Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/493 E. 2019/189 K. 19.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/493
KARAR NO : 2019/189

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 25/05/2017
KARAR TARİHİ : 19/02/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/02/2019
Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket (genel kurul kararının iptali istemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin davalı şirketin ortağı olduğunu, 06/05/2017 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapıldığını, gündemin 3.maddesiyle şirket sermayesinin 64.600.450,00-TL’den 140.000.000,00-TL’ye çıkarılmasına, müvekkilleri ve diğer azınlık ortakların olumsuz oy ve muhalefetlerine rağmen çoğunlukla hukuka aykırı olarak karar verildiğini, ancak söz konusu sermaye artırımının Türk Parasının Kıymetini Koruma Kararına ve Hazine Müsteşarlığı düzenlemelerine, keza ayni sermayeye ilişkin TTK hükümlerinin dolanmak suretiyle yapıldığından işbu kararın geçersiz olduğunu, davalı şirketin TTK.nın md 376/3 uyarınca iflas durumunda olup sermaye artırımı kararı alınmasının mümkün olmadığını, esasen şirket münfesih durumda olduğundan sermaye açığı tamamlanmadığı sürece başkaca bir karar alınmasının da olanaksız bulunduğunu, şirket öz varlığının yeminli mali müşavir …. tarafından düzenlenen 02/05/2017 tarihli raporda -9.784.182,63-TL olarak belirlendiğini, üstelik söz konusu bilançonun 31/12/2016 tarihine ilişkin olup sermaye artırımının yapıldığı tarih itibariyle zararın çok daha büyük boyutlarda olduğunu, genel kurulun TTK.nun 376.maddesi hükümlerini uygulamak yerine sermaye artırımı kararı aldığını, anılan maddenin emredici nitelikte olduğunu, Yargıtay ….Hukuk Dairesinin 17/03/2015 tarih, …. Esas, … Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere şirket münfesih olup açık kapatılmadan sermaye artırımı da dahil olmak üzere herhangi bir genel kurul kararı alınmasının mümkün olmadığını, dolayısıyla sermaye artırımı kararının bu açıdan batıl olduğunu, bu arada davalı şirket yöneticileri hakkında Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyası ile sorumluluk davası açıldığını, 2015 yılı bilançosunda sermayeye eklenebilir fon bulunmasına rağmen sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımı yapılamayacağını, TTK md 462/3 maddesine aykırılık oluşturduğunu, tadil tasarısında nakit sermaye artırımı yapıldığı belirtilmesine rağmen artırılan kısmın sadece 10 milyon TL’sinin nakit yapılacağı, kalan 75.399.550,00-TL’nin ortakların şirketten olan alacaklarına mahsup suretiyle yapılacağı yönetim kurulu kararında belirtildiğini, dolayısıyla gerçeğe aykırı bir sermaye artırım kararının söz konusu olduğunu, bu şekildeki sermaye artırımı yöntemiyle ayın sermayeye ilişkin emredici hükümlerin kanuna karşı hile yolu ile dolanıldığını, ortakların şirketten olan alacaklarının da ayın sermaye olarak kabul edildiğini, TTK.nun 342 ve 343.maddelerine aykırılık bulunduğunu, davalı şirket yöneticilerinin şirketi müflis hale getirdiklerini, müvekkillerinin ödeme gücü olmadığını bildikleri halde rüçhan hakkını kullanmasını önleyerek hisselerini cüz’i bir hale getirmeye çalıştıklarını, müvekkillerinin alacağını zaten batık şirkette sermaye alacağı yaratarak mahsup etmeye çalıştıklarını, artırılan miktarın oldukça yüksek bulunduğunu, Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün ….Esas sayılı dosyasındaki müvekkillerinin şirketten olan asgari 3 milyon USD tutarındaki alacaklarının sermaye artırımı suretiyle mahsup edilerek alacaklarının alınmasının önüne geçileceğini ileri sürerek öncelikle