Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/680 E. 2023/1009 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ İSTİNAF KARARI

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ : 15/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 15/06/2023

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarih ve numarası gösterilen kararına karşı taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmakla, dosyada duruşma yapılmasını gerektiren eksiklik görülmediğinden Hukuk Muhakameleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına karar verilerek, dosya incelendi;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ

DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sürücüsü olduğu … plaka sayılı motosiklet ile davalı …’in sürücüsü davalı …’in kayıtlı maliki ve davalı … Sigorta A.Ş.’nin trafik sigortacısı olduğu … plaka sayılı kamyonet arasında meydana gelen trafik kazası sonucu müvekkilinin yaralandığı ve motosikletinin hasar gördüğü, davacının olay tarihi itibariyle ülkemizde 8.500,00 USD aylık net maaş ile görev yaptığı, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla üç aylık geçici iş görmezlik zararı olarak 50.235,00 TL, motosiklet tamiri olarak 8.378,05 TL, motosikletin nakliye ücreti olarak 472,00 TL ve daimi iş gücü kaybı olarak 114,95 TL toplamı 59.200,00 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi yönünden başvuru tarihi, diğer davalılar yönünden 16/08/2010 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen, 60.000,00 TL manevi tazminatın ise 16/08/2010 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 06/08/2020 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat miktarını 110.637,62 TL’sına çıkarmıştır.
DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı … Sigorta A.Ş. (… Sigorta A.Ş.) vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; müvekkili sigorta şirketi sorumluluğunun sigortalının kusuru, poliçe limiti ve kapsamıyla sınırlı olduğu, kusurun, davacının maluliyet oranı ve zararının usulünce tespiti gerektiği, müvekkili hakkında dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanabileceğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili davaya cevap dilekçesinde özetle; trafik kazasının meydana gelmesinde davacının kusurlu olduğu, davacının beyan ettiği gelirin çok yüksek olduğu, davacının yaşı da dikkate alındığında bu ücretle çalışamayacağı, ayrıca çalışma izninin bulunup bulunmadığınında tespiti gerektiği, manevi tazminat isteğinin yersiz olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.
Davalı … davaya süresinde cevap vermemiş, süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesiyle davanın reddini istemiştir.
DELİLLER :
Davacının yaralanmasına esas tıbbi belgeler, kusur raporu, maluliyet raporu, tazminat bilirkişisi raporu, tüm dosya kapsamı.
İDM KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; dava konusu trafik kazasının meydana gelmesinde davacı sürücünün %25, davalı sürücünün ise %75 oranında kusurlu oldukları, davacının trafik kazası sonucu %11 oranında maluliyete uğrayacak ve 1 aya kadar iyileşebilecek derecede yaralandığı, davacının aylık gelirinin 8.500,00 USD olduğuna dair iddiasının sübut bulmadığı, davacının vatandaşı olduğu ülkeye göre aylık asgari ücretinin 2.700,00 Amerikan doları olup, bu miktarın Türkiye’de geçerli asgari ücretin 6,674 katı seviyesinde olduğu, bu miktara göre yapılan hesaplama sonucunda davacının geçici iş göremezlik zararının 2.038,93 TL, maluliyet zararının ise 99.748,69 TL olduğu, yine bilirkişi raporuna göre davacının motosikletinde meydana gelen hasarın 8.378,00 TL ve tamir için nakliye ücretinin 472,00 TL olduğu, davacının kusuruna göre karşı taraftan talep edebileceği motosiklet hasar bedeli ile nakliye bedelinin 6.637,50 TL olduğu gerekçesiyle; davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 2.038,93 TL kazanç kaybı, 99.748,69 TL çalışma gücü kaybı, 8.378,00 TL motosikletin hasar bedeli, 472,00 TL nakliye bedeli olmak üzere toplam 110.637,62 TL tazminatın davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalılar … ve …’den 16/08/2010 kaza tarihi, sigorta şirketinden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 20.000,00 TL manevi tazminatın 16/08/2010 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince davanın tam olarak kabulüne karar verilmesine rağmen davalılar lehine vekalet ücreti taktir edilmesinin doğru olmadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın 28/01/2018 tarihli duruşmada verilen kesin süre içerisinde delil avansını yatırmadığı, bu sebeple rapor alınmadan dosyadaki delil durumuna göre karar verilmesi gerekirken aktüer bilirkişiden