Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/25 E. 2018/401 K. 29.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/25 Esas
KARAR NO : 2018/401

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 09/12/2011
KARAR TARİHİ : 29/05/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/06/2018
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkil … A.Ş, tarafından satın alınmış olan ve hasar tarihinde … plaka no’su ile kullanılmış olan ve …model … motor şasi numaralı araçta kullanım sırasında arıza meydana geldiğini, bunun üzerine arıza yapan aracın …A.Ş. ye götürülerek arızanın giderilmesi istendiğini, müvekkil tarafından yetkili servis olan “… Otomotivce” teslim edilen araçta, servis tarafından yapılan inceleme neticesinde 19.0.7.2010 tarihinde davalı tarafından, motorun komple değişmesi gerektiği ve arızalı motor üzerinde çeşitli testler yapılmış olmasına rağmen motor arızasının kullanıcı hatasından kaynaklandığı iddiasıyla ne arıza giderimi ne de yeni motor temini davalı tarafından yapılmayacağının bildirildiğini, bunun üzerine müvekkil firmanın 21.06.2010 tarihinde davalı …Ş.’ nin bayisi olan …. A.Ş. den dava hakları saklı kalmak kaydıyla bedelini kendisi ödemek suretiyle aracına yeni bir motor almak zorunda kaldıklarını, motor arızasının kullanıcı hatalarından kaynaklanma ihtimalinin düşük olduğu düşünülerek arızalı motor üzerinden mahkeme kararıyla bilirkişi incelemesi yaptırmadan önce davalıdan “… Otomotivin” arızalı motor üzerinde yapmış olduğu incelemenin raporları istendiğini, fakat bu raporların iletilmediğini, bunun üzerine Küçükçekmece …. Sulh Hukuk Mahkemesinin …D. İş dosyası ile tespit talebinde bulunulduğunu, dosya nezdinde yapılan 21.06.2011 tarihli bilirkişi incelemesi sonucunda araç turbosunun 84,422 km. de arızalanması erken bir km nitelendirilmiş ve Turbo imal yerinde kalite kontrolünde tam kontrol edilmediğine motoru imal eden firmanın 6/8 kusurlu olduğuna, sürücünün ise kullanım hat; kaynaklanan 2/8 kusurlu olduğuna kanaat getirdiğini, zaten, raporda da belirtildiği gibi araç turbo imal yerinde kalite kontrolünün tam yapılmaması sebebi ile ayıplı ifa meydana geldiğini, bu nedenlerle davanın kabulü ile meydana gelen zararının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 28.043.82 TL lik kısmmın yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesini, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı, dava konusu araçta üretimden gelen bir arza bulunduğu savına dayandığını, bu durumda, satış sozteşmesinden doğan ayıba karşı sorumluluk (BK 194 vd hükümleri) söz konusu olabileceğini, BK 194 maddeleri hükümleri gereğince bir malın satım anında mevcut açık veya gizli ayıplardan sorumluluğun satıcıya ait olduğunu, davacı bir ticari şirket olmakla, ayıp iddiasını Borçlar Kanununun 202. maddesi hükmü gereğince yalnızca sorunun satıcısına yöneltebileceğini, müvekkili şirketin aracı davacıya satan konumunda olmadığı gibi, aracın ithalatçısı üreticisi veva imalatçısı dda olmadığını, bu nedenle, muvekkili şirket aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davacı dava dilekçesinde arızalı motoru 21/06/2010 tarihinde bedelini ödeyerek satın almak zorunda kaldığını beyan ettiğini, huzurdaki dava ise arızalı motorun yenisiyle değiştirildiği yani ayıbın gizli olduğu kabul edilse dahi en geç öğrenildiği tarihten on sekiz ay sonra açıldığını, davacı, arızanın ortaya çıktığı tarihten itibaren hak düşürücü süre içinde ayıp ihbarında bulunulmadığından hak düşürücü