Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/199 E. 2019/992 K. 03.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/199 Esas
KARAR NO : 2019/992

BİRLEŞEN DAVA : Tapu İptali Ve Tescil
BİRLEŞEN DAVA TARİHİ : 21/11/2016
KARAR TARİHİ : 03/10/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/10/2019
Dosyanın Silivri ….Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine süresi içerisinde verilen gönderme talep dilekçesi üzerine mahkememize tevzi edildiği, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasının mahkememiz dosyası ile birleştirilmesine karar verilerek dosyanın mahkememize gönderildiği anlaşılmakla asıl ve birleşen davaların yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin ortağı oldukları … Sistematik Mek ve Elekt. Asansör Cih. San ve Dış Tic. A.Ş’nin tek malvarlığı olan İstanbul ili, … ilçesi, … köyü … Ada, …. parselde kayıtlı taşınmazı davalı şirket yetkilisi …’ün yetkisi olmadığı halde muvazaalı olarak diğer davalı …. Ambalaj San ve Tic. A.Ş’ye devrettiğini, ancak şirket maksat ve konusu dışına çıkan bir işin veya hukuki işlemin yönetim kurulu veya temsiciler tarafından yapılabilmesi TTK’nın 538/2 ve 421 maddelerinde aranan şartlar uyarınca genel kurulun vereceği özel bir yetki ile olabileceğini, ayrıca genel kurulun şirketin tek taşınmazını satmaya yetki verebilmesi için anılan kanun hükmü gereğince aynı kanunun 421 maddesinin 3 ve 4 fıkralarındaki toplanma ve karar yeter sayısının olmasının gerektiğini, bu nedenlerle dava konusu taşınmazın satışına ilişkin alınan genel kurul kararının yok hükmünde olduğunu, taşınmazın tapuda satış olarak gösterildiği tarihte davalı şirketin işbu taşınmazını satmaya ihtiyacı bulunmadığı gibi diğer davalı …A.Ş’nin de basiretli bir tacir gibi davranmak zorunluluğunun gereği olarak satışı yapan davalı …’ın satış konusunda yetkili olup olmadığını araştırmak ve satışın usulüne uygun olup olmadığını kontrol etmek zorunda olduğunu, taşınmazın tapu değeriyle gerçek değeri arasında ciddi fark bulunduğunu, davalı …’ın yetkisiz bir şekilde ve yasal şartları olmaksızın şirketin tek taşınmazını diğer davalı şirkete devir ve temlik ettiğini, bu nedenle yolsuz tescil ve muvazaa söz konusu olup, yapılan işlem yok hükmünde olduğundan davalı …A.Ş’nin iyi niyetli olduğundan da söz edilemeyeceğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa göre dava konusu taşınmazın satışı için şirketin genel kurul izni ve nitelikli oy ve toplantı nisabının gerektiğini, davalı ….A.Ş. ve …’ün bu yasal şartları taşımaksızın şirketin tek taşınmazının satışı cihetine giderek müvekkillerinden mal kaçırmak amacıyla zarara uğratmaya çalıştıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla öncelikle dava konusu işlemin yolsuz tescil olması da dikkate alınarak İstanbul ili, … ilçesi, …. köyü , …. ada, … parsel sayılı taşınmazın 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için tapu kaydına ihtiyati tedbir konulmasına, Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasında başka bir ortak tarafından açılan davada verilen tedbir nedeniyle teminat yatırılmış olduğundan oradaki teminatın bu dosya için de kabul edilerek teminatsız olarak tedbir kararı verilmesine, ayrıca dava konusu taşınmaz üzerinde davalı …şirketi tarafından yapılan inşaat faaliyetinin tedbiren durdurulmasına ve taşınmazın davalı …şirketi adına olan tapu kaydının iptaliyle müvekkillerinin ortağı bulundukları …. şirketi adına tesciline, bunun mümkün olmaması halinde taşınmazın davacıların şirket hisselerine tekabül eden değerinin tazminat olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ambalaj San ve Tic. A.Ş vekili cevap dilekçesinde; öncelikle usule ilişkin olarak davacıların işbu davayı açmaya hakları olduğunu ispatlamaları gerektiğini, davacıların… Sistematik şirketinin hissedarları olmadığının tespit edilmesi durumunda davanın aktif husumet eksikliğinden reddinin gerekeceğini, dava dilekçesinde dayanılan delillerin kendilerine tebliğ edilmeyerek savunma haklarının kısıtlandığını, bu nedenle dava dilekçesi ekinde sunulan tüm delillerin tebliğini talep ettiklerini, müvekkili şirketin yönetici sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebi yönünden pasif husumetinin bulunmadığının kabulünün gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise, dava dilekçesinde dayanılan hukuki sebeplerin somut uyuşmazlığa uygulanmasının mümkün olmadığını, davacının iddialarının dayanaklarını net bir biçimde ortaya koyarak ispat yükü de gözetilerek delillerini bildirmesi gerektiğini, 6102 sayılı TTK ile “Ultra Vires İlkesi” kaldırılmış olduğundan ve davalı … Sistematik şirketi tasfiye sürecinde olmadığından uyuşmazlıkta TTK 538 maddesinin uygulama alanının bulunmadığını, bu nedenle TTK 538 ve 421 maddedeki özel nisapların somut uyuşmazlıkta uygulanmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin basiretli tacir gibi davranarak davalı şirketin dava konusu taşınmazı satmak için genel kurul kararı aldığını tespit ederek işlemleri bu karara dayanarak gerçekleştirdiğini, davacıların bu yönde alınmış bir karar bulunmadığına ilişkin iddialarının iyi niyetle ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığını, öte yandan müvekkili şirketin davaya konu taşınmazın davalı … Sistematik şirketinin tek malvarlığı olduğunu bilemeyecek durumda olması bir yana, davalı şirket tasfiye halinde olmadığından bu hususun genel kurul toplanma ve karar alma nisapları yönünden bir öneminin olmadığını, … şirketinin genel kurul toplantısında şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili kılınan …’e 01/06/2016 tarihli yönetim kurulu toplantısında da davaya konu taşınmazın satışı konusunda münferiden yetki verildiğinin tespit edildiğini, davacıların davaya konu taşınmazın satışının muvazaalı olduğundan tescilinin yolsuz olduğu iddiasının dayanaktan yoksun ve gerçek dışı olduğunu, muvazaa ve genel kurul kararının kanuna aykırı olarak alındığına ilişkin iddialarını ispatla yükümlü olduğunu, öte yandan davacı tarafın şirket yönetim kurulu üyelerinin şirket ortaklarından mal kaçırdığı yönünde bir iddiası mevcut ise bu iddiasının başka bir davanın konusu olacağını, böyle bir iddiada yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin bu neviden bir davada taraf