Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1043 E. 2022/950 K. 16.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/01/2022
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 16/05/2022

Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası üzerinden istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize intikal eden dosya incelendi:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Antalya Serbest Bölge içerisinde yat üretimi konusunda faaliyet göstermekte olduğunu, davalı müflis … isimli firmanın ise iflas etmeden önce Antalya Serbest Bölge içinde tekne üretimi konusunda faaliyet göstermekte olduğunu, … isimli firmanın mahkeme kararıyla iflasına karar verilince, davacı ile davalı arasında imza edilmiş bulunan, Antalya Serbest Bölgesi … Ada, … , parsellerde bulunan 5.900 m2 büyüklüğündeki binayı konu alan Antalya Serbest Bölgesi Kullanıcılar Arası İşyeri Kapalı Alan Kira Sözleşmesinin 31/Aralık/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere iptal edildiğini,
Kira sözleşmesinin sona erdiği anda, davalıya ait bir tekne ve bir tekne kalıbı ile, bir takım malzemelerin müvekkiline ait olan ve kiralanan binada kaldığını, bu tekne, tekne kalıbı ve malzemelerin, kiraya konu binada tutulmaya devam edilmesi için, iflas masası tarafından yeni bir kira sözleşmesi imza edilmesinin taahhüt edildiğini ancak bugüne kadar, İflas Masasının yeni bir kira sözleşmesi imzalamadığı gibi bu yerdeki malzemelerine de teslim almadığını, bu nedenle müvekkiline ait binadaki yaklaşık 3000 metrekare alanda bulunan Müflis … firmasının tekne, tekne kalıbı ve diğer menkulleri sebebiyle bu alanın işgal edilmiş durumda olduğunu,
Davalı Müflis … firmasının bahsi geçen tekne, tekne kalıbı ve bir kısım malzemesinin üzerinde bazı 3. kişilerin alacakları nedeniyle haciz bulunmasından dolayı, malzemeleri binanın dışına çıkarma imkanlarının da bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin bu alanları kullanamadığı gibi kiraya vererek gelir elde etmekten de mahrum bırakıldığını,
Davada talep ettikleri işgal tazminatının iflasın açılmasından sonra doğan ve iflas masasının iflas işlemleri giderlerinden sayılması gereken bir tazminat olduğunu, talebin davalı müflisin iflasından önce yahut iflası nedeni ile doğmuş bir alacak talebi değil iflasın sonrasında oluşan bizzat iflas masasının gideri niteliğinde sayılması gereken ve sıra cetvelinde sıraya konulmaksızın öncelikli olarak ödenmesini gereken bir alacak olduğunu,
Serbest Bölgeler Uygulama Yönetmeliği’nin 47. maddesi gereğince bölgedeki faaliyetlerle ilgili olarak mal bedelleri, Özel Hesap, hizmet ve işçi ücretleri ile ikramiyeleri ve kiralara ilişkin ödemelerin dövizle yapılmakta olduğunu, davalı müflisin haksız işgali nedeniyle;
Dava tarihinden geriye dönük olarak 5 yıllık süre için, HMK madde 107 uyarınca belirsiz alacak niteliğinde olmak ve yapılacak bilirkişi incelemesinden sonra olması gereken değere yükseltilmek üzere şimdilik 100.000,00 $ Amerikan Doları’nın iflas masası gideri sayılarak ve sıra cetveline konu olmaksızın haksız işgal tazminatının iflas masasından alınarak davacıya verilmesi gerektiğini, ayrıca; davalı müflisin haksız işgali nedeniyle müvekkili kendine ait binaları kullanamadığından haksız ve hukuka aykırı müdahalenin bir an evvel sonlandırılması gerektiğini,
Bu bağlamda, davalı müflisin tek malvarlığı, davacının binalarında bulunan hacizli bir kısım malzemeleri, bir tekne ve bir tekne kalıbı ile serbest bölge içerisinde bulunan binası olduğundan ve hacizli bir kısım malzemeler ile tekne ve tekne kalıbı üzerinde onlarca alacaklının haczi bulunduğundan müflise ait para edebilecek ve dava konusu alacak talebinin karşılanmasını sağlayacak olan tek şeyin müflise ait serbest bölgede bulunan bina olması sebebi ile ve hali hazırda, serbest bölge içerisinde de bilindiği üzere davalı müflis / iflas idaresi bu binayı (kullanım – üst yapı hakkını ) devretmeye çalışmakta olduğundan, davalının söz konusu binadaki üst yapı hakkını devretmesi halinde davacının alacağına kavuşma imkanı bulunmadığından dava sonunda verilecek olan hükmün infazının gerçekleştirilebilmesi ve davacının alacağına kavuşması adına davalının serbest bölge içerisinde yer alan binasına daire kullanım – üst hakkının 3. kişilere devrinin tedbiren önlenmesine ve yine davalının 3. kişilerdeki ve iflas masasındaki hak ve alacakları üzerine 100.000 $ Amerikan Doları değerinde ihtiyati haciz kararı verilmesini,
