şirketlerinde çalışmaya başladığı ve halen devam ettiği anlaşılmıştır.
Davalının davacı şirkette ithalat iş pekiştirme yöneticisi olarak çalıştığı, dava dışı …. A.Ş’nin cevabi yazısı içeriğinden de, davalının 04/09/2009 tarihi itibariyle yine satış ve pazarlama müdürü olarak bu şirkette çalışmaya başladığı anlaşılmıştır.
Dava dilekçesi ekindeki 07/07/2008 tarihli rekabet yasağı ve ticari sır saklama taahhüdü sözleşmesinin 2.maddesi uyarınca, personelin şirketteki çalışması devam ederken veya ayrıldıktan sonraki 2 yıl için görev yaptığı, … ile arasındaki hizmet/ortaklık ilişkisi devam ettiği sürece ve/veya sona erme tarihinden itibaren asgari 2 yıl (iki yıl) süre … iş ve faaliyet alanı ile ilgili olarak, …firmaları ile doğrudan ve/veya dolaylı olarak iş yapmayacağını, …’ın müşterileri ile birebir ya da üçüncü şahıs/Kurum ve kuruluşlar aracılığı ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisine girmeyeceğini, rakip firmalar ile ortaklık ve/veya hizmet ilişkisinde bulunmasının yasaklandığı anlaşılmıştır.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesi uyarınca, dava konusu rekabet yasağı sözleşmesinin geçerliliği hususunda 818 sayılı eski Türk Borçlar Kanunu (eBK) hükümleri uygulanacaktır. eBK m.348 vd. Hükümleri, rekabet yasağı sözleşmesinin hangi sınırlar dahilinde hakkaniyete uygun olacağını, hangi sınırların aşılması halinde artık bu sözleşmenin bir kelepçeleme sözleşmesi olarak nitelendirilebilecek sonuçlara sebebiyet vereceğini özel olarak düzenlemiştir. Dolayısıyla iş sözleşmeleri açısından bu özel hükmün uygulanması; sorunun bu hüküm çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir.
EBK m.348 hükmüne göre;
“İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını, şart edebilirler, rekabet memnuniyetine dair olan şart ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise caizdir,
İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuniyetine dair olan şart batıldır.” Yine BK m.349, rekabet yasağı şartının hangi sınırlar dahilinde geçerli olacağını ” Rekabet memnuniyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir” hükmüyle düzenlemektedir.
Görüldüğü üzere, rekabet yasağı şartının, işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmemesi gerekir. Bunun için de yer, zaman ve yasağın kapsamı bakımında hakkaniyete uygun sınırlamalar içermesi gerekir.
6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu (BK) bu noktada, özellikle süre konusunda açık bir hüküm içermektedir. Yeni BK m.445 hükmüne göre, ” Rekabet yasağı, (…) suresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” Her ne kadar huzurdaki ihtilafa uygulanacak olan 818 sayılı eBK’da süre konusunda açık bir hüküm yoksa da, gerek öğreti gerekse yargı uygulaması, bu sürenin işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye atacak boyutta olmaması gerektiğini belirtmektedir
Bu bağlamda ele alındığında, davacının davalıya, kendisiyle rekabet etmesini 2 yıl boyunca yasaklamasının aşırı olmadığı ve hakkaniyete uygun bir süre olduğu sonucuna varmak mümkündür.
Somut olayda, davalı …’in pazarlama müdürü olarak 2 yıllık süre içerisinde dava dışı şirkette çalışmaya başlaması sonucu davacının müşterilerini, satış ve pazarlama rakamlarını ve tekniğini iyi tanıyan ve dolayısıyla da davacının ticari sırlarını öğrenen kişi konumunda olacağı belirgindir. Buna göre iş ilişkisi kapsamında işçinin davacı işverenin müşteri çevresi ya da ticari sırları hakkında bilgi edinme imkanı varsa zarar verme şartının gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
Esasen rekabet yasağına aykırılığın tespitinde davalının davacı müşterilerini ele geçirip geçirmediği ya da maddi olarak zarara uğratıp uğratmadığı önemli değildir. Burada rekabet yasağına aykırı olarak davacıya zarar verebilecek şekilde aynı iştigal onusu bir başka rakip şirkette çalışmaya başlamak yeterlidir.
Bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda, davalının çalıştığı firmanın davacıya rakip olabilecek firmalardan olduğu, benzer görevde(yönetici vasfında) çalıştığı gözetilerek, davalının davacıya zarar verme ve sırlara vakıf olma potansiyelinin bir hayli yüksek olduğu kanaatine varılıp cezai şart konusunda hakkaniyet indirimi mahkeme takdirine bırakılmıştır.
Sonuç olarak 2 yıllık rekabet yasağı süresi içerisinde aynı coğrafi alanda aynı sektörde davacının sırlarına vakıf olarak ona zarar verebilecek potansiyelde davalının bir başka firmada pazarlama müdürü olarak çalışmaya başladığı ve buna göre cezai şartın talep koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır.
Yapılan zabıta araştırması ve uyaptan alınan entegrasyon raporları göz önüne alınarak talep edilen cezai şartın ekonomik olarak davalının mahvına sebep olabilecek fahiş oranda olduğu kanısına varılarak hakkaniyete uygun olarak 1/4 indirim cihetine gidilmiştir.
Uyuşmazlık konusu rekabet yasağı konu alan sözleşmede yasağın ihlali halinde 10.000 Euro tutarında cezai şart ön görülmüştür. Cezai şart, feri bir borç olup geçerliliği asıl borcun geçerliliğine bağlıdır ve yine BK 180/1 maddesi uyarıca alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir. Yani cezai şart ile desteklenmiş olan ve cezai şartın bağlı olduğu borcun ihlal edilmiş olması yeterlidir. Buna göre geçerli olan rekabet yasağının davalı yanca ihlal edildiği sonucuna varıldığından talebe konu cezai şartında geçerli olduğu sonucuna varılmıştır
Yine BK 182/3 maddesinde düzenlenen hüküm uyarınca belirlenen cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı ve indirilmesi gerekip gerekmediği hususları da incelenmelidir. BK 182/3 maddesinde “Hakim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir” hükmü yer almaktadır. Bir olayda cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yararla cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunun yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Mahkememizce günümüzün ekonomik koşulları ve dosya kapsamına göre sözleşmede belirlenen 10.000 Euro tutarındaki cezai şartın aşırı derecede fahiş olduğu kanısına varılarak indirim yapılmıştır. Sözleşmede belirlenen 10.000 Euro’nun dava tarihi 23/11/2009 itibariyle Merkez Bankası kurları ile karşılığının (10.000 Euro x 2.200 TL) 22.000,00-TL olduğu ancak davacı tarafça 22.000,00-TL talep edildiği göz önüne alınarak taleple bağlılık ilkesi uyarınca mahkememizce takdiren yapılan 1/4 oranındaki indirim bu miktar üzerinden yapılmak sureti ile aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
( Ayrıca hakimin takdir hakkını kullanarak BK 161/ son (6098 sayılı TBK 182/son) maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesabında dikkate alınamayacağından reddolunan kısım üzerinden davalı lehine karşı vekalet ücretine hükmedilmemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/18/421 Esas, 2009/526 Karar sayılı 18/11/2009 günlü içtihadı)
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının KISMEN KABULÜ, ile 7.500,00 EURO tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 1.127,11-TL karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin yatırılan 297,00-TL harcın mahsubuna, bakiye 830,11-TL harcın davalıdan alınarak hazineye GELİR KAYDINA,
4-Davacı tarafından peşin yatırılan 15,60-TL başvurma harcı ile 297,00-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
5-Davanın kabul miktarı dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1 maddesi uyarınca tayin ve takdir olunan 2.725,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Cezai şart indirimi mahkememizin takdiri indirim hakkına ilişkin hususlardan olduğundan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşmiş içtihatları uyarınca reddedilen tutar üzerinden karşı vekalet ücretine hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
7-Davacı tarafından yapılan 215,00-TL tebligat, 86,30-TL müzekkere, 3.150,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.451,30-TL yargılama giderinden davanın kabul miktarı dikkate alınarak 2.588,47-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
8-Gider avansından artan olur ise karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı yapılan yargılama neticesinde kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde mahkememize müracaatla YARGITAY yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, anlatıldı. 06/03/2019

KATİP …
¸e-imza

HAKİM ….
¸e-imza