Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1067 E. 2021/498 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1067 Esas
KARAR NO : 2021/498

DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 22/11/2017
KARAR TARİHİ : 22/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 06/05/2021

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin iki ortaklı bir limited şirket olup, davacı müvekkilinin 1.750.000,00 TL kayıtlı sermayesi bulunan davalı şirketin 857.500,00 TL sermaye payı ile %49 oranında ortağı olduğunu, davalı şirketin %51 oranındaki diğer ortağının ise davacı müvekkilinin eşi … olduğunu, davacı ve eşinin, son birkaç yıla kadar evliliklerini ve ticari ortaklıklarını sevgi ve saygı çerçevesinde yürüttüklerini, ne var ki özellikle son 1-1,5 yıl içerisinde …’in davacı müvekkiline karşı tavırlarının değişmeye başladığını, eşi ve evine karşı ilgisizliğin baş gösterdiğini, eşinin ilgisiz tavırları nedeniyle arkasından iş çevrildiğini düşünen davacı müvekkilinin yapmış olduğu araştırma neticesinde …’in müvekkilinin haberi ve izni olmaksızın 02.03.2017 tarihinde tarafların neredeyse yarı yarıya ortak bulundukları davalı şirket ile aynı iştigal konusu ile faaliyet göstermek üzere tek başına … Teknik Tic. ve San. Ltd. Şti. unvanlı bir şirket kurduğunu öğrendiğini, …’in bu hareketinin, tarafların neredeyse yarıya ortak bulunduğu davalı şirketin değerini düşürdüğünü ve davalı şirketin gelirlerinin azalmasına sebep olduğunun/olacağının ise izahtan vareste olduğunu, bunun yanında davalının, tarafların neredeyse yarı yarıya ortak bulundukları davalı şirket ile aynı iştigal konusu ile faaliyet göstermek üzere tek başına … Teknik Şirketi’ni kurmakla kalmadığı, davalı şirketin kiracı bulunduğu “… Cad. … Park No:.. … Kat No:… …/…” adresindeki dükkana ilişkin kira sözleşmesini herhangi bir ortaklar kurulu kararı olmaksızın feshederek dükkanı mal sahibinden kendi kurduğu … Teknik şirketi için kiraladığını davanın kabulü ile; davacı müvekkilinin TTK 638/2 maddesi uyarınca davalı şirketteki ortaklıktan çıkmasına, şirketin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değeri üzerinden hesaplanacak pay bedelinin (HMK 107 maddesi uyarınca şimdilik 10.000,00 TL’nin) yasal faizi ile birlikte davacı müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; Davacı …’in müvekkili şirketin diğer ortağı ve yöneticisi olan dava dışı eşi …’e İstanbul … Aile Mahkemesinde …/… E.sayısı ile boşanma davası açtığını, dava dilekçesi incelendiğinde ortada bir boşanma probleminden çok müvekkili şirketle ilgili ve tamamen asılsız haksız rekabet iddialarının yer aldığının görüldüğünü, yani davacının haksız rekabet gibi ticari bir konuyu boşanma sebebi olarak sunduğunu, huzurdaki davanın da boşanma ile başlayan sürecin bir parçası olup boşanma davasına bakan mahkemece verilen 6 aylık koruma kararına taraflarından yapılan itiraz üzerine İstanbul … Aile Mahkemesinin, 15.11.2017 tarihinde … D.İş … Karar sayılı ilamı ile bu açıklamalar ve belgeler ışığında koruma süresini 3 aya indirdiğini, davacı …’in uzun süredir şirkete düzenli şekilde gelmediğini, çalışmadığını, herhangi bir şirket meselesi ile ilgilenmediğini, üstlendiği görevleri yerine getirmediğini, geldiği hallerde ise yukarıda da arz ettikleri üzere eşi olan diğer ortağı küçük düşüren, haksız, terbiye sınırlarını aşan, hakaret ifadelerini içeren sözler ve fiiller sergilediğini, son 6 aydır ise şirketle tüm ilişkisini sona erdirmiş durumda olduğunu, davacının TTK madde 638/2 çerçevesinde müvekkili şirketten çıkmasına karar verilmesini talep