sıfatının olamayacağını, üstelik bu iddiaların müvekkili şirket tarafından bilinmesinin mümkün olmadığını, davacı iddialarının aksine taşınmazın gerçek değerinin tapuda gösterilen bedel olduğunu, davacıların ihtiyati tedbir talebinin de hukuka aykırı olup kabulünün mümkün olmadığını belirterek ihtiyati tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar … Sistematik Mekanizma ve Elektronik Asansör Cihazları Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş ile … vekili cevap dilekçesinde; usule ilişkin olarak davacıların dava değerini eksik gösterdiğini, gerçek dava değerinin tapudaki satış değeri olan 600.000,00 TL olduğunu, bu hususta davacılara harcın tamamlanması konusunda süre verilmesi ve tamamlanmaması halinde dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise, dava konusu taşınmazın satış işleminin usul ve yasaya uygun olarak yapıldığını, TTK 538 maddenin şirketin tasfiye halinde olması halinde uygulanacağını, müvekkili şirket satış tarihinde tasfiye halinde olmadığından davaya konu edilen işleme TTK 408 ve 418 maddeleri esas alınarak işlem yapılacağının açık olduğunu, bu nedenle davaya konu taşınmazın satışı sırasında TTK 408/2-f ve 418 maddeler esas alınarak tüm şartlar yerine getirilerek usule uygun olarak işlemin tamamlandığını, müvekkili …’ün 29/11/2013 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 22/11/2013 tarihli genel kurul toplantısı ile en geniş ve münferit olarak şirketi temsile yetkili kılındığını, ayrıca 01/06/2016 tarihli yönetim kurulu kararı ile şirket aktifinde bulunan İstanbul ili, …. ilçesi, …. Köyü …. ada, …. parselde kayıtlı gayrimenkulün 500.000,00 TL altında olmamak üzere satışı için yetki verildiğini, bu suretle tüm usuli ve yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından taşınmazın 27/06/2016 tarihinde verilen sınırın üzerinde 600.000,00 TL’ye satıldığını, Yeni Türk Ticaret Kanunu ile “Ultra Vires İlkesi” 01/07/2012 tarihinde ortadan kaldırıldığından davacıların şirketin maksat ve konusu dışında işlem yapıldığına ilişkin iddiasınında yerinde olmadığını, müvekkili şirketin yıllardır maddi sıkıntı çektiğini, satışa konu taşınmaz üzerinde 5 adet haciz bulunduğunu, satışın gerçekleşmesi ile bu borçların kapatılarak müvekkili şirketin maddi güçlükten kurtulduğunu, davacıların bu hususu bilmesine rağmen şirketin taşınmazın satılmasına ihtiyacı olmadığına yönelik iddiaların kötü niyetli olduğunu, şirketin yaşadığı ekonomik zorluklar neticesinde şirketin taşınmazını satmasının hayatın olağan akışına uygun olduğunu, devir işleminin tüm hukuki prosedürlere uygun olarak yapıldığını, maddi sıkıntı içinde bulunan şirketin faaliyet göstermeyen taşınmazını kanunun öngördüğü nisap şartlarına uygun olarak satmasının basiretli bir tacirin yapması gereken mutlak bir iş olduğunu, davacıların tüm iddialarının ve ihtiyati tedbir taleplerinin kötü niyetli olduğunu, ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için kabul edilen yaklaşık haklılık şartının sağlanamadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyada davacı vekili dava dilekçesinde; … Sistematik Mek. Ve Elkt….A.Ş.’yi temsilen davalı … tarafından müvekkil şirkete satılan davaya konu taşınmazın … Sistematik’in tek malvarlığı olduğunu, böyle bir konuda yönetim kurulu veya temsilcilerin işlem yapabilmesi için TTK’nın 538. ve 421. maddeleri gereği Genel Kurul’da özel nisapla bir karar alınmış olması gerektiğini ancak … Sistematik … İlçesi, … Köyü, … ada, … parselde kain” taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ile müvekkillerin ortağı oldukları … Sistematik …ve Elekt.Asansör Cih.San.ve Dış.Tic.A.ş. adına tesciline karar verilmesini, olmadığı takdirde taşınmazın müvekkillerin şirket hisselerine tekabül eden değerinin tazminat olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini, müvekkili lehine adli yardım hükümlerinin tatbik edilmesine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dosyada davalı …Ambalaj Sanayi Ve Tic. A.ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirket, …. Merkez Mah…. Bulvarı, No:… …/İstanbul adresinde kayıtlı şirket ticari merkezine komşu, davaya konu “İstanbul İli, ….İlçesi, …. Mah. … ada, …. parselde kâin” taşınmazı, şirket merkezini genişletmek amacıyla 27.06.2016 tarihinde diğer davalı … Sistematik Mekanizma ve Elektronik Asansör Cihazları San. ve Dış Tic. A.Ş.’den 600.000,00.TL bedel karşılığında satın almış ve Tapu’ya tescilini yaptırdığını, davaya konu taşınmazın satış işlemlerini basiretli bir tacir olarak yasaya ve usule uygun şekilde gerçekleştiren müvekkil şirket aleyhine açılmış olan huzurdaki tapu tescilinin iptali ve tescil davası haksız ve hukuka aykırı olup reddi gerektiğini, davacı tarafça ikame edilen işbu davada dayanılan vakıaların ve hukuki sebeplerin tamamı mesnetsiz, gerçek dışı ve oluşa aykırı olduğunu, dolayısıyla davacının işbu davayı açması hakkın kötüye kullanılması ve kötüniyet çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkil şirketin ticari gayeleri doğrultusunda ticari merkezini genişletmek amacıyla dava konusu taşınmazı iktisap ettiğini, şirketin bu konudaki gayesi ve yine işlemi gerçekleştirmeden evvel yaptığı araştırmalar doğrultusunda, yapılan işlemin muvazaaya dayalı olduğunu iddia etmek mümkün olmadığını, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafın ihtiyati tedbir talebi, müvekkili şirketin kanuna uygun biçimde edindiği mülkiyet hakkının açıkça ihlali sonucunu doğuracak nitelikte olup, bu talebin reddi gerektiği açık olduğunu, davacı tarafın ihtiyati tedbir talebi açıkça hukuka ve usule aykırı olduğundan ihtiyati tedbir talebinin reddine, davacı tarafın eksik harcı kesin süresi içinde tamamlamış olup olmadığı araştırılarak, eksik harcın tamamlanmamış olması halinde haksız davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Birleşen dosyada davalı … vekili cevap dilekçesinde ; davacı, dava değerini eksik göstermiş olup dava değeri tapudaki satış değeri olan 600.000 TL’ olduğunu, davacının dava dilekçesinde dava değerini 50.000 TL olarak göstermiş ve tensip zaptı ile kendisine verilen kesin süreden 4 gün sonra eksik dava harcını tamamladığını, bu sebeple davanın dava şartı eksikliğinden reddi gerektiğini, bu mümkün değilse dosyaya celp edilen tapu kayıtlarında açıkça görüldüğü üzere, dava değerinin taşınmazın satış değeri olan 600.000 TL olarak kabulü ile davacının harcı bu bedel üzerinden tamamlaması aksi halde HMK 115. madde gereğince dava şartı yokluğundan usulden davanın reddi gerektiğini, davaya konu edilen taşınmazın devri … Sistematik Mek. ve Elk. As. Cih. San. ve Dış Tic. A.