rapor alınarak bu rapor doğrultusunda hüküm kurulmasının hatalı olduğu, hükmün gerekçesiyle hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunduğu, davacının 65 yaşını geçmiş olmasına rağmen asgari ücreti aşan bir şekilde hesaplama yapılmasını hatalı olduğu, davacının asgari ücret üzerinde gelir elde ettiği hususunu ispatlayamadığı, Yargıtay içtihatları gereğince pasif dönem hesabının Türkiye’de uygulanmakta olan AGİ hariç asgari ücret üzerinden yapılması gerektiği, davacının Amerika’da yaşadığının bile belli olmadığı, kask ve koruyucu tertibat kullanmayan davacının bu ihmalinden dolayı müterafık kusur indirimi yapılması gerektiğini beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın kısmi dava olarak açıldığı, ıslah harcını yatırması için 1 aylık süre verilmesinin yasal bir dayanağının bulunmadığı, ıslaha konu edilen bölüm için zamanaşımı süresinin dolduğu, davacı tarafa rapor alınması için birçok kez süre verildiği, ancak davacı tarafın bu sürelere uymadığı, HMK’nın 94. maddesi gereğince ikinci verilen sürenin kesin olduğu ve bu süre içerisinde işlem yapmayan tarafın hakkının ortadan kalkacağı, yine 23/01/2018 tarihli duruşmada davacı tarafa avans yatırması için kesin süre verildiği, ancak davalı tarafın kesin süre içerisinde bilirkişi ücretini yatırmadığı, buna rağmen yargılamaya devamla aktüer rapor alınmasının hukuka aykırı olduğu, kusur yönünden alınan raporun yerinde olmadığı, davacı tarafın kusurlu olduğu ve hız kuralı ihlal ederek kask kullanmadığı, tazminat bilirkişisinin dosyadaki belgeler yerine varsayıma dayalı gelir hesabı yaptığı, davacının 2008 yılının Ağustos ayından itibaren Türkiye’ye yerleşip çalıştığı, hatta yerleşmek amacıyla mülk edindiği, vatandaşı olduğu ülke parasının baz alınmasının doğru olmadığı, maddi tazminat bakımından hükmün gerekçesiyle hüküm fıkrasının çeliştiği, hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; 28/01/2018 tarihli duruşmada davacı tarafın kendisine verilen kesin süre içerisinde avansı yatırmadığı, bu nedenle aktüer bilirkişiden rapor alınmasının doğru olmadığı, öncelikle davalının usulden reddi gerektiği, gerekçe kısmında davacının kusur durumuna göre zararının 108.245,12 TL olduğu belirtildikten sonra hüküm fıkrasında 110.637,62 TL tazminata karar verilmesinin doğru olmadığı, davacı tarafa sağlık raporu alınması için 2 yıl boyunca birçok kez kesin süre verilmesine rağmen raporun alınamadığı, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığı, trafik kazasının meydana gelmesinde davacı tarafın asli kusurlu olduğu, davacının vatandaşı olduğu ülkedeki asgari ücret gelirine göre varsayıma dayalı hesaplama yapılmasının doğru olmadığı, zira davacının 2008 yılından beri Türkiye’de yaşadığı ve çalıştığı, hükmedilen manevi tazminat miktarının müvekkilinin ekonomik durumuna göre fazla olduğunu beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

G E R E K Ç E

Uyuşmazlık, trafik kazasına bağlı yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. (TBK. 49 md.) maddesi gereğince kasten veya taksirle başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür. Bedensel zarara uğrayanların aynı kanunun 46. (TBK. 54 md.) maddesi gereğince maddi tazminat ve aynı kanunun 47. (TBK 56/1 md.) maddesi gereğince manevi tazminat isteme hakları bulunmaktadır. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereği motorlu araç işleteni doğan zararlardan sürücü ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91, 97 ve 99. maddeleri gereği trafik kazasına ve zarara sebebiyet veren motorlu aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı, yasa ve genel sigorta şartları kapsamına dahil maddi zararlardan işletenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Davacının sürücüsü olduğu motosiklet ile davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olduğu kamyonet arasında meydana gelen trafik kazası sonucu davacı yaralanmış ve aracı hasar görmüştür. Davacı aracının hasar görmesi ve yaralanmasından dolayı uğradığı maddi ve manevi zararın tahsilini talep etmiş, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda maddi tazminat davasının tam, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verilmiş bu karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
6100 Sayılı HMK.’nun 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde gösterilen istinaf sebepleri ile sınırlı yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
1-Davacının yaralanmasının derecesinin tespiti için davacı tarafa sağlık kuruluşuna başvurmak üzere birden fazla süre verildi ise de, kesin süre verilmeden ve sonuçları hatırlatılmadan verilen bu süreler davacı aleyhine sonuç doğurmayacaktır.
