Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/744 E. 2018/292 K. 26.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/744
KARAR NO : 2018/292

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/08/2016
KARAR TARİHİ : 26/04/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan alacak (eser sözleşmesinden kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasında yapılan 30/08/2011 tarihli anlaşma gereğince davalı şirketin Suriye’de yapılacak soğuk hava deposu yapım işini üstlendiğini, taraflar arasındaki işbu anlaşma uyarınca davalının tesisi büyük ölçüde kurduğunu, tesislerde davalı şirketin yapım çalışmaları devam ederken ve henüz davacı şirket tarafından teslim alınmadan 12/03/2012 tarihinde davalı şirket elemanlarının sebep olduğu yangın sonucu 24 soğuk oda ve 2 koridorun alt yapısıyla birlikte tamamen yandığını, yapılan görüşmeler sonucunda müvekkili ile davalı şirketin yangının sorumluluğuna ilişkin 20/03/2012 tarihinde 5 yıllık süre içerisinde fiyatların değişmeyeceği hükmünü içeren karşılıklı rıza anlaşması imzaladıklarını, yapılan anlaşmaya göre müvekkili şirketin üçüncü bir ülkeye yatırım yapmayı istemesi durumunda dahi davalı şirketin 450.000,00-USD’lik soğutma ekipmanı vermeyi veya ana kontrattaki şartlarla soğuk hava tesisi yapmayı kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan alacağı olan yatırımını Sudan ülkesinde yapmayı planladığını ve sözleşme gereğince davalı şirkete seçim hakkı tanımak suretiyle öncelikle taahhüdü olan tesisi Sudan’da gösterilecek adreste kurmasını ya da ana sözleşme fiyatlarıyla 450.000,00-USD tutarındaki soğutma ekipmanının kendisine teslimini, o da olmadığı taktirde 450.000,00-USD bedelin 10 gün içinde nakit olarak ödenmesini, aksi halde yasal yollara başvurulacağını Mersin …Noterliğinin 17/05/2016 gün ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile ihtar ettiğini, ihtarnamenin davalı şirkete 23/05/2016 tarihinde tebliğine rağmen davalının hiçbir girişimde bulunmadığını, bu suretle davalı şirketin 03/06/2016 tarihinde temerrüde düştüğünü ileri sürerek, 450.000,00-USD tazminatın fiili ödeme günündeki kur değerinin, temerrüt tarihi olan 03/06/2016 tarihinden itibaren bankaların USD’ye bir yıl vadeli mevduat hesabından ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı şirket tarafından 170.000,00-USD bedel ödemesi karşılığında davalı şirketin Suriye’de soğuk hava deposu kurulum ve inşaat işini yapması konusunda taraflar arasında 30/08/2011 tarihli sözleşme imzalandığını, işin devamı sırasında soğuk hava deposu inşaat sahası içerisinde vuku bulan yangın nedeniyle taraflar arasında “karşılıklı rıza anlaşması” başlığı altında bir kontrat imzalandığını, akabinde kontratta kararlaştırıldığı iddia edilen 450.000,00 USD için huzurdaki davanın açıldığını, sözleşmede sözleşmenin ifası ve uygulanması ile ilgili çıkabilecek uyuşmazlıklar bakımından görevli ve yetkili mahkeme belirlenmediğini, davacı şirket merkez adresinin Suriye ve sözleşme konusu yapım işinin de Suriye’de olması nedeniyle Türk Mahkemelerinin yetkili bulunmadığını, bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, taraf devletlerin teminattan muaf tutulacağı düzenlemesini içeren 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi’ne Suriye taraf olmadığından davanın teminat şartının yerine getirilmemesi nedeniyle de reddinin gerektiğini, davacı vekilinin usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamesinin bulunmadığını, esasa ilişkin olarak ise; müvekkili şirketin 170.000,00-USD bedel karşılığında Suriye’deki soğuk hava deposu inşaatını 2 tesis halinde inşa etmeyi taahhüt ettiğini, davacı şirket tarafından müvekkiline inşaatta 12/03/2012 tarihinde yangın vuku bulduğunun bildirildiğini, yangın meydana gelmeden evvel müvekkili şirketin yapımını üstlendiği iki tesisten, birinci tesisin inşasının tamamen bitirdiğini ve çalıştırılmaya hazır vaziyette bekletilmekte olduğunu, ikinci tesisin inşaatının da tamamen bitirilmiş olup, davacı şirketten kaynaklanan eksiklikler