Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/740 E. 2018/273 K. 19.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/740
KARAR NO : 2018/273

DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 04/08/2015
KARAR TARİHİ : 19/04/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan ticari şirket (genel kurul kararının iptali istemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı …Taşımacılık A.Ş.’de …’nın %3,67, …’un %92,8 ve müvekkilinin %3,53 hissesinin bulunduğunu, 24/04/2015 tarihli Genel Kurul Toplantısının davacı ile ilgisi olmayan adrese tebliğe çıkarıldığını, tebligatın iade edildiğini, amacın müvekkilinin toplantıya katılımını engellemek olduğunu, …’nın müvekkilinden izin almadan hem … şirketindeki hem de … şirketindeki hisselerini satmak istediğini, bu toplantıda şirket sermayesinin 30.000.000,00-TL’den 78.150.000,00-TL’ye çıkartılmasına ve arttırılan bedelin ortakların şirketten olan alacaklarından karşılanmasına karar verildiğini, müvekkilinin toplantı davetinin kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle toplantıya katılamadığını ve itiraz haklarını kullanamadığını, sicil gazetesi kayıtlarında ve hazirun cetvelinde müvekkiline ait adresin “… Floor … Gate, …” olarak gösterilmesine rağmen genel kurul toplantı daveti ile ilgili belgelerin davacı … ile hiçbir ilgisi bulunmayan … Mah. … Cd. … Sokak, … İş Merkezi No:… Kat: … adresine tebliğe çıkartıldığını ve tebligat yapılamamış olduğundan 13/04/2015 tarihinde göndericisine iade edildiğini, müvekkilinin belirtilen adres yerine farklı bir adrese davet gönderilerek genel kuruldan haberdar olmasının engellendiğini, buradaki amacın ise …’nın toplantıya katılan tek hissedar olarak istediği kararları almasının sağlanması ve bu kararlara muhalefetin engellenmesi olduğunu, kanuna uygun şekilde toplantıya çağrı şartı yerine getirilmediğinden davaya konu genel kurul toplantısının geçersiz olduğunu, ana sözleşmenin eski şeklinde yer alan “Hissesini satmak isteyen hissedar, şirket hissedarlarına öncelik tanımak zorundadır. Hissedarlardan hiçbiri yönetim kurulunun ve diğer ortakların iznini almadan, hissesini hissedarların dışında kimseye satamaz” şeklindeki düzenlemesinin “Pay devri için şirket yönetim kurulu kararı gerekir. Makul sebepler olmadıkça pay defterine kayıttan imtina edemez.” şeklinde değiştirilmesinin tamamen müvekkilinin rüçhan hakkının kaldırılmasına yönelik bir karar olduğunu, müvekkilinin haberi olmaksızın rüçhan hakkını kaldıran söz konusu kararın şirketin menfaatine olmayıp tamamen …’nın kişisel çıkarlarına hizmet etmekte olduğunu, ayrıca söz konusu ana sözleşme değişikliğinin TTK.461 maddesine de aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin 24/04/2015 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı için müvekkiline çağrı yapılmadığından toplantıya katılamayan müvekkilinin bunun sonucunda kanundan doğan finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konuların görüşülmesini bir ay erteleme ve gündeme madde konulmasını talep etme haklarının engellendiğini ileri sürerek, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununda düzenlenen şekil şartlarını taşımayan 24/04/2015 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısının ve şirket menfaatlerine aykırı olarak bu toplantıda alınan kararların TTK.nun 447. maddesi gereğince hükümsüz olduğunun tespitine, müvekkilinin telafisi imkansız zararlara uğramasının engellenmesi için alınan kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına, davalı şirketteki hisseler üzerine ticaret siciline davalıdır şerhi konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; usule ilişkin olarak davacı vekilince dosyaya sunulan … ile …’ın … lehine