ş. ve …Ambalaj Sanayi ve Tic.A.ş. arasında yapılmış olup müvekkili … şirket yetkilisi olarak işleme taraf olduğunu, bu yönü ile şahsen …’e dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, bu sebeple husumeten davanın reddi gerektiğini, davaya konu edilen işleme TTK 538. maddenin uygulanması gerektiğine dair iddia kabul edilemez.çünkü satış anında şirket tasfiye halinde değildir. TTK 538. madde Türk Ticaret Kanunu’nun “tasfiye” başlığı altında” genel kurul aksini kararlaştırmamışsa, tasfiye memurları şirketin aktiflerini pazarlık yoluyla da satabilirler.” şeklinde olduğunu, bu hükümlerin şirketin tasfiyesi halinde uygulanacağının ve TTK 538. madde değil TTK 408 ve 418. maddeleri esas alınarak işlem yapılacağının açık olduğunu, davaya konu taşınmazın satışı sırasında TTK 408/2-f ve 418. maddeler esas alınarak tüm şartlar yerine getirilerek ve usule uygun kararlar alınarak işlem tamamlandığını, müvekkilinin 29.11.2013 tarihinde ticaret sicil gazetesinde yayınlanan 22.11.2013 tarihli genel kurul toplantısı ile en geniş ve münferit olarak şirketi temsile yetkili kılındığını, davacının şirketin maksat ve konusu dışında işlem yapıldığına dair iddiası yeni türk ticaret kanununda yer bulmamış ve 01.07.2012 tarihi itibariyle “Ultra Vires İlkesi” ortadan kalktığını, davacının … A.Ş.’nin taşınmazı satmaya ihtiyacı olmadığı iddiası davacının davayı ne denli kötü niyetli olarak açtığının açık kanıtı olduğunu, sunulan ….. Yargıtay Genel Kurul Kararı sahteciliğe dayalı yolsuz tescil davasına ilişkin olduğunu, devir işlemi resmi senetle tüm hukuki prosedürlere uygun olarak yapıldığını, davacının sahtelik iddiasını neye dayandırdığı anlaşılamadığını, satışın tamamı ile hukuka ve usule uygun gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen dosyada davalı … Sis. Mek. Ve Elek.Asansör Cih. San. Ve Dış Tic. A.Ş.vekili cevap dilekçesinde;… Sis. Mek. Ve Elek.asansör Cih. San. Ve Dış Tic. A.ş. davacı dava değerini eksik göstermiş olup dava değeri tapudaki satış değeri olan 600.000 TL’ olduğunu, bu hususta 12.12.2016 tarihinde davacıya HMK 120. maddesi gereğince harcın tamamlanması için süre verilmiş olup davacının bu karar gereği harcı tamamlamaması halinde dava şartı yokluğundan davanın usul olarak reddi gerektiğini, davaya konu edilen taşınmazın satışı usul ve yasaya uygun olduğunu, davaya konu edilen işleme TTK 538. maddenin uygulanması gerektiğine dair iddia kabul edilemeyeceğini, satış anında şirket tasfiye halinde olmadığını, davacının şirketin maksat ve konusu dışında işlem yapıldığına dair iddiası yeni Türk Ticaret Kanununda yer bulmamış ve 01.07.2012 tarihi itibariyle “ultra vires ilkesi” ortadan kalktığını, davacının … A.Ş.’nin taşınmazı satmaya ihtiyacı olmadığı iddiası davacının davayı ne denli kötü niyetli olarak açtığının açık kanıtı olduğunu, diğer davalı …’ün, 29.11.2013 tarihinde ticaret sicil gazetesinde yayınlanan 22.11.2013 tarihli genel kurul toplantısı ile en geniş ve münferit olarak şirketi temsile yetkili kılındığını, taşınmazın satışı sırasında TTK 408/2-f ve 418. maddeler esas alınarak tüm şartlar yerine getirilerek ve usule uygun kararlar alınarak işlem tamamlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ;
Asıl ve birleşen dava; terditli olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun md.19 uyarınca muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde, TTK 553.madde ve devamı uyarınca Yöneticinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacıların ortağı olduğu … Sistematik Mek ve Elekt. Asansör Cih. San ve Dış Tic. A.Ş’nin tek taşınmazının satışının muvazaalı ve yolsuz olarak yapıldığına ilişkin iddialarının yerinde olup olmadığı, taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı şirket adına tescili koşullarının oluşup oluşmadığı, bu talep kabul edilmediği taktirde davacıların bu satıştan dolayı zarara uğrayıp uğramadıkları, tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığından kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Dosyaya delil olarak ;
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden istenen bilgi ve belgelerin CD olarak gönderildiği, CD’nin çıktısının alınarak dosyaya konulduğu, … Tapu Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verildiği, dava konusu taşınmazın tapu kaydı ile satışa ilişkin resmi senet örneğinin gönderildiği, taşınmazın 27/06/2016 tarihinde 600.000,00-TL bedelle …şirketine satıldığı, incelenen tapu kaydında taşınmazın halihazırda davalı … adına kayıtlı olduğu, taşınmazın tapu kaydında Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasından konulan ihtiyati tedbir şerhinin bulunduğu, mahkememizdeki davada harca esas değerin 50.000,00-TL gösterildiği, oysa tapudaki satış bedelinin 600.000,00-TL olduğu, davacılar vekilinin 27/04/2017 tarihli duruşmasız inceleme tutanağının (2) nolu ara kararı uyarınca eksik peşin harcı 16/05/2017 tarihinde yatırdığı, Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasının gönderildiği, dosya inceleme tutanağı tutularak dava dilekçesi, tensip tutanağı, 12/12/2016 tarihli tedbir ara kararı, 09/03/2017 tarihli ihtiyati tedbire itirazın reddine dair verilen heyet ara kararı, 09/03/2017 tarihli duruşma tutanağı ve 06/04/2017 tarihli duruşma tutanağından birer örnek alınarak dosyanın mahkemesine iade edildiği, davalı … Sistematik şirketi vekilinin 26/05/2017 tarihli duruşmasız inceleme tutanağının (2) nolu ara kararı uyarınca istenen belgelerin örneklerini sunduğu, davacıların ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabul kısmen reddedildiği, 26/05/2017 tarihli heyet ara kararı yazılarak taraf vekillerine tebliğ edildiği, davacılar vekilinin ihtiyati tedbir taleplerinin reddine ilişkin işbu ara karara karşı yaptığı istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi ….Hukuk Dairesinin 19/07/2017 ….. Esas, …. Karar sayılı ilamı ile davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmüştür.