nedeniyle çalıştırılamadığını, davacı tarafça yangın olduğunun bildirilmesine rağmen, yangına dair herhangi bir tutanak veya evrakın gönderilmediğini, zira o dönemde Suriye’de iç savaş başlamış olup, yangın diye tabir edilen vakıanın sıçrayan bomba veya ateşli silah parçalarından çıkabileceğinin de aşikar olduğunu, nitekim daha sonrasında soğuk hava deposunun yapıldığı iş sahasına bomba isabet etmesi sonucu tesisin tamamen yerle bir olduğunu, sözleşme konusu işin yapıldığı sahada müvekkili şirketin 9, davacı şirketin 30 elemanı bulunduğunu, yangın ikinci tesise doğru sirayet etmek üzereyken müvekkili şirket çalışanlarının çabasıyla engellendiğini, yangının haber verilmesi üzerine müvekkili şirket yetkilileri ve şirket çalışanının Suriye’ye iş sahasına gittiklerinde müvekkil şirket çalışanlarının pasaportlarının ellerinden alındığını, kapalı bir yere alınarak orada hapis tutulduklarını gördüklerini, 450.000,00-USD bedelin karşılanması taahhüdü karşılığında şirket çalışanlarını serbest bırakabileceklerini bildirmeleri ve o dönem Suriye’de iç savaş çıkması nedeniyle Türk Hava Yolları tüm uçuşları iptal ettiğinden tamamen Suriye’de mahsur kalmamak adına davalı şirket yetkililerinin bahsi geçen 20/03/2012 tarihli sözleşmeyi imzalamak durumunda kaldıklarını, müvekkilinin sözleşme gereği üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirerek depo yapım işlerini tamamladığını, ancak bunun karşılığında davacı şirketin ödemesi gereken 170.000,00-USD’yi ödemediğini, 170.000,00-USD alacaklı olan müvekkilinin 450.000,00-USD borç altına gireceği bir sözleşmeyi imzalamasının hayatın olağan akışına ve ticari teamüllere de aykırı olduğunu, protokol altındaki imzaların cebir ve tehdit altında alıkonulma suretiyle müvekkil şirket yetkililerinden iç savaş karışıklığı içinde zorla alındığını, bu hususta tanıklarının bulunduğunu, davacı şirketin yangının müvekkili şirket çalışanları tarafından çıkartıldığını iddia ettiğini, bu iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davanın usulden, aksi takdirde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava; karşılıklı rıza anlaşması başlıklı 20/03/2012 tarihli protokolden doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Taraf vekilleri yazılı delillerini ibraz etmişler, diğer deliller mahkememizce toplanmıştır.
Öncelikle davalı yanın usule ilişkin itirazları incelenmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede yetkili ülkenin kararlaştırılmadığı, 5718 sayılı MÖHUK’un 40.maddesi ve HMK’nun 6.maddesi uyarınca davalının adresi … Mahallesi …Yol No:… … Blok No:… …/ … olmakla Türk mahkemeleri yetkili olduğundan davalı vekilinin milletlerarası yetkiye yönelik itirazının reddine, ön inceleme duruşmasında taraf vekillerinin huzurunda karar verilmiştir.
T.C.Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak Suriye ile Türkiye arasında imzalanan 09/04/2009 tarihli anlaşmanın yürürlüğe girip girmediği, iki ülke arasında yabancılık teminatında muafiyet konusunda mütekabiliyet bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Verilen cevapta iki ülke arasında imzalanan anlaşmanın yürürlüğe girmesi için henüz Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılmadığı, mütekabiliyetin bulunmadığı bildirilmiştir.
Suriye’nin Lahey Sözleşmesine taraf olmadığı, Suriye ile Ülkemiz arasında imzalanan 09/04/2009 tarihli anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinin tespiti için 244 Sayılı Kanunun 3/2.maddesi uyarınca henüz Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılmadığı, yine iki ülke arasında mütekabiliyet te bulunmadığından davacı Suriye uyruklu şirketin MÖHUK 48.maddesi uyarınca yabancılık teminatı yatırması gerektiğinden davanın miktarı dikkate alınarak mahkememizce tayin ve takdir olunan 65.000,00-TL yabancılık teminatının mahkeme veznesine depo edilmesi için davacı vekiline 1 aylık kesin süre verilmiş, davacı taraf verilen kesin süre içerisinde yabancılık teminatını yatırmakla özel dava şartına ilişkin noksanlık tamamlanmıştır.