sürenin dolduğunu, zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının dilekçesinde bahsettiği ve iddialarına dayandırdığı Küçükçekmece …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde… D.iş dosyası ile yapılmış olan tespit işlemi Hukuk Muhakemeleri Kanunu nun 403 vd maddeleri hilafına yapıldığını, tespiti istenen hususlann bildirilmesi için müvekkil şirkete tebligat çıkarılmadığı gibi tespit esnasında hazır bulunması da temin edilmemiş olduğundan, geçerli bir delil tespitinin şartlarının oluşmadığını, bunun yanısıra, HMK md. 403’te belirtildiği üzere tespit dilekçesi ve mahkemenizin tespit kararı ve tespit bilirkişi raporunun müvekkil şirkete tebliğ edilmediğini, dolayısıyla, keşfin usulen hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle, müvekkil şirketin yokluğunda düzenlenen tespit raporunun müvekkil şirket açısından bir bağlayıcılığı bulunmadığını, dava konusu araca ait servis kayıtları incelendiğinde, aracın 16/06/2010 tarihinde alttan darbe almış şekilde servise geldiği görüldüğünü, serviste yapılan incelemelerde, aracın karterînin kırık olduğunun tespit edildiğini, açıklanan haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı yan özerine bırakılmasını savunmuştur.
YARGITAY BOZMA İLANINDAN ÖNCEKİ HÜKMÜN GEREKÇESİ:
Dava aracın ayıplı olduğu iddiası ile açılan tazminat davasıdır.
Davacının dava konusu aracı gelen sicil bilgilerine göre dava dışı üçüncü şahıstan satın aldığı, bu davanın davalıya karşı , davalının aracı üreten şirketin Türkiye temsilcisi olması sebebi ile açıldığı, bu yöne ilişkin davalının da bir itirazı bulunmadığı tartışmasızdır.
Taraflar arasında tartışmalı olan husus dava dilekçesine konu motorda ayıp olup olmadığı, var ise ayıbın gizli veya açık olup olmadığı, buna göre ihbar süresinin geçip geçmediği, husumet, zaman aşımı ve hak düşürücü sürenin dolup dolmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki satım sözleşmesinin içeriği de gözetildiğinde ve genel ispat kuralları uyarınca davacının ayıplı olarak mal satıldığını ve bu ayıbın üretim kaynaklı olduğunu iddia etmesi karşısında gerekli kanuni yükümlülüklerin alıcı olan davacı tarafından yerine getirilmesi gerekir.
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu ele alındığında öncelikle davacının bu davayı açma konusundaki husumet durumunun ele alınması gerekir.
Somut davada da olduğu üzere, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan ayıba karşı tekeffül sorumluluğu, bir akdi sorumluluk türü olduğundan, sadece satım sözleşmesinin tarafları arasında geçerlidir. Bunun bir sonucu olarak, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna bağlı olarak alıcıya tanınan seçimlik haklar da (sözleşmeden dönme, bedel indirimi, değiştirme hakları) , alıcı tarafından satıcıya karşı ileri sürülebilecek haklar şeklinde düzenlenmiştir. Şu halde, yani satım sözleşmesinin tarafı olmayan üçüncü kişilere (üreticiye, ithalatçıya, ara satıcıya vb.) yöneltmek suretiyle onları ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca sorumlu tutması mümkün değildir. Aynı şekilde, alıcının, satıcı dışındaki üçüncü kişileri, akdi sorumluluğa ilişkin genel hükümler (BK. md. 96. vd. ) uyarınca sorumlu tutması da mümkün değildir. Böylelikle alıcı, satıcı dışındaki üçüncü kişilere , BK. md. 96 vd. hükümlerine dayanan bir tazminat talebi de yöneltemeyecektir. Özellikle Alman doktrininde, alıcının, akdi sorumluluğa dayanan talep haklarını, satıcı dışındaki üçüncü kişilere (üretici, ithalatçı, vb. ) karşı da yöneltebilmesinin hukuki dayanakları aranmış ve bu konuda bazı görüşler ortaya atılmışsa da, bu görüşler Türk Hukukunda pek taraftar bulmamıştır. (Doç. Dr. C. Salih ŞAHİNİZ, Tacirler Arası Ticari Satımlarda Satıcının Ayıplı İfadan Sorumluluğu, Ankara, 2008, Sayfa: 188)