düzenlenen vekaletnamede ilgili şirketlerde hisse alım satımı bakımından yetki verildiğini, davacı vekilinin dava açma ve takip yetkisinin bulunmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddinin gerektiğini, şirket olağan genel kurulu aleyhine hukuka aykırı olarak açılan davanın şirketin işleyişini engellemeye yönelik olduğundan oluşacak muhtemel zararlara ilişkin HMK. 392/1 maddesi uyarınca davacının teminat yatırması gerektiğini, TTK 445. maddesi uyarınca genel kurul karar tarihinden itibaren 3 ay içerisinde dava açılmadığından hak düşürücü süre yönünden davanın reddinin gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise dava konusu genel kurula çağrının usulüne uygun olarak gerçekleştirildiğini, genel kurul toplantı çağrı ilanının 01/04/2015 tarihli Ticaret Sicil gazetesinde ve 27/03/2015 tarihli … gazetesinde ve ayrıca internet sitesinde ilan edilerek toplantı davetinin davacının genel kurul hazirun cetvelinde yer alan dava dilekçesinde yazılı yurt dışı adresi olan “… Floor … Gate …” adresine ve davacının T.C. resmi kurumlarından aldığı ikamet tezkeresinde belirttiği … Mah. … Cad. … Sokak … İş Merkezi No:… Kat: … … adresine iadeli taahhütlü mektup ile gönderildiğini, genel kurul çağrı işlemlerinde bir eksiklik ve usulsüzlük bulunmadığını, müvekkili şirketin davacının herhangi bir hak kaybına uğramaması için genel kurul davetini davacının hem Londra hem de İstanbul adresine gönderdiğini, genel kurulda alınan kararlar müvekkili şirket için zaruri olup, usul ve yasaya uygun olarak yapıldığını, müvekkili şirketin % 92,80 oranındaki hissedarı … A.Ş ile müvekkili şirketin yaklaşık üç seneden beri finansal sıkıntı çektiğini, bu sıkıntıları aşmak için genel kurul yapılarak sermaye arttırımına gidildiğini, genel kurulda alınan kararların kamu kurumu talebine uygun olarak gerçekleştirildiğini, talebin kabulü halinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün talebi ile alınmış ve alınacak tedbirlerin yerine getirilemeyerek ruhsat iptalinin gündeme gelebileceğini, ayrıca şirketin daha kolay finansman bulabilmesi açısından şirket hisselerinin 3.kişilere satımında izin alma prosedürünün kaldırıldığını, bu durumdaki bir şirketin yöneticilerinin Türk Ticaret Kanunun kendilerine sağladığı hak ve yetkileri kullanarak şirketin finansal açıdan düzlüğe çıkartılmasının mevzuatın kendilerine yüklediği bir yükümlülük olduğunu, müvekkili şirket esas sözleşmesinde yapılan değişikliğin hayati nitelikte olup zorunlu olarak yapıldığını, ana sözleşme 6/B maddesi değişikliğinin rüçhan hakkı ile ilgisinin bulunmadığını, yapılan değişikliğin ortaklara hisselerini istedikleri kişiye satabilmeleri hakkını getirdiğini, davacının icranın geri bırakılması yönündeki taleplerinin de dayanaksız olup, HMK ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca reddinin gerektiğini, davacının dava açma hakkını açıkça kötüye kullandığını belirterek dava takip yetkisinin bulunmaması sebebiyle davanın öncelikle usulden reddine, talepler bakımından davacının ayrı ayrı teminat yatırmasına karar verilmesini, müvekkili şirketi zarara uğratacağı nedenleriyle genel kurulda alınan tüm kararların yürütülmesinin geri bırakılması talebinin reddine, haksız ve mesnetsiz hukuka aykırı davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava; Davalı şirketin 24/04/2015 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplanısında alınan kararların hükümsüz olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Taraf vekilleri yazılı delillerini ibraz etmişler, diğer deliller mahkememizce toplanmış, bu kapsamda davalı şirketin sicil kayıtları, davaya konu genel kurul toplantı tutanağı, hazirun cetveli, davete ilişkin belgeler celp edilmiştir.