Davacı vekili tarafından duruşmada ibraz olunan yabancı dilde hazırlanmış vekaletname aslı ile vekaletnamenin noter onaylı Türkçe tercümesi mahkememizce incelenmiş, vekaletnamenin T.C.Kahire Büyükelçiliği Konsolosluk Şubesi’nce tasdik edildiği, yine tercümenin de noter onaylı olduğu, yeminli tercüman tarafından yapıldığı görülmekle usulüne uygun düzenlenen vekaletname kapsamında davalı vekilinin vekaletnameye ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
Davacı tarafça 20/03/2012 tarihli karşılıklı rıza anlaşması başlıklı sözleşmenin aslı mahkememiz kasasına, sureti dosyaya ibraz edilmiştir.
Davalı tarafın göstermiş olduğu tanıkların bir kısmı mahkememizce bir kısmı da talimat yoluyla dinlenmiştir.
Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, 20/03/2012 tarihli sözleşme ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; taraf şirketler arasında 30/08/2011 tarihinde yapılan anlaşma uyarınca davalı şirket tarafından davacıya Suriye’de soğuk hava deposu kurulum ve inşaatı yapılması işi üstlenilmiştir. Davalı üstlendiği işi büyük ölçüde tamamladıktan sonra tesis henüz davacıya teslim edilmeden ve davalı şirketin tesislerde çalışması devam ederken 12/03/2012 tarihinde tesiste çıkan yangın sonucunda yapılan iş büyük ölçüde yanmıştır. 20/03/2012 tarihli karşılıklı rıza anlaşması başlıklı taraflarca imzalanan ve davalı tarafın da imzasını inkar etmediği sözleşme yapılmıştır.
Bu sözleşmede; taraflar arasında Suriye’de 30/08/2011 tarihli satış ve montaj soğutma anlaşması yapıldığı, davalı … firmasının soğutma ekipmanları, satış, montaj, nakliye ve çalıştırmayı taahhüt ettiği, 36 adet soğuk oda ve 3 adet koridorun yapımını tamamladığı ancak yazılı olarak teslim edilmediği, zira davacının amonyak gazını temin etmediği için tesisin çalıştırılamadığı, 2.bölümün inşası için davalı … elemanları çalışırken tesiste yangın çıktığı ve donmuş bölümün tamamıyla yere çöktüğü, 24 oda ve 2 koridorun alt yapısıyla birlikte çöktüğü, bu zararı tedarik etmek için ve ana kontrattaki maddeleri yerine getirmek için …’nun iyi niyetiyle bu anlaşmanın yapıldığı, yangında zarar gören kısım bedelinin 450.000,00-USD olarak tayin edildiği, …’nun davacıya bu işleri bedelsiz olarak yapmayı taahhüt ettiği, davacının bu yatırımını başka bir ülkeye yapmak istemesi yada 3.kişilere satmak istemesi halinde bedel olarak 450.000,00-USD’lik soğutma ekipmanı vermeyi veya ana kontrattaki şartlarla yapmayı taahhüt ettiği, davacının davalı tarafa kontrattaki bütün ödemeleri yaptığı ancak son 170.000,00-USD ödenmediği, bu paranın 70.000,00-USD’sini davalının davacı tarafa indirim uyguladığı, kalan 100.000,00-USD’nin ek bir kredi not ile cevaplandıracağı, bu kontratın 5 yıl süreli olup davalının fiyat değişikliği yapmayacağını taahhüt ettiği düzenlenmiştir.
Davacı 20/03/2012 tarihli sözleşme kapsamında davalının taahhüdünü yerine getirmediğini ileri sürerek 450.000,00-USD alacak talebinde bulunmuştur. Davalı ise; sözleşmenin Suriye’deki iç savaş nedeniyle karışıklığın fırsat bilinerek davalı şirket çalışanlarının pasaportlarına el konulduğu, bu suretle zorla ve tehdit ile imzalandığı, sözleşmenin geçersiz olduğunu savunmuştur.
Bilindiği üzere; ikrah(korkutma), bir kimsenin başka surette yapmayacak olduğu bir hukuksal işlemi bir kötülüğün kendisinin veya yakınlarının başına gelebileceğini görerek yapmasına neden olan ürkütülmedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 37. (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 29.) maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi ya da yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nın 38. (BK’nın 30.) maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan(ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız(hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir(TBK’nın 39. md).
Ancak; TBK.nun 39/1. maddesindeki “yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” şeklindeki yasal düzenleme uyarınca, ikrah(korkutma) sebebiyle sözleşmenin geçersizliğine ilişkin dava veya savunmanın bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu açıktır.