Davalının aslında üçüncü kişi olup üretici, ara satıcı veya söz konusu aracın ithalatını yapan kişi olmadığı, davacının akdi sorumluluk kapsamındaki haklarını gerektiğinde dava dışı satıcıya karşı ileri sürebileceği, esasen aracın davalı tarafından ithal edildiğine dair bilgi ve belgenin de sunulmadığı anlaşıldığından davacının, davalıya bu davayı yönelterek dava açamayacağı anlaşılmaktadır.Toplanan deliller ve yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacının davasının reddine dair mahkememizce yapılan yargılama sırasında 2011/650 Esas , 2012/606 Karar ve 02/10/2012 tarihli kararla davanın reddine karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI :
Mahkememizce verilen karar Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin … Esas, … Karar ve 08/05/2013 tarihli ilam ile ” Davacı taraf, davalı yanın davaya konu aracın imalatçısının Türkiye’deki temsilcisi olduğunu iddia etmiştir. Bu durum karşısında mahkemece davacının anılan iddiası üzerinde durularak varsa davacıdan bu konudaki delilleri de sorulmak suretiyle gerekli araştırma yapılıp davalı tarafın yetkili temsilci olup olmadığı hususunun belirlenerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir. ” şeklindeki karar ile mahkememizce verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay Bozma İlamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememizce uyulmasına karar verilen Yargıtay Bozma İlamı doğrultusunda davacının davalı tarafın davaya konu aracın imalatçısının Türkiye’de ki temsilcisi olduğu yönündeki iddiasının araştırılması açısından mahkememizce yapılan yargılama sırasında Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla yurt dışında bulunan şirkete istinabe yoluyla müzekkere yazılarak ” “… Stuttgart/Germany” adresinde bulunan …isimli şirketin “…model, … motor şasi numaralı, … motor numaralı” aracın imalatçısının … olup olmadığı, aynı zamanda Türkiyedeki davalı …Ş. isimli şirketin “…” şirketinin Türkiye’deki yetkili temsilcisi olup olmadığı hususlarına ilişkin dayanak belgelerin tüm suretlerinin mahkememize gönderilmesi” istenilmiş olup, Almanya yetkili makamlarınca istinabe evrakı üzerine tutulan tutanağın Türkçe tercümesinin incelenmesinden dava dışı yurt dışı firmanın hukuk biriminde çalışan Avukatın alınan beyanında ” … firmasının Hukuk Biriminde çalıştığı, …’nin bu aracın üreticisi olduğu, bu aracın mayıs 2006 tarihinde sevk edildiği, aracın kime teslim edildiğini bilmediği, …firmasının … ‘nin Türkiye’de ki genel temsilcsi olduğu ancak bu kurumun yurt dışı üretici firmayla imtiyazlı genel temsil sözleşmesinin bulunmadığı, yanib bir başka firmanın da … ‘nin araçlarını Türkiye’de satabileceğini, aracığn Türkiye’ye nasıl geldiini bilmediğini , her müşterinin aracı Türkiye’de satmakta özgür olduğunu, bu bilgilerin aracın şasi numarası yardımıyla tespit edildiğini” belirttiği görülmüştür.