ettiğini, bilindiği üzere anılan kanun maddesinin çıkma için “haklı sebep”in varlığını öngördüğünü, davacının haklı bir çıkma sebebine sahip olduğunu kabul etmenin mümkün olmadığını, davacının ortaklıktan çıkma talebinde kanunen kabul ettiği anlamda bir “haklı sebep” mevcut olmadığını, müvekkili şirketin geleceği ve başarısı için sebepten ari olarak davacının ortaklığının son bulması gerçek bir haklılık, zorunluluk ve hukuki mecburiyet arz ettiğini ortaya konan haklı sebeplerin varlığı karşısında müvekkili şirketin ortağı olan davalı-karşı davacı …’in TTK’nun 639/1 maddesi gereğince haklı sebeplerin varlığı karşısında çıkarılmasına, açılacak ve huzurdaki davaya delil olarak sunulacak mal rejimi davalarında ispatlanacağı üzere şirket sermayesine ayni ve maddi bir katkısı bulunamayan ve sadece kaydi şekilde ortak gözüken davalı-karşı davacı …’e herhangi bir ayrılma akçesi ödenmesine yer olmadığına karar verilmesini, tüm bu nedenlerle; davacının davasının TTK madde 638/2 gereğince haklı sebepten yoksun olduğu için reddine mahkeme masrafı ve avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalarının TTK madde 639/1 gereğince aşırı muhik haklı sebebin varlığı karşısında kabulüne mahkeme masrafı ve avukatlık ücretinin davalı-karşı davacı yükletilmesine karar verilmesini talep ettikleri görülmüştür.
DELİLLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YARGILAMANIN ÖZETİ:
Asıl dava; TTK.638/2.fıkrası uyarınca davacının davalı şirketteki ortaklıktan çıkması ile çıkma payının tahsili istemine, Karşı dava ise; TTK madde 639/1 gereğince ortaklıktan çıkarılma istemine ilişkindir.
HMK’nun 320.maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; davacı-karşı davalının ortağı bulunduğu şirketten çıkmasının haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı, haklı sebeplere dayanıyor ise ortaklık payının değerinin ne olduğu, eğer ortaklıktan çıkma şartları mevcut ise davacı-karşı davalının ayrılma akçesi talep etme hakkının bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise miktarının ne olduğu noktalarında toplandığının tespitine karar verilmiştir.
İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden celp edilen sicil kayıtlarının incelenmesinde;
… sicil nolu …’nin …. Ticaret Merkezi … Blok ….Kat No:… …/… adresinde sicilde kain olduğu, 20/08/1993 tarihinde kurulduğu, şirket yetkililerinin … ile … … oldukları anlaşıldı.
23/11/2017 tarihli ara karar ile davacı vekili tarafından dava dilekçesinde davalı şirketin yönetimini elinde bulunduran …’in kötü niyetini önlemek adına davalı şirkete kayyım atanmasına, davalı şirkete ait .. plakalı … marka aracın dava kesinleşinceye dek davacıya tahsis edilmesine ve 3. Kişilere devrinin önlemek adına tedbir konulmasını, …’in kullanımında bulunan … plakalı Mercedes marka cip ile .. plakalı … marka motor üzerine 3. Kişilere devrinin önlemek amacıyla tedbir konulmasını,davalı şirkete ait olan diğer menkul ve gayrimenkul malların 3. Kişilere devrini önlemek adına tedbir konulmasını, davalı şirkete ait … Bankası A.Ş.ve … Bankası A.Ş.’de bulunan banka hesaplarına tedbir kararı verilmesine ilişkin ihtiyati tedbir taleplerinde bulunulmuş ise de, dava dilekçesi dışında hiçbir delil sunulmadığı, ihtiyati tedbir kararı verebilmek için hâkimin somut sebep göstermesi ve ihtiyati tedbir kararının haklılığını ortaya koyacak delil değerlendirmesi yapması ve yaklaşık ispat ölçüsüne yaklaşması gerekli olup dava dilekçesi dışında hiçbir delil sunulmadığından yaklaşık ispat koşulu oluşmadığı nedeniyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.