Davacı yanın ihtiyati tedbir talebi yönetim kurulu üyelerinin görüşleri alındıktan sonra mahkememizce değerlendirilmiş, 08/09/2015 tarihli ara karar ile davacının ihtiyati tedbir talebinin kısmen kabulü ile davalı … A.Ş.’nin 24/04/2015 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantasında gündemin 10. maddesinde şirket esas sözleşmesinin 6. maddesinin B fıkrasıyla ilgili değişiklik yapılmasına ilişkin alınan kararın yürütülmesinin TTK’nun 449. maddesi uyarınca tedbiren geri bırakılmasına, HMK 392. maddesi uyarınca takdiren 300.000,00-TL nakdi veya kesin ve süresiz teminat mektubu alınmasına karar verilmiştir. İhtiyati tedbire itiraz üzerine davalı yanın itirazı duruşmalı olarak incelenmiş, tedbire esas yönünden yapılan itirazın reddine, teminat miktarına yönelik itirazın kabulü ile teminatın 800.000,00-TL’ye yükseltilmesine karar verilmiş, davacı taraf teminatı yatırmış ve ihtiyati tedbir kararı uygulanmıştır. Sonraki aşamalarda bilirkişi raporu ibrazından sonra davalı yanın ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin talebi mahkememizce değerlendirilerek 15/12/2016 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbir kaldırılmıştır.
Her ne kadar davalı taraf davacı vekilinin vekaletnamesinin usulüne uygun olmadığını ileri sürmüş ise de, davacı vekilince ibraz edilen ve mahkememiz kasasına alınan vekaletname ile tercüme evrakları usulüne uygun olduğundan vekaletnameler yeterli görülmekle davalı yanın usule ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
İddia ve savunmaların değerlendirilmesi için davalı şirketin defter ve kayıtları ile dosya kapsamı üzerinde bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak rapor alınmasına karar verilmiştir. Re’sen görevlendirilen şirketler konusunda uzman Öğr. Üyeleri Doç. Dr. …, Yard. Doç. Dr. … ile mali müşavir … tarafından düzenlenen 31/10/2016 tarihli raporda özetle; dava konusunun, davacının hissedarı olduğu davalı … A.Ş’ye ait 24.04.2015 tarihli olağan genel kurul toplantısının, TTK 414. Maddesine ve … sayılı Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile bu toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmeliğin Çağrı Usulü başlığını taşıyan yönetmeliğin 10. maddesine aykırı bir şekilde toplanıIdığından kararların hükümsüz olduğu iddiasıyla iptali talebinden ibaret olduğu, davalı şirket tarafından davacı adına … adresine gönderilen gönderinin alıcı adresinde alıcının tanınmaması nedeniyle teslim alınmadığı ve göndericiye iade edildiği, davalı şirket tarafından davacı adına Londra adresine gönderilen gönderinin yurtdışına gönderilmek üzere … Posta Dağıtım Merkezi tarafından teslim alındığı anlaşılmakla birlikte yurtdışındaki akıbeti hakkında net bir bilgiye ulaşılamadığı, davalının 2013 ve 2014 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalı şirketin brüt satış karının net satışlara oranının 2012, 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla %3, %2 ve %4 gibi düşük oranlarda seyrettiği, şirketin aynı dönemlerde sırasıyla -49.717.564,23 TL, -110.041.687,35 TL ve -81.919.710,65 TL zarar ettiği, davalı şirketin özkaynaklarının 2012 yılında 65.231.679,51 TL, 2013 yılında 103.506.859,22 TL ve 2014 yılında 87.939.381,51 TL olduğu, şirketin 2012 yılında zarar etmiş olmasına rağmen 2013 yılında yatırımlarını artırmış olduğu ancak 2014 yılında özkaynaklarında gerileme meydana geldiği, şirketin değerlendirilen üç yılında da zarar