davalı şirketin 06/05/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında gündemin 3.maddesinde alınan sermaye artırımı kararının yürütmesinin geri bırakılması konusunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini , akabinde yapılacak yargılama sonucunda davaya konu kararın geçersizliğinin tespitine, bu mümkün olmadığı takdirde kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı kararın iptaline, TTK. md 376/2-3 uyarınca davalı şirketin münfesih olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; 2007 yılında davacıların da içinde bulunduğu …. ailesinin almış olduğu yatırım kararındaki ve sonraki süreçte yapılan yanlışlıklar nedeniyle müvekkili şirketin uzun yıllardır işletme sermayesi sıkıntısı çektiğini, müvekkilinin 2010 ve 2013 yılında kredilerini yapılandırma yoluna gittiğini, ancak bu yanlış yapılandırmaların da müvekkili şirketin içerisinde bulunduğu işletme sermayesi sorununu çözmediğini, müvekkili şirketin ürettiği karı, faiz ve finansman giderlerine harcaması ve bir türlü verimli çalışma yapısına kavuşamaması nedeniyle yapılan görüşmeler ve anlaşmalar neticesinde 2014 yılında….Ltd. Şirketinin müvekkili şirkete ortak olarak alındığını, fakat ortaklık aşamasında davacıların da içerisinde bulunduğu … ailesi tarafından şirket kayıtlarının/stoklarının gerçeğe aykırı olarak şişirilmiş gösterilmesi nedeniyle …. Ltd. Şirketi tarafından konulan sermayenin de şirketin varlığını ve yükümlülüklerini devam ettirebilmesi için yeterli olamadığını, bunun üzerine arabulucu nezdinde 24/06/2016 tarihinde “…A.Ş.’nin Sermaye Artırımına Katılımının Şekli ve Yöntemine İlişkin Protokol”imzalandığını, fakat protokolden kaynaklanan yükümlülüklerin davacıların da içinde bulunduğu bir kısım ortaklar tarafından kötüniyetli yerine getirilmediğini, bu durum karşısında müvekkili şirketin güçlü bir sermaye ve bilanço yapısına kavuşması için 11/04/2017 tarih ve 2017/2 sayılı yönetim kurulu kararıyla şirketin sermayesinin 140.000.000,00 TL’ye çıkartılmasına karar verildiğini, ayrıca bankaların yeniden yapılandırma ve ek işletme kredisi için olmazsa olmaz koşulu şirket ortaklarının müvekkili şirkete 10.000.000,00 USD nakdi sermaye olarak koyması ve …, … ve….in kişisel kefaletleri olduğunu, müvekkili şirketin sermaye arttırımında bulunmasının müvekkili şirketin içinde bulunduğu durum karşısında kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu, dava dilekçesinde belirtilen (-) 9.784.182,63 TL öz kaynağın Vergi Usul Kanunu hükümlerince hesaplanan özkaynak olduğunu, Vergi Usul Kanunu müvekkili şirketin aktif toplamının yaklaşık % 80’ini oluşturan duran varlıkların enflasyon şartları oluşmadığı için değerlenmesine izin vermeyip, satın alma değerleri ile bilançoda gösterilmesini istediğini, bu sebeple TTK, bağımsız denetime tabi şirketlerde şirketlerin bilançosunun kamuyu yanıltmaması için TFRS kapsamında finansal tabloların hazırlanmasını zorunlu kıldığını, bu çerçevede müvekkili şirketin 2016 yılı sonundaki öz kaynak toplamının 36.237.100,00 TL, ödenmiş sermayesinin de 64.600.450,00 TL olduğunu, negatif öz kaynağın söz konusu olmadığını, bu nedenlerle dava konusu genel kurul kararının 3 nolu gündem maddesinde 64.600.450,00 TL tutarındaki esas sermayesinin 140.000.000,00 TL’ye çıkarılması ve bu amaçla esas sözleşmesinin 6 ve 7 maddelerinde yapılacak tadili hakkında karar alınması hususunun müzakereye açıldığını ve oy çokluğu ile kabulüne karar verildiğini, tadil tasarısında da artırılan 75.399.550,00 TL’nin nakden ve tamamen taahhüt edildiğinin belirtildiğini, yönetim kurulu kararı, sermaye artırımına gidilmesinin gerekçesini