Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/1050 E. 2022/1075 K. 05.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ İSTİNAF KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/10/2021
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 05/07/2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 05/07/2022

Davacı vekili; müvekkili davacının içinde yolcu olarak bulunduğu ve dava dışı annesi …’in kulladığı araca davalı şirketin sigortadığı ve dava dışı … idaresindeki aracın çarpması sonucu meydana gelen çift taraflı kazada müvekkilinin vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığını, hastanede ve evde yatarak tedavi gördüğü, bakıma muhtaç olduğu, iyileşme tedavi ve yol gideri ile refakatçi giderleri bulunduğu, geçici ve sürekli iş göremezlik kaybına uğradığını ileri sürerek 500 TL geçici iş göremezlik zararı, 1.000 TL sürekli iş göremezlik zararı, tedavi, iyileşme ve yol giderleri için 500 TL, bakıcı ve refakatçi gideri için şimdilik 500 TL’nin davalıdan tahsilini istemiş, olaydan sonra taraflar arasındaki edim içermeyen uzlaşma tutanağının hükümsüz olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı sigorta vekili; olay ile ilgili savcılık soruşturma dosyasında düzenlenen 08/01/2013 tarihli uzlaşma tutanağı bulunduğundan istemin reddini talep etmiştir.
Mahkemece; savcılık dosyasında uzlaşma olması nedeniyle uzlaşmanın ilam mahiyetinde olup, sigorta şirketini de kapsadığı gerekçesiyle maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
İstinaf eden davacı vekili; uzlaşma tutanağının düzenlediği tarihte 18 yaşından küçük olan davacının TMK’nun 16/1.maddesi uyarınca ayrıt etme gücüne sahip olduğu, kişiye sıkı sıkıya bağlı tazminat konusunda tek başına tasarruf hakkına sahip olup, velileri tarafından imzalanan uzlaşma tutanağının davacıyı bağlayıcı nitelik taşımadığını, kaldı ki uzlaşma tutanağında imzası bulunan annesinin kazaya karışan ve davacı küçüğün içinde bulunduğu aracın sürücüsü, araç maliki işleten …’in ise davacının babası olması nedeniyle davacı ile menfaatlerinin de çeliştiğini, bu durumda da geçerli olmayacağını, uzlaşma tutanağının usulüne uygun olmadığını (anlam ve sonuçlarının açıklanmadığını) ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Duruşma açılmasını gerektiren gerektiren sebep bulunmadığından HMK’nın 353. ve 355. Maddeleri gereğince inceleme ve müzakereler kamu düzeni ve istinaf nedenleriyle sınırlı biçimde dosya üzerinden yürütülmüştür.
Buna göre;
1-a)Gerçekten de CMK’nın 253’üncü maddesinin 19’uncu fıkrasına göre uzlaşmanın sağlanması halinde soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz. Ancak bu hukuki sonucun doğması aynı maddenin 5. fıkrasında düzenlenen “uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukuki sonuçları anlatılır.” koşulunun gerçekleşmesine bağlıdır.
b)Bu açıklama, CMK’nın 253/5 madde ve fıkrasında düzenlendiği şekliyle, uzlaşmanın mahiyetinin ve uzlaşmayı kabul veya reddetmenin hukuki sonuçlarının anlatıldığı anlamına gelmez. Uzlaşma teklif edilirken, zarar görene, uzlaşmanın sağlanması halinde zarar sorumlularının hiçbirine tazminat davası açamayacağının tüm açıklığıyla anlatılması gerekir. Ceza normlarıyla yaptırıma bağlanmış ve uzlaşmaya tabi suçlarda faillerin cezai sorumlulukları aynı sebepten kaynaklanır. Failler ya kasten ya da taksirle bir suç işlemişlerdir. Ya da böyle bir suça iştirak etmişlerdir. Oysa ki trafik kazaları 2918 sayılı Kanuna tabidir. Trafik kazalarında, kusuruyla zarara sebebiyet veren ve cezai yaptırımla karşı karşıya olan sürücülerin yanında, kusursuz sorumlulukları bulunan motorlu araç işletenleri ve onların sorumluluklarını sözleşme ile üstlenmiş sigorta şirketleri de bulunmaktadır. Zarar gören, ceza yasalarına göre sorumluluğu bulunan kusurlu sürücü ile uzlaşırken, kendisine, motorlu araç işleteni ve sigorta şirketinin de sorumluluktan kurtulacağı, onlara da tazminat davası açamayacağı tereddüte mahal verilmeksizin, açıkça ve ayrıntılı olarak anlatılmalıdır.
c)Bu mecburiyet, sadece CMK’nın 253/5 madde ve fıkrasından ileri gelmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. ve 36. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen “hukuk devleti” “hukuki güvenlik”, “hukuki belirlilik” “hak arama özgürlüğü” ve “adil yargılanma” ilkelerinden de ileri gelmektedir. Anayasa Mahkemesi 28/11/2013 gün ve E.2013/64, K.2013/142 sayılı kararında şu görüşlere yer vermektedir: “Hukuki güvenlik ilkesi”, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. “Belirlilik ilkesi” ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. “Belirlilik ilkesi” yanlızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla kanunlar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleriyle de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhatapların mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır.
d)İlk derece mahkemesince karara esas alınan Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma sayılı dosyasında, … ve … ile şüpheli (müşteki) … , mağdur … , … (…’ın babası olarak) ve uzlaştırmacı arasında düzenlenen 08/01/2013 tarihli uzlaşma tutanağında; her iki tarafa da telefonla ulaşıldığı, tarafların birbirinden hiçbir hak talep etmeksizin uzlaştıklarını belirterek uzlaşmanın gerçekleştiği belirtilmiştir. Söz konusu uzlaşma tutanağının içeriğinde uzlaşmanın hukuki sonuçlarının taraflara açıklandığına dair bir ibareye rastlanmadığı, uzlaşmanın usulüne uygun yapılmadığı gibi uzlaşma için tarafların herhangi bir edimde de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
e)Hal böyle iken, mahkemece, uzlaşma tutanağının usulüne uygun olarak yapıldığı ve uzlaşmanın sağlandığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, uzlaşma tutanağı içeriğinden her iki tarafın da cezai sorumluluktan kurtulmak amacıyla uzlaşmayı kabul ederek tutanağı imzaladığı sonucuna varılmakla, usulüne uygun uzlaşmadan bahsedilemeyeceğinden, mahkemece gerekçede dayanılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin ilgili kararı Dosyanın mahiyetine uygun düşmemektedir. Bu nedenle taraf delilleri toplanarak işin esasına girilmesi gerekirken istemin anılan gerekçe ile reddi isabetli olmadığından Davacının istinaf başvurusunun kabulü, kararın kaldırılması, HMK’nın 353/1-a,6 madde ve bendi uyarınca tarafların bildirdikleri tüm kanıtların eksiksiz toplandıktan ve değerlendirildikten sonra işin esasına ilişkin karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeye göre;
İstinaf başvurusunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, HMK’nın 353/1-a, 6 madde ve bendi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, istemesi halinde istinaf ilam harcının davacıya iadesine, 05/07/2022 gününde, oy birliğiyle ve HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi.