Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2023/2684 E. 2023/1801 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ İSTİNAF KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2021
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ: 23/11/2023
YAZIM TARİHİ: 23/11/2023

Yukarıda tarih ve sayısı yazılı kararın istinafen tetkiki ile kaldırılması ve talebi gibi karar verilmesi davacı vekilince müddeti içerisinde sunulan istinaf dilekçesiyle istenmiş olmakla, dosya incelendi.
Gereği düşünüldü;
Davacı vekili dava dilekçesinde özce, müvekkili kuruma ait …. plakalı vasıta ile davalı …Aş. nezdinde ZMMS sigortası ile sigortalı olan diğer davalı …. yöntemindeki …. plakalı vasıtanın 26/10/2017 tarihinde çarpışması neticesinde davacı kuruma ait araçta hasar meydana geldiği, davalı sürücünün olayda tam kusurlu olduğu, Antalya 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin …. D. İş dosyasından yaptırılan tespitte davacı aracında 33.853,48 TL tutarında hasar saptandığı, 714,30 TL tutarında delil tespit masrafı yapıldığı, toplam 34.567,78 TL idarenin uğradığı zararın davalılardan tahsili için Antalya 1. İcra Dairesinin …. Esas sayılı dosyasında 36.349,20 TL takip çıkışı miktar üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı ve davalı borçluların vaki itirazı üzerine takibin durduğu, borçluların itirazının haksız olduğu şeklindeki iddialara dayalı olarak icra takibine yönelik davalı – borçluların itirazının iptali ile takibin devamına ve %20’si oranında davalıların icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili cevap dilekçesinde, aracının sigortasının bulunduğunu ve zararın sigorta şirketinden tazmini gerektiğini, müvekkiline husumet düşmeyeceğini, tazminatın fahiş miktarda istendiğini, kusurun ve zararın usulünce ispatı gerektiğini ve davanın reddini savunmuştur.
Davalı Sigorta vekili cevap dilekçesinde, arabulucuya başvuru koşulunun yerine getirilmeden eldeki davanın açıldığını, somut uyuşmazlık için belirtilen hususun dava şartı olduğunu ve bu sebeple davanın usulden reddi gerektiğini, mahkemenin görevsiz olduğunu, dava öncesi kazaya ilişkin olarak ödeme yapıldığını, kusurun ve zararın usulünce ispatlanması lazım geldiğini açıklamış ve davanın reddini istemiştir.
Mahkeme, arabulucuya müracaata ilişkin dava şartının yerine getirilmeden huzurdaki dava açıldığından ve bu durumun dava ikamesinden sonra giderilmesinin mümkün olmadığından bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; eldeki uyuşmazlığa ilişkin davada arabulucuya başvuru zorunluluğunun bulunmadığını, mahkemenin yanılgılı değerlendirme ile ret kararı verdiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Dava, trafik kazası sonucu araç hasarı sebebiyle uğranılan maddi zararın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yönelik vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Duruşma açılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından inceleme ve görüşmeler HMK’nın 353 ve 355’inci maddeleri uyarınca istinaf sebepleriyle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı biçimde dosya üzerinden yürütülmüştür.
Buna göre;
Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi gereğince kasten veya taksirle başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereği motorlu araç işleteni doğan zararlardan sürücü ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91, 97 ve 99. maddeleri gereği trafik kazasına ve zarara sebebiyet veren motorlu aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı, yasa ve genel sigorta şartları kapsamına dahil maddi zararlardan işletenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Davacı, meydana gelen trafik kazası sonucu araç hasarı nedeni ile aracında oluşan hasar ve değer kaybı ile araç mahrumiyet zararının tahsili için davalı sürücü ve trafik sigortacısı aleyhine eldeki maddi tazminat davasını açmış, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında dava şartı niteliğindeki ticari arabuluculuk yoluna başvurulmadığı için davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
07/06/2012 tarih ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile bazı hukuki uyuşmazlıklar yönünden, bir yandan tarafların iradeleriyle kendi çözümlerini üretebilmeleri ve daha hızlı sonuç elde edilebilmeleri, öte yandan da mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla yine mahkemeler aracı kılınarak bazı tür hukuk uyuşmazlıklarında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak “Arabuluculuk” müessesesi benimsenmiştir.
Hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yöntemi ile çözülmesi ihtiyari olmakla birlikte, 6325 sayılı Kanun’da 06/12/2018 tarihli ve 7155 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, mahkemelerin iş yükünün azaltılması için bazı tür uyuşmazlıklar için mahkemeye başvurmadan önce bir dava şartı olarak “zorunlu arabuluculuk” şartı getirilmiştir. Bu bağlamda aynı kanun ile 6102 sayılı TTK’nın 5/A maddesi ile getirilen düzenlemede, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesine göre, ilgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edilmiş olması durumunda, davacının arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılmadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiyenin gönderilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Yine mahkemece gönderilen ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesi ayrıca arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Dava açılmadan önce arabulucuya hiç başvurulmamış olması dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddini gerektiren bir husus olup, arabulucuya başvurulmuş olmakla birlikte anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin mahkemece verilen kesin süre içerisinde sunulmamış olması ise davanın usulden reddi yaptırımına bağlanmıştır.
Öte yandan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20/01/2022 gün ve 2021/23273 esas, 2022/901 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere: Kaza tarihinde ve poliçenin düzenleme tarihinde yürürlükte bulunan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ‘Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı’ başlıklı 97. maddesinde (Değişik:14/04/2016-6704/5 md.) “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin birinci fıkrasında; “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine ilişkin aşağıdaki hükümler uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 18. fıkrasında ise özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacağı düzenlemesi yer almaktadır. Kanunun bu özel düzenlemesi karşısında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanma yeri bulamaz.
Somut olayda, Sigorta Şirketi ticari sermaye şirketi vasfını taşıması nedeni ile tacir ise de, davacı ….idaresinin tacir olup olmadığı, hasara uğrayan aracın davacının ticari faaliyetlerinde kullanılıp kullanılmadığı usulünce araştırılıp, davacı ile davalı şirket arasındaki tazminat davasında dava şartı niteliğindeki zorunlu ticari arabuluculuya başvuru zorunluluğu bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gibi, ayrıca davacının aracının trafik kazası sonucu hasarlandığı ve davalı sigorta şirketinin karşı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu gözetildiğinde, özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvuru bulunduğu hallerde dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulamayacağının düzenlemesine göre davacı vekilinin özel dava şartı olarak düzenlenen Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi kapsamında zorunlu başvuru şartını yerine getirdiği de gözetildiğinde işin esasına girilerek, taraf delillerinin toplanması ve neticesine göre karar verilmesi gerekirken arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de, davalı sigorta şirketi yönünden arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği kabul edildiği halde, davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu gözden kaçırılarak, arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmayan araç sürücüsü olan davalı gerçek kişi yönünden davaya devam edilmesi gerekirken tüm davalılar yönünden de dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı düşmüştür.
HMK 353/1-a,6 maddesine göre, Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması durumunda, bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. (Değişik 28.07.2020T.7251 Sy.Kanun-35.madde)
Hal böyle olunca açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-a,6 madde ve bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının esası incelenmeden kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeye göre;
İstinaf başvurusunun esastan kabulüne, HMK’nın 353/1-a,6 madde ve bendi uyarınca kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davacının sair istinaf itirazlarının şimdilik
incelenmesine yer olmadığına, davacının peşin ödediği istinaf ilam harcının istemesi halinde kendisine iadesine, 29/11/2023 gününde, oy birliğiyle ve HMK’nın 353/1-a madde ve bendi uyarınca kesin olarak karar verildi.