açıklamaya yönelik ifadeler içerdiğini, bu aşamada hangi ortağın rüçhan hakkını kullanıp kullanmayacağı, rüçhan hakkını kullanan ortağın ne şekilde kullanacağının dahi bilinemediğini, dolayısıyla davacıların iddia ettiği hususların tamamının gerçekten uzak olduğunu, ortakların rüçhan hakkının kısıtlanmasının söz konusu olmadığını, sermaye arttırımına esas tutar belirlenirken bankaların talepleri ve müvekkili şirketin içerisinde bulunduğu finansal durumun göz önüne alındığını, ortakların hisselerinin cüzi bir miktar haline getirilmesi gibi bir amacın söz konusu olmadığını, davacı tarafın daha önceki sermaye artırım kararlarının butlanına yönelik olarak da Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …Esas sayılı dosyası ile dava açtıklarını, yapılan yargılama neticesinde davacıların davasının reddine karar verildiğini, müvekkili şirketin sermaye artırımı kaçınılmaz olup, şirketin varlığını sürdürmesi açısından elzem olduğunu, kaldı ki ortada iddia edildiği gibi usule ve yasaya aykırı herhangi bir işlemin de bulunmadığını, ayrıca alacak iddiasında bulundukları ve delil olarak gösterilen Büyükçekmece …İcra Müdürlüğünün ….Esas sayılı takip dosyasına konu borca müvekkili şirket tarafından itiraz edildiğini, itiraz üzerine davacılar tarafından Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyası ile kısmi olarak açılan davanın derdest olduğunu, davacıların kesinleşmiş bir alacaklarının söz konusu olmadığını bu sebeplerle davacıların kararın yürütmesinin geri bırakılmasına yönelik talebinin reddi yönündeki ara kararın dosya kapsamına uygun bulunduğunu belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı şirket yönetim kurulu üyeleri … ve … 16/06/2017 havale tarihli beyan dilekçelerinde, davalı şirketin yıllardır süre gelen finansal sıkıntıların bugüne kadar kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulamamış olması sebebiyle son altı aydır finansal sıkıntı içerisinde bulunması nedeniyle üretim yapamayacak, maaş ödeyemeyecek duruma geldiğini, yeniden yapılandırılan kredilerin Eylül 2016 ve Aralık 2016 taksitlerinin ödenemediğini, şirkete alacaklılar tarafından ödeme ihtarnameleri ve icra tebligatlarının geldiğini, bu doğrultuda banka kredilerinin yeniden yapılandırılması ve ek işletme kredi tesisi görüşmelerinin alacaklı bankalar ve finans kuruluşlarıyla tamamlanma aşamasına geldiğini, alacaklı bankaların yeniden yapılandırma ve ek işletme kredisi vermesinin olmazsa olmaz şartının, ortakların şirketten olan alacaklarının sermayeye eklenmesi ve ayrıca 10 milyon USD tutarındaki nakit paranın sermaye olarak konması olduğunu, bunun yapılmaması halinde şirketin borca batacağı kesin olduğundan sermaye artışına gidilmesi şirketin mali durumu ve bankalarca istenilen seviye göz önünde bulundurularak şirket sermayesinin 140 milyon TL’ye çıkarılması gerektiğini, sermaye artırımının şirketin içinde bulunduğu durum karşısında kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu, TTK 376/3 uyarınca şirketin iflas durumunda olmasının söz konusu olmadığını, şirketin TTK 397/4 maddesi uyarınca 398.madde kapsamında Bakanlar Kurulu’nca belirlenen bağımsız denetime tabi şirketler arasında bulunduğunu, dava dilekçesinde bahsedilen mali müşavir raporundaki -9.784.182,63-TL öz kaynağın Vergi Usul Kanunu hükümlerince hesaplanan öz kaynak olduğunu, Vergi Usul Kanunu’nun şirketin aktif toplamının yaklaşık %80’ini oluşturan duran varlıkların enflasyon şartları oluşmadığı için değerlenmesine izin vermediğini, satın alma değerleri ile bilançoda gösterilmesini istediğini, bu çerçevede 2016 yılına ait …. A.