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında Yargıtay Bozma İlamı doğrultusunda davacının davalı şirketin yurt dışındaki üretic firmanın genel temsilcisi olduğu yönündeki iddiasının araştırılması açısından bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’den Yard. Doç. Dr. … tarafından düzenlenen 29/09/2016 havale tarihli raporda “Münhasır yetki içeren bir temsilcilik sözleşmesi yapılması ile bir tek satıcılık sözleşmesi yapılmasının söz konusu olacağı, tek satıcılık sözleşmesinin, yapımcı ile tek satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde sürekli öyle bir sözleşmedir ki bununla yapımcı mamüllerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede insihar sahibi olarak satmak üzere yalnızca tek satıcıya göndermeyi, buna karşılık tek satıcının da sözleşme konusu malları kendi adına ve kendi hesabına satarak malların sürümünü artırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlendiği, dava konusu somut olayda yurt dışında dinlenen tanığın davalı şirketin imalatçı firmanın genel temsilcisi olduğunu belirtmekle birlikte Türkiye bölgesinde tek yetkili olarak satış yapacak bir sözleşme yapılmadığının ve diğer firmaların belirtilmiş olması karşılığında davalı firmayı imalatçı firmanın tek yetkili satıcısı olarak nitelendirmenin mümkün olmadığı kanaatine varıldığı, yine diğer taraftan davalı şirketin imalatçı firmanın acentesi olup olmadığı üzerinde de durulması gerektiği, 6102 Sayılı TTK ‘nın 102/f.I maddesine göre ” Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir. ” kanundaki bu şekildeki tanıma göre acentenin sahip olması gereken özellikler ticari işletmeyle bağlı olmama, ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etme veya bu sözleşmeleri tacir adına yapma, bu faaliyetlerde devamlılığın bulunmasının gerektiği, belirtilen bu unsurlardan herhangi birinin eksik olması halinde acentelik ilişkisinden bahsedilemeyeceği, dava dosyasında yer alan ve davalı şirket vekili tarafından sunulan 30/11/2015 tarihli dilekçede davalı şirketin…. ile imzaladığı münhasır olmayan distribütörlük anlaşması çerçevesinde bir kısım otomotiv ürünlerinin Türkiye’de pazarlandığının belirlendiği, bu dilekçe içeriği ve Almanya’dan gönderilen istinabe yazısı içeriği dikkate alındığında davalı firmanın temsil yetkiine sahip olduğu ve dava dışı imalatçı firmanın araçlarını Türkiye’de devamlı olarak sattığının anlaşıldğı, bu durumda davalı firmanın ve imalatçı firmanın acentesi olarak faaliyet göstermekte olduğunun görüldüğü, diğer bir deyişle davalı şirketin imalatçı firmanın aracısı olarak faaliyet göstermekte olduğunu , davalı şirketin kendisinin yapılan satım akdinin tarafı olmamasından dolayı satım sözleşmesindeki ayıptan dolayı sorumlu olmayacağını ileri sürdüğü, dava dosyası incelendiğinde dava konusu aracın davalı şirketin bayisi olan satıcıdan davacı şirketçe satın alınmış olduğunun görüldüğü, davalı firma aleyhine ancak üretici firma tarafından yapılan satışa aracılık etmiş olması halinde dava açılabileceği ve husumet yöneltilebileceği TTK’nın 105/2.maddesine göre acentenin aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acentenin müvekkili adına dava açabileceği ve kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceği ancak hükmün lafsından müvekkili davada temsil edebilme yetkisinin yalnızca acentenin bizzat aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmlerle sınırlı olduğu, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden davalı firmanın, davacı firmanın taraf olduğu satım sözleşmesine imalatçı firma adına aracılık etmiy olduğu yöünde bir bulguya rastlanmadığı, sonuç olarak davalı firmanın dava dışı imalatçı firmanın acentası olduğu, davalı firmaya davalı sıfatıyla ayıba karşı tekeffül den dolayı husumet yöneltilemeyeceği sonuç ve kanatine varıldığı bildirilmiştir.