Mahkememizce asıl dava yönünden verilen 26/05/2017 tarihli dava konusu taşınmazın tapu kaydına 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi konusundaki ihtiyati tedbir kararının HMK.393/1. maddesi hükmüne göre 1 haftalık süre içinde teminat yatırılarak uygulanması talep edilmediğinden 26/05/2017 tarihli tedbir kararının kendiliğinden kalkmış olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Birleşen Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyasında davacının adli müzaharet talebiyle ilgili olarak konunun düzenlendiği 6100 sayılı HMK’nun 336.maddesi uyarınca: (1) Adli yardım, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir. (2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır.(3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. (4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır.”düzenlemesi gereği yöneticinin sorumluluğundan kaynaklanan muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tescil istemli davada, davacının adli yardım talebinin, talebini haklı gösterecek hiçbir bilgi ve belge sunulmadığından yasal şartları oluşmadığından adli yardım istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Birleşen Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dosyasında 12/12/2016 tarihli heyet ara kararı ile ; harç hususunun kamu düzenini ilgilendirmesi ve gerekirse yapılacak keşif sonucunda belirlenecek miktar itibariyle taraflar lehine herhangi bir usulü kazanılmış hak da oluşturmamak kaydıyla gelen tapu kaydındaki satış bedeli baz alınarak dava konusu taşınmazın bedeli olan 600.000,00 TL üzerinden hesaplanan (yatırılan 854,00 TL mahsup edilmek kaydıyla) 9.392,50 TL eksik harcı ikmal etmek üzere HMK’nun 120.maddesi uyarınca 2 hafta kesin süre verilmesine, bu süre içinde harç eksikliğini gidermediği takdirde aynı Kanun’un 115/2.maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verileceğinin kendisine ihtarına, harcın ikmal edilmemesi halinde dosyanın karar verilmek üzere resen ele alınmasına, resmi senetteki satış bedeli olan 600.000,00 TL üzerinden takdiren %20 oranında 120.000,00 TL nakdi veya kesin ve süresiz banka teminat mektubu alınmak kayıt ve şartıyla dava konusu İstanbul İli, …. İlçesi, …. Köyü, ….. Ada, … Parsel sayılı taşınmazın 3.kişilere devir ve temlikinin yasaklanmasına karar verilmiş, eksik harç davacı tarafça ikmal edilmiş, tedbire itiraz üzerine duruşma açılmış , duruşma sonrası Tedbire itiraz eden davalı … vekilinin itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
HMK 266.madde kapsamında Dava konusu İstanbul ili,… İlçesi,…. Mah., …. Ada, … parselde kayıtlı taşınmazın satışın yapıldığı 27/06/2016 tarihi itibariyle o tarihteki mevcut durumu gözetilerek piyasa rayiç satış bedelinin tespiti için bilirkişi kuruluna keşif yetkisi tanınmak suretiyle rapor alınmasına karar verilmiş, 06/08/2018 tarihli raporda özetle; 28/03/2017 tarih 4… sayılı … Tapu Müdürlüğünün yazısı ekindeki resmi senet fotokopisine göre 27/06/2016 tarih …. yevmiye no ile ….. ilçesi, ….. Mahallesi … ada … parselin tamamı … Sistematik Mekanizme ve Elektronik Asansör Cihazları San.ve Dış Tic.A.Ş.adına kayıtlı iken … Sistematik …ve Elekte.Asansör Cih.San. Ve Dış Tic.A.Ş.’ni temsilen … hissesinin tamamını 600.000,00 TL bedelle …Ambalaj San. Ve Ticaret A.Ş.adına … vekaleten, bu satışı aynı bedelle kabul ettiğini tarafların geçmiş emlak vergisi borcundan müteselsilen sorumlu olduklarını, yurtiçinden tebligat adresi gösterilmesi gerektiğini ve adres değişikliklerini Tapu Müdürlüğüne bildirilmemesi halinde Tebligat Kanunu hükümlerine göre hareket edileceğini bildirerek işlemin yapılmasını birlikte ifade ve beyan ettikleri, resmi senetten zemin tamını …. Mah., … ada, … parsel, alanı 2.790,00 m² hissesi tamamı, niteliği arsa, maliki …Ambalaj San.ve Tic.A.Ş.şeklinde belirtildiği, buna göre satışın yapıldığı 27/06/2016 tarihi itibari ile TÜİK endekslerinden yararlanıldığı, 4.045.500,00 TLx(257,27/365,60)=2.846.788,25 TL bina için; yaklaşık yapı maliyetinin de 900.000,00 TL olacağı kanaati bildirilmiştir.
Mahkememizce dosyanın yeniden bilirkişi heyetine tevdi edilerek taraf vekillerinin arsa değeri ve yaklaşık yapı maliyetlerine olan itirazlarını tek tek ayrıntılı şekilde gerekçeli olarak değerlendirilerek taşınmazların objektif ve subjektif kriterlere göre değerlerinin yeniden belirlenerek itirazlar doğrultusunda ek rapor sunmalarının istenilmesine karar verilmiş, 20/06/2019 tarihli ek raporda özetle; kök raporda dilegetirilen kanaatin aynı şekilde korunması gerekeceği, buna göre davaya konu arsanın değerleme yapılan 27/06/2016 tarihi itibariyle piyasa rayiç değerinin 2.846.788,25 TL olarak belirlenebileceği, belirtildiği üzere davaya konu bina ile ilgili Yanan ve Yıkılan Yapılar Formunda belirtilen 2.429 m² yüzölçümünün dikkate alınması durumunda davaya konu binanın değerleme yapılan 27/06/2016 tarihi itibariyle yaklaşık yapı maliyetinin 910.875 TL kadar hesaplanabileceği görüş ve kanaati bildirilmiştir .
Toplanan ve sunulan deliller, alınan bilirkişi kök ve ek raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Asıl ve birleşen dosyada davacılar …, … ve …’ün, davalı …’ün davacılarla ortak hissedarı olduğu davalı … Sistematik …ve Elekt.Asansör Cih.San.ve Dış.Tic.A.Ş’ye ait taşınmazı muvazaalı olarak rayiç değerden düşük bedelle diğer davalı …ye sattığını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile ortağı bulundukları … şirketi adına tesciline, bunun mümkün olmaması halinde taşınmazın davacıların şirket hisselerine tekabül eden değerinin tazminat olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmesini talep ettikleri görülmektedir. Davacıların dava konusu yaptıkları satış işlemi nedeniyle zarara uğrayacak olan, ortağı bulundukları ve davalı olarak gösterdikleri anonim şirkettir.
Tapu iptali bakımından satışın yapılma süreci incelendiğinde; davalı yönetici …’ün 29/11/2013 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 22/11/2013 tarihli genel kurul toplantısı ile en geniş ve münferit olarak şirketi temsile yetkili kılındığını, Genel Kurulda ayrıca 01/06/2016 tarihli yönetim kurulu kararı ile şirket aktifinde bulunan İstanbul ili … ilçesi …. Köyü …. ada, … parselde kayıtlı gayrimenkulün 500.000,00 TL altında olmamak üzere satışı için yetki verildiğini, bu suretle tüm usuli ve yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından taşınmazın 27/06/2016 tarihinde verilen sınırın üzerinde 600.000,00 TL’ye satıldığı anlaşılmıştır.
Satışla ilgili çözülmesi gereken ilk uyuşmazlık TTK 408/f maddesi kapsamında olup davalı … şirketinin tek malvarlığının “İstanbul ili … ilçesi … köyü … ada, … parselde kain taşınmaz” olduğu ve anılan taşınmazın … tarafından satışı için genel kurulca oy çokluğuyla sağlanan nisaba göre taşınmaz için satış yetkisi verilmesi nedeniyle tek taşınmazın TTK 408/f maddesine göre şirketin tek taşınmazı ve mal varlığı olduğu iddia edilen bu taşınmazın aynı zamanda TK m. 408/2-(f) gereğince genel kurulda alınması öngörülen “önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı” hükmüne dahil olup olmadığı ve bunun için Genel kurul kararına ihtiyaç duyulup duyulmaması noktasında olup dosya kapsamı sunulan deliller bilirkişi incelemelerine göre şirketin tek taşınmazının davaya konu taşınmaz olduğu sabittir.
TTK 408f kapsamında, önemli malvarlığıyla ilgili toptan satış işlemleri düzenlenerek genel kurul yetkili kılınmış olmakla birlikte, önemli miktarın ne olduğu konusuna açıklık getirilmemiş ve bu sebeple şirket bazında sübjektif olarak, önemli miktarın ne şekilde hesaplanacağı ve hangi miktarın önemli miktar olarak kabul edileceği konusunda uygulamada karışıklıklar meydana gelmiştir. Şirket varlığının önemi konusundaki takdir her somut olay bazında hakime bırakılmıştır.
Yargıtay HGK, 02.04.2014, E….. K…… “Şirkete ait tek taşınmazın genel kurul kararı olmadan, yönetim kurulu kararı ile satışı geçersizdir ve bu satışın geçersizliğini ilgili herkes dava konusu yapabilir.” denilerek , yönetim kurulu kararı ile anonim şirkete ait bir taşınmazın satışının yapılmasına ilişkin olarak; bu taşınmazın şirketin tek ve en önemli mal varlığı olup olmadığının incelenmesi ve tek malvarlığı olduğu anlaşılırsa bu taşınmazın yönetim kurulu kararı ile satışının geçersiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu durumda somut olayda olduğu gibi şirketin tek taşınmazı olduğu dikkate alındığından önemli miktarda şirket varlığının satışı anlamına gelmektedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No: 2017/4921 Karar No: 2017/7276 sayılı emsal ilamında da yerel mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere , iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; dava konusu fabrika binasının davacı şirketin sahip olduğu tek mal varlığı olduğu, şirketin ana sözleşmesinde belirlenen amaç ve gayesini gerçekleştirebilmesi için dava konusu bu taşınmaza mutlak ihtiyacının bulunduğu, bu nedenle satışın yapılabilmesi için ortaklar kurulu kararı alınmasının gerektiği gerekçesiyle tapu iptal edilmiş ve onama kararı verilmiştir.
Yine 6762 Sayılı TTK’nun 542 nci maddesi ( 6102 Sayılı TTK’nun 629. maddesi ) yollaması ile aynı Kanun’un 321 nci maddesi ( 6102 Sayılı TTK’nun 371. maddesi) ile belirlenmiştir. Bu bağlamda, gerek ana sözleşme ve gerekse açıklanan yasa hükümlerine göre, kural olarak şirketi temsile yetkili müdür şirkete ait bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceğinin ilke olarak kabulü gerekir. Ancak bu malvarlığının, şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun veya şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi halinde bu kez, anılan devir yönündeki taahhüdün geçerli olabilmesi için ortaklar kurulundan karar alınması gerekmektedir. ( T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ‘nin 10.03.2011 tarih 2009/4025 esas, 2011/2497 karar sayılı ilamı ) denilerek şirket tek mal varlığı olması halinde TTK 408/f hükmünün uygulanacağı artık istikrar kazanmıştır.