etmesi sebebiyle sermaye artırımı ihtiyacının meydana geldiği, davalı şirketin 24.04.2015 tarihli genel kurul kararlarının çağrı usulüne uyulmamış olması dolayısıyla hükümsüzlüğüne yol açacak düzeyde kanuna aykırılık içermediği, zira genel kurula çağrının ticaret sicil gazetesinde, ulusal gazetede, davalının internet sitesinde ilan edildiği, davacıya tebligat yapılmasına ilişkin husus bir iptal sebebi oluşturabilirse de, gerek davanın TTK md. 445’de öngörülen 3 aylık hak düşürücü sürede açılmamış olması gerekse etki kuralı dikkate alındığında iptal koşulunun da oluşmadığı, davalı şirket esas sözleşmesinin 6/B maddesinde gerçekleştirilen değişikliğin ön alım hakkına ilişkin olan kısmının anonim şirketler hukuku bakımından bir etki ve sonucu olmadığı, ön alım hakkı ile rüçhan hakkının farklı kavramlar olduğu, hisselerin satılmak istenmesi halinde diğer ortaklara öncelik tanınması zorunluluğu (ön alım hakkı) hukuki niteliği itibariyle borçlar hukukuna tabi bir düzenleme olduğu, esas sözleşmelerde sıkça rastlanan ön alım hakkına ilişkin düzenlemelerin, pay sahiplerinin paylarını devretmesine engel teşkil etmediği, şirketin diğer ortaklarına ön alım hakkı tanıyan düzenlemeye aykırı olarak yapılan hisse devirlerinin geçerli olacağı ancak bir sözleşme olması nedeniyle buna aykırılık halinde borçlar hukuku alanında hüküm ve sonuçlar meydana getireceği, değişikliğe uğrayan esas sözleşmenin 6/B maddesinde yer alan bağlam hükmünün ise, TTK md. 492’de yer alan ve nama yazılı şirket paylarının devrini yönetim kurulu kararına bağlayan hükme uygun olup, kanuna aykırı bir yanı bulunmadığı, esas sözleşmede öngörülecek bağlam hükmü için TTK md 421/3’te özel bir nisap ön görüldüğü, buna göre kararın geçerli olabilmesi için sermayenin en az %75’ini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oylarıyla alınmış olması gerektiği, davalı şirket genel kurulunda alınan kararın bu yönüyle de kanuna uygun olduğu mütalaa olunmuştur.
Rapora itiraz aşamasında davacı taraf İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile davalı şirketteki hisselerin davacıya ait olduğuna ilişkin açmış oldukları davanın bekletici mesele yapılmasını, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasına ibraz edilen bilirkişi raporunun dikkate alınmasını istemiştir.
İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında yetkisizlik kararı verildiği ve dosyanın Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas numarasına tevzi edildiği tespit edilmiştir.
Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dava dosyası celp edilmiş, incelenmesinde; davacının …, davalıların …A.Ş., … A.Ş., …, … oldukları, davanın 04/08/2015 tarihinde mahkememizdeki davanın açıldığı tarihte açıldığı, talebin davacı ile davalı … arasında yeddieminlik sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye göre davalı şirketlerde …’in sahibi olduğu payların aslında davacıya ait olduğu, davalı …’in elinde emaneten bulundurduğu hisseleri kötü niyetli ve böyle bir yetkisi olmaksızın hisse devir sözleşmesi imzalayarak diğer davalı …’ya bedelsiz devrettiği, davacının onayı olmaksızın davalılar arasında imzalanan sözleşmelerin hükümsüz olduğunun ileri sürülerek gerçek kişi davalılar arasında imzalanmış olan davalı şirketlerin hisselerinin devrine ilişkin hisse devir sözleşmelerinin ve buna bağlı olarak yapılan tüm sözleşme ve işlemlerin iptali, hisselerin davacıya iadesi, olmazsa