Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/445 E. 2020/196 K. 24.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/445 Esas
KARAR NO : 2020/196

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/02/2014
KARAR TARİHİ : 24/02/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/03/2020
Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyetinin durdurulması üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1.Dairesinin 08.09.2014 tarih 1945 Sayılı Kararı uyarınca yapılan devir işlemi nedeniyle iş bu dosyanın Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas numarasını alan ve mahkememize görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağına aykırı davranışları sebebi ile müvekkili şirketin uğradığı zararların ve iş sözleşmesinde rekabet yasağına aykırılığın yaptırımı olarak belirlenen cezai şartın tazmini hususunu oluşturtuğunu, davalının iş sözleşmesinde rekabet memnuniyeti hususu açıkça düzenlendiğini, davalının iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı şekilde rakip bir firmada çalışmaya başladığını, müvekkili şirketin çalışanlarından …. ın işten ayrıldıktan sonra rakip bir firmada göreve başladığını ve müvekkili şirketten ayrılan bir kaç kişi içinde davalının da şirketten ayrılarak …. ın göreve başladığı şirkette göreve başladığını, rekabet yasağına aykırılık, müvekkili şirketin müşteri kaybına sebep olduğunu, müşterileri nezdinde itibarının zedelenmesi sonucunu doğurduğunu, davalının rekabet yasağına aykırı davranarak hem iş sözleşmesini hemde TBK’nın 444. Maddesini ihlal ettiğini, davalının iş sözleşmesinde rekabet yasağına aykırılığın yaptırımının açıkça düzenlendiğini, müvekkili şirketin uğradığı zararların tazmini ve cezai şart ödemesi gerektiğini, davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan bir yıllık net ücret tutarına denk gelen cezai şartın ve bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak maddi zararlarının tespit edilmesi ile cezai şart ve aşkın zararları için şimdilik 15.000.-TL ticari işlerde uygulanacak avans faiz oranına göre hesaplanacak faizi ile davalıdan tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı iş veren yanında 02.10.2011 tarihinden itibaren iş akdini davacı işverenden kaynaklı haklı sebeplerin varlığı nedeniyle fesih ettiğini, 20.09.2013 tarihine kadar satış personeli olarak çalıştığını, davacının müvekkili üzerinde mobing uygulaması fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi ve diğer sebeplerden dolayı iş akdini fesih edeceğini iş verene bildirdiğini, işveren davacının bakiye maaş ve akabinde kıdem tazminatını ödeyeceği vaadiyle işveren tarafından matbu olarak düzenlenen 24.09.2013 tarihli bir takım belgeler düzenlendiğini, bu belgelerin imzalanması akabinde kıdem tazminatınında ödeneceği vaadinde bulunduğunu, vadedilen kıdem tazminatınında ödenmediğini, bu konuyla ilgili olarak müvekkilinin işçilik ve hakları konusunda ayrıca iş mahkemesinde dava ikame edeceğini, iş sözleşmesinde iş veren yegane yükümlülüğü olan ücret ödeme borcunun tekrarı haricinde işçiye iş güvencesi sağlanmaksızın sadece işverene istihdam güvencesi sağlayan ve işçi aleyhine tek taraflı düzenlenen cezai şartların geçersiz olması gerektiğini, müvekkiline davacı tarafından imzalatılan rekabet yasağı maddesi ve cezai şart maddesi yasanın lafzına ve ruhuna aykırı olduğundan müvekkili işçinin davacı işveren ile herhangi bir haksız rekabet hali içinde bulunması mümkün bulunmadığından dosyaya sunulan mail yazışmalarının müvekkiline ait olmadığından davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Bilirkişi kurulu Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. …, Lojistik, Pazarlama Uzmanı …., Mali Müşavir Öğr. Gör. …, Bilgisayar Mühendisi Dr. … 24/10/2016 müşterek ve 31/10/2017 tarihli müşterek ek raporlarını dosyamıza sunmuşlardır.
Tüm dosya muhteviyâtı küllîyen tetkîk edildiğinde;
