Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1097 E. 2020/168 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. … 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1097 Esas
KARAR NO : 2020/168

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/10/2018
KARAR TARİHİ : 13/02/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/03/2020
Mahkememizin …. Esas sayılı dosyası ile 09/10/2018 tarihinde birleştirilmesine karar verilen Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dava dosyasının mahkememize gönderildiği, birleşen dava dosyası miktarı itibariyle dosyanın heyet olarak yürütülmesi gerektiği nedeniyle Mahkememizin … Esas sayılı dosyasından tefrik edilerek mahkememizin yukarıdaki esasına kaydı yapılan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin konkordato talep eden davalı …. Pazarlama şirketinden muaccel olan 243.282 TL alacağı bulunduğunu,bu şirketin tüzel kişilik korumasından yararlanmak suretiyle müvekkili şirketi ve diğer alacaklı üçüncü kişilen alacaklarını sürüncemede bıraktığını,somut olayda tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluştuğunu,bu nedenlerle hak kaybının doğmasını engellemek maksadıyla muaccel alacakları ve dava talepleri olan 584.504,00 TL ile sınırlı kalmak kaydıyla gerçek kişi davalıların menkul , gayrimenkul ve üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarını kapsayacak ve HMK madde 389. ve devamı maddelerinde düzenlenen usule uygun şekilde mal varlıklarına tedbiren ihtiyati haczini, yapılacak yargılama neticesinde fazlaya ilişkin tüm haklarının saklı kalmak üzere, müvekkili şirketin muaccel alacağı olan 584.504,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …, …, …, … ve … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin her ne kadar kağıt üzerinde eski ortağı olarak görünse de 1 numaralı davalı şirketin ticari faaliyetlerini yürütmediğini, dava dilekçesinin 3. Maddesinde belirtilen çeklerdeki imzaların müvekkillerine ait olmadığını, davacının davayı açmadan önce borçlu şirkete başvurmasının ön şart olduğunu, şirketin konkordato ilan ettiğini, alacaklarını ödeme gayesi içinde olduğunu, davacının bu yolu tüketmeden kaygı içinde davayı açtığından dava şartları yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının davasını somutlaştıramadığını, hukuki yararının bulunmadığını belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalılar …. Pazarlama ve … vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili hakkında konkordato kapsamında bir yıllık kesin mühlet kararı verildiği, ….’ın şirket borcundan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, özetle haksız davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ:
Dava; tüzel kişilik perdesinin aralanması kapsamında alacak istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacı ile davalı …. Pazarlama… Ltd. Şti. den satım ilişkisi kapsamında alacaklı olup olmadığı diğer davalıların şirket ortakları olup davacı alacağından tüzel kişilik perdesi aralanarak diğer davalıların, dava konusu alacaktan borçlu şirketle perdenin aralanması ilkesi uyarınca sorumlu olup olmadıkları hususlarında olduğu tespit edilmiştir.
Davalı şirketin sicil kaydının incelenmesinde; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün …. sicil nosunda kayıtlı …’nin 08/03/1995 tarihinde 3.600.000 TL sermaye ile kurulduğu, sicil adresinin …. Mahallesi …. Caddesi No:… Kat:… …./…. olduğu, meslek grubunun ise kağıt ve kırtasiye olduğu anlaşılmıştır.
Davalı şirket hakkında mahkememizin … Esas sayılı dossyası üzerinden konkordato talebinin kabulüne karar verilerek 7101 sayılı Kanunla değişik İİK’nın 294, 295, 296 ve 297. maddelerinin uygulanmasına, bu çerçevede mühlet içinde davacı şirket aleyhine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hangi nedene dayanırsa dayansın her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve muhafaza işlemleri de dahil tüm takip işlemlerinin yapılmasının ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına karar verilmiştir.