Bununla birlikte 23/01/2018 tarihli duruşmada 4 no’lu ara karar gereğince “Kusur yönünden rapor alınmış ise de bilirkişi ücreti olmadığından ödenemediği anlaşıldığı için davacıya 200,00 TL bakiye bilirkişi ücreti, 330,00 TL aktüerya hesabı için bilirkişi ücreti, 100,00 TL müzekkere ve davetiyeler için avans olarak ücret olmak üzere toplam 630,00 TL’yi mahkeme veznesine depo etmesi için 2 hafta kesin süre verilmesine, aksi halde aktüerya ve kusur raporu alınmasına ilişkin talepten vazgeçmiş sayılacağı hususunun ihtar edilmesine” şeklinde ara karar oluşturulmuştur. Duruşmaya davacı vekili mazereti nedeniyle katılamamış, bahsi geçen bu ihtar davacı vekiline duruşma zaptının bir örneği gönderilmek suretiyle 05/03/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı tarafın tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde ve bir sonraki duruşmadan önce 330,00 TL aktüer bilirkişi ücreti ve 100,00 TL müzekkere ve tebligatlar için posta ücretini yatırdığına dair dava dosyası içerisinde bir tahsilat makbuzu bulunmamaktadır. Davacı vekili müvekkilinin bu parayı mahkeme veznesi yerine sehven Adli Tıp Kurumu hesabına gönderdiği şeklinde savunmalarda bulunmuş ve ilk derece mahkemesince Adli Tıp Kurumu ile bu paranın süresinde yatıp yatmadığı konusunda yazışmalarda bulunulmuştur. Adli Tıp Kurumu yazılarından ve özellikle 12/06/2019 tarihli yazısından 18/05/2018 tarihli ödeme dışında bu paranın ihtardan sonra süresinde ödendiğine dair bir kayda rastlanmadığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi önce aktüer rapor almadan tahkikat aşamasını sonlandırarak sözlü yargılama aşamasına geçmiş, Adli Tıp Kurumu ile yaptığı yazışma sonrasında ise ara karar gereği bilirkişi ücretinin süresinde yatırılmış olduğuna dair herhangi bir tespitte bulunmadan ve gerekçesini de açıklamadan dava dosyasının aktüer bilirkişiye tevdiine ve 440,00 TL bilirkişi ücretinin davacı tarafça karşılanmasına karar verilmiş, aktüer bilirkişi ve sonrasında hasar bilirkişisinden alınan rapor sonucu hüküm kurulması yoluna gidilmiştir. Davalı tarafların yargılama sırasındaki açık itirazlarına rağmen gerekçeli kararda da 23/01/2018 tarihli duruşmada verilen kesin süre içerisinde ara karar gereğinin yerine getirildiğine dair bir tespitte bulunulmamıştır.
Bilindiği üzere verilen kesin süre içerisinde delil avansını yatırmayan taraf o delile başvurmaktan vazgeçmiş sayılır. İlk derece mahkemesince de bu husus davacı tarafa açıkça ihtar edilmiştir. Mahkemece önce davacı tarafın bu ücreti süresinde yatırmadığı kanatine vararak sözlü yargılama aşamasına geçtiği ve sonrasında Adli Tıp Kurumu ile yaptığı yazışma sonrasında aktüer bilirkişiden rapor alındığı dikkate alındığında, Adli Tıp Kurumundan gelen yazı cevaplarına göre ilk derece mahkemesinin hangi nedenle geçtiği sözlü tahkikat aşamasından tekrar tahkikat aşamasına döndüğü açıklanmadığı, dava dosyası itibariyle de davacı tarafın kesin süre içerisinde aktüer bilirkişi ücretini yatırdığı Dairemizce tespit edilemediğinden, ilk derece mahkemesinin aktüer raporu alınması konusundaki kararı için yasa yolu denetimi yapılamamaktadır.
Mevcut bu durum karşısında, istinaf yasa yolu denetimi yapılabilmesi için davacı tarafın 23/01/2018 tarihli duruşmada kendisine verilen süre içerisinde aktüer bilirkişi ücretini yatırıp yatırmadığı ilk derece mahkemesince yerinde tartışılarak, süresinde yatırmadığı kabul edildiği takdirde davacının yaralanmasından dolayı geçici ve sürekli iş görmezlik zararının belirlendiği rapor hükme esas alınamayacağından, kusur ve geçici ve sürekli iş görmezlik raporu da daha önce alındığından 818 Sayılı BK’nın 42. (TBK 50 md) maddesi uyarınca maddi tazminatın belirlenmesi yoluna gidilmesi için ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gereklidir.