Talep, haklı nedenlerle davalı şirket ortaklığından çıkma istemli açılan derdest dava dosyasında, davalı şirkete tedbiren yönetim kayyumu atanmasına, davalı şirkete ait araçlar, gayrimenkuller ve şirketin bankalarda bulunan hesapları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına ilişkin olup, ilk derece mahkemesince tedbir taleplerinin reddine karar verilmiş ve bu karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2018 tarihli 2017/1089 Esas, 2018/50 Karar sayılı kararı ile;
“Asıl olan şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesi olduğu, şirkette organ boşluğu olmadığı, mevcut yöneticinin görevini gereği gibi yerine getirmiyor ve bu nedenle şirket zarar uğruyorsa zarara yolaçan yöneticinin şirkete ve dolayısıyla diğer ortağa verdiği zararların tazmini için her zaman dava açılmasının mümkün olduğu, davalı şirketin diğer ortağının şirketin aktiflerini azaltan eylemlerde bulunduğu yönünde bu aşamada dosyaya yaklaşık ispatı sağlayacak yeterli delil de sunulmadığından ilk derece mahkemesince tedbir taleplerinin reddine ilişkin olarak verilen red kararı usul ve yasaya uygun olup, verilen karar kamu düzenine de aykırı olmadığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddine” karar verilmiştir.
Davacı vekilinin 06/11/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 3.768.738,84 -TL arttırdıklarını, dava değerinin 3.778.738,84 TL olduğunu bildirdikleri, buna ilişkin 64.360,64-TL ıslah harcını yatırdıkları nedenleriyle 12/11/2020 tarihli ara karar ile 6545 sayılı yasanın 45. md. kapsamında dava değeri de dikkate alınarak, dosyanın heyete tevdiine, sair hususların mahkememiz heyetiyle değerlendirilmesine karar verilmiş, mahkememiz heyetince yargılamaya kaldığı yerden devam olunmuştur.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2015/10688 Esas, 2016/4780 Karar sayılı 28/04/2016 tarihli ilamında açıkça ifade edildiği üzere; ortaklardan birinin haklı sebeple ve mahkeme kararı ile şirketten çıkarılabilmesi için mahkemeye başvurma hususunda karar alınması gerektiği, bu bağlamda ortaklıktan çıkarılma davası açılabilmesi için davacı-karşı davalı hakkında çıkarma davası açılması yönünde bir karar alınmasının dava şartı olması sebebiyle davalı-karşı davacı vekiline anılan dava şartı noksanlığını tamamlamaları ve TTK’nın 621/1-h maddesine göre belirtilen genel kurul kararını almaları hususunda HMK’nun 54.maddesi uyarınca gelecek duruşma gününe kadar kesin süre verilmesine, aksi takdirde ortaklıktan çıkarılma davası yönünden dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğinin ihtarına karar verilmiş, davalı-karşı davacı vekilinin 08/10/2018 dilekçesi ekinde Bakırköy … Noterliğinin 20.09.2018 tarihli ,… yevmiye nolu evrakı ile onaylanan davacı karşı davalı …’in ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin alınan 2018 yılı Genel Kurul Toplantı Kararı,Genel Kurul Kararının tescil ve ilanına ilişkin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne teslim edilen talep dilekçesi ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden verilen işlemin takibine ilişkin 24.09.2018 tarihli evrak ibraz edilmiştir.