hisselerin gerçek değerinin tespiti ile bu bedelin devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle davacıya ödenmesi taleplerinden ibaret olduğu, İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas numarasında görülen davada mahkemece 08/02/2016 tarihinde yetkisizlik kararı verildiği, Yargıtay …Hukuk Dairesinin … tarihli kararı ile mahkeme kararının onandığı, sonrasında Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas numarasını aldığı görülmüş, sonraki aşamalarda ise bu dosyanın Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin rapora itiraz dilekçesi ve eklerinin, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasının, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunun değerlendirilmesi için önceki bilirkişi kurulundan ek rapor alınması yoluna gidilmiştir. İbraz olunan 22/01/2018 tarihli ek raporda özetle; davacı yan tarafından yapılan itiraz konuları incelendiğinde, genel kurul çağrı işleminin kanuna aykırı yapıldığı yönünde bakanlık temsilcisi tarafından tespit edilen bir usulsüzlüğün bulunmadığı, yapılan genel kurulda alınan kararların TTK’da belirtilen usullere uygun olarak gerçekleştirildiği, bu nedenle kök raporda açıklanan değerlendirmelerine yönelik kanaatlerinin değişmediği, davacı …’in adresi … Floor … Gate/ …olduğu ve 24.04.2015 tarihli genel kurul daveti için bu adrese usulsüz çağrı yapıldığı iddiasına yönelik olarak; davalı yan tarafından hem belirtilen adrese, hem de …’ın Türkiye’ de bulunan adresine genel kurul daveti gönderildiği, dava konusu genel kurul davetinin davalı şirketin 30/03/2015 tarihinde internet sitesinde yayınlandığı, 27.03.2015 tarihli gazete ilanının ve 01/04/2017 tarihli … sayılı ticaret sicil gazetesi ilanının bulunduğu, neticeten; genel kurul çağrı işleminin kanuna aykırı yapıldığı yönünde bakanlık temsilcisi tarafından tespit edilen bir usulsüzlüğün de bulunmadığı, yapılan genel kurulda alınan kararların TTK’da belirtilen usullere uygun olarak alındığı, … tarafından …’deki ve …’in hissedarı olarak gözüken …’daki hisselerinin, 29.06.2015 tarihli … ile yediemin sıfatıyla geçici olarak …’e vermesi ve … tarafından emanet hisselerin bila bedel olarak ..’ya devredilmesi yönündeki iddiaların huzurda görülmekte olan dava konusuyla ilgili olmadığı, bu nedenle … ve … ’un hisselerinin devrine ilişkin yapılan tüm sözleşme ve işlemlerin hükümsüzlüğü ile bu hisselerin tamamının …’e ait olduğunun tespit talebinde bulunduğu, İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E.Sayılı dosyasının derdest olduğu, huzurda görülmekte olan davada İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin … E.Sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına gerek bulunmadığı ancak bu hususta takdirin mahkemeye ait olduğu, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesine sunulan farklı yöndeki bilirkişi raporu bakımından oradaki iptal sebepleri ile huzurdaki davanın iptal sebeplerinin farklı olabileceği nitekim bahsi geçen davada sermaye artırımına ilişkin kararın iptalinin konu edildiği, genel kurulun kararlarından birinin iptal edilebilir olmasının ve iptali gerektiren sebeplerin diğer genel kurul kararları için de aynı hüküm ve sonucu doğuracağına ilişkin bir kural bulunmadığı, kök rapordaki görüşlerini muhafaza ettiklerini bildirmişlerdir.
Bilirkişi kurulunun kök ve ek raporu dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun bulunmakla hükme esas alınmıştır.
Yapılan yargılama toplanan ve sunulan deliller genel kurul toplantı tutanağı ve ekleri, ticaret sicil kayıtları, benimsenen bilirkişi raporu ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; huzurdaki davada uyuşmazlık, davalı … A.Ş’nin 24/04/2015 tarihli genel kurulunda alınan kararların toplantıya çağrının usulüne uygun yapılmamış olması dolayısıyla TTK’nın 447.maddesi gereğince hükümsüz olduğunun tespiti koşullarının oluşup oluşmadığından kaynaklanmaktadır. Gerek Alman gerekse İsviçre hukukunda doktrinde genel kabul gördüğü üzere, genel kurul kararları iki şekilde sakatlanabilir. İlk ihtimalde kanuna ve esas sözleşmeye aykırılık genel kurulda alınan kararın normatif kurallara aykırılığı biçiminde ortaya çıkabilir. Bu durumda kararın içeriğinin norma aykırılığından bahsedilir. İkinci ihtimalde genel kurul kararı şekli açıdan yani kararın alınması sürecindeki aykırılıklar dolayısıyla norma aykırılık teşkil edebilir. Bu durumda ise, usule aykırılıktan bahsedilir. Anonim şirketlerde genel kurulun toplantıya daveti sıkı merasim koşuluna bağlanmıştır. Bu bağlamda çağrı usulüne ilişkin düzenlemeler esas itibariyle emredicidir. Bununla birlikte çağrı usulüne aykırılık her zaman gerel kurul kararlarının yokluğu sonucunu doğurmaz. Genel kurulda alınan karar bu süreçteki bir eksiklik dolayısıyla örneğin çağrı usulündeki kanuna aykırılıklar veya gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması halinde olduğu gibi, TTK md 445/1’e aykırılık teşkil edebilir ve bu nedenle iptali gerekebilir.( TTK md 446/1-b) Bu tür aykırılıkların iptal edilebilirliğinde “etki kuralı-illiyet bağı” devreye girer ve usuli eksikliğin kararın alınmasına etkili olup olmadığına bakılarak iptal talebi sonuca bağlanır. Bir başka ifadeyle etki kuralı gereği kararın alınması sürecindeki şekli eksiklik ile kanuna ve esas sözleşmeye aykırılık arasında bir sebep sonuç ilişkisi olup olmadığına bakılır. Genel kurul kararının alınma sürecindeki eksiklik olmasaydı da aynı doğrultuda karar alınacak idiyse yani sebep sonuç ilişkisi gerçekleşmemiş ise iptale gerek olmayacaktır. 6102 sayılı TTK bu kuralı md 446/1-b bendinde çağrı usulüne aykırılık, gündemin gereği gibi ilan edilmemesi ve toplantıya katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi hallerini de kapsayacak biçimde pozitif bir düzenlemeye bağlamıştır. Mevcut düzenleme karşısında artık, meydana geliş sürecindeki eksiklikler bulunan genel kurul kararlarının iptalinde, aykırılığın sonuca etkili olup olmadığı yani illiyet bağı belirleyici olacaktır. Esasen etki kuralının amacı genel kurul kararlarının iptal edilebilirliğini sınırlamaktır. Aykırılık ile sonuç arasında illiyet bağının varlığı aranmak suretiyle kararın alınmasında etkisi olmayan önemsiz usuli hatalar nedeniyle genel kurul kararlarının iptal edilerek yeniden karar alınmasının ve şirketin bu yolla bloke edilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Somut olay yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde incelendiğinde; davalı şirketin 24/04/2015 tarihli genel kurulunda alınan kararların toplantıya çağrı usulüne aykırılık dolayısıyla hükümsüzlüğü iddiası yönünden burada genel kurul kararlarının hükümsüzlüğünü gerektirecek ölçüde çağrı usulüne aykırılıktan bahsedilemeyecektir. Genel kurul kararlarının çağrı usulüne aykırılık nedeniyle geçersiz olduğunu söyleyebilmek için örneğin toplantıya çağrının hiç veya yetkisiz organ tarafından yapılmış olması gerekir. Oysa huzurdaki davada genel kurul toplantısına ilişkin çağrı, davacıya çıkarılan davetin ulaşmaması dışında kanunda aranan süre ve şekilde yapılmıştır. Davalı tarafça davacının hem Türkiye’deki adresine hem de yurt dışındaki adresine genel kurul daveti gönderilmiş, dava konusu genel kurul daveti davalı şirketin internet sitesinde 30/03/2015 tarihinde yayınlanmış, ayrıca 01/04/2015 tarihli ticaret sicil gazetesinde, 27/03/2015 tarihli ulusal gazetede ilan edilmiştir. Burada bir hükümsüzlük değil iptal edilebilirlik söz konusu olabilir. Ancak huzurdaki dava yönünden genel kurul kararlarının iptali için TTK md 445’de ön görülen üç aylık hak düşürücü süre geçmiştir. Bunun yanı sıra yukarıda ifade edilen etki kuralı gereği davacı genel kurula katılmış ve olumsuz oy kullanmış olsa dahi olumlu oyların oranı ve davacının şirketteki hisse oranı itibariyle alınan kararların sonucu değişmeyecektir.