Davacı vekilinin davalı haricinde adı geçen davalıların menkul , gayrimenkul ve 3.kişilerdeki hak ve alacaklarını kapsayacak şekilde doğmuş alacak bedeli olan 243.282,00 üzerinden ihtiyati haciz kararı verilmesini talebi değerlendirilmiş, 19/10/2018 tarihli ara karar ile ihtiyati haciz isteyen vekilinin talebinin reddine karar verilmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi’nin 15/03/2019 tarihli …. Esas, …. Karar sayılı kararı ile HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, ihtiyati tedbir/ ihtiyati haciz talep eden vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HMK 266.madde kapsamında inceleme yapılmak üzere dosyanın bilirkişilere tevdii ile Uyuşmazlık konusu Davacı ile davalı … Pazarlama… Ltd. Şti. den satım ilişkisi kapsamında alacaklı olup olmadığı varsa miktarının tespiti ile diğer davalıların şirket ortakları olup davacı alacağından tüzel kişilik perdesi aralanarak diğer davalıların, dava konusu alacaktan borçlu şirketle perdenin aralanması ilkesi uyarınca sorumlu olup olmadıkları hususlarında rapor alınmasına karar verilmiş, 03/01/2020 tarihli raporda özetle; davacı tarafından sunulan ticari defterlerin TTK ve VUK hükümleri doğrultusunda sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin cari hesap şeklinde olduğu ve davacının davalıdan 18/10/2018 tarihi itibariyle 584.504,00 TL alacaklı olduğu, davalı tarafından sunulan ticari defterlerin TTK ve VUK hükümleri doğrultusunda sahibi lehine delil niteliğine haiz olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin cari hesap şeklinde olduğu ve davacının davalıdan 18/10/2018 tarihi itibariyle 579.465,07 TL borçlu olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin 17.maddesine göre ihtilaflı durumlarda davacı defterlerine itibar edileceği kararlaştırılmış olup, bu nedenle davacının davalıdan alacağının dava tarihi itibariyle 584.504,00 TL olduğu, rapor içerisinde açıklanan nedenlerle dosya kapsamı, sicil kayıtları ve davalı … firmasının defterleri üzerinde yapılan incelemeler neticesinde tüzel kişilik perdesinin aralanarak diğer davalıların, dava konusu alacaktan borçlu şirketle perdenin aralanması ilkesi uyarınca bu aşamada sorumlu olduğunun ispata muhtaç olduğu sonuç ve kanaati bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, bilirkişi heyeti raporu, sicil kayıtları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davanın davalılardan … Ltd. Şti’nin davacı … Tic. Ve San. A.Ş.’nin kendisinden olan 584.504,00 TL alacağını tüzel kişilik korumasından yararlanmak suretiyle sürüncemede bıraktığı iddiasına dayalı alacak istemine ilişkin olduğu anlaşılmış, mahkememizce davacı alacağın yerindeliğinin belirlenmesi amacıyla şirketlerin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi heyetince yapılan değerlendirmede 18/10/2018 tarihi itibariyle davacının defterlerinde yer alan kayıtlara göre davacının davalıdan 584.504,00 TL alacaklı olduğu, davalının defterlerinde yer alan kayıtlar uyarınca ise borç miktarının 579.465,07 TL olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 11. HD’nin 2013/15971 E., 2014/12971 K. sayılı 08.07.2014 tarihli kararında da ele alındığı üzere, davacının iddiasını dayadırmış olduğu “Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” kavramı, uzun yıllardır Alman, İsviçre, İngiliz, Amerikan ve Türk hukuklarında tartışılan bir kavramdır. Hukukumuzda, tüzel kişilik kimliğinin ortakların kimliğinden tamamen farklı bir kimlik olduğu, -ortaklardan bağımsız, kendine ait bir kimlik olduğu- kabul edilmektedir. “Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” teorisi bu sistemi sorgulamakta ve hakkın kötüye kullanıldığı bazı hallerde bu iki ayrı kimliğin, birbirinden bu denli keskin hatlarla ayrılmaması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu teori, ancak münferit olaylarda, istisnai olarak uygulanmalıdır.