Ş.tarafından hazırlanan bağımsız denetçi raporunda görüleceği üzere 2016 yılı sonunda şirketin öz kaynak toplamının 36.237.100,00-TL, ödenmiş sermayesinin de 64.600.450,00-TL olup negatif öz kaynağın söz konusu olmadığını, dolayısıyla şirketin davacıların iddia ettiği gibi iflas durumunda bulunmadığını, şirket kayıtlarından sermayeye eklenebilecek bir iç kaynak / fon bulunmadığını, bu durumun 2015 yılına ait kurumlar vergisi beyannamesindeki bilançodan da görülebileceğini, davacıların iddia ettiği hususların tamamının gerçek durumu yansıtmadığını, ortada ayni sermayeye yönelik olarak alınan bir karar bulunmadığını, alınan kararın Türk Parasının Kıymetinin Korunmasına ilişkin mevzuatla ilgisinin bulunmadığını, ortakların rüçhan hakkının kısıtlanmasının söz konusu olmadığını, sermaye artırımına esas tutarın bankaların talepleri ve şirketin içerisinde bulunduğu duruma göre belirlendiğini, daha önceki sermaye artırım kararlarının butlanına yönelik olarak Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin ….Esas sayılı dosyası ile davacılar tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini belirterek sermaye artırımı şirketin faaliyetlerini sürdürmesi, kredilerin yapılandırılması ve ek kredi tesisi için zorunluluk olup aksi durum şirket aleyhinde alacaklı bankalarca takip başlatılmasına sebep olacağından anılan genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılması talebinin reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Davacılar yanında feri müdahale talep edenler …vekili Uyap üzerinden gönderdiği 28/06/2017 tarihli dilekçesinde; müvekkillerinin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün …. sicil nosunda kayıtlı davalı şirkette toplam 9.996.080,00 TL değerinde 999.608 adet paya sahip olduklarını, davalı şirket yönetim kurulu tarafından pay sahiplerine gönderdiği davetiye ile 06/05/2017 tarihinde genel kurul düzenleneceğini, davalı şirketin 64.600.450,00 TL olan sermayesinin 140.000.000,00 TL’ye çıkarılacağı ve bu artışın da artırılan 75.399.550 TL’nin muvazaadan ari olarak nakden ve tamamen taahhüt edileceğinin belirtildiğini, müvekkillerinin belirtilen tarih ve saatte toplantı mahallinde hazır bulunduklarını, toplantıda alınan kararların davacılar ile birlikte müvekkillerinin de sermaye paylarının azalmasına neden olacağını, hukuka aykırı sermaye artırımı kararının alındığı 05/06/2017 tarihli genel kurulda, şirketin pay sahipleri, şirketin mevcut sermayesinin tamamının ödendiğine dair YMM …. tarafından düzenlenen raporun incelenmesinde şirketin 31 Aralık 2016 tarihli özvarlık toplamının 255.617.500,23 TL, buna karşılık borcunun ise 265.401.682,86 TL olduğu, dolayısıyla şirketin özvarlığının -9.784.182,63 TL olduğunun görüldüğünü, bu nedenle davacılar ve müvekkillerinin şirketin TTK 376 maddesi uyarınca teknik iflas durumunda olduğu, dolayısı ile sermaye arttırımın gerçekleştirilemeyeceği yönünde itirazda bulunduklarını, yönetim kurulu tarafından alınan 11/04/2017 tarih ve 2017/2 sayıl sermaye arttırımına ilişkin kararın 1.maddesinde, sermaye arttırımın ortakların şirketten olan alacaklarının ve 10.000.000,00 ABD doları tutarındaki nakit paranın sermayeye eklenmesi şeklinde gerçekleşeceği belirtilmişken, yine aynı kararın alt kısmında ve ortaklara gönderilen genel kurul davetiyesinde yer alan tadil metninde “Bu defa arttırılan 75.399.550,00 TL’nin tamamı muvazaadan ari olarak nakden ve tamamen taahhüt edilmiştir” ibaresine yer verildiğini, bu durumda şirketin ana sözleşmesinin tadili sureti ile düzenlenen yeni sermaye maddesinin yapılacak sermaye artışı işlemini ve gerçek durumu yansıtmadığının açık olduğunu, şirketin