Davacı tarafından ileri sürülen ve rüçhan hakkının engellendiğine yönelik davalı şirket esas sözleşmesinde yapılan değişikliğe gelince; genel kurulda alınan karar ile ana sözleşme 6/B maddesinin eski halinde “Hissesini satmak isteyen hissedar, şirket hissedarlarına öncelik tanımak zorundadır. Hissedarlardan hiç biri yönetim kurulunun ve diğer ortakların iznini almadan hissesini hissedarların dışında kimseye satamaz.” yeni halinde ise “Pay devri için şirket yönetim kurulu kararı gerekir. Makul sebepler olmadıkça pay defterine kayıttan imtina edemez.” denildiği görülmüştür. Davacının rüçhan hakkının engellenmesi şeklinde yorumladığı maddenin ilk halindeki düzenleme, pay sahiplerinin ön alım hakkının yanı sıra bağlam olarak nitelendirilen ve payın devrini yönetim kurulunun kararına bağlayan iki ayrı olgu içermektedir. Bunlardan ilki yani hisselerin satılmak istenmesi halinde diğer ortaklara öncelik tanınması zorunluluğu (ön alım hakkı) hukuki niteliği itibariyle borçlar hukukuna tabi anonim şirketler hukuku bakımından hüküm ve sonucu olmayan bir düzenlemedir. Şirket esas sözleşmelerinde sıkça rastlanan ön alım hakkına ilişkin düzenlemeler, pay sahiplerinin paylarını devretmesine engel teşkil etmez. Diğer bir ifadeyle şirketin diğer ortaklarına ön alım hakkı tanıyan düzenlemeye aykırı olarak yapılan hisse devirleri geçerli olur, ancak bir sözleşme olması nedeniyle buna aykırılık borçlar hukuku alanında hüküm ve sonuçlar meydana getirir. Değiştirilen esas sözleşmenin 6/B maddesinde yer alan bağlam hükmü ise, TTK md 492’de yer alan ve nama yazılı şirket paylarının devrini yönetim kurulu kararına bağlayan hükme uygun olup, kanuna aykırı bir yanı bulunmamaktadır. Esas sözleşmede ön görülecek bağlam hükmü için TTK md 421/3’te özel bir nisap ön görülmüştür. Buna göre kararın geçerli olabilmesi için sermayenin en az %75’ini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oylarıyla alınmış olması gerekir. Davalı şirket genel kurulunda alınan karar bu yönüyle de kanuna uygundur.