Davacı-karşı davalı vekili 28/10/2020 tarihli dilekçesi ekinde; davacı … adına, T.C.Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü … Eğitim Araştırma Hastanesi tarafından tanzim edilen 14/10/2020 tarihli başvuran …’in akli dengesinin yeterli olduğu ve vasi atanmasının gerek olmadığına dair sağlık kurulu raporu ile İstanbul … Sulh Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı vasi tayini konulu dosyasında 28/10/2020 tarihli duruşmada davanın reddine karar verildiğine ilişkin duruşma zaptını ibraz etmiştir.
Davacının iddiası, davalının savunması, ve tüm dosya kapsamına göre, ön inceleme duruşmasında tespit edilen uyuşmazlıkların halli için davalı şirketin ticari defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, tarafların bilirkişi seçiminde anlaşamamaları nedeniyle resen seçilecek olan SMMM, marka değerleme uzmanı, ticaret hukukçusu, makine mühendisi, sektör bilirkişisi ve kalibrasyon uzmanı ve bilirkişiler vasıtası ile bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş, 04/03/2020 tarihli raporda; davalı şirketin aktiflerinin satış değerleri (piyasa rayiç değerleri) esas alınmak sureti ile düzenlenen 31.03.2019 dönemine ait mal esaslı bilançosuna göre davalı şirketin özvarlığının (+) 7.711.711,92 TL olduğu, davacının davalı şirketteki hisse oranının % 49 olduğu, buna göre hissesinin değerinin 3.778.738,84 TL olduğu sonucuna varıldığı bildirilmiş, 19/03/2021 tarihli ek raporda ise; davalı vekilinin kök bilirkişi raporuna karşı itirazlarının değerlendirilmesi sonucu kök rapordaki tespit ve değerlendirmelerde bir değişiklik bulunmadığı, ek rapor aşamasında mahkemeye sunulan davalı şirkete ait 2019/1.dönem geçici vergi tahakkuk fişi ve ödeme dekontunun özvarlık hesaplamasına dahil edilmesi ile 31.03.2019 dönemine ait davalı şirketin özvarlığının (+) 7.558.344,01 TL olduğu, davacının davalı şirketteki hisse oranının % 49 olduğu, buna göre hissesinin değerinin 3.703.588,56 TL olduğu sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, bilirkişi heyeti raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
İş bu dava haklı sebeplerle şirketten çıkma davası olup , TTK md 636/2 hükmüne göre de, her ortak haklı sebeplerin varlığında, mahkemeden şirketten çıkarılmasına karar verilmesini dava edebilir.denmiştir.
Her dava bakımından da değerlendirilmesi gereken husus öncelikle, davacının şirketten çıkmasını haklı gösterecek sebeplerin bulunup bulunmadığıdır. Ayrıca davacı …’in şirketten çıkarılmasına karar verilmesi talepli davasına karşın, davalı şirketin de karşı dava açarak davacının şirketten çıkarılmasına karar verilmesi talepli dava açmıştır.
Çıkma davası ile çıkarılma davasında ileri sürülen haklı sebepler biribine yakındır. Haklı sebeplerin temeli % 49 paya sahip olan ortak ile şirketin ileri sürdüğü haklı sebeplerin temeli aynıdır, % 49 paya sahip ortak ile % 51 paya sahip ortak arasındaki şiddetli geçimsizlik. Her iki ortak da evli iken, aralarında baş gösteren şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası da açmışlardırcve dava sonuçlanmıştır.
Karşı davacı şirket vekilinin karşı davasının gerekçesi olarak gösterdiği cevap dilekçesinin II/1 bölümündeki gerekçelerin tamamı kişisel uyuşmazlık ve ortaklar arasındaki geçimsizliğe dayanmaktadır. Davacı da çıkma talebinin boşanma davası açtığı diğer ortak ile arasındaki geçimsizliğe dayandırmaktadır.