2-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/04/2009 gün ve 2009/19-109 esas ve 2009/123 karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10/04/1992 tarih, 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli karar uyum içinde olmalıdır. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.
Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 6100 sayılı HMK.’nun 294 ve 297. maddelerinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 6100 sayılı HMK.’nun 297/son maddesi gereğince; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olduğu belirtilmiş, yine anılan kanunun 298/2 maddesi gereğince de; gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Gerek Bölge Adliye Mahkemeleri’nin ve gerek Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut olayda, aktüer bilirkişi davacının %25 kusur oranına göre geçici iş görmezlik zararını 2.038,93 TL ve sürekli iş görmezlik zararını 99.748,69 TL olarak belirlenmiştir. Yine makine mühendisi bilirkişisi kusur durumunu dikkate almaksızın motosiklet hasarından dolayı KDV dahil hasar bedelini 8.378,00 TL, hasarlı haldeki aracın servise nakliye ücretini KDV dahil 472,00 TL olarak hesaplamıştır. Ancak ilk derece mahkemesi gerekçeli kararının gerekçe bölümünde davacının %25 kusuruna göre motosiklet hasarından dolayı karşı taraftan talep edebileceği zarar bedelinin toplam 6.637,50 TL olduğunu açıkladıktan sonra davacının toplam zararını (2.038,35 TL + 99.748,69 TL + 6.637,50 TL) 108.425,12 TL (gerçekte 108.424,54 TL olması gerekir) olarak hesaplamış ve maddi tazminat talebinin bu miktar kadar kabulü gerektiğini ifade ettikten sonra hüküm fıkrasında hasar bedelinden %25 kusur indirimi yapmaksızın 2.038,35 TL geçici iş görmezlik zararı, 99.748,69 TL çalışma gücü zararı, 8.378,00 TL motosiklet hasar bedeli ve 472,00 TL nakliye bedeli olmak üzere toplam 110.637,62 TL tazminatın davalılardan tahsiline karar vermiştir. Bu suretle kısa karar ve gerekçeli karar hüküm fıkrasıyla gerekçe arasında çelişki yaratılmıştır.
Bu şekilde gerekçe ile hüküm arasında uyumsuzluk oluştuğu ve bu hususun hükmü çelişkili hale getirdiği, hükmün bu haliyle infazda tereddüt yaratacak nitelikte olduğu açıktır. Bu çelişki nedeniyle kararın kaldırılması gereklidir.
3-Davacı dava dilekçesiyle 50.235,00 TL geçici iş görmezlik tazminatı, 114,95 TL sürekli iş görmezlik tazminatı, 8.378,05 TL motosiklet tamir bedeli ve 472,00 TL nakliye bedeli olmak üzere toplam 59.200,00 TL maddi tazminat talep etmiş ve bu miktar üzerinden harç yatırmıştır.
Islah dilekçesiyle, alınan bilirkişi raporları doğrultusunda geçici iş gücü kaybı zararı 2.038,93 TL, sürekli iş gücü zararı 99.748,69 TL, motosiklet onarım bedeli 8.378,00 TL, motosiklet nakliye gideri 472,00 TL olarak hesaplandığı, karşı taraftan talep edebilecek maddi tazminat miktarının 110.637,62 TL olduğu, davanın başında maddi tazminat talebi ile harcı yatırılmış olan 59.200,00 TL’nin düşülmesiyle bakiye tazminat taleplerinin 51.437,62 TL olduğu açıklanarak bu kısma ilişkin olarak 888,00 TL ıslah harcı yatırılmıştır.
