Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/727 E. 2021/1684 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ İSTİNAF KARARI

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/12/2019
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 21/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 21/10/2021

Yukarıda tarih ve sayısı yazılı kararın istinaf edilmesi üzerine dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda gereği görüşülüp, düşünüldü;
Davacı vekili dava dilekçesinde; 02/08/2007 tarihinde … A.Ş’de kabin amiri olarak görev yapmakta olan müvekkilinin uçuş ekibi ile birlikte Bodrum’da konakladıkları otelden Bodrum Havaalanına giderken kendilerini taşıyan … plakalı minibüs ile karşı yönden gelen davalılardan … A.Ş’ye ait ve diğer davalı … kullandığı … plakalı kamyonun çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında ağır şekilde yaralandığını, … plakalı aracın davalılardan … A.Ş nezdinde sigortalı bulunduğunu, Bodrum 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında yürütülen kovuşturma dosyasında aldırılan rapora göre; davalı araç sürücüsü … tam kusurlu bulunup cezalandırıldığını, bu kaza nedeniyle müvekkilinin sürekli iş göremez kalacak şekilde yaralandığını ileri sürerek kusur ve hesap raporlarına göre hesaplanacak maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalılar … A.Ş ve … vekili cevap dilekçesinde; iş bu dava ile Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyası arasında bağlantı bulunması nedeniyle davaların birleştirilmesi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlığın çözüm yerinin İş Mahkemeleri olması nedeniyle davanın görev yönünden reddi gerektiğini, davacı lehibe SGK tarafından %21 maluliyet oranına göre 23/08/2013 tarihinde 03/03/2008 tarihinden geçerli olmak üzere sürekli iş göremezlik ödeneği bağlandığını, davacının kesinleşmeyen maluliyet iddiasına göre herhangi bir gelir kaybının oluşmadığını, dava konusu olaydaki kusur oranlarının henüz kesinleşmediğini, davanın davacının kaza anında yolcu olarak bulunduğu … plaka sayılı aracın sigortacısı … A.Ş.’ye ihbarını talep ettiklerini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili sigorta şirketi nezdinde ZMSS poliçesi ile sigortalı bulunduğunu, davanın ispatı gerektiğini, 12/02/2008 tarihinde 8.573,00 TL’nin müvekkili şirket tarafından davacı tarafa ödendiğini ve müvekkilinin sorumluluğu kalmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davacı vekili 05/10/2018 tarihli dilekçesiyle davalılar … ve … A.Ş. ile haricen sulh olunduğunu belirterek bu davalılar yönünden herhangi bir taleplerinin bulunmadığını bildirmiştir.
Mahkemece; davalılar … ve … A.Ş hakkında açılan davanın sulh olması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı … A.Ş hakkında açılan davanın; 2918 sayılı kanunun 111. maddesinde belirtilen 2 yıllık hak düşürücü süre dolduğu belirtilerek reddine dair hüküm kurulmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; mahkemece sigorta şirketi yönünden red kararı verilmesinin hatalı olduğunu, müvekkile yalnızca tedavi giderleri yönünden 12/02/2008 tarihinde ödeme yapıldığını, bu tarihte müvekkilinde bir maluliyet oluşup oluşmadığının belli olmayıp zararın kapsamını bilmesinden söz edilemeyeceğini, müvekkilinin kendisinde maluliyet oluşmasından dolayı maaş bağlandığına dair SGK kararını 23/08/2013 tarihinde öğrendiğini ve süresinde dava açtığını, hak düşürücü sürenin dolmadığını, kesin maluliyet bilinmeden müvekkilinin yapılan anlaşmanın yetersiz olup olmadığını bilme şansına sahip olmadığını, bu nedenle söz konusu ödeme belgesinin yalnızca makbuz hükmünde kabul edilmesi gerektiğini, kararın hatalı olduğunu ileri sürerek hükmü istinaf etmiş; dairemizin 18/02/2019 tarih … esas … karar sayılı ilamı ile “…Her ne kadar yerel mahkeme tarafından ibranamede tedavi gideri-maluliyet bedeli diye bir ayrım yapılmadığı, kazadan kaynaklanan tüm tazminattan bahsedildiği, bu nedenle ibranamenin davacının tüm maddi zararlarına yönelik düzenlendiği gerekçe gösterilerek KTK’nın 111. maddesinde düzenlenen hak düşürücü süre nedeniyle davanın davalı sigorta şirketi yönünden reddine karar verilmiş ise de;