Yine mahkememizce yapılan yargılama sırasında istinabe evraklarının da değerlendirilebilmesi için Almanca bilen akademisyen bilirkişi marifetiyle yeniden bilirkiş incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. …. tarafından düzenlenen 17/07/2017 tarihli raporda ise sonuç olarak dava dışı … avukatlarının istinabe yoluyla sunulan evraklarındaki ifadelere göre davalı şirketin …’nin acentesi niteliğinde bulunduğu, diğer firmalarında Türkiye ‘de araç sıtışı konusunda yetkili olduğu, yetkili temsilci acente olmakla birlikte davalının tekel hakkının bulunmadığı, acentenin sadece kendi yapmış olduğu satışlar bakımından izafeten dava açabileceği ( TTK 105/1,2 ) somut olayda satışın davalı tarafından yapılmadığı, bu sebeple davalıya ayıplı mal satışından ötürü husumet yöneltilemeyeceği, satıcıya husumet yöneltilmesinin gerektiği,yurt dışı üretici firmaya izafeten dava açılabileceği kabul edilse dahi verilecek hükmün davalının sorumluluğunu doğurmayacağı , verilecek hükmün dava dışı yurt dışı üretici firma olan ….açısından sonuç doğuracağı sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Mahkememizce Yargıtay Bozma İlamından sonra yapılan yargılama, Almanya yetkili makamlarına istinabe yoluyla yazılan yazıya verilen cevabi yazı içeriği , alınan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı belgelerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde istinabe evraklarının Türkçe tercümesi ve yine Almanca bilen akademisyen bilirkişi olarak atanan Yard. Doç. Dr. … tarafından düzenlenen 17/07/2017 tarihli raporda da belirtildiği üzere, dava dışı üretici firma olan … avukatının istinabe evrakındaki beyanında yurt dışı üretici firma olan … ile davalı …arasında acentelik ilişkisinin bulunduğu, ancak bununla birlikte davalı şirkettin münhasır satıcı niteliğinde bulunmadığı, Türkiye’de ki diğer firmaların da dava dışı yurt dışı üretici firmanın araçlarını Türkiye’de satış izninin bulunduğu, ayrıca bilirkişi raporunda yurt dışı firmanın avukatının beyanı da değerlendirilerek genel temsilci, genel mümessil ifadelerinin Türk hukukunda acente hukuki terimi olarak değerlendirildiğini, yine ” Generalvertreter” kelimesinin Türk hukukunda acenteyi ifade ettiği, bu sebeple dosyada mübrez işbu beyanlara göre davalı şirketin dava dışı üretici firma olan …’nin Türkiye’deki acentesi olduğunun anlaşıldığı, TTK 105/2 maddesi uyarınca acentenin aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden doğan uyuşmazlık nedeniyle acentenin müvekkili adına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceği, ancak acentenin müvekkilini makemede temsil edebilmesi veya kendisine izafeten dava açabilmesi için uyuşmazlığın acentenin aracılıkta bulunduğu veya müvekkili adına yaptığı bir sözleşmeden kaynaklanmasının gerektiği, dava konusu somut olayda davalı şirketin acente sıfatıyla davacıya araç satışı yapmadığı, davacının aracı başka bir firmadan satın almış olduğunun uyuşmazlık konusu olmadığı gibi dava dışı üretici firma olan …avukatlarının istinabe yoluyla alınan ifadesine göre davalı şirketin … ‘nin acentesi niteliğinde bulunduğu, ancak davalı dışında diğer firmalarında Türkiye ‘de araç sıtışı konusunda yetkili olduğu, yetkili temsilci acente olmakla birlikte davalının tekel hakkının bulunmadığı, TTK 105/2 maddesi gereğince acenteye karşı müvekkili namına husumet yöneltilmesinin ancak aracılık ettiği işlerle sınırlı olduğu, dava konusu somut olayda davanın dava konusu aracı ilişkin satışa aracılık etmediği hususunun dosya kapsamı belgelerle sabit olduğu anlaşılmakla iş bu davada davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden bu nedenle yerinde görülmeyen davanın reddine karar verme gereği doğmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın husumetten REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gerekli olan 35,90 TL maktu karar ve ilan harcının başlangıçta peşin olarak yatırılan 416,50 TL harçtan mahsubu ile bakiye 380,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından sarf edilen 137,50 TL tebligat ve posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.29/05/2018

Katip …

Hakim …