Dava dilekçesiyle talep edilen geçici iş görmezlik zararı 50.235,00 TL’dir. Ancak bilirkişi bu kalem zararın davacının %25 kusuruna göre 2.038,93 TL olduğunu mütalaa etmiştir. Bu durumda geçici iş görmezlik zararı için kabul edilen dava değeri 2.038,93 TL olup, reddedilen geçici iş görmezlik tazminat miktarı ise (50235,00 TL – 2.038,93 TL) 48.196,07 TL olmaktadır. Davacının alınan bilirkişi raporlarına göre geçici iş görmezlik tazminatı, motosiklet onarım bedeli ile nakliye bedelini ıslah etmesine gerek olmayıp, ıslah edeceği sürekli iş görmezlik tazminat değerinin (99.748,69 TL – 114,95 TL) 99.633,74 TL olması gerekir. Kaldı ki davacı dava dilekçesinde sadece sürekli iş görmezlik tazminatı taleplerinin kısmi dava olduğunu açıklamıştır. Davacı vekili ıslah dilekçesinde ıslahla artırılan dava değerinin 51.437,62 TL olduğunu beyan ettiği dikkate alındığında HMK’nın 26. maddesi uyarınca bu miktar üzerinden sürekli iş görmezlik tazminatına karar verilmesi gerekirken 99.748,69 TL sürekli iş görmezlik tazminatına karar verilmesi doğru değildir.
4-Davacı vekilinin ıslah dilekçesi davalılar … Sigorta A.Ş. ile … vekiline 12/08/2020 tarihinde, davalı …’e ise 24/08/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davalılar … Sigorta A.Ş. vekili 01/09/2020 tarihli, davalı … vekili ise 31/08/2020 tarihli dilekçeleriyle ıslah edilen tazminat bölümü için zamanaşımı def’inde bulunmalarına rağmen ilk derece mahkemesince bu def’iler konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden hüküm kurulması yoluna gidilmiştir.
Maddi hukuka dayanan savunma vasıtaları itirazlar ve def’iler olarak ikiye ayrılmakta olup, itirazlar; bir hakkın doğumuna engel olan veya o hakkı sona erdiren vakalar olup, hakim tarafından re’sen gözetilebilmektedir. Def’iler ise; davalının borçlu olduğu edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren bir hak olup, taraflarca ileri sürülmesi gerekir. Zamanaşımı def’i, davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.01.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı) Bu itibarla; davalı … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf dilekçesinde zamanaşına yönelik bir istinaf talebinde bulunmaması ve davalı …’in yargılama aşamasında zamanaşımı def’inde bulunmaması ve bu durumun davacı yararına usuli kazanılmış hak haline gelmesi nedeniyle, ıslahla artırılan tazminat bölümü için davalı …’in zamanaşımı def’ini istinaf yasa yoluna getirdiğinden, bu davalı yönünden ıslahla artırılan tazminat bölümünün zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmeden, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
Bilindiği üzere, 7251 Sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra a-6 ıncı bendinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş” olması halinde kararın esasının incelenmeden kararın kaldırılmasına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Hal böyle olunca açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin yukarıda gösterilen istinaf istemlerinin kabulü ile 6100 Sayılı HMK.’nun 353/1 inci fıkrasının (a-6) bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının esası incelenmeden kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin diğer istinaf istemleri ile davacı vekilinin istinaf isteminin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin yukarıda gösterilen 1 ila 4 nolu bentler gereğince istinaf istemlerinin KABULÜNE,
2-Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas – … Karar sayılı 30/11/2020 tarihli kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1 fıkra (a-6) bendi gereğince ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin diğer istinaf istemleri ile davacı vekilinin istinaf isteminin şimdilik incelenmesine YER OLMADIĞINA,
5-Davacının istinaf istemi şu aşamada değerlendirilmediğinden peşin yatırdığı 162,10 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 59,30 TL istinaf karar harcının isteği halinde iadesine,
6-Davalı … Sigorta A.Ş.’nin peşin yatırdığı 1.889,41 TL istinaf karar harcının isteği halinde iadesine, 148,60 TL istinaf yoluna başvuru harcının mahsubu ile Hazineye gelir kaydına,
7-Davalı …’in peşin yatırdığı (59,30 TL + 1.792,32 TL) 1.851,62TL istinaf karar harcının isteği halinde iadesine, 162,10 TL istinaf yoluna başvuru harcının mahsubu ile Hazineye gelir kaydına,
8-Davalı …’in peşin yatırdığı 1.851,62 TL istinaf karar harcının isteği halinde iadesine, 162,10 TL istinaf yoluna başvuru harcının mahsubu ile Hazineye gelir kaydına,
9-İİK.’nın 36/5 maddesi gereğince davalı … Sigorta A.Ş. (… Sigorta A.Ş.) tarafından İzmir 25. İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasına, davalı … tarafından İzmir 25. İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasına icranın geri bırakılması kararı için yatırılan teminatların iadesine,
10-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
İlişkin dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 15/06/2023 tarihinde, 6100 sayılı HMK’nun 353. maddesi (1-a) bendi gereğince KESİN olarak oy birliği ile karar verildi.