Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/1128 E. 2022/1517 K. 17.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ İSTİNAF KARARI

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: ALANYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/12/2021
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Maddi-Manevi Tazminat)
KARAR TARİHİ: 17/10/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 17/10/2022

Davacı 05/08/2020 tarihinde … plakalı motosikleti ile seyir halinde iken, maliki … , sürücüsü … olan, davalı … sigorta A.Ş nezdinde zorunlu trafik mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olan … plakalı aracın çarpışması sonucu dava konusu kaza meydana gelmiş, davacı maddi zararlarının davalılardan, manevi zararlarının sigorta şirketi dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; sigorta şirketine müracaat edilmediği için kazaya dair hiçbir evrakın kendilerinde olmadığını, arabuluculuğa başvuru yapılmadığını, davanın görevli mahkemede açılmadığını, iddiaları kabul görmese bile geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi giderinin poliçe teminatı kapsamında olmadığını, ZMMS poliçesi kapsamında müvekkil şirketin manevi tazminat sorumluluğu bulunmamakta olduğunu belirterek davanın reddini talep ettiği görülmüştür.
Davalı … vekili; davacının ilgili sigorta şirketine zararlarının tazminin için kaza evraklarıyla birlikte yazılı olarak başvurması gerektiğini, 18/12/2018 tarihli değişiklik ile birlikte ticari davalarda dava şartı olarak arabulucuya başvurma zorunluluğu getirildiğini, davacı tarafından bu hususun yerine getirilmediğini, yaşanan kazayla ilgili davalı müvekkilinin alakası ve kusuru bulunmadığını, dosyaya sunulan geçici iş göremezliğe ilişkin raporları kabul etmediklerini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; “7155 Sayılı Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen ve 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 5/A maddesi ile getirilen “Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ….” hükmü uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki ticari davalarda dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmanın zorunlu hale getirildiği, yani arabuluculuğa başvurmanın dava şartı haline getirildiğini, 6325 Sayılı Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğu düzenleyen 18/A maddesinde ise; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğunu, ” Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir…” hükmünün yer aldığı” gerekçesi ile davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı vekili süresinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince tarafların arabulucuya başvurup başvurmayacakları hususunda taraflara herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, kanunda arabuluculuk faaliyetinin yürütülmesi başlığı altında düzenlenen 15. maddedenin 5. fıkrasında “Dava açıldıktan sonra tarafların birlikte arabulucuya başvuracaklarını beyan etmeleri hâlinde yargılama, mahkemece üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu süre, tarafların birlikte başvurusu üzerine üç aya kadar uzatılabilir.” hükmünün yer aldığını, mahkememim arabuluculuk müessesine başvurup başvurmayacakları hususunda taraflarına süre vermediğini, ayrıca mahkeme davanın tümüyle usulden reddine karar vermiş olup, manevi tazminat talepleri değerlendirilmeksizin davanın reddine karar verdiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Duruşma açılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından inceleme ve görüşmeler HMK’nın 353 ve 355’inci maddeleri uyarınca istinaf sebepleriyle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı biçimde dosya üzerinden yürütülmüştür.