İstanbul …. Aile Mahkemesinin 14.12.2018 tarih ve … E. … K. sayılı kararı ile taraflar arasındaki evlilik birliğinin davalının daha ağır davacının daha hafif kusurlu davranışları nedeniyle çekilmez hale geldiği kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi’nin kararından da görüleceği üzere tarafların boşanmalarına yönelik karar ;“Taraf ve dava ehliyeti dava şartlarından olup bu husus kamu düzeniyle ilgilidir. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmakla yükümlüdür. Davada, davacı kadının ruhsal rahatsızlığı ileri sürülmüş ve bu iddia dinlenen davalı tanık beyanları ve bu beyanlarda geçen bir kısım hastane isimleriyle doğrulanmış bulunmaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş, TMK 405 ve HMK 56/1. maddeleri gereğince kadının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılması, gerekirse TMK 462/8. maddesi uyarınca işlem yapılması ve sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesinden ibarettir.” şeklindeki gerekçe ile ve esasa yönelik inceleme yapılması gerektiği belirtierek istinaf incelemesi neticesinde bozulmuştur.
Her iki tarafında da dayandığı haklı sebepler nerdeyse aynı şiddetli geçimsizlik olduğu anlaşılmış olup bu durumda davacı …’in şirketten çıkmasını haklı gösterecek şiddetli geçimsizlik sebeplerinin çıkarma davası açan şirket tarafından çıkarma sebebi olarak gösterilmiştir. Taraf tanıkları mahkememizde dinlenmiştir. Ancak her durumda, hem davacı yönünden şirketten çıkmasını haklı gösterecek hem de davalı şirket yönünden davacının şirketten çıkarılmasını haklı gösterecek sebeplerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır, Keza, limited şirketler sermaye şirketleri arasında sayılsalar da, şahıs şirketi özellikleri de vardır. Limited şirket ortaklarının şahsıları, kim oldukları, ortaklar arasındaki ilişkiler de önem arzetmektedir. Eğer bir şirkette bir ortağın ortaklık sıfatının devam etmesinin kendisi açısında beklenemeyeceği, ortaklıktan sermaye payını alıp ayrılmasının hakkaniyet ve fiili durum gereği kabul edilebilir olduğu durumlarda, limited şirketten çıkarılmanın haklı sebeplerinin bulunduğu kabul edilir.
Davacı şirket ortağı ile, şirketin diğer ortağı karı koca olup, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açılmıştır. Boşanma davası açılmasına neden olan şiddetli geçimsizlik hallerinin şirket işlerinin görülmesi esnasında da ortaya çıktığı, şirket içi toplantılarda tarafların birbirlerine hakarete varan ve küçümseyici davranışlar içerisinde oldukları, derdest boşanma davasındaki tanık ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Kısaca şirketin iki ortağı arasındaki özel hayata ilişkin, taraflar arasındaki boşanma davası ile daha da belirginleşen geçimsizliğin şirket işlerine de taşındığı açıktır. Ayrıca şirketin % 51’ine sahip olan ortağın tek başına bir başka şirket kurup, ortak olduğu şirketin sunması gereken hizmetleri bu şirket üzerinden vermeyi amaçlaması da he sadakat borcuna hem de rekabet yasağı borcuna aykırılık oluşturmuştur. Kaldı ki, boşanma davası ile ortak olduğu şirketin kiracı olduğu taşınmaza ilişkin kira sözleşmesini kendi iradesi ile feshedip, tek başına kurduğu limited şirket ile kira sözleşmesi yapması da sadakat borcuna aykırılık oluşturmaktadır.
Limited ortaklıklar bakımından son dönemdeki uygulaması ise bazı kararlarında haklı sebebin doğumunda kusurlu, bazı kararlarında ise asli kusurlu olan ortağın dava açmış bulunması halinde talebinin kabul edilemeyeceği yönündedir. Kusurlu olan ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacak olmasına göre; mahkemece, tarafların sunduğu deliller değerlendirilerek, kusurlu olan ortağın davacı olması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2004/14091, K. 2006/502, T. 24/01/2006).