Kaza 02/08/2007 tarihinde gerçekleşmiş olup ibranamenin 12/02/2008 tarihinde düzenlendiği, yapılan ödemenin miktarı, davacının mahkemece tespit ettirilen sürekli iş göremezlik nedeniyle uğradığı zarar miktarı ile beraber değerlendirildiğinde davacı vekilinin iddia ettiği gibi yalnızca tedavi giderlerine ilişkin bir ödeme olabileceği, ödeme tarihinde davacının sürekli iş göremezlik durumunun bulunup bulunmadığının belli olmadığı, hatta ödemeden çok sonra alınan Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin … tarihli raporunda dahi davacının sürekli iş göremezliğinin bulunmadığından bahsedildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun davacının geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle tedavi evraklarını toplayarak yapmış olduğu araştırma neticesinde davacının %21 oranında malul kaldığına ilişkin 12/07/2013 tarihli raporun düzenlendiği, davacının sürekli iş göremezlikten kaynaklı zararının bulunduğu hususunu bu raporla öğrendiği anlaşılmıştır.
Bu itibarla mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle davalı sigorta şirketinin ödeme yaptığı hasar dosyasının getirtilmesi, ödemenin davacının hangi zararına ilişkin yapıldığının tereddütsüz tespit edilmesi, eğer ödeme davacının görmüş olduğu tedavilere ilişkin ise, ibraname içeriğinin ibraname tarihinde henüz sürekli iş göremezlik nedeniyle oluşan zararını ve bu zararın kapsamını bilmeyen davacı aleyhine yorumlanamayacağı kabul edilerek zararın kapsamının 12/07/2013 tarihli rapor ile öğrenildiğinin kabulü ile işin esasına girilerek toplanacak deliller doğrultusunda karar verilmesinden ibarettir…” Şeklindeki gerekçe ile karar kaldırılarak mahkemesine gönderilmiştir.
Kaldırma kararı sonrası mahkemece yapılan yargılama sonucunda ” Mahkemenin 09/01/2018 tarih … Esas … Karar sayılı kararındaki davalılar … ve … Ticaret hakkında açılan davanın sulh nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklindeki hükmün taraflarca istinaf edilmediğinden kesinleştiği, davacı ile davalılardan … A.Ş. Arasında imzalanan 22/12/2017 tarihli sulh protokolü uyarınca davacının kaza nedeniyle uğramış olduğu zararın tamamen ödendiği anlaşıldığı ve bu ödeme oranında davalı sigorta şirketinin de borçtan kurtulduğu ve onun hakkındaki davanın da konusuz kaldığı ” gerekçesi ile sigorta şirketi hakkındaki davanın da reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilince karar, müvekkilinin davalı işleten şirketin yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle beklemeleri halinde bu davalıdan hiç tahsilat yapamayacakları düşüncesi ile gerçek zararın çok altında olan ödemeyi kabul ettiğini, ödeme tarihinde kaza tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte zarar tutarı 817.391,22 TL olmasına rağmen 600.000,00 TL ödeme aldıklarını, aldıkları miktarın gerçek zararlarını karşılamaya yeterli olmadığının açık olduğunu, sigorta şirketi hakkındaki davaya devam ettiklerini yargılama aşamasında sundukları dilekçelerinde de belirttiklerini açıklayarak kararın kaldırılmasını ve talepleri gibi teminat limiti olan 80.000,00 TL’ye hükmedilmesini talep etmiştir.