HMK.nun 329. maddesi uyarınca yargılama nedeniyle müvekkillerinin taraflarına ödeyeceği vekalet ücretinin de ( bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak müddeabihe göre nispi oranda ) davalıdan ayrıca alınarak davacı müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
İSTİNAFA KONU ARA KARAR: Mahkemece 27/10/2021 tarihli tensip zaptının 10. bendi ara kararı ile “…dava konusu olmayan üst hakkıyla ilgili tedbir kararı verilemeyeceği gibi ihtiyati haciz kararı vermeye yetecek şekilde alacağın varlığı ve miktarı bu aşamada yaklaşık olarak ispatlanmadığı gibi, iflas idaresinin mal kaçırma ihtimali de olmadığından” bahisle ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddine karar verilmiş, davacı tarafça bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 391. maddesinin açık hükmüne göre, mahkemenin, tedbire konu mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yed-i emine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebileceğini, davalı müflisin tek malvarlığının, davacının binalarında bulunan hacizli bir kısım malzemeleri, bir tekne ve bir tekne kalıbı ile serbest bölge içerisinde bulunan binadaki üst yapı hakkı olduğunu, hacizli bir kısım malzemeler ile tekne ve tekne kalıbı üzerinde onlarca alacaklının haczi bulunduğunu, Müflise ait para edebilecek ve davaya konu alacak taleplerinin karşılanmasını sağlayacak olan tek şeyin müflise ait serbest bölgede bulunan binadaki üst yapı hakkı olduğunu, davalı müflis / iflas idaresinin bu binayı (kullanım – üst yapı hakkını) devretmeye çalışmakta olduğunu, söz konusu binadaki üst yapı hakkının devredilmesi halinde davacının alacağına kavuşma imkanı kalmayacağını, mahkemenin bu sakıncayı ortadan kaldıracak her türlü önlemi alması gerektiğini,
Bu nedenle dava sonunda verilecek olan hükmün infazının gerçekleştirilebilmesi ve davacının alacağına kavuşması adına davalının serbest bölge içerisinde yer alan binasına daire kullanım – üst hakkının 3. kişilere devrinin tedbiren önlenmesine karar verilmesinin HMK 391. maddesi kapsamında mahkemenin yetkisi dahilinde olduğunu ve davanın özelliği itibariyle mutlak gerekli bulunduğunu,
Üstüne üstlük, davalı iflas idaresinin, müflis şirketin iflas öncesi borçlarının bir kısmını zaman içerinde ödeyebilmiş olmasına imkan sağlayan asıl maddi vakıanın da, işbu davaya konu fuzuli işgal alacağının doğmasına sebep olan işgal olgusu olduğunu zira davalı, başka borçları nedeniyle hacizli olan bir kısım taşınır malzelemeriyle, tamir gerektiren bir yatını ve oldukça büyük bir alan işgal eden tekne kalıbını, davacının binasını işgal etmek yerine, üst yapı hakkı sahibi olduğu kendi binasında tutmuş olsa idi, kendi binasını kiralayıp, kira geliri elde edemeyecek, böylelikle iflas kararından önce doğmuş ve sıra cetveline yazılmış bir kısım borçlarını ödeyemeyeceğini,
Bu anlamda bakıldığında, işgal olgusunun doğması ile, iflas masasının gelir elde edip, iflas kararı öncesinde doğmuş ve sıra cetveline yazılmış bir kısım borçların geçtiğimiz 5 yıl içinde ödenebilmiş olması arasında doğrudan illiyet bağı bulunduğunu, bu yüzden de, dava konusu alacağın doğması ile üst yapı hakkı arasındaki kuvvetli bağ nedeniyle, üst yapı hakkının devrinin engellenmesini konu alan tedbir kararı verilebileceğini,
Ayrıca, davacının binasının işgal altında olduğu, bu işgal sebebinin, davalıya ait bir kısım hacizli malların, bir yatın ve tekne kalıbının, davalının kendi binası varken, bu malzemeleri kendi binasında tutmayıp, kendi binasını kiraya verip gelir elde edebilmek için, davacının binasını haksız işgal pahasına, hacizli malları davacının binasında muhafaza etmeyi tercih etmesi olduğunun sabit olduğunu, Antalya Serbest Bölgesi’nde, işlem formu doldurulmadan hiçbir malzemenin hareket ettirilemeyeceğini, bu nedenle de, hangi şirketin envanterinde bulunan hangi malzeme veya demirbaşın, Serbest Bölge’deki hangi binada, hangi tarihler arasında bulunduğunun resmi delile dayalı olarak kayıtlı olduğunu, bu yüzden, davacının binasını işgal eden davalıya ait hacizli malların neler olduğunun, büyüklüklerinin, cinslerinin, sayılarının ve hangi tarihten beri binayı işgal ettiklerinin resmi delillerle sabit olduğunu,