Somut olayda; gerek dinlenen tanık beyanları, gerekse davalı vekilinin dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmenin 20/03/2012 tarihinde imzalandığı, akabinde aynı tarihte son uçakla davalı şirket yetkilisi ve çalışanlarının Türkiye’ye döndükleri sabittir. Davalı taraf sözleşmenin cebir ve tehdit altında imzalatıldığına dair resmi makamlar nezdinde herhangi bir şikayette bulunmamıştır. Yine cevap dilekçesi ibraz ettiği tarihe kadar davacıya sözleşmeyle bağlı olmadığına ilişkin herhangi bir ihtarname göndermemiştir. Bu husus davalı tarafın da kabulündedir. Davalı, 20/10/2016 tarihli cevap dilekçesinde ilk kez ikrah savunmasında bulunarak sözleşmeyle bağlı olmadığına dair irade açıklaması yapmıştır. Oysa davalı şirket yetkilisiyle çalışanlarının, sözleşmenin imzalanması akabinde uçakla Türkiye’ye döndüklerinden korkutma bu tarihte ortadan kalkmış olup bir yıllık hak düşürücü süre bu tarihten itibaren işlemeye başlamıştır. İkrah savunması ise 20/10/2016 tarihinde yani bir yıllık hak düşürücü süre fazlasıyla geçtikten sonra ileri sürülmüştür. Cevap dilekçesinin verildiği tarih itibariyle bir yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden ikrah savunmasına mahkememizce bu nedenle değer verilmemiştir.
Davalı taraf sözleşmeyle bağlı olduğundan sözleşmedeki taahhütlerini yerine getirdiğini kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak davalı bu taahhütlerini yerine getirdiğine dair herhangi bir savunma ileri sürmediği gibi savunmalarında sözleşmenin ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu belirtmiştir. Davalı şirket 20/03/2012 tarihli sözleşme ile bağlı olduğundan davacının ihtarname ile bildirdiği Sudan ülkesinde 24 adet soğuk oda ve iki koridorun yapımını gerçekleştirmemiştir. Bu durumda sözleşmedeki taahhüdünü yerine getirmeyen davalı 450.000,00-USD’lik taahhüdünden sorumludur. Sözleşmenin açık hükmüne göre davacının davalıya yapılan iş nedeniyle 170.000,00-USD borcu olduğu, bu miktarın 70.000,00-USD’sinin davalı tarafça indirim olarak uygulandığı, kalan borcun 100.000,00-USD olduğu sabittir. Davalının taahhüt ettiği 450.000,00-USD’den davalının davacıdan olan 100.000,00-USD alacağının indirilmesi gerekmiştir. Hal böyle olunca; davacının 20/03/2012 tarihli sözleşmeye istinaden davalıdan 350.000,00-USD talep edebileceği kanaatine varılmıştır.
Davacı, davalıya Mersin …Noterliği kanalıyla 17/05/2016 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesini keşide etmiş ve 450.000,00-USD’nin tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde ödenmesini istemiştir. İhtarname davalıya 23/05/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, verilen 10 günlük süre sonunda davalı 03/06/2016 tarihinde temerrüde düşmüştür. Bu sebeple kabul edilen alacağa 03/06/2016 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca döviz faizi yürütülmesi gerekmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler karşısında; davanın kısmen kabulü ile 350.000,00-USD’nin 03/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının 1 yıllık USD mevduatına uyguladıkları en yüksek döviz faizi oranlarında temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulüne,
350.000,00-USD’nin 03/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının 1 yıllık USD mevduatına uyguladıkları en yüksek döviz faizi oranlarında temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine,
3-Harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 70.788,29-TL nispi karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin yatırılan 22.670,39-TL harcın mahsubu ile bakiye 48.117,90-TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 29,20-TL başvurma harcı ile karar harcına mahsup edilen 22.670,39-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davanın kabul edilen miktarı dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 55.038,40-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davanın reddedilen miktarı dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 23.714,80-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından sarf edilen 143,00-TL tebligat gideri, 35,20-TL müzekkere gideri,141,00-TL talimat masrafı olmak üzere toplam 319,20-TL yargılama giderinin davanın kabul oranı dikkate alınarak takdiren 248,27-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından sarf edilen 11,00-TL tebligat gideri, 200,00-TL tanık ücreti, 670,80-TL talimat masrafı olmak üzere toplam 881,80-TL yargılama giderinin davanın red oranı dikkate alınarak takdiren 195,96-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
9-Avanslardan artan olur ise karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
5235 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 ve 29525 sayılı Resmi Gazetede ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/04/2018

Başkan … Üye … Üye … Katip …