Dava, trafik kazası sebebiyle uğranılan cismani zararın tazmini istemine ilişkindir.
Duruşma açılmasını gerektiren bir cihet bulunmadığından inceleme ve müzakereler HMK’nın 353 ve 355.maddeleri uyarınca istinaf sebepleri ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak dosya üzerinden yürütülmüştür.
Buna göre;
Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ile işletene, sorumluluklarının sağlanması amacıyla zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırma yükümlülüğü getirilmiştir. Aynı yasanın 85. maddesi ile aracın işletilmesi sırasında 3. şahısların bedeni ve maddi zarara uğratılmasından işleten doğrudan sorumlu tutulmuş, 97. madde gereğince de zarara neden olan aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısına da zarar görenin doğrudan talep ve dava hakkı bulunduğu belirtilmiştir. Ancak, zorunlu trafik sigortacısının zarardan sorumluluğu 93. madde gereğince belirlenen ve poliçede belirtilen teminat miktarı ile sınırlıdır. İşleten ve zorunlu trafik sigortacılarının 3. kişilere karşı sorumluluklarının niteliği ise, kanundan doğan müteselsil sorumluluk olup, 6098 sayılı TBK.’nun 163/1. maddesi gereğince alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğunun, borcun tamamı ödeninceye kadar devam edeceği de 6098 sayılı TBK.’nun 163/2. maddesi gereğidir. 6098 sayılı TBK.’nun 164. maddesine göre müteselsil borçlulardan biri, alacaklıya karşı, ancak onunla kendi arasındaki kişisel ilişkilerden veya müteselsil borcun sebep ya da konusundan doğan def’i ve itirazları ileri sürebilir. Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur. Bunun yanında 6098 sayılı TBK.’nun 166. maddesine göre, borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. Yine 6098 sayılı TBK.’nun 168/2. maddesine göre de, alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır.
Somut olayda; davacı vekili tarafından, zarardan müteselsilen sorumlu olan araç sürücüsü, araç maliki ve aracın zorunlu trafik sigortacısına karşı dava açılmış; dava devam ederken davacı vekili tarafından 600.000,00 TL tahsil edilmesi karşılığında davalı işleten şirket … A.Ş ile imzalanan sulh ve ibraname sonrası sürücü … ve işleten şirket yönünden davadan feragat edildiği, davalı sigorta şirketi yönünden davaya devam edildiği bildirilmiş, mahkemece yargılama sırasında bilirkişi tarafında davacının zararının 419.443,86 TL olarak hesaplandığı, yapılan ödemenin zararı tamamen karşıladığı gerekçesi ile sigorta şirketi hakkındaki davanın konusuz kaldığından bahisle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi yerindedir. Kaldı ki bir an için davacının faiz ile birlikte toplam zararının ödeme tarihinde yapılan ödemenin üzerinde olduğu düşünülse dahi, davacının haksız fiil sorumlusu olan davalı sürücü ile işleten hakkındaki davasından feragat ettiği, sigorta şirketinin işletene düşen hukuki sorumluluğu üstlendiği, davacının sürücü ve işleten hakkındaki feragat beyanının davalı sigorta şirketinin durumunu ağırlaştırması nedeniyle sigorta şirketine de sirayet edecek olması nedeniyle davanın reddi gerekecektir. Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklindeki hüküm sonuçları itibariyle davacı yararına olup karar sonuç itibari ile doğrudur. Davacının istinaf başvurusunun esastan reddi gerekir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra (b-1) bendi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından peşin yatırılan 148,60 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 54,40 TL istinaf karar harcının Hazineye gelir kaydına, alınması gerekli bakiye 4,90 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak Hazineye verilmesine,
3-Yapılan istinaf giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 20/10/2021 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun 361/1 ve 362/1-a maddeleri uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.