Dosya içerisine kolayca alınabilecek resmi delillerden bir tanesinin de hacizli malzemelerin bulunduğu davacıya ait binayı konu alan, davacı ile davalı arasındaki kira akdinin sonlandırılması talebini içeren, aynı zamanda malzemelerin yine davacıya ait binada kalacağı ve fakat bu kere iflas masası ile davacı arasında davacıya ait binanın kiralanması konusunda yeni bir kira akdi imzalanacağının taahhüt edildiği belge olduğunu, bu belge ile de sabit olduğu üzere davalının hacizli malzemelerinin, davacıya ait binada olduğunun görüleceğini, davacı ile davalı arasında hacizli malzemelerin muhafazası için binanın kirasını konu alan bir kira sözleşmesi bulunmadığını, var olan eski sözleşmenin, iflas idaresi ile yeni sözleşme imzalanmak üzere, Serbest Bölge İşleticisi A.Ş.’ne başvurularak iptal edilmiş olduğunu, İflas İdaresi ile davacı arasında yeni kira akdi imzalanmadığı gibi, davalıya ait hacizli malların da, davalının binasından taşınmadığını, bu şekilde 4.500 m2 lik alanda haksız işgal olgusunun yaklaşık delil bir yana resmi delillerle ispat edilmiş olduğunu,
Yine, tedbir taleplerinin iflas idaresinin mal kaçırmak üzere olduğu veya mal kaçırma ihtimali bulunduğu iddiasından ziyade; eğer iflas idaresi, iflası kapatmak için, davalının önemli ve para eden tek malvarlığı olan üst yapı hakkını satmaya – devretmeye karar vermesi ve devretmesi halinde üst yapı hakkının 3. Kişilere devrinin işbu dava nedeniyle tedbiren yasaklandığına dair bir karar verilmemiş olur da, böyle bir karar üst yapı hakkına dair Serbest Bölge Müdürlüğü’ndeki resmi kayıtlarda gözükmezse, üst yapı hakkını devralan kişinin kazanımı iyiniyetli kazanım olacağından, bu iyiniyetli kazanım korunacağından dolayı, üst yapı hakkının davalı adına tescili (tasarrufun iptali davası gibi bir yolla) tekrar mümkün olmayacağını ve İflas İdaresi tarafından, üst yapı hakkının devrinden elde edilen para, işbu dava sonuçlanmadan sıra cetvelindeki alacaklılara dağıtılacağından, İflas İdaresinin de, bu davadaki işgal tazminatını ödemek için başkaca hiçbir geliri veya haczi kabil malı kalmayacağından, dava sonunda verilecek olan alacak hükmünün tahsil kabiliyetinin kalmayacağı yönünde olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: taraf beyanları ve tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE: Dava haksız el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine, ihtiyati tedbir talebi ise davalı müflis … A.Ş adına olan, Antalya Serbest Bölgesinde bulunan üst hakkının devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesi istemine ilişkin olup mahkemece üst hakkı dava konusu olmadığından bahisle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş davacı tarafça bu ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davacının davasını haksız el atma hukuki nedenine dayandırdığı uyuşmazlık konusu değildir. Davacı dava dilekçesinde açıkça, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin davalı şirketin iflasına karar verilmesi üzerine karşılıklı mutabakat ile 31/12/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere feshedildiğini, feshe rağmen iflas idaresinin yeni bir kira sözleşmesi imzalamadığı gibi müvekkilinin taşınmasında bulunan bir adet tekne kalıbı bir adet tekne ve bir kısım malzemeleri teslim almadığını, bu malzemelerin işgal etmekte olduğu alanın müvekkiline ait olduğunu, bu nedenle mevcut haksız el atmanın önlenmesine ve el atılan kısmın müvekkili şirket tarafından kullanılamamasından kaynaklanan ecrimisilin (işgal tazminatı) müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
Öncelikle eldeki davada mahkemenin ve dolayısı ile de dairemizin görevli olup olmadığının tespiti için davanın hukuki mahiyetinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda uyuşmazlığın hukuki mahiyetinin ve bunun sonucu olarak uygulanması gereken yasal mevzuatın belirlenmesi noktasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/10/2020 tarih ve 2020/8-270 Esas, 2020/713 Karar sayılı ilamının irdelenmesinde;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun mezkur ilamında benimsediği görüş aşağıdaki şekildedir.