Bu defa diğer bir sorun ve davacının da itirazı davalı şirketin 29/11/2013 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 22/11/2013 tarihli genel kurul toplantısında yönetim kuruluna satış yetkisi verilmesi yönündeki kararda özel bir ağırlaştırılmış nisap uygulanması gerektiği ve anılan kararın hükümsüz olduğu iddiası olup konuyu düzenleyen TTK’nun 408/f maddesinde genel kurulun önemli miktarda şirket varlığının toptan satışına ilişkin kararının hangi nisapla alınacağı düzenlenmediği gibi genel kurulun esas sözleşme değişikliklerine ilişkin kararlarında uygulanacak nisapların düzenlendiği TTK’nın 421. maddesinde de bu duruma ilişkin bir nisap öngörülmemiş olup bu özel durum için TTK nın 538nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan Önemli miktarda aktiflerin toptan satılabilmesi için genel kurulun kararı gereklidir denmiş ve bu karar hakkında 421 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları uygulanır hükmüdür. Anılan maddeye göre, genel kurul toplantısında, önemli miktarda şirket aktiflerinin toptan satışı kararı, şirket sermayesinin en az yüzde yetmişbeşini (%75 ini) oluşturan pay sahiplerinin olumlu oylarıyla alınır. İlk toplantıda bu nisabın bulunmaması halinde, yapılacak ikinci toplantıda da aynı nisaplar aranır (TTK, m.538/f.2; m.421/f.3, f.4)bty, m.22/f.12). Oysa, TTK nın 538nci maddesinin ikinci fıkrası tasfiye halindeki anonim şirketlere ilişkin özel bir düzenlemedir. Anılan fıkra ile göndermede bulunulan 421nci madde ise anonim şirket genel kuruluna ilişkin özel yetersayıları düzenlemektedir ve 421nci maddede önemli miktarda şirket aktifinin toptan satışına dair özel bir yetersayıya yer verilmemiştir. Her ne kadar Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplan Ularının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümıük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelikte 22/12.maddesinde yetersayı belirlenmiş ise de anonim şirketlerin aktif yahut tasfiye halinde olmasına ilişkin bir ayrım yapılmadığı gibi söz konusu düzenelem Kanun’da öngörülenden daha ağır bir nisabın Yönetmelikle düzenlenemeyeceği zira bu durumun Normlar Hiyerarşisi İlkesine aykırı olduğundan böyle bir ağırlaştırılmış nisabın kanuna aykırı olacak şekilde uygulanması normlar hiyerarşisine aykırı oluşturmakta olup bu hükmün amacının tasfiye halindeki şirketlere yönelik olduğu hükmün düzenlenme amacının bu şekilde değerlendirilmesi gerektirir amaçsal yoruma göre madde tasfiyeye yönelik olarak uygulanacak bir hüküm olduğundan somut olayda uygulanma ihtimali bulunmadığından davacının bu yöndeki itirzları da yerinde görülememiştir. Sonuç olarak Genel kurul karar yetersayısının düzenlendiği TK m. 418/2’ye göre ise “Kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir denmiştir. Somut olayda da toplantıda hazır bulunanları %65 pay oranını bulan çoğunlukla söz konusu satış yetkisi kararının alındığı anlaşılmıştır. Bu itibarla, önemli miktarda şirket aktifinin toptan satışının TTK nın 418nci maddesinde belirtilen genel yetersayılar ile alınabileceğinden davacının söz konusu genel kurul kararının özel nisap oluşmadığından bahisle butlanla malul olduğu yönündeki hükümsüzlük iddiası yerinde görülmemiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığından şirketin tek taşınmazının önemli bir miktarda mal varlığı olduğu ve bunun satışı içinde TTK 408/f maddesi uyarınca Genel kurul kararının varlığının şart olduğu ve alınacak karar içinde adi nisabın yeteli olduğu özel yada ağırlaştırılmış bir nisap olmadığı kanunun koyucunun bu düzenlemede ayrıca bir nisap öngörmediği dikkate alındığından ortada hükümsüzlüğü gerektirecek bir genel kurul kararı olmadığı anlaşılmıştır. Genel kurul kararı olmadan yapılan satışın yolsuz olacağı ve batıl işlemle yapılan tapudaki şatıştan dolayı da davalının iyiniyet iddiasının dinlenmeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu aşamadan sonra diğer tapu iptal sebebi muvazaalı satış olduğu yönündedir. Davalı yapılan işlemlerde iyiniyetli olduğu savunmasını yapmış olup kural olarak genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında yer alan bir işlemin yönetim kurulunca yapılması halinde işlemin karşı tarafı olan üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi, üçüncü kişilerin iyi niyetli olduğu hallerde TTK’nın 371/3. maddesi kapsamında değerlendirme yapmak gerekmiştir.
Bu noktada muvazaa kavramı ve hukuki niteliği üzerinde durulması gerekmiş olup İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 818 Sayılı Borçlar Kanunun (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun md.19) 18. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” hükmüne yer verilmiştir.
Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Muvazaa iddiasını dile getiren kişinin muvazaalı işlemin tarafı olup olmaması ispat kuralları yönünden farklı sonuçlar doğurur. Muvazaalı sözleşmenin taraflarından biri akdin muvazaa nedeniyle hükümsüzlüğünü ileri sürmesi halinde bu iddiasını ispatla mükelleftir. Bu noktada önemli olan diğer tarafın muvazaayı inkarı halinde iddianın ne şekilde ispat edileceğidir. Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emrettiği hususlar başka suretle ispat olunamazlar. Bu durumun bir tezahürü senede karşı senetle ispat kuralıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201. maddesinde senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin miktara bakılmaksızın tanıkla ispat olunamayacağı düzenlenmiştir.