Buna göre;
Dairemizce de benimsenen İzmir Bölge Adliye Mahkemesinin 11.Hukuk Dairesinin 21/12/2019 tarih … Esas … Karar sayılı ilamında “…01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A- 1 maddesinde ” Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ” düzenlemesi getirilmiş olup, bu madde hükmüne göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen mutlak ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, her iki tarafın tacir ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu davalar, nisbi ticari dava olup, nisbi ticari davalardan kaynaklanan alacak ve tazminat talepleri de, zorunlu arabulucu kapsamındadır. 7155 sayılı yasanın 18/ A-2 maddesi uyarınca dava şartı olarak ticari davalarda zorunlu arabuluculuk söz konusu olduğunda ve taraflar uyuşmazlık hakkında arabulucuya başvurmadan dava açtığında, dosya üzerinden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda dava arkadaşlığı, mecburi ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’un “ihtiyari dava arkadaşlığı” başlıklı 57/3. maddesinde; davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hallerinde, birden çok kişinin birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği düzenlenmiştir. Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesidir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinde “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” ve aynı yasanın 88. maddesinde ise “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, ayrıca birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
6098 sayılı TBK’ nın 61 ve 62. maddeleri uyarınca, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. Zarara neden olan aracın vereceği zararları poliçe ile teminat altına alan sigorta şirketlerinin sorumluluğu ise, TTK ile sigorta genel şartlarında düzenlenmiş olup, sigorta şirketleri, yukarıda belirtilen yasa hükümlerine göre, araç işleteni ve araç sürücüsü ile birlikte, zarar görene karşı müştereken ve müteselsilen sorumludur. 6098 sayılı TBK’nın 162 ve 163. maddeleri uyarınca, müteselsil sorumlu borçluların her biri, borcun tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu olup, zarar gören, zararının giderilmesini, sorumluların tamamından veya bir kısmından isteyebilecektir.” şeklinde açıklandığı üzere trafik kazalarında sigorta şirketi yanında sürücü ve işletene tazminat davası yöneltilmiş ise, davalılar müteselsil sorumlu olduklarından 6100 sayılı HMK’nın 57 vd maddeleri uyarınca aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğunun, her bir davalı yönüyle ayrı dava olduğunun ve dolayısıyla sürücü ile işletenin haklarındaki davanın ticari nitelikte olmadığının kabulü gerekir. ( (yine bu mahiyette Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesinin 16/04/2019 tarih ve 2019/259 Esas 2019/274 Karar; Kayseri Bölge Adliye Mahkemesinin 3.Hukuk Dairesinin 07/07/2020 tarih 2020/649 Esas 2020/495 Karar; Adana Bölge Adliye Mahkemesinin 3.Hukuk Dairesinin 10/03/2020 tarih 2020/449-425 Esas-Karar sayılı ilamları).
Bu açıklamalara göre istinaf itirazının incelenmesinde, davacı tarafın karar tarihinden sonra 26/01/2022 tarihinde arabulucuya başvurduğu anlaşılmakla, sigorta şirketi hakkındaki davanın usulden reddinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak mahkemenin sürücü ve işleten yönüyle de (bu davalılara yöneltilen maddi ve manevi tazminat istemleri yönüyle), 6325 sayılı yasanın 18-A maddesi uyarınca mecburi arabuluculuğa başvurulmadığından bahisle 6100 sayılı HMK’nın 114/2 madde ve bendi uyarınca davanın usulden reddi hatalı olmuştur. Çünkü sürücü ve işletenin sigorta şirketi ile birlikte veya müstakilen hasım olduğu dava, 6102 sayılı TTK’nun 4. maddesi uyarınca (salt sürücü ve işleten yönüyle değerlendirildiğinde) ticari bir dava değil, 6098 sayılı TBK’nın 49. ve izleyen maddeleri ile 2918 sayılı KTK’nın 85 ve takip eden maddeleri uyarınca haksız fiile dayalı bir davadır. Bu sebeple davacının istinaf başvurusunun kabulüne, kararın HMK’nın 353/1-a,4 madde gereğince kaldırılmasına, taraf delillerinin eksiksiz toplanması ile icra edilecek tahkikat sonucunda gereken kararın verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine hükmetmek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-HMK’nun 353/1-a-4 maddesi ve bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA ve gerekli kararın verilmesi için dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı vekilinin peşin yatırdığı 80,70 TL istinaf karar harcının isteği halinde iadesine, 220,70 TL istinaf yoluna başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,
4-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
İlişkin dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 17/10/2022 tarihinde, 6100 sayılı HMK’nun 353. maddesi (1-a) bendi gereğince KESİN olarak oy birliği ile karar verildi.