Türk Hukukunda teorinin hukuki dayanakları MK’nın 50/3. maddesi ve MK’nın 2. maddesidir. (bkz. … …, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s.147; AKÜNAL Teoman, Türk Medeni Hukukunda Tüzel Kişiler, … 1995, s. 16 vd. ve 18)
Sorun tüzel kişilik kalkanının kullanılmasına “nereye kadar izin verilmesi gerektiği” noktasında toplanmaktadır. Doktrindeki hâkim kanaat, tüzel kişilik kalkanının kullanılmasına, açıkça hakkın kötüye kullanıldığının (MK’nın 2. maddesi anlamında) ve adalet duygusunun zedelendiğinin tespit edildiği anlarda artık, tüzel kişilik kalkanına izin verilmemesi ve kalkanın (perdenin) kaldırılması gerektiği yönündedir. Diğer bir ifadeyle, yükümlülük ve borçtan kurtulmak için tüzel kişilik bir araç olarak kullanılıyorsa, artık perde kaldırılmalıdır. (bkz. YILMAZ Lerzan, Anonim Şirketlerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Meselesi Hakkında İsviçre Federal Mahkemesi Kararları Işığında Düşünceler, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s. 256)
Tüzel kişilik perdesinin kaldırıldığı haller şu şekilde sıralanabilir: a.) Tüzel kişi ile ortaların alanlarının organizasyon ve malvarlığı bakımından birbirine karışması b.) Yetersiz sermaye c.) Kurumsal kötüye kullanma d.) Yabancı yönetim e.) Çapraz olarak perdeyi kaldırarak sorumlu tutma. (bkz. ÖZTEK Selçuk/MEMİŞ Tekin, Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s. 205 vd; SAĞLAM İpek, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Kavramına Genel Bir Bakış, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s. 157 vd)
Somut olayda davacı, öncelikle borçlu şirketin özkaynaklarının yetersiz olduğu iddiasında bulunmuştur. Bir sermaye ortaklığı kurmak isteyenler, o işin ekonomik gerekleri ile bağdaşan bir sermayeyi ortaklığa getirmelidirler. Türk hukukunda şirket tiplerine ilişkin temel sermaye öngörülmüş olmasına rağmen, işletmenin iştigal konusu veya faaliyet hacmi ile orantılı bir sermaye donatılması konusunda doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak şirketin faaliyetleri ile orantılı bir sermayenin ortaklığa konulmaması halinde, bazı durumlarda tüzel kişilik perdesi aranabilmektedir. Buna örnek olarak, şirketin sermayesi ile işletmenin faaliyet kapsamı ve üstlendiği riskler arasında açık bir dengesizlik bulunması gösterilebilir. (bkz. ÖZTEK Selçuk/MEMİŞ Tekin, Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyum, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s. 205 vd. ve 207) Ancak sadece sermayenin az miktarda olması durumu, her yetersiz sermaye ile ilgili davada örtünün kaldırılması için yeterli değildir, başka koşulların da bulunması gerekir. Bu hususu takdir ederken, her somut olay kendi gerçekleri içinde değerlendirilmelidir. (SAĞLAM İpek, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Kavramına Genel Bir Bakış, 1. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, 2 Şubat 2008, s. 160 ve 161) Somut olayda, davacının davalı şirket ile ticari ilişkiye girerken, borçlu şirketin özkaynaklarının yeterli olup olmadığını sorgulamadığı halde, salt borcunu tahsil edemediğinden buna ilişkin iddiada bulunmasının basiretli tacir kavramı ile bağdaşmayacağı değerlendirilmiş, tek başına şirket özkaynaklarının şirket borçlarını karşılamadığı iddiasının tüzel kişilik perdesinin aralanması için yeterli gerekçe teşkil etmediği kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte, kural olarak tüzel kişiliklerde mal ayrılığı ilkesi geçerlidir. Tüzel kişinin malvarlığı onun ortaklarının ve onun yönetiminde bulunan organları oluşturan kişilerin ve kardeş ortaklıkların malvarlığından bağımsız ve ayrıdır. Eğer kişilik ve mal varlığı ayrılığı ilkesi uygulanmıyorsa yani malvarlıkları birbirine karışmışsa ve bu durumdan 3. kişiler zarar görüyorsa, art niyetle ve hesabi davranışlarla sırf sorumluluktan kurtulmak amacıyla tüzel kişilik perdesi ardına sığınılmış ise bu durumda TMK’nin 2. maddesi gereği şahıs ve mal ayrılığı ilkesi istisnaen uygulanmamaktadır.