Bununla beraber Yüksek Mahkeme, kusurun bulunup bulunmamasından ziyade hangi ortağın daha kusurlu olup olmadığını değerlendirmektedir. Ancak burada hangi ortağın ne nispette kusurlu olduğu, sözgelimi ortaklar arasında kişisel bir anlaşmazlığın mevcut olması halinde kimin daha fazla kusurlu olduğunu tespit etmenin güç olduğu ortadadır. Değerlendirmenin hangi kritere göre yapılacağını tespit etmek gerekir.Kişisel anlaşmazlıklar söz konusu olduğu takdirde, kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı yahut boşanma ilamı gibi taraflardan birinin açıkça ve bütünüyle kusurlu olduğu; söz gelimi aynı zamanda şirket ortağı olan eşlerden birinin sadakâtsizliği neticesinde boşanmanın meydana gelmesi yahut taraflardan birisinin bir diğerine suç teşkil eden bir eylemde bulunmuş olması bu hususta kanaat oluşturmaya yeterli sayılabilir. Ancak her iki taraf da kusurlu ise ve ortaklığın devamı sağlanamayacak boyutta kişisel çekişmeler meydana gelmiş ise menfaatler dengesi uyarınca devamı mümkün olmayan ortaklığın sona erdirilmesi yahut pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması gerekir. Özellikle her iki tarafın da kusuru mevcut ise artık bir kimsenin kendi kusuruna dayanamayacağı yönündeki kuralı burada katı şekilde uygulamak doğru olmayacaktır.” (ERDEM, s.218 vd.)
Tüm bu nedenlerle; Bu halde, davalı limited şirketler de davacı bakımından değerlendirecek olduğumuzda dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, ortaklıktan çıkma yönünden haklı sebeplerin oluştuğunu anlaşılmıştır.
Şirketten çıkarılma talepli karşı dava hakkında
TTK md 621/1 (h) bendi hükmüne göre, bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması önemli kararlardan olup, çifte yetersayı öngörülmüştür; temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması gerekir.
Yani genel kurul haklı sebeplerle bir ortağın çıkarılması davası açılacaksa, genel kurula katılan oyların en az üçte ikisinin dava açılması yönünde oy kullanmış olması ve oy kullananların da (oy hakkı bulunan) esas sermayenin salt çoğunluğuna sahip olmaları birlikte aranmaktadır. Oysa davacı şirketin 17/08/2018 tarihli genel kurul kararında, davalı …’in şirketten çıkarılması kararı, % 49 olumsuz oya karşılık % 51 olumlu oy ile alınmıştır.
Ortakların esas sermayedeki payları, genel kurul tutanağında açıkça yazılmamış olsa da, % 49 ve % 51 hisseden bahsedilmesinden, sadece oy haklarının değil esas sermayenin % 49 ve % 51’inden bahsediliyor olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda, davalı …’nin şirketten çıkarılması davası için alınması gereken genel kurul kararı temsil edilen oyların üçte ikisinin olumlu oyu ile alınması gerekirken % 51 inin oyu ile alındığından, gerekeli yeter sayının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı şirketin 17/08/2018 tarihli genel kurul kararında, davalı …’in şirketten çıkarılması kararı TTK md 621/1 (h) bendine göre salt çoğunluk ile alınmış olup, gerekli yetersayı olan üçte iki çoğunluk ile alınmadığından hukuken “yok” hükmündedir, dolayısıyla, TTK md 616/1 (h) kuralından aranan, genel kurul kararı dava şartı huzurdaki çıkarma davasında bulunmadığından karşı davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Edinilmiş malların paylaşılması rejiminde boşanan eşler, edinilmiş malları eşit olarak paylaşırlar. Edinilmiş malların tasfiyesi talebi, boşanma davasında ileri sürülen bir aile hukuku talebi olup, TMK hükümlerine göre yürütülür. Huzurdaki davada, çıkmasına veya çıkarılmasına karar verilen ortağın ortaklıktaki sermaye payının değeri tespit edilir ve tespit edilen değer, şirkette kalan ortaklar tarafından değil, çıkılan veya çıkarılan şirketin sermayesinden ödenir. Yani çıkan veya çıkarılan ortağa karşı borçlu, şirkette kalan ortaklar değil, şirketin tüzel kişiliğidir. Edinilmiş malların neler olduğu, davacının sermaye payının tamamının mı yoksa ne kadar kısmının edinilmiş mal niteliğinde olup olmadığının tespiti, aile mahkemesinin görev ve yetki alanında bulunmaktadır. Bu sebeple davalının bekletici mesele yapılması talebi yerinde görülmemiştir.