Muvazaanın ispatı bakımından da aynı kural geçerlidir. Taraflar muvazaalı işlemini bir senede bağladıklarına göre bunun muvazaalı olduğunu da bir senede bağlayabilirler. Aksi yöndeki bir kabul senetlerin kıymetini azaltacak ve ciddi bir hukuki işlem ile sorumluluk altına giren kişi hal ve şartlar kendisi için uygun bulunmadığı takdirde sözleşmenin hüküm ve sonuçlarından kurtulmak için gerçekte mevcut olmadığı halde muvazaa iddiasında bulunup, bunu şahitle ispat edebilecektir.(Esener, T. Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler, İstanbul 1956, s.85)
İspatı veya doğumu muayyen bir şekle bağlı olmayan işlemlerde muvazaa iddiası ise her türlü delil ile ispatlanabilir.(Esener, T.: s.89)
Muvazaa olgusu tarafların yanı sıra muvazaalı işlemin butlanını talep etmekte doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde hukuki menfaati bulunan kişiler tarafından da ileri sürülebilir. Ancak bu halde yukarıda açıklanan ispatta sıkı şekil koşullarının varlığı aranmaz ve iddia tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Bu durum 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
Somut olayda davacı Şirket, satış tarihinde şirket yetkilisi olan ve sözleşme altında şirket adına imzası bulunan kişinin muvazaalı eylemi iddiasına dayanmaktadır.
Bu durumda Şirketin muvazaada taraf mı yoksa üçüncü kişi konumunda mı olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
Öncelikle tüzel kişilerin organlarının fiillerinden dolayı sorumluluğunun esas ve şartları irdelenmelidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 47. maddesinde başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları olarak tanımlanan tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler (m.48) ve kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini kazanırlar (m. 49). Tüzel kişinin iradesi ise organları aracılığıyla açıklanır (m.50) Pozitif hukuk tarafından hak süjesi olarak kabul edilen tüzel kişilerin iradelerini açıklayabilmeleri, dış aleme tesir edebilmeleri veya dış alemde değişiklik yaratabilmeleri için ihtiyaç duydukları vasıta “organ” olarak isimlendirilir. (Öztan, B.: Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organın Fiillerinden Doğan Sorumluluk, Ankara 1970, s.152)
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca tüzel kişilere fiil ehliyetine sahip olabilme yeteneği sağlanmıştır. Tüzel kişinin hak sahibi olarak üçüncü şahıslarla ilişki kurabilmesi ve iradesini açıklayabilmesi için organlara sahip bulunmasının gerekli olduğu yasada hükme bağlanmıştır. 4721 sayılı Kanun’un 50. maddesine göre “Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar. Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.” kuralı konulmuştur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 50. maddesinde kullanılan organ kavramının özel hukuk tüzel kişileri için ne şekilde uygulanacağı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1/II ve aynı yasanın 138. maddesinde düzenlenmiştir. Her şirket nev’ine mahsus hükümler mahfuz kalmak şartıyla Medeni Kanun’un ilgili maddeleri, her şirket nev’inin mahiyetine uygun olduğu nispette, ticaret şirketleri hakkında da uygulanır.( YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2015/7-1 K. 2015/798 sayılı kararı)Organ bir veya birden fazla kişiden oluşan ve bu kişilerin eylemleriyle tüzel kişiliği bağlayan bir kavramdır.
Satış işlemine konu taşınmazın maliki tüzel kişi bir anonim ortaklıktır. Davacı şirketin sicil kayıtları celp edilmiş incelenmesinde; …’ün 29/11/2013 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 22/11/2013 tarihli genel kurul toplantısı ile en geniş ve münferit olarak şirketi temsile yetkili kılındığını, şirket kaşesi veya unvanı altına münferiden atacağı imza ile şirketi en geniş şekilde olarak 3 yıl süre ile temsil ve ilzam etmesine oy çokluğu ile karar verildiği anlaşılmıştır. Organ teriminin anonim şirketlerde yönetim kurulu, denetçiler ve genel kurul olduğunda görüş birliği vardır. Şirketin zorunlu organlarından üçüncüsü ise yönetim kuruludur. Yönetim kurulu ile ilgili hükümler madde 359–396’da düzenlenmiştir. 6102 sayılı Kanun’da yönetim kurulu üyelerinin atama ve seçimine, üyeliğin boşalmasına, üyelikten azle, yönetim ve temsil yetkisine, üyelerin devredilemez görev ve yetkilerine, yönetim kurulu toplantı ve hükümlerine, üyelerin mali haklarına, üyelerin tabi olduğu yasaklara yer verilmiştir. Bu noktada yönetim kurulunun tanımına ve özelliklerine de yer verilmesi gerekir. Buna göre yönetim kurulu şirketin kanuni temsilcisidir. Anonim şirketler MK. md. 48. ve TTK. md 125 çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu hüküm gereği yönetim kurulu MK. md. 48 kapsamı içinde kalmak kaydıyla bütün idari karar işlem ve tasarrufları yapan bir organdır.
Konuyla ilgili YARGITAY HUKUK GENEL KURULU’nun 03.05.2017 Tarih Esas No : 2017/13-590 Karar No : 2017/899 Sayılı emsal içtihadına göre ”Somut uyuşmazlıkta birleşen dosya davalısı ….’in muvazaa iddiasına konu sözleşme tarihi itibari ile Şirketi temsile yetkili müdür olduğu konusunda çekişme bulunmamaktadır. Muvazaa iddiasının dayanağı Şirket temsilcisinin, şahsi borcunun Şirkete yüklenmesi sonucunu doğuracak şekilde gerçek dışı işlem yaptığı isnadıdır. Bu iddiayı birleşen dosya davalısı … 28.02.2012 tarihli dilekçesi ve duruşmada verdiği ifade ile doğrulamış, Mahkemece de bu beyan göz önünde bulundurularak asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile sözleşmenin iptaline karar verilmiştir. Ne var ki yukarıda yapılan açıklamalar karşısında davalı-birleşen dosya davacısı Şirketin, organının eliyle gerçekleştiği ileri sürülen muvazaa iddiası yönünden, üçüncü kişi konumunda olduğunun kabulü mümkün olmadığından muvazaanın ispatlanamadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde değildir. Sonuç itibari ile Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” denilerek esas olarak Şirketin, organının eliyle gerçekleştiği ileri sürülen muvazaa iddiası yönünden, üçüncü kişi konumunda olduğunun kabulü mümkün olmadığı hususu iş bu davada mahkememizce de dikkate alınmış ve karara esas teşkil eden ana neden olmuştur.