Öncelikle ”Ticari sır” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Ticari sır konusu doğrudan pozitif mevzuatta düzenlenmiş ve tanımlanmış olmayıp bu konuda Bilgi Edinme Hakkındaki Kanun’un 23. maddesine ”Ticar sır” başlığı altında ”Kanunlarda ticari sır olarak nitelenen bilgi veya belgeler ile kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticari ve mali bilgiler bu kanun kapsamı dışında yer almaktadır” hükmü bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ancak henüz kanunlaşmayan Ticari Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı hakkındaki Kanun Tasarısının 2. maddesi a) bendinde ticari sır, bir ticari işletme veya şirketin faaliyet alanıyla ilgili yalnızca belirli sayıdaki mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen, elde edilebilen, özellikle rakipler tarafından öğrenilmesi halinde zarar görme ihtimali bulunan ve 3. kişilere ve kamuya açıklanmaması gereken; iç kuruluş yapısı ve organizasyonu, mali, iktisadi, kredi ve nakit durumu araştırma ve geliştirme çalışmaları, faaliyet stratejisi, hammadde kaynakları, imalatının teknik özellikleri, fiyatlandırma politikaları, pazarlama taktikleri ve masrafları, pazar payları, toptancı ve parakendeci müşteri potansiyeli ve ağları, izne tabii veya tabii olmayan sözleşme bağlantılarına ilişkin veya bu gibi bilgi ve belgeleri” ifade etmek üzere tanımlanmıştır.
Bu geniş tanım yanında dar anlamda ticari sır; gerçek ya da tüzel kişi tacire, rakiplerine karşı ekonomik anlamda menfaat sağlayan, sır olarak saklanan ve gizli kalması için gerekli önlemlerin sahibi tarafından alındığı bilgi olarak tanımlanmaktadır. Yine haksız rekabet ilkeleride gözönünde bulundurularak bir başka tanım olarak ticari sır; ”Tacirin ticari faaliyetleri esnasında kullandığı, aynı olanağa sahip olmayan veya kullanamayan rakiplerine karşı kendisi için avantaj teşkil eden herhangi bir formül, düzen, model vs. toplam bilgiler şeklinde” tanımlanabilir.
Yargıtay uygulamasında ise, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02.06.2005 tarih ve 2004/7827 Esas, 2005/5755 Karar sayılı ilamında ”Ticari sır kavramının en önemli unsurunun toplumun bilgisi dahilinde olmama veya ilgili alanda rakip firmalarca bilinmeme şartının olduğunu” belirterek son tanımı desteklemiştir.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayımıza dönecek olur isek, alınan bilirkişi raporları ile de tespit edilmiş olduğu üzere, davacının beyan ettiği müşteri bilgileri ve fiyat teklifleri gizli sırdır iddiasının sektörel gerçeği yansıtmamakta olduğu, davacının 2011, 2012, 2013 ve 2014 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinde bulunduğu, İsim ve adres bilgilerinin yer aldığı müşteri listesinin tek başına TTK kapsamında ticarî sır olarak nitelendirilemeyeceği; müşterilere yapılan iskontolar, müşterilerin ödeme şekillerine ilişkin bilgiler ve diğer gizli hususlarla birlikte ticarî sır olarak değerlendirilebileceği, somut olay bazında ise davacının müşterilere ait hangi bilgilerin kullanıldığına dair bir açıklama getiremediği, sadece müşteri listesinin kullanıldığına dair olgunun ise tek başına ticarî sırra vücut vermeyeceği, dolayısıyla TTK anlamında haksız rekabetin ön koşulu olan ticarî sır kavramının işbu davada gerçekleşmediği, çalışanların bir işletmede çalışırken elde ettikleri meslekî bilgi ve becerilerin, tecrübelerin, bilgilerin ticarî sır kapsamına girmeyeceği; davalı gerçek kişilerin davacı şirketin pazarlama bölümde de çalıştıkları tartışmasız olduğundan onların davacının müşterilerinin kim olduğuna ve diğer bilgilerine vakıf olmalarının hayatın olağan akışına uygun olduğu, bunları işten ayrıldıktan sonra kendi işlerinde kullanmalarının TTK anlamında haksız rekabet oluşturmayacağı, davalının davacı işyerinde bulunduğu pozisyon gereğince müşteri bilgilerine ulaşabileceği, ancak bu bilgilere aynı zamanda 140-160 arasında kullanıcının da erişebildiği, sektörde müşteri bilgilerinin ticari sır kapsamında yer almadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın tarafları arasındaki rekabet yasağı şartının, aranan hukuki sonuçları doğurabilecek nitelikte bulunmadığı, davalının bu nedene dayalı olarak sorumlu tutulamayacağı anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 54,40-TL karar ve ilam harcının peşin yatırılan 256,20-TL harçtan mahsubu ile kalan 201,80-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 3.400,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
5-Davalı tarafından sarf edilen 541,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
6-Taraflarca yatırılan yatırılan gider avansından arta kalan kısım olur ise karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
Dair; 6100 sayılı HMK.’nun 341. ve devamı maddeleri gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzene karşı davalnın vekilinin yokluğunda karar verildi. 24/02/2020

Katip …
E-imzalıdır ¸

Hakim …
E-imzalıdır ¸