finansal tablolarında maddi duran varlıklar yeniden değerleme artışları hesabında 33.980.685 TL gözüktüğünü, TTK 462 maddesine göre “bilançoda sermayeye eklenmesine mevuzatın izin verdiği fonların bulunması halinde bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye arttırılamaz” hükmüne yer verildiğini, dolayısı ile şirketin iç kaynakları mevcutken nakit sermaye artışı yapılmasının kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin davacılar yanında davaya fer’i müdahil olarak kabullerine karar verilmesini istemiştir.
Dava; 06/05/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan sermaye artırımına ilişkin gündemin 3.maddesiyle ilgili kararın batıl olduğunun tespiti, bu mümkün olmadığı takdirde iptali ile davalı şirketin münfesih olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davacılar vekilinin tensip tutanağının (2) nolu maddesi uyarınca davacıların açık adreslerini, (12) nolu maddesi uyarınca davalı şirket yönetim kurulu başkan ve üyelerinin isim ve açık adreslerini bildirdiği, yönetim kurulu üyelerinin yazılı görüşlerini sundukları, davacıların iptali talep edilen kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına ilişkin ihtiyati tedbir talebinin değerlendirilerek 04/07/2017 tarihli heyet ara kararında belirtilen gerekçelerle reddine karar verildiği, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verildiği, istenen bilgi ve belgelerin CD olarak gönderildiği, sayfa sayısı çok olduğundan çıktısının alınamadığı, Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin ….Esas sayılı dosyasından dava, cevap dilekçeleri ile duruşma tutanak örneklerinin, Büyükçekmece ….İcra Müdürlüğünün ….Esas sayılı takip dosyasının Uyap üzerinden örneğinin, İstanbul Ticaret İl Müdürlüğünden istenen bilgi ve belgelerin gönderildiği görülmüştür.
Davacıların 18/02/2019 tarihinde kimlik tespitli dilkeçelerinde davadan feragat ettiklerini, yargılama gideri ile vekalet ücreti talepleri olmadığını, feragat nedeniyle gereğinin yapılmasını istedikleri beyan ettikleri, davalı vekili Uyap sisteminden e-imzalı olarak gönderdiği dilekçesiyle davacı tarafından yapılan feragat nedeniyle müvekkili şirket adına yargılama gideri ve vekalet ücreti talep etmediklerini beyan etmiş, vekaletnamesinin incelenmesinde feragat yetkisinin bulunduğu görülmüştür.
Feragat, tek taraflı ve davayı sona erdiren kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğuran işlem olup, feragatın hüküm ifade etmesi mahkemenin ve karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Dava, tarafların serbestçe tasarruf edebileceği davalardandır. Davacılar davadan usulüne uygun feragat ettiğinden davacıların davasının feragat nedeniyle reddine, davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, talep edilmediğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, davalının avansından harcama yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın feragat nedeniyle reddine,
2-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacılar tarafından peşin yatırılan 31,40-TL harçtan mahsubuna, bakiye 13,00-TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Talep edilmediğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davalı tarafından harcama yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
6-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacılara iadesine,
7-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
5235 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 ve 29525 sayılı Resmi Gazetede ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/02/2019

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