Huzurdaki uyuşmazlıkta taraflar arasındaki boşanma davası kararı, koruma kararı ve ceza davası kararı dikkate alındığında ortaklığın devamını çekilmez hale getiren olguların oluşumunda tarafların müşterek kusurlarının bulunduğu kanaati Mahkememizde oluşmuştur. Ortaklar arasındaki kişisel çekişmeler, davalı şirketlerin aile şirketi olması ve az ortaklı olması gözönünde tutulduğunda ortaklığın devamını engelleyecek niteliktedir. Anılan nedenelrle asıl dava yönünden; davacının davalı şirketten çıkmaya izin verilmesine karar verilmesi gerektiği kanaati oluşmuştur.
Çıkma payı yönünden ise, limited şirkette ortaklıktan ayrılan yani çıkan yahut çıkarılan ortağın payının değerinin hesap edilerek kendisine ödenmesi gerekir. Tazminatın hesaplanmasında benimsenecek metod ise “payının gerçek değeri” nin hesaplanmasıdır. Gerçek değer kavramına atıf yapılmakla birlikte, payın gerçek değerinin ne şekilde tespit edileceği kanunda açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Payın gerçek değeri; payın, ortaklığın öz varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payları ve sermaye yapısı gibi çeşitli unsurların dikkate alınarak hesaplandığı değerdir. Bir diğer tanıma göre gerçek değer; aktiflerin muhtemel satış değerleri esas alınarak belirlenen bilanço değeridir.
Gerçek değer, good will ve gizli yedek akçeler de dâhil olmak üzere ortaklığın tüm aktif ve pasifleri birlikte değerlendirilerek hesaplanır.
Kanunda sözü edilen, ortaklıktan çıkarılan pay sahibine ödenecek miktarın payın hesaplanacak gerçek değere göre hesap edilerek ödenmesi, esasen payın değerinin hesap edilmesinde geçerli olan ilkelerden bir tanesidir. İfade ettiğimiz üzere İsviçre Hukukunda da kollektif ve limited ortaklıklar bakımından kanunun kabul ettiği sistem olan payın gerçek değerine göre hesaplama yapılması, yine öğretide ittifakla kabul edildiği üzere ortaklığın aktif ve pasiflerinin bilanço ve defter üzerindeki değerinden tamamen farklıdır. Gerçek değer yanında, defter üzerindeki değer (defter değeri), payın borsa değeri, işleyen teşebbüs değeri yahut tasfiye değerine göre hesaplama gibi farklı yöntemler de mevcuttur.
Gerçek değer, aslen, bir işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değerdir. Gerçek değer, diğer kıstaslara göre pay sahibinin lehinedir. Şöyle ki; gerçek değerin belirlenmesinde; tasfiye payından farklı olarak ortaklığın davacı pay sahibi ayrıldıktan sonra da faaliyetlerine devam edeceği dikkate alınmalıdır. Bu şekilde yapılacak bir hesaplama, tasfiye bakiyesinden daha yüksek bir rakama karşılık gelmelidir.
Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından, eğer pay senetleri borsada işlem görüyor ise gerçek değerin payların borsadaki değerine eşdeğer olduğu kabul edilir.