Somut uyuşmazlıkta Davacı şirket davalı şirket yetkilisi muvazaa iddiasına konu sözleşme tarihi itibari ile davacı şirketin temsile yetkili kişi olduğu konusunda çekişme bulunmamaktadır. Muvazaa iddiasını yukarıda yapılan açıklamalar karşısında davacı şirketin organının eliyle gerçekleştiği ileri sürülen muvazaa iddiası yönünden üçüncü kişi konumunda olduğunun kabulü mümkün olmadığından muvazaanın yazılı delille HMK 201.madde ve devamı uyarınca ispatlanması gerektiğinden anılan ilke kurallar kapsamında sübuta ermeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Kaldı ki ilk satış işleminden sonra da taşınmazdaki üçüncü kişi konumunda bulunan diğer kayıt maliki davalı …şirketinin kötü niyeti ve ya muvazaa iddiasını bilebilecek durumda olduğu ya da bildiği hususu da ispat edilememiş olup sonuç olarak ortada şirket zararı olduğu iddiası bakımında davalının yönetici sorumluluğu kapsamında da bu talebini ileri sürme imkanı bulunduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında yer alan bir işlemin yönetim kurulunca yapılması halinde işlemin karşı tarafı olan üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi, üçüncü kişilerin iyi niyetli olduğu hallerde TTK’nın 371/3. maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak iyi niyetli üçüncü kişilere karşı yapılan işlemin şirketi bağlayacağı sonucuna varmak hukuk güvenliği açısından yerinde olacaktır.
Terditli olarak açılan yönetici sorumluluğu talepleri yönünden ise ;
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir. Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara uğradıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556).
Doğrudan ve dolaylı zararlar, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir.
Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacıların doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (Reflexschaden) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde anonim şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir.
Doğrudan doğruya zarar, anonim şirket ortaklarının ve alacaklıların yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya anonim şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması.
Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı anonim şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda anonim şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur.
Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır. Diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı hem yönetim kurulu üyelerine hem de şirkete yöneltebilir.
Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar/Reflexschaden). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır.
6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz/conditio sine qua non” şartıdır.
Ayrıca dolaylı zararın talebi halinde ise davanın anonim şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı, şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır.
Somut olay bakımından yukarıda yapılan açıklama ve tespitler çerçevesinde; Bu durumda asıl ve birleşen dosya davacılarının şirkete ait taşınmazın ederinin altında bir fiyatla satılması dolayısıyla uğradıkları yansıma zarara yönelik tazminatın 6102 sayılı TTK’nın 644/1-(a) bendi yollamasıyla TTK’nın 555/1 maddesi gereğince ortak sıfatıyla ancak şirkete ödenmesini isteyebilecekleri, davacıların ise tazminatın doğrudan kendilerine ödenmesini talep ettikleri, bu şekilde dava açılamayacağı (Yüksek Yargıtay 11 inci Hukuk Dairesi’nin 17/11/2016 gün ve 2016/7730 esas,2016/8878 karar,15/11/2016 gün ve 2015/11797 esas, 2016/8840 karar, 02/05/2016 gün ve 2015/9695 esas,2016/4941 karar sayılı ilamları) anlaşıldığından asıl ve birleşen dosyalar bakımından davacıların davalı … hakkında açmış oldukları sorumluluk davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Öte yandan davalılar … Sistematik …ve Elekt.Asansör Cih.San.ve Dış.Tic.A.Ş tapuda malik olmadığından tapu iptali yönünden ve yönetici sorumluluğu davasında davalı sıfatı kusuruyla zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler olduğundan davalı … şirketi yönünden sonuç olarak dolaylı zararın talebi halinde ise davanın şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisi olduğundan davalı gösterilmesi bu yönüyle de doğru olmamıştır. Ayrıca davacılar yönetici sorumluluğu talebi için yine sadece yönetim kurulu üyeleri sorumluluğunda olduğu dikkate alınarak tapu maliki …yönünden ayrı ayrı pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL VE BİRLEŞEN DAVANIN REDDİNE,
A-1-) ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
1-Davacının tapu iptali ve tescili talebinin reddine,
2-Davacının yönetici sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebinin şartları oluşmaması nedeniyle reddine,
3-Yönetici sorumluluğu talebi bakımından davalılar … ve …A.Ş.’ler yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle talebin reddine,
B-1-) BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN;
1-Davacının tapu iptali ve tescili talebinin reddine,
2-Davacının yönetici sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talebinin şartları oluşmaması nedeniyle reddine,
3-Yönetici sorumluluğu talebi bakımından davalılar … ve …A.Ş.’ler yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle talebin reddine,
4-ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
4-a)Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacılar tarafından peşin yatırılan 853,88 TL harç ile 9.392,62-TL tamamlama harcından mahsubuna, artan 10.202,10-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
4-b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı …AŞ yararına tayin ve takdir olunan 37.950,00 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar … ve …. yararına tayin ve takdir olunan 2.725 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
5-BİRLEŞEN BAKIRKÖY ….ATM’NİN …. ESAS, … KARAR SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN;
5-a)Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacılar tarafından peşin yatırılan 854,00 TL harç ile 9.392,50-TL tamamlama harcından mahsubuna, artan 10.202,10-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
5-b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı …AŞ yararına tayin ve takdir olunan 37.950,00 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar … ve …. yararına tayin ve takdir olunan 2.725 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine, ,
5-d)HMK 392/2 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren bir ay içinde tazminat davası açılmadığı takdirde ve talep halinde teminatın davacıya iadesine,
6-Asıl ve birleşen dosya davalısı …tarafından sarf edilen tebligat ve müzekkere masrafı toplamından oluşan 213,60 TL yargılama giderinin asıl ve birleşen dosya davacılarından alınarak bu davalıya verilmesine,
7-Asıl ve birleşen dosya davalısı ….tarafından sarf edilen tebligat ve müzekkere masrafı toplamından oluşan 36,00 TL yargılama giderinin asıl ve birleşen dosya davacılarından alınarak bu davalıya verilmesine,
8-Asıl ve birleen dosya davacıları tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
9-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
10-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı ybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.03/10/2019

Başkan …
¸
Üye …
¸
Üye …
¸
Katip …
¸