HMK’nın 190.Maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu durumda davalılara alacaktan doğrudan sorumlu olmamaları nedeniyle borçlu şirket ile davalılar arasında organik bağ bulunduğu ve borçlu şirket ortağı davalıların kusurlu ve kasıtlı hareketleriyle davacı alacağının tahsilini engellemek amacıyla mal varlığını davalı şirkete aktardığını kanıtlanması gerekir.
Somut olayda davacı ile kitap alım satımına dayalı sözleme ilişkisi içerisine giren asıl borçlu … Ltd. Şti’nin davalı gerçek kişilere muvazaalı yöntemlerle herhangi bir para aktarıldığı kayıtlardan görülmemiş, bilirkişilerin aynen ifadesiyle iddia konusu şirketler ile dava konusu şirket ve diğer davalı şahıslar arasında sıra dışı bir işleme ve hesap hareketine rastlanılmamış, davacı tarafından dosyaya iddiasını kanıtlamaya yeterli herhangi bir delil de sunulmamıştır. Alınan heyet raporu dosya kapsamı ve sunulan delillere göre yeterli görüldüğünden yeniden rapor alınması talebi yerinde görülememiştir.
Son olarak, dava ortaklara ve davalı şirkete yöneltildiğine göre, tüzel kişiliğin perdesinin aralanmasında esas alınan ölçütlerin bir diğeri olan mal varlıklarının veya ortakların alanların birbirine geçmesi kapsamında da değerlendirme yapılması gerekmiştir. Yargıtay emsal içtihatlarına göre, davalı gerçek kişilerin tüzel kişiliğin perdesinin aralanması kapsamında şahsi mal varlığı ile sorumlu tutulabilmeleri için şirketin mal varlığı ile kendi mal varlıklarının iç içe geçip, karşı tarafta da bu konuda makul bir düşünce oluşturması gerekmektedir. Somut olayda davalıların ortak oldukları şirketin mal varlığı ile kendi mal varlıklarını iç içe geçirdikleri ve ticari ilişkide bulundukları kişiler üzerinde bu konuda makul bir kanı uyandırdıkları hususu da ispatlanmamıştır.
Davacı dava dilekçesinde ve 13/02/2020 tarihli duruşmada alacağın, 1 numaralı davalı … dışındaki davalılardan tahsilini talep etmiş olduğundan, bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle; tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının somut dava açısından oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine, davacı vekilinin dilekçede ve duruşmada belirttiği üzere alacağın tahsili talebininin 1 nolu davalı dışında diğer davalılardan istemi dikkate alınarak davacıya verilmesi yönündeki açık talebi dikkate alındığında davalı … yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Davalı … yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
3-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 54,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin yatırılan 9.981,87 TL harçtan mahsubuna, artan 9.927,47 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi uyarınca davalı yararına tayin ve takdir olunan 46.275,20 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak …. Pazarlama AŞ. Dışındaki diğer davalılara verilmesine,
5-Red sebebi farklı olan …. Pazarlama yönünden ise Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi uyarınca davalı yararına tayin ve takdir olunan 3400 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak … Pazarlama A.Ş.’ye verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
8-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/02/2020

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip ….
¸