Ancak borsada işlem görmeyen paylar bakımından, gerçek değerin hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin hesaplanması bakımından da farklı yöntemler mevcuttur. Alman ve İsviçre Hukukunda gerçek değerin tespiti yönünden kullanılan başlıca yöntemler, payın gerçek değerinin net aktif değer (Subztanzwerthmethode) ve kârlılık değeri (Ertragswerthmethode) üzerinden hesaplanmasıdır. Ayrıca, her iki değerlendirme metoduna göre hesaplanan değerin ortalamasının alınması şeklinde ifade edilebilecek karma yöntem (Mischwertmethode) de uygulanmaktadır. Net aktif değer, ortaklığın borç ve yükümlülükleri çıktıktan sonra net aktiflere göre hesap edilen öz varlık miktarının hisse sayısına bölünmesi sonucu elde edilen değerdir. Kârlılık değeri faaliyetlerine devam eden bir işletmenin varsayımsal satışında ödenecek bedel esas alınmak suretiyle hesaplanan değerdir. Ancak net aktif değer, aslen gerçek değer kapsamında olması gereken good-will, işletmenin başarısı, kârlılık potansiyel gibi değerleri göz ardı ettiği ve kapsamadığı için işletmenin gerçek değerini eksik yansıtmaktadır. Esasen ortaklığın aktifleri, gerçek değerin ancak bir bölümünü oluşturur. Bu bakımdan,payın gerçek değerinin kârlılık değeri üzerinden hesaplanması gerekir. Payın gerçek değerinin kârlılık değerine göre hesaplanması, yukarıda ifade edilen gerçek değerin işletme için ticari hayatta üçüncü bir kişinin ödemeyi göze alabileceği değer olarak tanımlanması ile de paralellik arz etmektedir. (ERDEM, s. 274-276).
Son olarak şu hususu da belirtmekte fayda vardır ki; ortağın çıkma payının karar tarihine en yakın tarih itibariyle şirketin gerçek değeri üzerinden tespit edilmesi gerekmektedir. Bu esaslar çerçevesinde somut olayda oluşturulan uzman bilirkişi kurulundan hükme esas alınan davalı şirketin aktiflerinin satış değerleri (piyasa rayiç değerleri) esas alınmak sureti ile düzenlenen 31.03.2019 dönemine ait mal esaslı bilançosuna göre davalı şirketin özvarlığının (+) 7.711.711,92 TL olduğu, davacının davalı şirketteki hisse oranının % 49 olduğu ve sonuç olarak ek rapora göre hesaplanan 3.703.588,56 TL çıkma payı alacağının kararın kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karşı dava yönünden; dava şartları yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
1-a)-Davanın KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİ ile; davacının davalı şirketten çıkmaya İZİN VERİLMESİNE, 3.703.588,56 TL çıkma payı alacağının kararın kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
1-b)-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 252.992,13 -TL karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin yatırılan 64.360,64 TL harcın mahsubuna, bakiye 188.631,49 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
1-c)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davanın kabul edilen miktarı dikkate alınarak davacı yararına tayin ve takdir olunan 125.660,89 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
1-d)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davanın kabul edilen miktarı dikkate alınarak davacı yararına tayin ve takdir olunan 10.569,54 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
1-e)-Davacı tarafından yapılan 31,40 TL başvurma harcı, 26,50 TL tebligat ve müzekkere gideri, 1.300,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.357,90 TL yargılama giderinin davanın kabul oranı dikkate alınarak takdiren 1.330,89 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
1-f)-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya İADESİNE,
1-g)-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara TEBLİĞİNE,
2-KARŞI DAVA YÖNÜNDEN;
2-a)-Dava şartları yokluğu nedeniyle davanın USULDEN REDDİNE,
2-b)-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin yatırılan 31,40 TL harçtan mahsubuna, bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
2-c)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına tayin ve takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
2-d)-Davalı tarafından yapılan 290,60 TL tebligat ve müzekkere gideri, 2.600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.890,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
2-e)-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
2-f)-Kullanılmayan gider avansının HMK 333. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
2-g)-HMK’nın uygulanmasına dair yönetmeliğin 58/1 maddesi gereğince taraflardan birinin talebi halinde gerekçeli kararın taraflara tebliğine,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.22/04/2021

Başkan …
¸
Üye … ¸
Üye …
¸
Katip …
¸