“14. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesi uyarınca bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.
15. Ecrimisil ise gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere, hak sahibinin kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira bedeli, en fazlası mahrum kalınan gelir kaybı karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler.
16. Nitekim TMK’nın 995. maddesinin 1. fıkrasında, iyi niyetli olmayan zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. Haksız işgal, haksız eylem niteliğinde olup, bu durumda ecrimisilin tahsili için genel mahkemelerde genel hükümlere göre dava açılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
17. Kira sözleşmesi ise TBK’nın 299. maddesinde, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
18. Kira sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen rızaî bir sözleşme olup, kira sözleşmesinin meydana gelmesi için kiraya veren ile kiracının sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde anlaşmaları, irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun olması gerekir. Sözleşmede bir şeyin kullanılmasını devretmeyi üstlenen kişiye kiraya veren, buna karşılık bir bedel ödemeyi üstlenen kişiye de kiracı denir. Kiraya veren, kiralanan şeyin maliki olabileceği gibi o şey üzerinde sınırlı bir aynî hak sahibi veya kiracı da olabilir. 6100 sayılı HMK’nın 4. maddesinde; “…kira ilişkisinden doğan alacak davalarında değerine bakılmaksızın” sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
19. Görüleceği üzere ecrimisilde; bir malın hak sahibinin izni ve rızası dışında kötü niyetli olarak işgal ve kullanımı söz konusu iken, kira ilişkisinde kiralayan ile kiracının karşılıklı anlaşması ve belli bir bedel karşılığında malın kullanımı söz konusu olup farklı yasa ve koşullara tâbidirler.
20. Ayrıca medeni usul hukuku alanında doğru ve adil bir yargılama için bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Bir davanın gerek tarafları gerekse mahkeme için bağlayıcı olan ve yargılamaya yön veren bu ilkeler, mahkemelerde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini sağlayan en temel unsurlardır. Bu kuralların yargılamanın her kesitinde gözetilmesi, hatta usul hükümleri yorumlanırken bu ilkelere aykırı ve onlarla çelişkili olacak şekilde yorum yapılmaması gerekir.
21. Medeni yargılama hukukuna hakim olan ilkelerin bir bölümü 6100 sayılı HMK’da açık olarak düzenlenmiş ve 24. maddesinde “tasarruf ilkesi”ne, 25. maddesinde “taraflarca getirilme ilkesi”ne, 26. maddesinde ise “taleple bağlılık ilkesi”ne yer verilmiştir.
22. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek ve uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler (Pekcanıtez Usûl, Medenî Usûl Hukuku, Editörler: Pekcanıte, H./Özekes, M./Akkan, M/ Taş Korkmaz, H., Mart 2017, C.I, s. 783-784). HMK’nın 24. maddesinde düzenlenen “tasarruf ilkesi” kapsamında; dava açma konusundaki inisiyatif davacıya ait olduğu gibi taraflar dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve mahkemenin karar vermesine gerek kalmadan davayı sona erdiren işlemleri yapabilme yetkisine sahiptirler. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK m. 24/2).
23. Tasarruf ilkesi gereğince, davacının davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerektiği gibi HMK’nın “dava dilekçesinin içeriği” ile ilgili düzenleme içeren 119/1-d maddesi uyarınca da “Dava konusu”nun dava dilekçesinde gösterilmesi gerekmektedir. Aynı maddenin (e) bendinde “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri”, (g) bendinde “Dayanılan hukuki sebepler” ve (ğ) bendinde ise “Açık bir şekilde talep sonucu” dava dilekçesinde yer alması gereken diğer unsurlar arasında sayılmıştır.
24. Taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmesi gerekir. Kanun (m. 194) buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Bu şekilde somutlaştırma yükü (HMK m. 194) yerine getirileceği gibi davalı da bu vakıalara göre savunmasını yapacaktır. Dayanılan vakıalara uygulanacak hukuki sebepler de dava dilekçesinin zorunlu olmayan unsurları arasında sayılmıştır. Türk hukukunu resen uygulamakla görevli olan hâkim (HMK m. 33) için gösterilen hukuki sebepler bağlayıcı değildir. Buna karşılık, hâkim, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalarla bağlı olup, davacının bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz (HMK m. 25). Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hâkim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olduğu, yargılama sırasında ispat edilirse ve bu vakıalar, davacıyı talep sonucunda haklı gösteriyorsa, mahkeme davacının davasını kabul ederek, davayı davacı lehine karara bağlar.
25. Talep sonucu kısmında ise talebin ne olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. Çünkü, taleple bağlılık ilkesi gereğince hâkim talep sonucuyla bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26). Bu ilke uyarınca davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir”
Alıntılanan Hukuk Genel Kurulu Kararı ve yasal mevzuat ışığında eldeki dosya incelendiğinde davacı tarafın açıkça haksız el atma hukuki sebebine dayandığı, bu bağlamda mahkemece yargılamanın bu çerçevede yapılması gerektiği, yapılacak yargılama sonucunda mahkemece taraflar arasında kira veya benzeri bir sözleşmenin varlığı sebebi ile el atmanın haksız olmadığı kanaatine varılması halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiği, el atmayı haklı kılan bir sebep bulunmaması halinde ise bu kabul doğrultusunda bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Eş söyleyişle, davacı eldeki uyuşmazlığı, taraflarca getirme ilkesi kapsamında, haksız el atma hukuki sebebine dayanarak yargılama mercii önüne getirdiğine göre mahkemece yapılması gereken talebin bu kapsamda değerlendirilmesinden ibarettir. Görev kamu düzenine ilişkin olmakla birlikte mahkeme davacıya, olayımızda olduğu gibi, davanı kira sözleşmesine dayanarak sulh hukuk mahkemesinde açmalıydın diyerek görevsizlik kararı veremez. Taraflarca getirme ve taleple bağlılık ilkesi buna engeldir.
Dairemizin görüşü bu yönde olmakla beraber Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 23/03/2022 tarih ve … sayılı kararı ile istinaf incelemesinin dairemiz tarafından yapılmasına oy çokluğu ile karar verilmiş olduğundan istinaf incelemesinin dairemizce yapılması zarureti hasıl olmuştur.
Bu bağlamda, 6100 sayılı HMK’nun onuncu kısmı “Geçici Hukuki Korumalar” başlığı altında ihtiyati tedbir müessesini düzenlemiştir. Aynı Yasa’nın “ihtiyati tedbirin şartları” başlıklı 389. maddesinin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” hükmü öngörülmüştür.
HMK’nun 390/3. maddesi gereğince tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
İhtiyati tedbirde asıl olan, ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyati tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyati tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Maddede bu iki hususa yer verilmiş, ihtiyati tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyati tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebinin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış, ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceği düzenlenmiştir.
Geçici hukuki korumalardan olan ihtiyati tedbire karar verilebilmesi için ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbirin bir sebebinin mevcut olması gerekir. Yargılama sırasında mevcut durumun değişmesi halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebinin bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi söz konusu olan hallerde ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilmelidir. Görüldüğü üzere, kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. Ancak ihtiyati tedbire karar verilmesi için mutlaka bir tehlikenin veya zararın doğmuş olması veya halen var olması da aranmaz. Dava konusu hak veya şey bakımından ortaya çıkacak tehlike ve zararın önlenmesi için de her türlü tedbire karar verilebilir. Tedbir kararı verilebilmesi için davanın ispatına elverişli delil bulunması da zorunlu olmayıp, istekte haklı olma ihtimalinin mevcut olması yeterlidir.
Ancak, az yukarıda da izah edildiği üzere ihtiyati tedbir ancak uyuşmazlık konusu hakkında verilebilecektir. Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunmayan davalı müflis şirkete ait serbest bölgedeki üst hakkının devrinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi yasal düzenlemenin amacına uygun değildir. Bu bağlamda mahkemece davacı vekilinin ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
İzah olunan gerekçeler karşısında davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin, Antalya 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından verilen 01/11/2021 tarihli ihtiyati tedbir talebinin reddine dair tensip ara kararına karşı yaptığı istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan REDDİNE,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde duruşmasız ve HMK’nun 362/1-f. maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.16/05/2022