Davalı şirketin 2012,2013 ve 2014 yıllarında zarar etmesi sebebiyle sermaye arttırımı ihtiyacının meydana geldiği, çağrı usulüne uyulmamış olması dolayısıyla hükümsüzlüğe yol açacak düzeyde kanuna aykırılık bulunmadığı, davacıya tebligat yapılamamasına ilişkin husus bir iptal sebebi oluşturabilirse de, gerek davanın TTK md 445’te ön görülen üç aylık hak düşürücü sürede açılmamış olması, gerekse etki kuralı dikkate alındığında iptal koşulunun da oluşmadığı, şirket esas sözleşmesinin 6/B maddesinde gerçekleştirilen değişikliğin borçlar hukukunda düzenlenen ön alım hakkına ilişkin olan kısmının anonim şirketler hukuku bakımından bir etki ve sonucunun olmadığı, aynı maddeyle getirilen bağlam koşulunun ise nitelikli karar nisabının sağlanması ve kanunda aranan şartları taşıması nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında davacı … tarafından davalı şirketteki …’e ait gözüken hisselerin tamamının kendisine ait olduğu, hisse devirlerinin iptali ile kendisine aidiyetine mümkün olmadığı takdirde hisselerin bedelinin ödenmesine karar verilmesinin istenildiği, anılan mahkemece verilen yetkisizlik kararı üzerine dosyanın Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas numarasına tevzi edildiği, bu mahkemece ise dosyanın Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasındaki davanın ise … A.Ş aleyhinde açılan 24/04/2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti davası olduğu, birleşen dosya ile birlikte her iki dosyanın derdest olduğu anlaşılmıştır. Davacı taraf hisselerin aidiyetine ilişkin davanın huzurdaki dava açısından bekletici mesele yapılmasını talep etmiş ise de, her iki davanın konusunun farklı olduğu ve hukuki işlem güvencesi nedeniyle bekletici mesele yapılması talebi yerinde görülmemiştir. Yine davacı taraf Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporunu ibraz ederek iki dosyaya ibraz edilen raporlarda çelişki olduğunu ileri sürmüştür. Ayrı şirketlerin ayrı genel kurul kararlarının hükümsüzlüğünün tespitine ilişkin davaların konuları ve iptal sebepleri de farklı olduğundan kaldı ki mahkeme bilirkişi raporuyla bağlı olmayıp hukuki değerlendirme ve kanaat mahkemeye ait bulunduğundan buna ilişkin itiraz da sonuca etkili görülmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler karşısında; genel kurul çağrı işleminin kanuna aykırı yapıldığı yönünde bakanlık temsilcisi tarafından tespit edilen bir usulsüzlüğün bulunmadığı, davacıya hem Türkiye’deki hem de yurt dışındaki adresine genel kurul daveti gönderildiği, genel kurul davetinin davalı şirketin internet sitesinde, ticaret sicil gazetesinde, ulusal gazetede ilan edildiği, davacıya genel kurul davetinin tebliğ edilememiş olmasının davalı şirketin 24/04/2015 tarihli genel kurul kararlarının çağrı usulüne uyulmamış olması dolayısıyla hükümsüzlüğüne yol açacak düzeyde kanuna aykırılık içermediği, davacıya tebligat yapılmasına ilişkin husus bir iptal sebebi oluşturabilirse de, davanın TTK md 445’de ön görülen üç aylık hak düşürücü sürede açılmadığı, ayrıca etki kuralı dikkate alındığında iptal koşulunun da oluşmadığı, şirketin mali tablolarına göre sermaye arttırımı ihtiyacının meydana geldiği, esas sözleşmenin 6/B maddesinde yapılan değişikliğin ön alım hakkına ilişkin kısmının anonim şirketler hukuku bakımından bir etki ve sonucunun olmadığı, aynı madde ile kararlaştırılan bağlam koşulunun ise kanunda aranan karar nisabının sağlanarak alınmış olduğu, dolayısıyla genel kurul toplantısında alınan kararların hükümsüzlüğüne karar verilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmakla, davanın reddine, HMK 392/2 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren bir aylık süre içerisinde tazminat davası açılmadığı taktirde ve talep halinde teminatın davacıya iadesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davanın reddine,
2-HMK 392/2 maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren bir aylık süre içerisinde tazminat davası açılmadığı taktirde ve talep halinde teminatın davacıya iadesine,
3-Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 35,90 – TL maktu karar ve ilam harcından peşin yatırılan 27,70-TL harcın mahsubuna, bakiye 8,20-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına tayin ve takdir olunan 2.180,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan 100,00-TL tebligat masrafından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
8- Avanslardan artan olur ise karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
5235 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 ve 29525 sayılı Resmi Gazetede ilan edildiği anlaşılmakla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ila 360’ncı madde hükümleri uyarınca, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/04/2018

Başkan …

Üye …
Üye …

Kâtip …